Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşullarda hata halinde, haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı ile ilgili sorun, 5237 sayılı TCK’nin 29 ve 30/3 maddesinin uygulanma koşullarının analiz edilmesi halinde çözüme kavuşturulabilecektir.
Bu nedenle 5237 sayılı TCK’nin 29 ve 30/3 maddelerinin uygulanma koşullarına bakılmalıdır. Burada karşımıza haksız tahrik ve hata kavramları çıkmaktadır. Bu yüzden bu iki kavramın birbirleriyle olan ilişkisi değerlendirme konusu yapılmalıdır.
HAKSIZ TAHRİK
Haksız tahrik kurumu, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitap, İkinci Kısımda. "Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler" başlıklı İkinci Bölümde yer alan 29. maddesinde[1] hüküm altına alınmıştır.
5237 sayılı TCK’nin 29 maddesiyle, tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilmesi ve sanığın iradesi üzerindeki etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir.
HAKSIZ TAHRİKİN UYGULANMA ŞARTLARI
5237 Sayılı TCK’nin 29. maddesinde yer alan haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gereklidir:
1. Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalı,
2. Bu fiil haksız olmalı,
3. Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
4. Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalı,
5. Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.
Mağdurun haksız bir eylemin sonucunda hiddet veya şiddetli elem etkisinde kalan failin, tahrik edene karşı bir suç işlediğinde kusurunun azaldığı, iradesinde bir zayıflama meydana geldiği, suç işlemekten kendini alıkoyma yeteneğinin ve ceza sorumluluğunun azaldığı ceza hukuku sistemimizde kabul edilmiştir.
CEZA SORUMLULUĞUNU KALDIRAN VEYA AZALTAN NEDENLERE AİT KOŞULLARDA HATA
5237 sayılı TCK'nun 30. maddesinin üçüncü fıkrasında "Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır" hükmü yer almaktadır.
Yasal düzenlemede, hem hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hata, hem de kusurluluğu etkileyen hata halleri düzenlenmiştir.
Hatanın kaçınılmaz olması halinde, failin bu hatasından yararlanabileceğini söylemek mümkündür. Kaçınılmazlık hali takdir edilirken, failin gereken dikkat ve özeni göstermesi durumunda bu hataya düşüp düşmeyeceği konusu irdelenmelidir.
Yasal düzenlemede, “hukuka uygunluk nedenlerinde hata” ile ilgili hüküm, bölüm başlığına paralel olarak değiştirilmiştir. Kanun koyucu, “hukuka uygunluk nedenleri” yerine, “ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler” ibaresi koyarak madde başlığını değiştirmiştir.
Yasal düzenleme ifade edilen nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanabilecektir. Ancak, bunun için hatanın kaçınılmaz olması gerekir. Hatanın kaçınılabilir olması durumunda ise, kişi işlediği fiilden dolayı sorumlu tutulacak ve fakat bu hata, temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır.
Hatanın kaçınılmaz olması
Ceza sorumluluğunu azaltan nedenlerden olan haksız tahrikin varlığı konusunda da hataya düşülebilir. Haksız tahrikin varlığı konusunda kaçınılmaz hataya düşen fail haksız tahrik hükmünden yararlanacaktır. Fakat burada hatanın kaçınılmaz olması zorunludur.
Hatanın kaçınılabilir olması
Hata kaçınılabilir bir hata ise, yani failin kişisel özellikleri göz önüne alındığında, daha dikkatli ve özenli davranması durumunda hatasından kaçınılabilecekse başka bir anlatımla hata meydana gelmeyecekse artık haksız tahrik hükümlerinden yararlanamayacaktır.
ÖĞRETİDEKİ GÖRÜŞLER
Öğretide, kaçınılmaz hatanın varlığı halinde haksız tahrik hükümlerinin uygulanabileceği yönünde görüşler bulunmaktadır. Örneğin, kendisine köy kahvesinde küfür eden B'yi kahve çıkışında dövmek için geçeceği yol üzerinde bekler. Yoldan geçenin görünüş olarak B'ye çok benzeyen C olduğunu gece karanlığının da etkisiyle fark etmeyip ona sopayla birkaç kez vursa kaçınılmaz bir hata içinde olduğu kabul edilebilirse A haksız tahrik hükmünden yararlanabileceği, ancak gerekli özeni gösterseydi gece de olsa yoldan geçenin C olduğunu fark edebilecek idiyse artık tahrikten yararlanamayacağı ifade edilmektedir.[2]
Bazı yazarlar da, kusurluluğu azaltan bir nedenin maddi koşullarında hataya düşülmüşse (örneğin, haksız tahrik, TCK.m.29), kişi yanılgısının kaçınılmaz nitelikte olması halinde , ilgili kusurluluğu azaltan halden faydalanacağı, ancak hatasının kaçınılabilir mahiyette olması halinde, artık kusurluluğu azaltan sebepten faydalanamayacağını ifade etmektedirler.[3]
YARGITAY UYGULAMASI
Yargıtay, somut olaylarda sanığın daha dikkatli ve özenli davranması durumunda hata yaptığını anlayıp anlayamayacağı ve sanığın gerekli özeni gösterip göstermediği hususlarını değerlendirmektedir. Bu hususları değerlendirdikten sonra sanığın hatasının kaçınılmaz olup olmadığı yönünde bir kanaate varmaktadır.
