Dava zamanaşımını kesilmesi nedenleri 5237 sayılı TCK’nin 67/2 maddesinde sınırlı sayıda gösterilmiştir. Buna göre dava zamanaşımının kesilme nedenleri şunlardır:
İfade Alma İşlemi
İfade alma kavramı, şüphelinin kolluk görevlileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesi şeklinde tanımlanabilir (CMK m. 2/1-g).
5237 sayılı TCK’nin 67/2-a maddesine göre; şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi durumunda dava zamanaşımı süresi kesilecektir.
Sorguya Çekilme İşlemi: 5271 sayılı CMK’nin 2/1-h maddesinde; sorgu, şüpheli veya sanığın, hâkim veya mahkeme tarafından soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesi şeklinde tanımlanmıştır. Aynı suçu birlikte işleyen şüpheli veya sanıklardan herhangi birinin sorguya çekilmesi dava zamanaşımı süresinin kesilmesine sebep olacaktır.
Tutuklama Kararı Verilmesi: Şüpheli veya sanıklardan herhangi biri hakkında tutuklama kararı verilmesi zamanaşımı süresini keser. Tutuklama kararı verilmesi iki halde söz konusu olabilir.
Birincisi 5271 sayılı CMK’nin 100 ve devamı maddeleri uyarınca verilen yüze karşı tutuklama kararıdır.
İkincisi ise 5271 sayılı CMK’nin 248/5 maddesi uyarınca şüpheli veya sanığın yokluğunda verilebilen tutuklama kararıdır.
Buna göre; kaçak hakkında CMK’nin 100 ve sonraki maddeler uyarınca, sulh ceza hâkimi veya mahkeme tarafından yokluğunda tutuklama kararı verilebilmektedir (CMK m. 248/5)
5271 sayılı CMK’nin 100 ve devamı maddeleri ile 248/5 maddesi uyarınca verilen tutuklama kararları dava zamanaşımı süresini kesilmesine sebebiyet verecektir.
Belirtmek gerekir ki, şüphelilerin yokluğunda CMK’nin 98 uyarınca sulh ceza hâkimliğince de ‘tutuklamaya yönelik yakalama kararı’ verildiği görülmektedir.
Tutuklamaya yönelik yakalama kararının dava zamanaşımı süresini kesmeyeceğini ifade etmeliyiz. Bundan başka veriliş amacı dikkate alınmaksızın yakalama kararları, zorla getirme müzekkereleri, çağrı kâğıtları (davetiyeler) dava zamanaşımı süresinin kesilmesine neden olmayacaktır.
Suç ile İlgili İddianame Düzenlenmesi:
5271 sayılı CMK’nin 170 maddesine göre, İddianame savcılık makamı tarafından düzenlenmektedir. İddianamenin düzenlenmesi ile soruşturma evresi sona ermekte ve kovuşturmanın evresi başlamaktadır. Bu şekilde ceza davası açılması hali söz konusu olmaktadır. Fail hakkında iddianame yazılması zamanaşımını kesecektir.
Burada iddianame niteliğine haiz belgelerle de kamu davasının açılması mümkündür. Bu hallerde de iddianame açısından geçerli olan zamanaşımı kuralları geçerli olacaktır.
Örneğin; 2547 sayılı Yasanın 53/c maddesinde izin sistemi bulunmayıp, tahkik sistemi öngörülmüştür. Burada yetkili kurul Cumhuriyet Savcısı gibi soruşturma yapmakla görevli kılınmıştır.
Örneğin; Meslek Yüksek Okulu öğretim görevlisi olan sanığın toplantı sırasında hakaret ettiği iddiasıyla ilgili olarak Rektörlükçe görevlendirilen yetkili kurulun yargılamaya gerek bulunmadığına yönelik kararına itiraz edildiği 17.10.2001 tarihinden Danıştay tarafından yargılamanın gerekliliğine ilişkin kararın verildiği 06.10.2002 tarihleri arasında zamanaşımı süresi duracaktır. Burada karar tarihinde zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı tespit edilmelidir. Bu karar tarihi itibariyle süre dolmamış ise zamanaşımı nedeniyle davanın ortadan kaldırılmasına karar verilmesi hukuka aykırı olacaktır.[1]
Mahkemenin Mahkûmiyet Kararı Vermesi
Ceza mahkemesi, iştirak halinde işlenen suçlarda sanıklardan bir kısmı veya biri hakkında mahkûmiyet kararı vermiş olması durumunda dava zamanaşımı süresi kesilmiş olacaktır.
Buna karşın, beraat, davanın reddi, ceza verilmesine yer olmadığı, düşme gibi mahkeme kararları dava zamanaşımı süresinin işlemesini kesmeyecektir.
