Ceza hukukunda kamu davasının sebebi; iddianameyle atılı suça ve unsurlarına konu olduğu ileri sürülen eylemdir. Esasen bu eylem, yargılama konusu yapılan eylemdir. Bu nedenle ceza yargılamasında; “isnadın belirli olması” ve “isnadın değişmezliği” ilkesi kabul edilmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 225. maddesinin 1. fıkrası; “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen fiil ve faili hakkında verilir.” hükmünü ihtiva etmektedir. Bu kapsamda kovuşturmada, öncelikle, yargıç tarafından yargılanan eylemin tespit edilmesi gerekmektedir. Uyuşmazlığın belirlenmesi akabinde; yargılama makamı ancak bu çerçevede yargılama yapabilir. Bunun için de “eylemin” ne olduğunun doğru biçimde saptanması zaruridir.
“isnadın belirli olması ve değişmezliği” ilkesi Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesinin 3. fıkrasının i bendinde somutlaşmaktadır. Buna göre iddianamenin esaslı unsurlarından biri de “Yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi” olarak ifade edilmiştir. Burada somutlaştırılan eylem, “yargılanan eylem”dir. “Yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi” nin iddianamede bulunması zorunlu olup, anılan unsurların eksikliği iddianamenin iadesi sebebidir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/3(i) maddesinin ceza yargılaması pratiğinde bir kısım önemli sonuçları mevcuttur. Bunlardan ilki; iddianamede gerçekleşmiş/var olmuş bir eylemin gösterilmesidir. Bu, fiilsiz suç ve ceza olmaz ilkesinin zorunlu bir sonucudur. İddianamede salt bir suçun isminin ve kanun maddesinin yer alması, ancak eyleme yer verilmemesi ilkenin ihlali anlamına gelecektir. İkinci olarak; iddianamede eylem yer, tarih ve zaman dilimi unsurlarıyla birlikte somutlaştırılarak gösterilmelidir. İddianamede eylemden söz edilmesine karşın yer, tarih ve zaman dilimi unsurlarının yer almaması hükme ve ilkeye aykırılık teşkil etmektedir. Üçüncü olarak; iddianamede gösterilen eylem, suç teşkil eden eylem olmalı, bir diğer deyişle suçun konusu olamayacak bir eylem olmamalıdır. Bir suçun konusu olamayacak hukuka uygun eylemin suçun konusu olduğu iddia edilmemelidir.
İzah edilen üç unsurun ihlali halinde adil bir yargılanma yapılması olanağı ortadan kalkacaktır. Adil yargılanma hakkının gereği olarak; yargılama, hukukun temel ilkelerine, yürürlükteki pozitif hukuka göre yapılmalı, temel hak ve özgürlükler ihlal edilmemelidir. Oysaki ilk durumda sanık bir eylemle suç işlediği ileri sürülmeden keyfi biçimde yargılanmaktadır. İkinci durumda sanık savunma hakkında ve olanağından yoksun bırakılması, ispat yükü ters çevrilmektedir. Üçüncü durumda ise; kişi hukuk içindeki eylemlerden yargılanmakta; temel hak ve özgürlüklerinin kullanılması engellenmektedir.
İlkeye göre; yargılama salt yargılanan eylemle sınırlıdır. Sanık, yargılanan eylemden, yani dava dışı bir eylemden yargılanamaz. Bununla bağlantılı olarak; ceza mahkemesi, sadece davayla ilgili yargılama faaliyetinde bulunabilir. Davayla ilgili olmak ise; yargılanan eylemle bağlı ve sınırlı olarak yargılamada bulunmaktır. Yargılanmayan eylem ise dava dışıdır. Mahkeme yargı yetkisini salt kamu davasına konu yargılanan eylemleri yargılamakta kullanabilir. Sanığın yargılanmayan eylemden yargılanmaya kalkışılması, mahkemenin yargılama yetkisine sahip olmadığı, yetkisiz bir eylemde bulunması anlamına gelmektedir. Sanığın iddianamede yer almayan bir eylemden yargılanması; soruşturmasız, davasız ve yetkisiz yargılamadır.
Uygulamada ise anılan ihlaller üç biçimde karşımıza çıkabilmektedir. İlki; iddianamenin talep sonucu bölümünde yargılanan eylemden söz edilirken, diğer ikinci bir eylemin eklenmesidir. Bu ikinci eylem dava konusu eylem değildir. İkincisi; kovuşturma aşamasında iddianamede yer almayan, dava dışı eylemlerin yargılamaya dahil edilmesidir. Üçüncüsü ise; iddianamede yer almamakla birlikte, iddianamenin ekinde yer alan bilgi ve belgelerde yer alan eylemin yargılama konusu yapılmasıdır. Anılan üç durum da “isnadın belirli olması ve değişmezliği” ilkesi anlamına gelecektir. Bu uygulamalar ise; mahkemenin öznel düşüncesiyle, ek savunma verilmesiyle, delil yoluyla, savcılık talep ve görüşüyle veya bilirkişi incelemesiyle davaya dahil edilebilmektedir. Oysaki iddianamede yer almayan bir eylem ancak yeni bir iddianame ile dava konusu yapılabilir.
Anılan uygulamaların önünde geçmek noktasında ise müdafilerin önemli bir ödevinin olduğu şüphesizdir. Bu kapsamda müdafi ceza yargılamasında; sanığın dava dışı bir eylemden yargılanıp yargılanmadığını, “isnadın belirli olması ve değişmezliği” ilkesinin somut olayda ihlal edilip edilmediğini tespit etmeli, işbu aykırılıkların önlenmesini ve hukuka uygun yargılamanın tesis edilmesini sağlamalıdır.
Av. Rahmi Furkan ÖZTÜRK
KAYNAKÇA
Acar, Av. Dr. Bülent Hayri. “Türk Demokratik Ceza Hukuku Düzeninde Ur Uygulamalar: (I)–İktidar Partisine Meşru Muhalefetin Terörle İlgili Suçun Konusu Yapılması”. Ankara Barosu Dergisi, sy. 3 (Mayıs 2015)
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Av. Dr. Bülent Hayri Acar, Avukatlık Hukuku Dersleri
KUNTER, Nurullah, Muhakeme Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 1981.
ÖZTEKİN, Tosun, Türk Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri, C.1, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul 1984.
Cumhur Şahin- Neslihan Göktürk, Ceza Muhakemesi Hukuku -I-, 11. bası, Seçkin Yayınevi, Ankara 2020,
Centel, N. ve Zafer, H. (2019). Ceza Muhakemesi Hukuku (16. baskı). İstanbul: Beta Basım Yayım.
Koca, M. ve Üzülmez, İ. (2010). Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler (3. baskı). Ankara: Seçkin Yayıncılık.