İnsan hakları açısından Özel hayat hakkı önemli bir konu olup, demokratik bir hukuk devletinde vazgeçilmez bir özellik taşımaktadır. Özel hayat, bu yönüyle kişiliğin temel haklarının özü niteliğindedir.
Kişilerin kendilerini özgürce geliştirebilme imkânlarına kavuşmaları, kendisi ve yakınları ile kimse olmadan veya devletçe veya özel kişilerce rahatsız edilemeyeceği kendine ait, kendisi için özel, denetim gerektirmeyen bağımsız bir alanın temin edilmesi gerekmektedir.
Özel hayat iki kavramın varlığı halinde yaşam alanı bulabilir. Bu unsurlar şunlardır:
1) Bağımsızlık
2) Gizlilik
Bu iki kavramın varlığı olmadan özel hayat hakkından bahsedilemez.
Kişilerin ne şekilde yaşayacağına, tercihlerine, davranışlarına ve ilişkilerine kimsenin karışmaması ve kişilerin bu unsurları kapsayan bir özgürlüğe sahip olmaları gerekir. Bu unsurların gerçekleştirilmesi bağımsızlık ile temin edilecektir.
Burada bahsedilen bağımsızlık kavramı; özel hayatın, hem kamu makam ve görevlilerine hem de diğer özel kişilere karşı koruma altına alınmasını zorunlu kılmaktadır.
Bireylerin yaşamların esasında iki yönü bulunmaktadır:
1) Kimsenin bilmesinde veya görmesinde sakınca olmayan hayatın genel yönü,
2) Hayatın herkes tarafından bilinmemesi gereken özel yönü.
Kişilerin yaşamlarının genel yönü, kişinin topluma açık ve toplumsal ilişkiler içinde olduğu alanı kapsar ve bu yüzden de özel hayat hakkının temin ettiği koruma alanı dışında bulunmaktadır.[1]
Özel hayat kavramının tam olarak tanımı yapılamayan kendine özgü ve geniş bir kavram olduğu söylenebilir.
Özel hayat saygı hakkı ile korunan hukuki değer temelde kişisel bağımsızlıktır.
Özel hayata saygı hakkı, "bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi" kavramı esas alınarak kapsamının tespit edilmesi gerekmektedir.
Özel hayata saygı hakkı, herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğunu güvence altına alır. Bu şekilde bireylerin kişiliğinin özgürce geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de içermektedir.[2]
Bireyin mahremiyet hakkı
Bireyin mahremiyet hakkı, özel hayata saygı hakkı kapsamında korunan hukuksal çıkarlardan biridir.
Özel hayata saygı hakkı, diğer bireylerle ilişki kurmak ve geliştirmek üzere çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını da kapsamaktadır.
Bu anlamda bireylerin mesleki hayatının özel hayatlarıyla da sıkı bir ilişki içinde olduğu söylenebilir. Şayet kişilerin özel hayatı ile ilgili hususlar kişinin mesleği ile ilgili tasarruflara yönelik ise veya bu yönü esas almışsa, özel hayata saygı hakkının varlığından söz edilebilecektir.[3]
Teknoloji kullanılarak kişisel görüntülerin kayıt altına alınması
Günümüzde teknoloji gittikçe gelişmektedir. Bu gelişmeye bağlı olarak teknolojinin, kamu hizmetlerinin etkin ve verimli şekilde yürütülmesine katkı sağlaması ve kolaylaştırıcı etki yaratması söz konusu olabilir ve bu nedenle kamu kesiminde kullanılması olağan karşılanabilir.
Fakat teknoloji kullanılarak kişisel görüntülerin kayıt altına alınmasında, özel hayatın gizliliği ve kişilerin mahremiyet hakkı bünyesinde bulunan bir takım unsurlara dikkat edilmesi ve bu hakkın sağladığı güvenceleri temin eden uygulamalar geliştirilmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, kamu çalışanlarının faaliyet yürüttüğü çalışma alanlarında, çalışanların çalışma alanlarını ve dolayısıyla çalışanları görecek şekilde yerleştirilen, güvenlik ve suçun önlenmesi gibi nedenlerle uygulandığı ileri sürülen kameralı takip sistemleri kullanılarak kişisel görüntülerin alınması, temel hak ve hürriyetler içerisinde sayılan özel hayatın gizliliği ilkesi kapsamında özel hayata müdahale olarak ele alınması gerekmektedir.
