Giriş
Boşanma, sadece evlilik birliğinin hukuki bağının çözülmesi değil, aynı zamanda tarafların ekonomik ve sosyal hayatlarında köklü değişikliklere yol açan bir kurumdur. Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesi uyarınca, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan ve kusuru daha ağır olmayan taraf lehine, diğer eşten mali gücü oranında süresiz yoksulluk nafakası talep edilebilmektedir .
1988 yılında yapılan değişiklikle, bir yıl süreyle sınırlı olan yoksulluk nafakası süresiz hale getirilmiş; bu durum günümüzde hem doktrinde hem de yargı kararlarında yoğun tartışmalara yol açmıştır . Süresiz nafaka kurumu, bir yandan boşanma sonrasında zayıf tarafı koruma amacına hizmet ederken, diğer yandan nafaka yükümlülerinin belirsiz bir yük altına sokulması sebebiyle eleştirilmektedir.
Son yıllarda gerek siyasette gerekse kamuoyunda “süresiz nafaka mağduriyeti” söylemi üzerinden tartışmalar giderek artmış; KONDA ve Diyarbakır Barosu araştırmalarına göre ise nafaka hakkı, kadınların şiddetten kurtulabilmesi ve yeni bir hayat kurabilmesi için hayati önemde bir araç olarak görülmektedir .
Bu makalede, öncelikle nafaka türleri ve yoksulluk nafakasının hukuki çerçevesi açıklanacak, ardından Yargıtay kararları ve doktrin görüşleri ışığında süresiz nafaka meselesi değerlendirilecek; son bölümde ise güncel tartışmalar, toplumsal araştırmalar ve reform önerileri incelenecektir.
I. Nafaka Türleri ve Hukuki Çerçeve
Nafaka kurumu, Türk aile hukukunun en tartışmalı alanlarından biri olup, boşanma sonrasında taraflar arasındaki mali ilişkilerin düzenlenmesinde merkezi bir rol oynamaktadır. Kanun koyucu, evlilik birliğinin sona ermesinden doğabilecek ekonomik dengesizlikleri gidermek ve özellikle korunmaya muhtaç tarafı güvence altına almak amacıyla çeşitli nafaka türleri öngörmüştür. Bu bağlamda, tedbir nafakası, iştirak nafakası, yoksulluk nafakası ve yardım nafakası, hem hukuki dayanakları hem de işlevleri itibarıyla birbirinden ayrılmaktadır .
1. Tedbir Nafakası
Boşanma veya ayrılık davası açılması hâlinde hâkimin, tarafların ve çocukların geçimini sağlamak üzere alacağı geçici önlemler arasında tedbir nafakası da yer almaktadır (TMK m.169). Bu nafaka türü, dava süresince eşlerin barınma ve geçim ihtiyaçlarının karşılanmasını hedefler. Kusur araştırması yapılmaz; ihtiyaç ve ödeme gücü esas alınır.
Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da tedbir nafakasının istisnai niteliği vurgulanmaktadır. Örneğin, Yargıtay 2. HD, 07.06.2004, E.6597/K.7035 sayılı kararında, çalışabilir durumda olan koca lehine tedbir nafakası bağlanamayacağına hükmedilmiştir. Bu karar, tedbir nafakasının esasen korunmaya muhtaç tarafı güvence altına alan bir mekanizma olduğunun altını çizer.
2. İştirak Nafakası
Boşanma sonrasında çocuğun velayeti kendisine verilmeyen eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine katılmakla yükümlüdür (TMK m.182). Bu yükümlülük, çocuğun üstün yararı ilkesi ile temellendirilmiştir. Uygulamada iştirak nafakasının çoğunlukla anne lehine hükmedildiği görülmekte, ancak nafaka yükümlüsünün ekonomik koşullarına göre miktar farklılaşmaktadır.
Nitekim KONDA tarafından 2020 yılında gerçekleştirilen saha araştırması, toplumun %70’inin iştirak nafakasını desteklediğini ortaya koymuştur . Bu veri, iştirak nafakasının geniş bir toplumsal meşruiyete sahip olduğunu, dolayısıyla nafaka kurumuna yönelik genel eleştirilerin esasen yoksulluk nafakasına odaklandığını göstermektedir.
