Akp’nin sunduğu ve Mhp’nin üzerinde mutabakata vardığı yeni Anayasa teklifinden bahsedelim biraz. Hızlı, kısa ve anlaşılır olmaya çalışacağım.
Daha evvel Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birkaç yıldır üzerine konuştuğu aklındaki başkanlık önerisini değerlendirdiğimde getirmek istenilen sisteme ilişkin ortaya enteresan bir karışım çıktığını görüp yazmıştık. Kesinlikle demokrasiden uzak, mutlak monarşiye yakın, ziyadesiyle cesur ve bir o kadar da korkutucuydu.
Her ne kadar ilk dört madde değişmemiş ise de, o akıldaki Türk tipi sistem geldi. Şunu çok net söyleyebilirim; bu teklif ülkeye “daimi OHAL” getiriyor.
Nasıl oluyor? Özetle, en belirgin kısımları ele alırsak şöyle (madde sırasıyla ilerleyeceğim):
• Bağımsız denetim mekanizması adına en ürkütücü olduğunu düşündüğüm değişikliklerden biri; TBMM ile Cumhurbaşkanı seçimlerinin 5 yılda bir ve aynı anda yapılacak olması. Bakınız, hani diyoruz ya Başkanlık sisteminin en demokratik işlediği yer ABD diye, işte orda meclis ve başkan farklı farklı zamanlarda seçilir ki, başkan çoğunluk partiden olmasın, ayrıca bağımsız bir değerlendirme yapılabilsin ve dolayısıyla güç tek bir elde toplanmasın.
Burada ise birlikte seçilecek ve halk hangi partiye oy verdiyse çok büyük ihtimalle o cumhurbaşkanı olarak da parti ile ilintili kişiye oy verecek, bağımsız bir değerlendirme yapamayacak. Zira Cumhurbaşkanının partili olmasının da önü açıldı. Tam demokratik cümbüş.
Ve seçtiğiniz Cumhurbaşkanıyla 5 yıl birlikte yaşamak zorundasınız. Yine ilerde göreceğiz, TBMM fesholur fakat Cumhurbaşkanı fesholmaz, seçtiniz bir kere pişman da olsanız ne fayda.
Normalde demokratik yapılarda bu süre kısa tutulur. Örneğin Amerika’da Meclis 2 yılda bir, Başkan 4 yılda bir seçilir ki halk meclisten memnun kalmazsa değiştiriversin diye.
• Mevcut 87. Madde TBMM’nin görev ve yetkilerini sayar. Yeni teklifte şu kısım yok: “Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetlemek; Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermek”. Yok; çünkü bu kısım bu teklifle meclisin elinden alındı, Cumhurbaşkanına verildi.
• Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini düzenleyen 104. Maddede en önemli değişiklik; “Cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanları atar ve görevlerine son verir” hükmü ile “Üst düzey kamu yöneticilerini atar ve görevlerine son verir hükmü.
Yeni teklifte Başbakanlık kurumunun tamamen kaldırıldığını görüyoruz. Bununla birlikte Bakanların doğrudan Cumhurbaşkanının iradesine bağlanmış olduğunu. Ayrıca “üst düzey kamu yöneticisi” derken her ne kadar kimlerden bahsedildiği anlaşılmamakta ve tamamen genel bir ifade kullanılmakta ise de, devletin her bir kademesindeki yöneticiye Cumhurbaşkanının doğrudan müdahale edebileceğini anlıyoruz. Bu da Cumhurbaşkanının iradesi ne ise, devletin de iradesinin o yönde işleyeceği anlamına geliyor.
Peki, fikir özgürlüğü? Yahut demokrasinin anlamı?
• Yukarıda bahsettiğim; TBMM ile Cumhurbaşkanının aynı anda seçilmesi meselesi vardı ya, işte o durum ne derece mühimse demek ki, 106. Maddede de kendini gösteriyor: Eğer Cumhurbaşkanlığı makamı herhangi bir sebeple boşalırsa, genel seçime 1 yıldan az süre kalmışsa, TBMM seçimi de Cumhurbaşkanı seçimi ile yenilenir. Genel seçime bir yıldan fazla kalmışsa, seçilen Cumhurbaşkanı TBMM seçim tarihine kadar görevine devam eder. Kalan süreyi tamamlayan Cumhurbaşkanı açısından bu süre dönemden sayılmaz(!) TBMM genel seçimlerinin yapılacağı tarihte her iki seçim birlikte yapılır.
Aynı maddede, kesinlikle hukuka aykırı olduğunu düşündüğüm bir diğer hüküm de “Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, göreviyle ilgili olmayan suçlarda yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümlerden yararlanır” hükmü. Politikacıların, her ne sıfatta olursa olsun göreviyle ilgili olmayan suçlarda yasama dokunulmazlığından faydalanması kati surette hukuka, insan haklarına ve eşitlik ilkesine aykırıdır.