- Sanığın eşini kaçıran kişi zannederek başka bir kişiyi öldürmesi
Yargıtay, eşini kaçırdığını düşündüğü kişiyi öldürmeyi amaçlayan sanığın, haksız bir eylemin etkisiyle hareket ederek eylemi gerçekleştirdiğinde bir tereddüt olmadığını, kaçırma eyleminin üzerinden bir yıl gibi uzun bir süre geçtikten sonra eylemin gerçekleştirmiş bulunması, sanığın daha önce eşini kaçıran şahsı bir kez görmüş olması ve kaçıran şahıs ile maktul arasında 6 yaş farkın bulunması gibi hususları birlikte değerlendirerek, sanığın daha dikkatli ve özenli davranması durumunda öldürdüğü kişinin gerçek kimliğini anlayabileceğini ifade ederek haksız tahrik hükümlerinin uygulanamayacağını, sanığın hatası kaçınılmaz nitelikte bir hata olmadığından, sanığın hata hükümlerinden yararlanması mümkün bulunmadığına hükmetmiştir.[4]
Buradaki olayda sanık, eşini kaçırdığını zannederek bir başka kişiyi öldürmektedir. Burada hata vardır. Fakat bu hatanın kaçınılmaz olup olmadığı önemlidir. Yargıtay bu kararında, hatanın kaçınılmaz olup olmadığı konusunda bazı ölçütler öngörmüştür. Bu olayda öngörülen ölçütler şunlardır:
1. Zaman faktörü:
Haksız tahrik oluşturan olay ile sanığın eylemini gerçekleştirdiği olay arasındaki zaman farkı fazlalaşırsa sanığın hatanın giderilmesi konusundaki dikkat ve özen yükümlülüğünün koşulları da, zamanın geçmesi ile orantılı olarak sanık aleyhine artar. Çünkü her iki olay arasındaki zaman farkının artması halinde, sanığın eylemi gerçekleştiren kişinin kimliği konusunda daha fazla, daha ayrıntılı bilgi edinmesi ve konuyu etraflıca değerlendirmesi mümkündür. Burada Yargıtay, olayın üzerinden bir yıl geçmiş olmasını hata yapılamayacak bir süre olarak değerlendirmiştir.
2. Hatanın özneleri arasındaki ilişki faktörü:
Hatanın öznelerinden kasıt, sanığın haksız tahrik oluşturan eylemi gerçekleştiren kişi ile eylemi gerçekleştirdiği kişiyi olay öncesinde tanıyıp tanımadığı, görüp görmediği, aralarında olay öncesinde herhangi bir şekilde bir ilişki olup olmadığı ile ilgilidir. Sanık, olay öncesinde bu kişileri görmüş ve farklı kişiler olduğunu değerlendirebilecek durumdaysa, hata konusunda dikkatli ve özenli davrandığı söylenemeyecektir. Nitekim Yargıtay, bu olayla ilgili kararında, sanığın daha önce eşini kaçıran şahsı bir kez görmüş olduğunu, sanığın daha dikkatli ve özenli davranması durumunda öldürdüğü kişinin gerçek kimliğini anlayabileceğini ifade ederek haksız tahrik hükümlerinin uygulanamayacağını ifade etmiştir.
3. Karşılaştırma yapabilme faktörü:
Burada sanığın, hata yaptığı, birebirine karıştırdığı kişileri tüm özellikleri ile karşılaştırma yapma yeteneğine sahip olup olmadığı çok önemlidir. Şayet sanık haksız tahrik oluşturan eylemi gerçekleştiren kişiyi daha önce görmüş ve hata yaptığı kişinin fiziksel özellikleri ile de haksız tahrik oluşturan eylemi gerçekleştiren kişinin fiziksel özellikleri farklı ise, artık hatadan söz edilemeyecek ve sanığın hata konusunda dikkatli ve özenli davrandığı ileri sürülemeyecektir. Nitekim Yargıtay bu olayda, kaçıran şahıs ile maktul arasında 6 yaş farkın bulunması ve sanığında kaçıran şahsı daha önce görmüş olması halini, sanığın karıştırılan kişileri birbiriyle mukayese ederek aradaki farkı ve düştüğü hatayı anlayabileceğini düşünerek, hatanın kaçınılmaz olmadığını belirtmiştir.