3. Yoksulluk Nafakası
Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesi, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan ve kusuru diğerinden daha ağır olmayan taraf lehine, diğer eşin mali gücü oranında süresiz yoksulluk nafakasına hükmedilmesini öngörmektedir. Bu hüküm, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da dayanışma yükümlülüğünün devam edeceği anlayışına dayanmaktadır.
Ancak yoksulluk nafakası, özellikle süresiz niteliği sebebiyle, günümüzde hem doktrinde hem de uygulamada en yoğun tartışmalara konu olan nafaka türüdür. Bir taraftan, boşanma sonrası ekonomik açıdan dezavantajlı konumda olan eşin korunması açısından vazgeçilmez bir araç olarak görülmekte; diğer taraftan, süresiz yükümlülüğün nafaka borçlusu üzerinde adaletsiz sonuçlar doğurabileceği ileri sürülmektedir .
4. Yardım Nafakası
Son olarak, TMK m.364 uyarınca, altsoy, üstsoy ve kardeşler arasında düzenlenen yardım nafakası, boşanma hukukunun dar anlamda bir parçası olmamakla birlikte, aile dayanışmasının hukuki tezahürüdür. Yardım nafakasının amacı, yoksulluğun aile bağları içinde paylaşılmasıdır. Bu kurum, boşanma bağlamından ziyade, toplumsal dayanışmayı yansıtan bir düzenleme olarak değerlendirilmelidir.
II. Yoksulluk Nafakası ve Süresizlik Sorunu
1. Tarihsel Arka Plan
Yoksulluk nafakası, Türk aile hukukunun temel kurumlarından biridir. 1926 tarihli Medeni Kanun, İsviçre Medeni Kanunu’nun etkisiyle, boşanma sonucunda yoksulluğa düşecek eş lehine bir yıllık süreyle yoksulluk nafakası öngörmüştür. Buradaki amaç, evliliğin sona ermesinden sonra da eşler arasında sınırlı bir süre için dayanışma bağının devam etmesi, fakat bu bağın ebedileştirilmemesiydi .
Ne var ki, 1980’li yıllarda kadın hareketlerinin güçlenmesi ve kadınların boşanma sonrasında maruz kaldıkları yapısal yoksulluğun görünür hâle gelmesiyle birlikte, bu süre sınırının yetersiz kaldığı yönünde eleştiriler yoğunlaşmıştır. Bu bağlamda 3444 sayılı Kanun ile 1988 yılında yapılan değişiklik sonucunda süre sınırlaması kaldırılmış ve Türk hukukunda süresiz yoksulluk nafakası kurumu ortaya çıkmıştır . Bu düzenlemenin gerekçesinde, kadınların iş gücüne katılımının düşüklüğü, evlilik boyunca ev içi emeğe dayalı rollerin ağır basması ve boşanma sonrasında ekonomik bağımsızlıklarını kurmakta yaşadıkları güçlükler açıkça ifade edilmiştir.
2. Normatif Çerçeve ve Uygulama
Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesi uyarınca, boşanma sebebiyle yoksulluğa düşecek olan ve kusuru diğer eşe nazaran daha ağır olmayan taraf lehine süresiz yoksulluk nafakasına hükmedilir. Bu hüküm üç temel unsura dayanmaktadır:
1. Yoksulluk tehlikesi: Fiilî yoksulluğun gerçekleşmiş olması aranmaz; boşanma sonucunda yoksulluğa düşeceği öngörülen tarafın korunması yeterlidir.
2. Kusur durumu: Talep eden tarafın kusuru diğerinden daha ağır olmamalıdır. Bu, boşanma hukukunun temelinde yer alan kusur ilkesinin nafaka hukukuna yansımasıdır.
3. Mali güç dengesi: Nafaka borçlusunun ödeme gücü belirleyici olup, nafaka miktarı tarafların sosyal ve ekonomik koşullarına göre belirlenir.
Yargıtay içtihatları, süresiz nafakanın hâkim tarafından süreyle sınırlandırılamayacağı yönündedir. Örneğin Yargıtay 2. HD, 2017/1737 E., 2018/5789 K. sayılı kararında, yoksulluk nafakasının süreyle sınırlanmasının kanuna aykırı olduğu açıkça belirtilmiştir. Bu yaklaşım, süresiz nafakanın Türk hukukunda katı bir normatif çerçeveye oturduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, Yargıtay, nafaka miktarının belirlenmesi ve ilerleyen yıllarda artırılması veya azaltılması hususunda geniş bir takdir yetkisini hâkime tanımaktadır.