Direnme Kararı
Yerel mahkemelerin, İstinaf mahkemesinin istinaf incelemesinden sonra verdiği bozma kararına karşı direnmeleri mümkün değildir.
Bununla birlikte, mahkeme kararına karşı temyiz yasa yoluna müracaat edildiğinde temyiz mahkemesi bozma kararı vermiş ise, ilk derece mahkemesi direnme kararı verilebilecektir. Bu nedenle, İlk derece mahkemesince verilen direnme kararı mahkûmiyet kararı niteliğinde bulunması durumunda, bu direnme kararın da zamanaşımı süresini kesmesi söz konusu olacaktır.
Dava zamanaşımının yeniden işlemeye başlaması
Dava zamanaşımı kesilmesinin ardından zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlayacaktır. Burada dava zamanaşımını kesen birden fazla sebebin varlığının ortaya çıkması halinde zamanaşımı süresi son kesme sebebinin gerçekleştiği tarihten itibaren yeniden işlemeye başlaması hali söz konusu olacaktır (TCK m. 67/3).
Örneğin; suç tarihi itibariyle sanıklara isnat edilen suçların gerektirdiği cezanın türü ve üst sınırına göre davaların 5237 sayılı TCK'nin 66/1-e ve 67. maddelerinde öngörülen 8 yıllık olağan, 12 yıllık olağanüstü zamanaşımı süresine tabi bulunduğu olayda şu şekilde hareket edilmelidir.
Öncelikle kesilme nedeni açısından 5237 sayılı TCK'nin "Dava zamanaşımı süresinin durması veya kesilmesi" başlıklı 67/2. Maddesi dikkate alınmalıdır.
Örneğin; zamanaşımını kesen en son usul işleminin, 21.03.2012 tarihli celsede sanıkların savunmalarının alınması işlemi açısından zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı belirlenmelidir.
Şayet olağan zamanaşımı süresinin dolmamış ise, yerel mahkemece yargılamaya devam edilerek ve sanığın hukuki durumu değerlendirilerek yargılama sonuçlandırılmalıdır. Burada zamanaşımı süresi dolmamasına rağmen kamu davasının düşmesine karar verilmesi hukuka aykırı olacaktır.[2]
Sürenin uzaması
Dava zamanaşımının kesilmesi söz konusu olursa, burada zamanaşımı süresi ilgili suça dair yasal düzenlemede tespit edilen dava zamanaşımı süresinin en fazla yarısına kadar uzaması ve zamanaşımı süresinin buna göre hesap edilmesi gerekecektir (TCK m. 67/4).
Örneğin; suç tarihinde geceleyin suç ortağı ile birlikte müştekiye ait işyerine giren suça sürüklenen çocuk (SSÇ) hakkında 5237 sayılı TCK’nın 116/4-119/1-c maddelerinin tatbik edilmesi gerekecektir.
Örnek olayda, olağan ve olağanüstü zamanaşımı sürelerinin aynı yasanın 66/1-d, 66/2 ve 67/4 maddeleri gereğince 7 yıl 6 ay ve 10 yıl 15 ay olduğu belirlenmiştir.
Burada HAGB kararı ile örneğin, bu sürelere eklenecek 2 yıl 3 ay 24 günlük sürede dikkate alınmalıdır. Bu hesaplamaya göre zamanaşımı süresi dolmamış ise düşme kararı verilmeyecektir.[3]
Örneğin; sanığa atılı suçlara ilişkin yasal düzenlemede öngörülen cezaların üst sınırı dikkate alınarak 5237 sayılı TCK'nın 66/1-e ve 67/4. maddelerine göre zamanaşımı süresinin belirlenmesi gerekecektir. Şayet önceden verilen HAGB kararı ile sanığın yeniden suç işlediği tarih arasındaki durma süresi varsa bu süre de dikkate alınmalıdır. Burada suçların tabi bulunduğu 12 yıllık olağanüstü dava zamanaşımı gerçekleşmiş ise düşme kararı verilmelidir.[4]
Örneğin; suç tarihi itibariyle 12-15 yaş aralığında bulunan sanığa atılı ve suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nin 149/1-c, 31/2. maddelerinde düzenlenen yağma suçunun gerektirdiği cezanın türü ve üst sınırına göre; TCK’nin 66/1-d ve 67/4. maddelerinde öngörülen 11 yıl 3 aylık zamanaşımı süresi hesaplanmıştır. Hesaplanan bu zamanaşımı süresinin suç tarihi olan 12.12.2005 tarihinden inceleme tarihine kadar geçmiş olması halinde zamanaşımı süresinin dolduğu söylenebilecektir.[5]