• TBMM ve Cumhurbaşkanı seçimlerinin yenilenmesini konu alan 116. Madde, TBMM’nin seçimlerin yenilenmesi halinde beşte üç oy çokluğu ile seçimlerin yenilenmesine karar verebileceğini ve TBMM genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçiminin de aynı anda yapılacağını belirterek, bu aynı anda seçim konusunu 3. Kez karşımıza çıkarıyor. Ve bu kez şöyle bir çelişkiyi de ortaya çıkarıyor:
Normalde Cumhurbaşkanının en fazla 2 dönem görev yapabileceği belirtilmişken, maddenin devamında “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir” diyerek, en fazla 2 dönem görev yapabileceğine ilişkin hükmü bertaraf ediyor.
• Ve tabi ki Olağanüstü Hale ilişkin teklifte, demokratik mantığa kati surette sığmayacak şekilde, olağanüstü hallerde Cumhurbaşkanının, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda “Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” çıkarabileceği hükmü getirilmiş. Kırk yıllık “Kanun Hükmünde Kararname” olmuş size “Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”. Darbe Anayasası diye eleştirilen mevcut Anayasada bile en azından Bakanlar Kurulu diyor. Bir değil birkaç kişi var en azından. Açıkçası, hükmün dili dahi kulağa hoş gelmiyor: “Cumhurbaşkanı ilgili konuda kararname çıkarabilir..”
Gerçi yeni teklife şöyle baştan aşağı bir baktığınızda o kadar “Cumhurbaşkanı” üzerine kurulu ki, değişikliğin salt Cumhurbaşkanı için yapıldığını anlıyorsunuz. Bu da “daha demokratik” bir Anayasa olduğu fikrini anında çürütüveriyor. Hoş, sanırım kimsenin böyle bir iddiası da yoktu. En başta belirttiğim, başkanlık önerisinden pek bir farkı olmadığı kanaati de buna dayanıyor zaten.
• Yine, mevcut Anayasa’da Kamu tüzelkişiliğinin ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanarak kurulabileceği belirtilmişken, yeni teklifle Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle de kurulabileceği belirtiliyor. Ayrıca şu, bir muammadan ibaret “üst düzey kamu yöneticilerinin” atanmasına ilişkin usul ve esasların da Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleneceği fıkrası da eklenmiş. Yani bu hükümde, Cumhurbaşkanının üstün iradesi iki kere devreye giriyor.
En sevdiğim kısmı sona koydum:
• HSYK’nın 12 üyesinin (yanılmıyorsam tekrar bir değişiklik yapıldı ve bu sayı 15 oldu) yarısının Cumhurbaşkanı tarafından, diğer yarısının ise TBMM tarafından seçileceği düzenlemesi yer alıyor.
Ne yazık ki yargı bağımsızlığı adına felaket diye nitelendirebileceğimiz bir düzenleme. Zira, yarısının yine ve yine Cumhurbaşkanının tarafından atandığı bir HSYK’dan bağımsız ve -1. Maddeye eklenen ibarenin aksine- “tarafsız” bir tutum beklemek saflık olur.
Tabi, başkaca birçok değişiklik var; yalnız en çarpıcı olanlar bunlar.
Bir ülkede tam demokrasi olup olmadığını anlamak istiyorsanız dikkat etmeniz gereken en temel nokta şudur: “Kuvvetler Ayrılığı” dediğimiz, Yasama-Yürütme-Yargı erkleri birbirinden bağımsız mı? Güç, bu üç erkten herhangi birinde yahut ikisinde mi toplanmış? Eğer bağımsız değilse ve güç üç erkten herhangi birinde veya ikisinde toplanmışsa, orada kati surette demokratik bir ortamdan bahsetmek mümkün değildir.
Bizim Anayasamız zaten pek de sağlıklı bir Anayasa değildi. Özellikle, 2010 değişikliğinden sonra yürütme son derece güçlendirilmiş ve zaten evvelden bozuk olan denge-denetleme mekanizması daha da bozulmuştu. Fakat bu son teklifle, sanırım dünyanın hiçbir yerinde olmayan enteresan bir sistemle karşı karşıyayız. Parlamenter görünümlü Başkanlık sistemi demek mümkün. TBMM’nin birçok yetkisinin elinden alınarak Cumhurbaşkanına devredildiğini, meclisin bir nevi by-pass edildiği/işlevsiz bırakıldığı, Cumhurbaşkanı tarafından atanan Bakanların yine yalnızca Cumhurbaşkanına karşı sorumlu olduğu, Yargının Yürütmenin iradesine bağımlı kılındığı, dolayısıyla denetleme mekanizmasının temelinden çöktüğü, kısacası gücün tek elde, Yürütmede, toplandığı bir Anayasa bu.