Bu şekildeki bir müdahalenin hukuka uygunluğunun değerlendirmesi için şu unsurlar dikkate alınmalıdır:
1) Kanunilik,
2) Ölçülülük,
3) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları,
4) Anayasa Mahkemesi kararları.
Yukarıda belirtilen unsurlar dikkate alınarak ve bu şekilde değerlendirilerek bir müdahalenin özel hayata saygı hakkına ihlal edip etmediği tespit edilmelidir.[4]
Özel hayata saygı hakkına yönelik bir müdahale, Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen şartları yerine getirmediği sürece aynı zamanda Anayasa'nın 20. maddesinin ihlaline de neden olacaktır.
Temel hak ve hürriyetlerin kanunla sınırlanabilmesi
Anayasa'mızın 13. Maddesinde, Temel hak ve hürriyetlerin sadece Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği ve bu sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı hüküm altına alınmıştır.
Bu sebeple özel hayata müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığının belirlenmesinde şu koşullar dikkate alınmalıdır:
1) Müdahale Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut olaya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülüp görülmediği belirlenmelidir.
2) Müdahalenin Anayasa'nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanıp dayanmadığı tespit edilmelidir.
3) Müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı değerlendirilmelidir.
4) Müdahalenin ölçülülük ilkesine aykırı olup olmadığı araştırılmalıdır.
Yukarıda belirtilen ölçütlere göre değerlendirme yapılarak özel hayata yönelik müdahalenin hukuka aykırı olup olmayacağı hususu belirlenmeli ve yukarda belirtilen hususlar inceleme konusu yapılmalıdır.
Anayasa'nın 13. Maddesine göre temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması, ilgili hak ve özgürlüğe ilişkin Anayasa maddesinde gösterilen özel sınırlandırma nedenlerinin varlığı halinde mümkün olacaktır.
Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre, özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi, hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırlarının varlığı da ayrıca gözetilme gerekmektedir.
Bundan başka Anayasa'nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması söz konusu olabilir.
Başka bir söylemle, Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin, özel sınırlama nedeni gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır oluşturabileceği söylenebilir.[5]
Özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesi ilkesi
Anayasa'nın 20. Maddesinde; herkesin, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu hüküm altına alınmıştır.
Bu anlamda kişilerin özel hayatına ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacaktır.
Arama ve el koyma işlemleri
Milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; bireylerin üstü, özel kağıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. (md. 20)
Bireyler hakkında arama yapılabilmesi için yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hakimin onayına sunulmalıdır.
Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklaması gerekir. Aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkacaktır. (md. 20)
Yukarıda da belirtildiği üzere Anayasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrası yönünden özel sınırlama nedeni hüküm altına alınmamıştır.
Anayasa'nın 20. maddesinin ikinci fıkrasında ise, birtakım sınırlama nedenleri belirtilmiş olmakla birlikte, bu nedenlerin sadece arama ve elkoyma tedbirlerine yönelik olması öngörülmüştür.
Bu düzenleme karşısında, bu nedenlerin özel hayata saygı hakkının tüm boyutları açısından uygulanma yeteneği bulunmamaktadır.
Bu nedenle, Anayasa'nın diğer maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin her somut olay açısından sınırlandırma nedeni olarak kabul edilip edilemeyeceği hususu incelenmeli ve yapılan bu yöndeki araştırmalara göre değerlendirme yapılmalıdır.
Devletin temel amaç ve görevleri
Devletin temel amaç ve görevleri Anayasa’mızın 5. Maddesinde hüküm altına alınmıştır.
Bu düzenlemeye göre devletin amaç ve görevleri şunlardır: (md. 5)
1) Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak,
2) Bireylerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak,
3) Kişilerin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya çalışmak,
4) İnsanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
Anayasa’mızın 5. maddesinde, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.
Milli güvenlik ve kamu düzeninin sağlanması
Milli güvenlik ve kamu düzeninin sağlanması hali, bireylerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamanın ön koşulu olarak öngörülmüştür.
Gerçekten de, milli güvenlik ve kamu düzeninin sağlanmadığı bir ortamda, hak ve özgürlüklerden tam anlamıyla faydalanılması, kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirmesi mümkün gözükmemektedir.
Devletin hak ve özgürlükleri koruma ödevinin yanında, milli güvenliği ve kamu düzenini sağlama görevi de bulunduğu Anayasa’mızın 5. Maddesinde hüküm altına alınmıştır.
Burada getirilen sınırlama sebepleri gözetildiğinde, somut olaylardaki sınırlandırmanın mümkün olup olmadığı noktasında iki husus inceleme konusu yapılmalıdır:
Birincisi; bu sınırlandırma "demokratik toplum düzeninin gereklerinden olması" hali var mıdır?