3. Doktrindeki Tartışmalar
Süresiz nafaka meselesi, özellikle son otuz yılda, doktrinde iki farklı yaklaşımın çatışmasına sahne olmuştur:
● Savunan Görüş: Süresiz nafakanın varlığı, kadın-erkek eşitsizliğinin hâlen derin olduğu bir toplumda, boşanma sonrasında dezavantajlı durumda kalan eşin korunması açısından zorunludur. Kadınların iş gücüne katılım oranlarının düşüklüğü, evlilik içinde ev içi emeğin görünmezliği ve “yoksulluğun kadınlaşması” olgusu, bu görüşün temel argümanlarını oluşturmaktadır .
● Eleştirel Görüş: Nafakanın süresiz olması, boşanmanın kesinlik ve nihailik ilkesiyle çelişmektedir. Zira taraflar hukuken boşanmış olsa dahi, süresiz nafaka nedeniyle aralarındaki mali bağ devam etmekte ve bu durum yeni evliliklerin ekonomik temellerini dahi zedeleyebilmektedir. Bu nedenle doktrinde, nafakanın belirli bir süreyle sınırlandırılması veya kademeli bir sisteme bağlanması gerektiği savunulmaktadır .
Her iki görüş de, nafakanın sosyal işlevi ile bireysel özgürlükler arasında hassas bir denge sorunu bulunduğunu ortaya koymaktadır.
4. Toplumsal Yansımalar
Son yıllarda, özellikle sosyal medyada ve siyasi söylemlerde “süresiz nafaka mağduriyeti” ifadesi sıkça kullanılmaktadır. Bu söylem, çoğunlukla erkeklerin uzun süreli nafaka yükümlülüklerini “ekonomik pranga” olarak tanımlamaları üzerinden inşa edilmektedir. Ancak KONDA araştırması, nafaka miktarlarının toplumda sanıldığı kadar yüksek olmadığını, ortalama nafaka tutarlarının oldukça düşük seviyelerde seyrettiğini ortaya koymuştur .
Diyarbakır Barosu’nun 2022 yılında yürüttüğü saha araştırmasında ise nafaka ödemelerinin düzenli yapılmadığı; iştirak nafakasında ödenmeme oranının %30’lara ulaştığı tespit edilmiştir. Bu durum, tartışmanın yalnızca nafakanın süresizliği boyutunda değil, aynı zamanda nafakanın tahsili ve etkin uygulanması alanında da ciddi sorunlar barındırdığını göstermektedir .
Nesibe K. Konca’nın “Süresiz Nafaka Tartışmaları ve Siyaset” başlıklı çalışması, bu tartışmaların toplumsal cinsiyet eşitliği bağlamından koparılarak yalnızca erkek mağduriyeti söylemi üzerinden yürütülmesinin, kadınların boşanma sonrası yaşadığı yapısal yoksulluğu görünmez kıldığını ileri sürmektedir. Benzer şekilde Dilek Keleş de, nafaka karşıtlığı söyleminin ampirik temellerden yoksun olduğunu ve kadınların boşanma sonrası ekonomik kırılganlıklarının göz ardı edildiğini vurgulamaktadır .
5. Karşılaştırmalı Hukuk Perspektifi
Karşılaştırmalı hukuk incelendiğinde, Türk hukukundaki süresiz nafaka kurumunun istisnai bir düzenleme olduğu görülmektedir. Almanya’da nafaka kural olarak belirli bir süreyle sınırlı olup, yalnızca istisnai hallerde süresiz nafaka bağlanabilmektedir. Fransa’da ise nafaka çoğunlukla toplu ödeme (capital) şeklinde öngörülmekte, süreklilik arz eden ödemeler ancak zorunlu hâllerde kabul edilmektedir. ABD’de eyaletler arasında farklılıklar bulunmakla birlikte, çoğu eyalet süreli nafaka sistemini benimsemiştir.
Dolayısıyla, Türk hukukunda süresiz nafaka, kadınların ekonomik bağımsızlığını kurmakta karşılaştığı yapısal sorunlar sebebiyle bir tür sosyal güvence mekanizması olarak işlev görmektedir. Ancak bu istisnai durum, reform tartışmalarını beraberinde getirmiştir.
