Medeni yargılama hukukunda ilke olarak dava malzemesinin davanın taraflarınca getirilmesi kabul edilmiştir. Kısaca “taraflarca getirilme ilkesi” (HMK m. 25) olarak bilinen bu ilke uyarınca davacı ve davalı iddialarını ve bunun delillerini mahkemeye bizzat sunmak zorundadırlar. Tanık gösteren taraf tanık dinletmek istediği vakıa ile dinlenilmesi istenen tanıkların ad ve soyadını, tebliğe elverişli adresini içeren listeyi mahkemeye sunar (HMK m. 240, II, c. 1). Mahkeme tarafların tanık olarak bildirmediği kişileri (bunlar dava malzemesinden de anlaşılamıyorsa) kendiliğinden dinleyemez.
Fakat acaba taraf tanığın adresini bilmiyorsa ve bu nedenle de mahkemeye bildirememekteyse bunun hukuki sonucu ne olacaktır? Bu soruya “Tanık Gösterme Şekli” kenar başlıklı HMK m. 240, III cevap vermektedir. Bahsi geçen hükme göre “Tanık listesinde adres gösterilmemiş veya gösterilen adreste tanık bulunamamışsa, tarafa adres göstermesi için, işin niteliğine uygun kesin süre verilir. Bu süre içinde adres gösterilmez veya gösterilen yeni adres de doğru değilse, bu tanığın dinlenilmesinden vazgeçilmiş sayılır.”
Görüldüğü üzere söz konusu hükümle tanığın adresinin bulunması ve bunun mahkemeye bildirilmesi doğrudan doğruya davanın taraflarının omuzlarına yüklenmiştir. Öyle ki, tarafların bu adresi gerçekten bilmiyor ve bulamıyor olmaları da bu sonucu değiştirmemektedir. Nitekim Kanun’da açıkça tanığın adresinin gösterilmemesi yahut gösterilen adreste tanığın bulunmaması durumunda tanığın dinlenilmesinden vazgeçilmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.
Bahsi geçen hükmün Anayasa aykırı olduğu savıyla (somut norm denetimi yoluyla) Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur. Yüksek Mahkeme yaptığı inceleme neticesinde bahsi geçen hükmün Anayasaya aykırı olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Kararda özetle şu sözlere yer verilmiştir[1]: “Anayasa’nın 141. maddesinin son fıkrasında, ‘Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir’ denilmiştir. Bu hükmün amacı yargılamanın sürüncemede kalmasını önlemek, tarafları uzun süren gecikmelere karşı korumaktır. İtiraz konusu kuralın gerekçesinden tarafa adres göstermesi için işin niteliğine uygun olarak verilen sürenin kesin olması, bu süre içinde adres gösterilmemesi veya bildirilen yeni adresin doğru olmaması halinde tanığın dinlenilmesinden vazgeçilmiş sayılacağı kuralı ile söz konusu nedenlerden doğan gecikmelerin önlenmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır. Öte yandan “Adil yargılanma hakkı’nın unsurları arasında yargılama sırasında usul hükümleri yönünden önemli bir yer tutan ‘silahların eşitliği’ ilkesi, davanın tarafları arasında yargılama sırasında usul hükümleri yönünden eşit konumda bulunma, taraflardan birine dezavantaj, diğerine avantaj sağlayacak kurallara yer vermeme esasını içermekte, diğer bir deyişle davanın tarafları arasında hakkaniyete uygun bir dengenin varlığını gerekli kılmaktadır. Tanık adreslerinin taraflarca mahkemeye sunulması esasını davanın her iki tarafı için de kabul eden itiraz konusu kural adil yargılanma unsurları içinde yer alan ‘makul süre içinde yargılanma’ ve ‘silahların eşitliği’ ilkelerine, bu bağlamda Anayasa’nın 2 ve 36. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.” denilmiştir.
Kanaatimizce karar yüzeysel nitelikte olup tatmin edici değildir. Şöyle ki; tarafların iddiaları yahut savunmaları desteklemek için tanık deliline başvurmaları onların hak arama hürriyetinin görünüm biçimlerinden biridir. Bilhassa tek bir tanığa sahip olan tarafın sırf adresini bilmediği için tanığın dinletememesi onun davayı kaybetmesine yol açabilecektir. Tanığın adresi kişisel veri olduğundan (Kişisel Verilerin Korunması Kanunu m. 3,1/d) tarafın tanığın adresini şu ya da bu yolla elde geçirmeye çalışması onun cezai sorumluluğuna (Türk Ceza Kanunu m. 136, 1) yol açabilecektir. Bu açıklamalar çerçevesinde HMK m. 240, III hükmü uyarınca tanığın adresini bildiremeyen tarafın tanık delilinden vazgeçmiş sayılması onun hak arama hürriyetinin (AY m. 36) ölçüsüz biçimde sınırlandırılması anlamına gelecektir. Kanaatimizce HMK m. 240, III hükmü mevcut haliyle Anayasaya aykırıdır.
Kişilerin hak aramasını zorlaştıran hukuki ve fiili engellerin kaldırılması da hak arama hürriyetinin, gerçek ve etkili bir hukuki korumanın gereğidir.[2] Bu itibarla söz konusu hükümde değişikliğe gidilmeli ve tanıkların adresinin araştırılması konusunda mahkemeden yardım talep edebilmelidirler. Ancak bunun için tanığın varlığı konusunda tanık dinletmek isteyen taraf mahkemeyi ikna etmeli bu konuda (varsa) elindeki bilgi ve belgeleri onunla paylaşmalıdır. Hatta mahkeme somut olayın koşullarına göre gerekirse tanığı dinletmek isteyen tarafa gerekli özeni gösterdiği halde tanığın adresini temin edemediği konusunda yemin dahi ettirebilmelidir.
Av. Dr. Cenk AKİL
--------------
[1] Anayasa Mahkemesi’nin 11.10.2012 tarih ve 2012/69 Esas, 2012/149 Karar sayılı kararı için bkz. RG: 13.02.2013-28558
[2] Hakan Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul Cilt I, İstanbul 2017, s. 16-17.