İkincisi ise, sınırlandırmaya ilişkin halin "ölçülülük ilkesine uygun olması" ne anlama gelmektedir?
Bu iki husus ve iki soru birlikte değerlendirilerek hakkın sınırlandırılmasının mümkün olup olmadığı konusunda bir yargıya ulaşmak mümkün olacaktır.[6]
Demokratik toplum düzeninin gereklerinden olma kavramı
Demokratik toplum düzeninin gereklerinden olma kavramı, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade eden bir kavramıdır.
Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez.[7]
Kamu makamlarının özel hayata müdahaleleri
Kamu makamlarının faaliyetinin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunması olağan bir durumdur.
Fakat konu özel hayat olunca bu yetkinin sınırları da tartışma konusu olmaktadır.
Kamu makamlarınca özellikle ciddi gerekçelerin gösterilmesi zorunluluğu
Özel hayatın gizliliği hakkının mahremiyet hakkı gibi en gizli yönlerinin somut olayda ortaya çıkması durumunda, kamu makamlarının takdir yetkisinin daha dar olduğu ve bu alanlara yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için kamu makamlarınca özellikle ciddi gerekçelerin gösterilmesi gerektiği ifade edilebilir.[8]
Kamu makamlarının keyfi davranmadıklarını kanıtlamaları zorunluluğu
Kamu makamlarının özel hayata müdahaleleriyle ilgili olarak, müdahaleye yol açan karar alma sürecinde de keyfi davranmadıklarını kanıtlamaları gereklidir.
Ölçülülük ilkesine uygun olma şartı
Belirtmek gerekir ki, bütün hallerde de sınırlandırmanın ölçülülük ilkesine uygun olması şarttır.[9]
Ölçülülük ilkesi kavramı; sınırlayıcı önlemin öngörülen amaç için zorunlu ve amaca ulaşmaya elverişli olmasınının yanında, amaç ve araç arasında hakkaniyete uygun bir dengenin bulunması gereğini ifade eden bir kavram olarak tanımlanabilir.
Ölçülülük ilkesi, temel hak ve özgürlüklerin gereğinden fazla sınırlandırılmasının önlenmesi amacını da taşımaktadır.[10]
ÇALIŞMA ALANLARININ KAMERA İLE İZLENMESİNİN AİHM KARARLARI IŞIĞINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. Maddesinin birinci fıkrasında, herkesin özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğu ifade edilmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. Maddesinin ikinci fıkrasında ise; bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabileceği hüküm altına alınmıştır.
Kamu makamlarının özel hayata saygı hakkına keyfi bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, Sözleşme'nin 8. maddesi ile sağlanan güvenceler kapsamında değerlendirmeye tabi tutulmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), devletin özel hayata saygı hakkı kapsamında bulunan bir menfaate müdahale ettiğini tespit ettiğinde, 8. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen koşulları inceleme konusu yapmaktadır.
AİHM bu konuda şu hususları inceleme konusu yapmaktadır:[11]
1) Kamu makamlarının müdahalesinin yasal bir dayanağı olup olmadığı,
2) AİHS’nin 8. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlara dayalı olup olmadığı,
3) Demokratik bir toplumda gerekli ve öngörülen amaçla orantılı olup olmadığı.
AİHM yukarıda 3 başlık altında verilen hususları her somut olayda araştırmaktadır.
Karar alma sürecinin hak ve özgürlüklere gerekli saygıyı sağlayacak nitelikte ve adil olması gerekliliği
AİHM, Sözleşme'nin 8. maddesinin açıkça usul şartları içermemekle birlikte anılan maddeyle güvence altına alınan haklardan etkili bir şekilde faydalanılabilmesi için müdahaleyi doğuran karar alma sürecinin bu maddeyle korunan hak ve özgürlüklere gerekli saygıyı sağlayacak nitelikte ve adil olması gerekliliğini de şart olarak aramaktadır.[12]
AİHM'e göre bu şekildeki güvencelerin amacı 8. maddede yer alan haklara keyfi şekilde müdahalede bulunulmasını önlemek, müdahalenin gerekçelendirilmesini sağlamaktır.[13]
AİHM'e göre gerek negatif yükümlülükler gerekse pozitif yükümlülükler bakımından söz konusu usule ilişkin etkili güvencelerin sunulması gerekmektedir.[14]
Mahremiyet Hakkı
Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin "Mahremiyet Hakkı" başlıklı 17. Maddesinde, hiç kimsenin özel ve aile yaşamına, konutuna veya haberleşmesine keyfi veya hukuka aykırı olarak müdahale edilemeyeceği; onuru veya itibarının hukuka aykırı saldırılara maruz bırakılamayacağına, herkesin bu tür saldırılara veya müdahalelere karşı hukuk tarafından korunma hakkına sahip olduğu hüküm altına alınmıştır.