III. Toplumsal Araştırmalar ve Güncel Tartışmalar
1. Kamuoyunda Süresiz Nafaka Söylemi
Son yıllarda, özellikle medya ve siyaset alanında, “süresiz nafaka mağduriyeti” kavramı öne çıkmıştır. Bu söylem çoğunlukla erkeklerin, boşanma sonrası süresiz nafaka yükümlülüğünü “ekonomik pranga” olarak nitelendirmeleri üzerinden inşa edilmektedir. “Süresiz Nafaka Mağdurları Platformu” gibi örgütlenmelerin, sosyal medyada seslerini duyurarak yasama organı üzerinde reform baskısı kurmaya çalıştıkları görülmektedir. Ancak feminist literatür bu söylemin, toplumsal cinsiyet eşitsizliği bağlamından koparılarak salt erkek mağduriyetine indirgenmesini eleştirmektedir.
2. Ampirik Bulgular: KONDA ve Diyarbakır Barosu Araştırmaları
KONDA’nın 2020 yılında gerçekleştirdiği “Nafaka Araştırması”, toplumun %70’inin iştirak nafakasını desteklediğini, yoksulluk nafakasına yönelik ise daha temkinli yaklaştığını ortaya koymuştur . Araştırmada ayrıca, nafaka ödemelerinin ortalama miktarlarının kamuoyunda sanıldığından çok daha düşük olduğu vurgulanmıştır. Bu veri, süresiz nafaka eleştirilerinin çoğunlukla rakamsal gerçeklikten ziyade sembolik bir anlam taşıdığını göstermektedir.
Diyarbakır Barosu’nun saha araştırması da nafakanın uygulanabilirliği bakımından önemli bulgular sunmuştur. Araştırmaya göre iştirak nafakalarının yaklaşık %30’u düzenli olarak ödenmemektedir. Yoksulluk nafakasında ise, tahsilat sorunları nafaka alacaklısı kadınları tekrar ailelerine bağımlı hale getirmekte ya da devlet desteği olmaksızın yaşamlarını idame ettirmelerini güçleştirmektedir. Bu durum, süresiz nafakanın varlığına rağmen, alacaklıların çoğu zaman koruma altında olmadığını göstermektedir.
3. Feminist Literatür ve Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği
Nesibe K. Konca, süresiz nafaka tartışmalarının siyasal alanda toplumsal cinsiyet eşitliğinden bağımsız olarak ele alındığını, hatta sıklıkla eşitlik karşıtı söylemlerle kesiştiğini ileri sürmektedir. Dilek Keleş’in çalışması ise, erkeklerin “nafaka mağduru” olarak görünür kılınmasının, boşanma sonrasında kadınların maruz kaldığı yoksullaşma riskini görünmez kıldığını vurgular . Her iki yazar da, nafaka meselesinin yalnızca ekonomik bir yükümlülük değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yeniden üretildiği bir alan olduğuna dikkat çekmektedir.
4. Siyasal Tartışmalar ve Reform Girişimleri
Adalet Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 2018’den itibaren süresiz nafakanın süreli hale getirilmesine ilişkin bir dizi çalışma başlatmıştır. Reform tartışmalarında Almanya, Fransa ve ABD gibi ülkelerin uygulamalarına atıf yapılmakta, süreli nafaka modellerinin Türkiye’ye adapte edilebileceği ileri sürülmektedir . Ancak karşılaştırmalı hukuk örnekleri, toplumsal cinsiyet eşitliği düzeyi yüksek olan ülkelerden alınmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye’de benzer bir sistemin uygulanmasının, yapısal eşitsizlikler dikkate alınmadığında kadınlar açısından yeni mağduriyetler doğurma ihtimali bulunmaktadır.
5. Değerlendirme
Toplumsal araştırmalar ve güncel tartışmalar, süresiz nafaka meselesinin yalnızca hukuki değil, aynı zamanda sosyo-ekonomik ve siyasal bir sorun olduğunu ortaya koymaktadır. Bir yandan erkekler “ömür boyu yükümlülük” söylemini öne çıkarırken, diğer yandan kadınlar için nafaka, boşanma sonrasında hayatlarını yeniden kurabilmelerini sağlayan tek güvence olabilmektedir. Ampirik veriler, nafaka miktarlarının düşük, tahsil oranlarının ise yetersiz olduğunu ortaya koymakta; bu da tartışmaların çoğu zaman hukuki ve toplumsal gerçeklikten kopuk bir şekilde yürütüldüğünü göstermektedir.