- Kendisine sahte çek veren şahıs zannederek başka bir kişiyi öldürmeye teşebbüs
Yargıtay, kendisine sahte çek veren şahsın kamyonu kullanan şahıs olduğunu zanneden sanığın, kamyona ateş ettikten sonra, kamyonu kullanan şahsın sahte çek veren şahıs olmadığının söylenmesine rağmen, yanındaki faile "at ölsünler daha ne bekliyorsun" demesi üzerine bu failin ateş etmesi şeklinde gerçekleşen eylemde, TCK.nun 30/3. maddesine uygun bir kaçınılmaz hata hali bulunmadığını ve haksız tahrik hükümlerinin uygulanamayacağını ifade etmiştir.[5]
- Sanığın oğlunu dövdüklerini zannettiği kişilere karşı kasten yaralama eyleminde bulunması
Yargıtay bu kararında; sanığın, olay tarihinde oğlunun dövüldüğünün kendisine söylenmesi üzerine hemen olay yerine gittiği ve burada oğlunu döven kişilerden birisi olduğunu zannettiği müşteki ile kavga etmeye başladığı, sanığın olay yerine gelen ve müşteki ile aralarındaki kavgaya müdahale eden diğer müştekiyi de yaraladığı somut olayda, müştekilerin tahrik teşkil edebilecek haksız bir fiilleri olmadığı halde sanığın bu hususta yanılarak 5237 sayılı TCK'nın 30/3. maddesi kapsamında kaçınılmaz bir hataya düştüğü ve sanık hakkında mefruz tahrik nedeniyle indirim yapılması gerektiğini ifade etmiştir.[6]
SONUÇ:
1. Ceza hukuk sistemimizde, haksız tahrikin varlığı konusunda kaçınılmaz hataya düşen fail haksız tahrik hükmünden yararlanması mümkündür. Ancak, hata halinde haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için, hatanın kaçınılmaz olması gerekmektedir.
Buna karşılık, hata kaçınılabilir bir hata ise, yani failin kişisel özelliklerine göre bir değerlendirme yapıldığında, sanığın daha dikkatli ve özenli davranması halinde hatasından kaçınılabilecekse, yani sanığın hatasını anlaması mümkün ise, artık haksız tahrik hükümlerinden sanığın yararlanması mümkün değildir.
2. Hatanın kaçınılmaz olması halinde, failin bu hatasından yararlanması mümkündür. Kaçınılmazlık hali değerlendirilirken, failin gereken dikkat ve özeni göstermesi durumunda bu hataya düşüp düşmeyeceği tespit edilmelidir.
Kaçınılmaz hata kavramı her somut olayın özelliğine göre değerlendirilmelidir. Bu konuda her somut olaya göre Yargıtay’ın farklı ölçütlerle değerlendirme yaptığı görülmektedir.
Kanaatimizce, hatanın kaçınılmaz olup olmadığını değerlendirmede şu kıstaslar dikkate alınmalıdır:
1. Zaman ve araştırma zorunluluğu: Haksız tahrik oluşturan olay ile sanığın eylemini gerçekleştirdiği olay arasındaki zaman farkı hatanın kaçınılmaz olup olmadığı açısından değerlendirilmelidir. Aradan çok fazla süre geçmiş ise, hata konusunda dikkatli ve özenli davranmak yükümlülüğü olan sanığın, bu zaman diliminde haksız tahrik oluşturan eylemi gerçekleştiren kişiyi araştırması ve olayı tüm özellikleri ile değerlendirmesi gerekmektedir.
2. Hatanın özneleri arasındaki ilişkiler: Sanığın, haksız tahrik oluşturan eylemi gerçekleştiren kişiyi daha önce görüp görmediği, yanıldığı kişiyi olay öncesinde görüp görmediği, bu kişiler arasında olay öncesinde herhangi bir olay yaşanıp yaşanmadığı, bu ilişkiler gözetildiğinde sanığın hatayı değerlendirme imkânının olup olmadığı gibi hususlar kaçınılmaz hatanın değerlendirilmesinde gözetilmelidir.
3. Mukayese yapabilme yeteneği: Burada, sanığın haksız tahrik oluşturan eylemi gerçekleştiren kişi ile, yanıldığı kişi arasında mukayese yapma imkanı olup olmadığı hususu, hatanın kaçınılmaz olup olmadığının tespit edilmesi açısından anahtar bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Sanık, haksız tahrik oluşturan eylemi gerçekleştiren şahsı daha önce görmüş ise, olay tarihinde haksız tahrik oluşturan eylemi gerçekleştirdiğini düşündüğü kişiye yönelik eylemi gerçekleştirirken, bu kişiyi de görme şansını yakalayacak ve dolayısıyla karıştırılan tüm özneleri görme fırsatı, sanık açısından elde edilmiş olacaktır. Burada, sanığın hataya düşülen kişileri mukayese etme yeteneğine sahip olup olmadığı önemlidir. Sanık, mukayese yapma yeteneğine sahip ise, hatanın kaçınılmaz olduğu söylenemeyecektir.
.
(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.
------------------------
[1] 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun "haksız tahrik" başlıklı 29. maddesinde: "Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekizyıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde bir düzenleme ile ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak yasa metni haline getirilmiştir.
[2] Veli Özer Özbek, Ceza Hukuku Dergisi, sayı 7, Türk Ceza Hukukunda Hata, s. 93.
[3] M.Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı, s. 531.
[4] YCGK, E: 2013/1-664, K: 2013/622,Teb:2013/5600, KT: 24.12.2013.
[5] Y.1.CD, E: 2014/2765, K: 2014/3454, KT: 10.06.2014.
[6] Y.3.CD, E: 2010/ 8176, K: 2012 / 34575, KT: 16.10.2012.