Elbette takdir halkımızın..
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Tuba TORUN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
Daha evvel Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birkaç yıldır üzerine konuştuğu aklındaki başkanlık önerisini değerlendirdiğimde getirmek istenilen sisteme ilişkin ortaya enteresan bir karışım çıktığını görüp yazmıştık. Kesinlikle demokrasiden uzak, mutlak monarşiye yakın, ziyadesiyle cesur ve bir o kadar da korkutucuydu.
Her ne kadar ilk dört madde değişmemiş ise de, o akıldaki Türk tipi sistem geldi. Şunu çok net söyleyebilirim; bu teklif ülkeye “daimi OHAL” getiriyor.
Nasıl oluyor? Özetle, en belirgin kısımları ele alırsak şöyle (madde sırasıyla ilerleyeceğim):
• Bağımsız denetim mekanizması adına en ürkütücü olduğunu düşündüğüm değişikliklerden biri; TBMM ile Cumhurbaşkanı seçimlerinin 5 yılda bir ve aynı anda yapılacak olması. Bakınız, hani diyoruz ya Başkanlık sisteminin en demokratik işlediği yer ABD diye, işte orda meclis ve başkan farklı farklı zamanlarda seçilir ki, başkan çoğunluk partiden olmasın, ayrıca bağımsız bir değerlendirme yapılabilsin ve dolayısıyla güç tek bir elde toplanmasın.
Burada ise birlikte seçilecek ve halk hangi partiye oy verdiyse çok büyük ihtimalle o cumhurbaşkanı olarak da parti ile ilintili kişiye oy verecek, bağımsız bir değerlendirme yapamayacak. Zira Cumhurbaşkanının partili olmasının da önü açıldı. Tam demokratik cümbüş.
Ve seçtiğiniz Cumhurbaşkanıyla 5 yıl birlikte yaşamak zorundasınız. Yine ilerde göreceğiz, TBMM fesholur fakat Cumhurbaşkanı fesholmaz, seçtiniz bir kere pişman da olsanız ne fayda.
Normalde demokratik yapılarda bu süre kısa tutulur. Örneğin Amerika’da Meclis 2 yılda bir, Başkan 4 yılda bir seçilir ki halk meclisten memnun kalmazsa değiştiriversin diye.
• Mevcut 87. Madde TBMM’nin görev ve yetkilerini sayar. Yeni teklifte şu kısım yok: “Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetlemek; Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermek”. Yok; çünkü bu kısım bu teklifle meclisin elinden alındı, Cumhurbaşkanına verildi.
• Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini düzenleyen 104. Maddede en önemli değişiklik; “Cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanları atar ve görevlerine son verir” hükmü ile “Üst düzey kamu yöneticilerini atar ve görevlerine son verir hükmü.
Yeni teklifte Başbakanlık kurumunun tamamen kaldırıldığını görüyoruz. Bununla birlikte Bakanların doğrudan Cumhurbaşkanının iradesine bağlanmış olduğunu. Ayrıca “üst düzey kamu yöneticisi” derken her ne kadar kimlerden bahsedildiği anlaşılmamakta ve tamamen genel bir ifade kullanılmakta ise de, devletin her bir kademesindeki yöneticiye Cumhurbaşkanının doğrudan müdahale edebileceğini anlıyoruz. Bu da Cumhurbaşkanının iradesi ne ise, devletin de iradesinin o yönde işleyeceği anlamına geliyor.
Peki, fikir özgürlüğü? Yahut demokrasinin anlamı?
• Yukarıda bahsettiğim; TBMM ile Cumhurbaşkanının aynı anda seçilmesi meselesi vardı ya, işte o durum ne derece mühimse demek ki, 106. Maddede de kendini gösteriyor: Eğer Cumhurbaşkanlığı makamı herhangi bir sebeple boşalırsa, genel seçime 1 yıldan az süre kalmışsa, TBMM seçimi de Cumhurbaşkanı seçimi ile yenilenir. Genel seçime bir yıldan fazla kalmışsa, seçilen Cumhurbaşkanı TBMM seçim tarihine kadar görevine devam eder. Kalan süreyi tamamlayan Cumhurbaşkanı açısından bu süre dönemden sayılmaz(!) TBMM genel seçimlerinin yapılacağı tarihte her iki seçim birlikte yapılır.
Aynı maddede, kesinlikle hukuka aykırı olduğunu düşündüğüm bir diğer hüküm de “Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, göreviyle ilgili olmayan suçlarda yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümlerden yararlanır” hükmü. Politikacıların, her ne sıfatta olursa olsun göreviyle ilgili olmayan suçlarda yasama dokunulmazlığından faydalanması kati surette hukuka, insan haklarına ve eşitlik ilkesine aykırıdır.