Çalışma alanlarının kamera ile izlenmesi
AİHM bir kararında; çalıştıkları anfi alanlarına demirbaş ve öğrenciler de dahil kişi güvenliğinin sağlanması amacıyla kamera sistemi kurulan iki profesörün özel hayatlarının gizliliğinin ihlal edildiğine hükmetmiştir.[15]
AİHM bu kararında, özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin daha öncede benzer konularda vermiş olduğu kararlara atıf yaparak bazı tespitlerde bulunmuştur.[16]
AİHM’nin çalışma alanlarının kamera ile izlenmesi ile ilgili olarak öngördüğü ölçütler şunlardır:[17]
1) Kişilerin iş yerinde ve çalışma ortamında diğer bir deyişle kamusal bir alanda bulunsa da, özel hayatın profesyonel aktiviteler ve dış dünya ile ilişkileri de kapsayan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin "sosyal özel hayat" olarak adlandırdığı bir alanı da kapsadığı kabul edilmelidir.
2) "sosyal özel hayat" olarak adlandırılan bu alanın da korunması gerekir.
3) Kamera sistemleri ile kişilerin sosyal özel hayatlarının izlenmesinin "ciddi bir müdahale" olarak kabul edilmesi gerekir.
4) Kişilerin güvenliği veya işverenin hakları başka yollarla korunamıyorsa ancak son çare olarak kamera sistemlerinin kişilerin çalışma alanlarını görecek şekilde kurulması kabul edilebilir.
Kamera sistemi ile çalışma alanlarının takip edilmesinde 4. Başlıkta belirtilen ve “son çare” şeklinde ifade edilen ölçüt, işverenin başka yollarla korunabilecek haklarını kamera sistemi yoluyla korumasının son çare olduğunu, bu halde dahi kamera sistemleri ile ilgili olarak bildirimde bulunulması ve usullerinin belirlenmesi zorunluluğunu işaret etmektedir.[18]
AİHM, farklı güvenlik tedbirleri vasıtasıyla korunabilecek haklar veya önlenebilecek olaylara yönelik olarak kamera sistemleri kurulmaması gerektiğini ve çalışanların doğrudan çalışma alanlarını görüntüleme şeklinde kişilerin özel hayatına müdahale olarak değerlendirilebilecek uygulamaların ve bu sistemlerin bu gibi hallerde kullanılmaması gerektiğini, aksi uygulamaların ölçülülük ilkesine aykırı olacağını bazı kararlarında dile getirmektedir.[19]
Burada kamera sistemleri ile ilgili olarak belli başlı şartların ortaya konulması gerekmektedir.
Bu nedenle kamera sistemleri ile çalışma alanlarının izlenmesi uygulamasının hukuka uygun olduğunu söyleyebilmek için şu şartların varlığı gerekmektedir:[20]
1) Çalışma alanlarının izlenmesi uygulamasının kanuni bir dayanağı olması gerekir.
2) Sınırlı bir izleme olması gerekir.
3) Kötüye kullanmaya karşı garantilere sahip olması gerekmektedir.
Özel hayatın gizliliğini ihlal
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Özel hayatın gizliliğini ihlal" başlıklı 134. Maddesinde, kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kişinin, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı, gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi durumunda ise verilecek cezanın bir kat artırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Kişisel verilerin kaydedilmesi
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kişisel verilerin kaydedilmesi" başlıklı 135. maddesinde ise; hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kişinin bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verileceği hükmüne yer verilmiştir.
İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması" başlıklı 135. Maddesinde, başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda" iletişimin kayda alınabileceği iifade edilmektedir.
Teknik araçlarla izleme
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Teknik araçlarla izleme" başlıklı 140. maddesinde ise; başka suretle delil elde edilememesi hâlinde, şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ve işyeri teknik araçlarla izlenebileceği, ses veya görüntü kaydı alınabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda ifade edilen bu düzenlemeler de suça yönelik kuvvetli şüphe halinde bile en son çare olarak ses ve görüntü kaydına başvurulması gerektiği gerek öğretide gerekse uygulamada belirtilmektedir.