• TBMM ve Cumhurbaşkanı seçimlerinin yenilenmesini konu alan 116. Madde, TBMM’nin seçimlerin yenilenmesi halinde beşte üç oy çokluğu ile seçimlerin yenilenmesine karar verebileceğini ve TBMM genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçiminin de aynı anda yapılacağını belirterek, bu aynı anda seçim konusunu 3. Kez karşımıza çıkarıyor. Ve bu kez şöyle bir çelişkiyi de ortaya çıkarıyor:
Normalde Cumhurbaşkanının en fazla 2 dönem görev yapabileceği belirtilmişken, maddenin devamında “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir” diyerek, en fazla 2 dönem görev yapabileceğine ilişkin hükmü bertaraf ediyor.
• Ve tabi ki Olağanüstü Hale ilişkin teklifte, demokratik mantığa kati surette sığmayacak şekilde, olağanüstü hallerde Cumhurbaşkanının, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda “Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” çıkarabileceği hükmü getirilmiş. Kırk yıllık “Kanun Hükmünde Kararname” olmuş size “Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”. Darbe Anayasası diye eleştirilen mevcut Anayasada bile en azından Bakanlar Kurulu diyor. Bir değil birkaç kişi var en azından. Açıkçası, hükmün dili dahi kulağa hoş gelmiyor: “Cumhurbaşkanı ilgili konuda kararname çıkarabilir..”
Gerçi yeni teklife şöyle baştan aşağı bir baktığınızda o kadar “Cumhurbaşkanı” üzerine kurulu ki, değişikliğin salt Cumhurbaşkanı için yapıldığını anlıyorsunuz. Bu da “daha demokratik” bir Anayasa olduğu fikrini anında çürütüveriyor. Hoş, sanırım kimsenin böyle bir iddiası da yoktu. En başta belirttiğim, başkanlık önerisinden pek bir farkı olmadığı kanaati de buna dayanıyor zaten.
• Yine, mevcut Anayasa’da Kamu tüzelkişiliğinin ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanarak kurulabileceği belirtilmişken, yeni teklifle Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle de kurulabileceği belirtiliyor. Ayrıca şu, bir muammadan ibaret “üst düzey kamu yöneticilerinin” atanmasına ilişkin usul ve esasların da Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleneceği fıkrası da eklenmiş. Yani bu hükümde, Cumhurbaşkanının üstün iradesi iki kere devreye giriyor.
En sevdiğim kısmı sona koydum:
• HSYK’nın 12 üyesinin (yanılmıyorsam tekrar bir değişiklik yapıldı ve bu sayı 15 oldu) yarısının Cumhurbaşkanı tarafından, diğer yarısının ise TBMM tarafından seçileceği düzenlemesi yer alıyor.
Ne yazık ki yargı bağımsızlığı adına felaket diye nitelendirebileceğimiz bir düzenleme. Zira, yarısının yine ve yine Cumhurbaşkanının tarafından atandığı bir HSYK’dan bağımsız ve -1. Maddeye eklenen ibarenin aksine- “tarafsız” bir tutum beklemek saflık olur.
Tabi, başkaca birçok değişiklik var; yalnız en çarpıcı olanlar bunlar.
Bir ülkede tam demokrasi olup olmadığını anlamak istiyorsanız dikkat etmeniz gereken en temel nokta şudur: “Kuvvetler Ayrılığı” dediğimiz, Yasama-Yürütme-Yargı erkleri birbirinden bağımsız mı? Güç, bu üç erkten herhangi birinde yahut ikisinde mi toplanmış? Eğer bağımsız değilse ve güç üç erkten herhangi birinde veya ikisinde toplanmışsa, orada kati surette demokratik bir ortamdan bahsetmek mümkün değildir.
Bizim Anayasamız zaten pek de sağlıklı bir Anayasa değildi. Özellikle, 2010 değişikliğinden sonra yürütme son derece güçlendirilmiş ve zaten evvelden bozuk olan denge-denetleme mekanizması daha da bozulmuştu. Fakat bu son teklifle, sanırım dünyanın hiçbir yerinde olmayan enteresan bir sistemle karşı karşıyayız. Parlamenter görünümlü Başkanlık sistemi demek mümkün. TBMM’nin birçok yetkisinin elinden alınarak Cumhurbaşkanına devredildiğini, meclisin bir nevi by-pass edildiği/işlevsiz bırakıldığı, Cumhurbaşkanı tarafından atanan Bakanların yine yalnızca Cumhurbaşkanına karşı sorumlu olduğu, Yargının Yürütmenin iradesine bağımlı kılındığı, dolayısıyla denetleme mekanizmasının temelinden çöktüğü, kısacası gücün tek elde, Yürütmede, toplandığı bir Anayasa bu.
Elbette takdir halkımızın..
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Tuba TORUN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)