Kişisel Verilerin Korunması
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, 07.04.2016 tarihli ve 29677 Resmi Gazete’de yayımlanmış ve uygulanmaya başlanmıştır.
Bu kanunda kamera sistemleri ile ilgili belli başlı düzenlemelere de yer verilmiştir. Bu düzenleme ile getirilen bazı kurallar şunlardır:
1) Neden kamera takip sistemine ihtiyaç duyulduğu ortaya konulmalıdır.
2) İzleme sisteminden kimin veya kimlerin yasal olarak sorumlu olduğunun belirlenmesi gerekir.
3) İzleme sisteminin maksada uygun olup olmadığının ortaya konulması gerekir.
4) Özel hayatın gizliliğinin ihlal edilip edilmediğini kimin kontrol edeceğinin ve görüntülere kimin ulaşımı olacağının belirlenmesi ve bu hususların kayıt altına alınması gerekir.
5) Görüntü ve izleme kayıtlarının güvenliğinin ve gizliliğinin sağlanması açısından güvenlik prosedürlerinin hazırlanması gerekmektedir.
6) Kameralarla gözlemlenen bölgelerin girişinde ve içerideki uygun yerlerde bölgenin kamera sistemleri tarafından gözetlendiği ve kayıt altına alındığının belirtilmesi gerekir.
7) Sistemin kuruluş maksadıyla bağdaşmayan görüntülerin gereğinden uzun süre saklanmaması gerekir.
8) Kişilerin özel hayatın gizliliğinin sağlanması yönünde beklentisinin olabileceği görüntülerin yetkili kişiler haricinde hiç kimse tarafından izlenememesi için alınacak önlemler açık bir şekilde belirlenmeli ve uygulanmalıdır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ışığında çalışma alanlarının kamera sistemi ile takip edilmesi ile ilgili olarak şu hususlar ileri sürülebilir:
1) Şayet hakların korunması başka şekilde sağlanamıyorsa kamera sistemlerinin çalışanların çalışma alanlarını görecek şekilde kurulması mümkündür.
2) Çalışma alanlarının kamera sistemi ile takip edilmesi son çare olarak değerlendirilmelidir.
3) Bu konudaki düzenlemenin içeriğini ayrıntılı olarak ortaya koyan bir özel düzenleyici işlem olması gerekmektedir.
4) Kamera sistemlerinin çalışma alanlarını çekmesinin özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği kabul edilmelidir. Bu nadanle sınırlı bir izleme sağlayacak şekilde güvenlik amacıyla giriş ve çıkışları izlemek üzere veya vatandaşlara da açık olan ortak alanlar ve iş sahiplerinin de giriş çıkışına açık, yoğun bir alış veriş trafiği olan alanlarda kurulabilmesi mümkündür.
5) Kameraların çalışanların iş yapış şekillerini denetlemek veya sürekli olarak belli kişileri çekecek şekilde kurulmaması gerekmektedir.
6) Kamera izleme sisteminin güvenlik amacıyla kurulmuş olmaları gerektir. Bu yüzden amaca hizmet eder şekilde konumlandırılması şarttır.
DANIŞTAY UYGULAMASI
Danıştay, kamera sistemlerinin zorunlu güvenlik amacı ile ve başka bir yolla bu güvenlik amacı sağlanamıyorsa kurulabilmesinin mümkün olduğunu bazı kararlarında ifade etmektedir.[21]
Danıştay bu konuda şu şartların varlığını aramaktadır:
1) Kamera ile izleme sistemi uygulamasının usul ve esaslarını gösteren yasal dayanağının bulunması gerekir.
2) Bu uygulamanın yasal dayanağının Açık ve anlaşılabilir olması ve ilgililerin bu konudaki hakları ve kamera sistemi ile ilgili olarak bilgilendirilmiş olması şarttır.
3) Toplanan görüntülerle ilgili güvencelerin sağlanması gerekmektedir.
Danıştay, sınırları belirlenmemiş, yasal dayanağı olmayan, uygulamaya dair usul ve esaslar ile güvenceleri düzenlenmemiş bir sistemle yürütülen ve bu haliyle kamu yararına yönelik olduğunu kabul etmeye imkan olmayan; Anayasal bir ilke olan ölçülülük ilkesine aykırılık teşkil eden ve mahremiyet hakkını ihlal eden kamera sistemi ile çalışma alanlarının izlenmesi uygulamalarının hukuka aykırı olduğunu ifade etmektedir.[22]
Belirtilen gerekçelerle Danıştay, kişilik haklarına aykırı şekilde kamu görevlilerinin tüm faaliyetlerinin izlenmesine imkân tanıyan uygulamaların yasal olmadığını dile getirmektedir.
Kameralı takip sistemi ile kurumca amaçlanan kamu yararı arasında orantılılık yoksa uygulama ölçülülük ilkesine de aykırılık oluşturacaktır.
Anayasa'nın 13. maddesinde, temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceği, değişik 20/3. maddesinde de, kişisel verilerin ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebileceği hüküm altına alınmıştır.
Kameralı takip sistemi ile ilgili yasal bir düzenleme yoksa bu uygulamanın yerine getirilmesi mümkün değildir.
Danıştay bu konuda şu ilkelerin somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğine bakmaktadır. Bu ilkeler şunlardır:
Kamera ile çalışma alanlarının izlenmesi uygulamasının "özel hayatın gizliliği" ilkesi kapsamında değerlendirilmesi
İdarelerin teknolojik gelişmelerden de yararlanarak kamu çalışanlarının faaliyet yürüttüğü alanda güvenlik ve suçun önlenmesi amacıyla kameralı takip sistemi uygulamasının, güvenlik amaçlı olarak giriş ve çıkışlar ve güvenliğin özel önem arz ettiği alanlar dışında, günlük iş ve işlemleri yürüten çalışanların çalışma odalarını ve servisleri çekecek şekilde yerleştirildiği hallerde, bu durum kamusal alanda da olsa "özel hayatın gizliliği" ilkesi kapsamında değerlendirilmektedir.[23]
Yasal dayanağının bulunması zorunluluğu
Kamera ile çalışma alanlarının izlenmesi uygulamasının sınırlarını, usul ve esaslarını gösteren bir yasal dayanağın bulunması zorunludur.
Toplanan görüntülerin başka amaçla kullanılmaması konusunda güvencenin sağlanması
Kamera ile çalışma alanlarının izlenmesi uygulaması ile toplanan görüntülerin ileride başka bir şekilde kullanılamayacağına dair bir güvencenin mevcut olması gerekir.
Somut olaya göre değerlendirme zorunluluğu
İdarenin güvenlik ve kamu yararını sağlama ihtiyacı ve çalışanların özel hayatın gizliliği gibi haklarının karşı karşıya geldiği bu gibi uyuşmazlıklarda, olayın dosyaya özel olarak ele alınması ve değerlendirilmesi gerekir.
Danıştay, hizmet binaları içerisinde mevcut kamera ile izleme sisteminin risk oluşturmayan birim ve bölgelerde kaldırılması istemiyle davacı sendika tarafından başvuru yapıldığı olayda; uygulamanın sınırlarını, usul ve esaslarını gösteren bir yasal dayanağın bulunmaması, toplanan görüntülerin ileride başka bir şekilde kullanılamayacağına dair bir güvencenin mevcut olmaması halini değerlendirmeye almıştır.
Danıştay bu olayda;
1) Üniversite alanı içinde giriş ve çıkışlar gibi güvenlik açısından önem arz eden alanların halihazırda kamera sistemleri ile izlendiğini,
2) anfi ve derslikler gibi alanlara yerleştirilen kameraların iş yerinin güvenliğini sağlama amacını aşarak, doğrudan çalışan memurun kendisinin, diğer memurlarla ya da iş sahipleriyle ve dava konusu uyuşmazlık açısından öğrenciler ve öğretim görevlilerin ilişkisinin ve iletişiminin ve kamu hizmetinin görülmesi sırasında yapılan her türlü haberleşmesinin gözlemlendiğini tespit etmiştir.
Danıştay, yukarıda belirtilen hususları tespit ettikten sonra, kamera takip sisteminin kurulmasının yukarıda belirtilen sonuçlara neden olduğu ve yukarıda belirtilen şartları sağlamadığından kamera ile çalışma alanlarının izlenmesi uygulamasının özel hayatın gizliliğini ihlal ettiğine ve bu haliyle yukarıda belirtilen temel haklar ve Anayasal ilkelerle bağdaşmadığına, dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerektiğine hükmetmiştir.[24]
(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
-----------------------------------
[1] Özdemir Özok, “Özel Yaşamın Gizliliği”, Kaybettiğimiz TBB Başkanları Anısına Panel, Türkiye Barolar Birliği, Ankara, 18.10.2008, s. 3.
[2] Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, §§ 61-63; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704, 3/3/2016, §§ 50-52; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, §§ 30-32.