IV. Karşılaştırmalı Hukuk Perspektifi
1. Avrupa Hukukunda Nafaka
Avrupa hukuk sistemlerinde, yoksulluk nafakası genellikle süreli olarak düzenlenmiştir. Almanya’da, boşanma sonrası nafaka “prensipte süreli” olup, eşlerin evlilik boyunca üstlendikleri roller dikkate alınarak istisnai hallerde süresiz nafakaya hükmedilebilmektedir. Bu istisnalar özellikle sağlık sorunları, ileri yaş veya uzun süreli evliliklerde söz konusu olmaktadır.
Fransa’da nafaka uygulaması daha da farklıdır. Fransız Medeni Kanunu, boşanma sonrası eşler arasında sürekli mali bağların asgariye indirilmesini amaçlamaktadır. Bu nedenle çoğu durumda kapital (toplu ödeme) tercih edilmekte, irat (düzenli ödeme) ise ancak toplu ödemenin mümkün olmadığı hallerde gündeme gelmektedir. Bu yaklaşım, boşanma sonrası mali bağların kesilmesi gerektiği düşüncesine dayanır.
2. Anglo-Sakson Hukuk Sistemleri
ABD’de nafaka (alimony) uygulamaları eyaletler arasında farklılık göstermektedir. Ancak genel eğilim, süresiz nafakanın istisna haline getirilmesi, çoğu durumda ise rehabilitasyon nafakası olarak adlandırılan, boşanma sonrası eşin iş gücüne katılımını sağlamak amacıyla belirli süreli ödemelerin kabul edilmesidir. Bu model, nafakanın sosyal adalet boyutunu korumakla birlikte, tarafların bağımsız bir yaşam kurmalarını teşvik etmektedir.
İngiltere’de de benzer şekilde süreli nafaka uygulaması esastır. Ancak İngiliz hukukunda, tarafların ekonomik olarak eşitlenmesi amacıyla “clean break” prensibi önemlidir; yani boşanma sonrası mali bağların mümkün olduğunca hızlı şekilde sona erdirilmesi hedeflenir.
3. İslam Hukuku Perspektifi
İslam aile hukukunda nafaka, kural olarak kocanın yükümlülüğü olarak düzenlenmiş, boşanma sonrasında ise iddet süresi ile sınırlı kalmıştır. İddet süresi dışında, kadına sürekli nafaka ödenmesi öngörülmemiştir . Bununla birlikte, bazı İslam ülkeleri modern düzenlemelerinde nafakanın süreli ya da toplu ödeme şeklinde uygulanmasına olanak tanımışlardır. Dolayısıyla, Türk Medeni Hukuku’nun süresiz nafaka düzenlemesi, hem Osmanlı hukukundaki sınırlı nafaka anlayışından hem de günümüz İslam hukuku uygulamalarından ayrışmaktadır.
4. Türkiye İçin Anlamı
Karşılaştırmalı hukuk incelendiğinde, Türk hukukundaki süresiz nafaka kurumu istisnai bir düzenleme olarak öne çıkmaktadır. Ancak bu farklılık, Türkiye’deki toplumsal koşullarla doğrudan bağlantılıdır. Kadınların iş gücüne katılım oranının düşük, sosyal güvenlik mekanizmalarının yetersiz olduğu bir toplumda, süresiz nafaka bir tür “sosyal güvence” işlevi görmektedir.
Buna karşılık, Avrupa veya Anglo-Sakson hukukundaki süreli nafaka modelleri, güçlü sosyal devlet mekanizmaları ve yüksek kadın istihdamı ile desteklenmektedir. Bu nedenle, Türkiye’de süreli nafaka modeline geçiş tartışmaları yapılırken, yalnızca hukukî düzenleme değil, aynı zamanda sosyo-ekonomik altyapının da dikkate alınması gerektiği açıktır.
V. Reform Tartışmaları ve Değerlendirme
1. Süresiz Nafaka Kurumuna Yönelik Tartışmalar
Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesinde öngörülen süresiz yoksulluk nafakası, evlilik birliğinin sona ermesiyle birlikte ortaya çıkan mali yükümlülüklerin en çok tartışılan boyutudur. Özellikle 1988 yılındaki değişiklikten sonra süresiz hale gelen bu kurum, bir yandan boşanma sonrası yoksulluğa düşecek tarafı koruma amacını taşırken, diğer yandan nafaka borçlusu açısından belirsiz süreli bir yükümlülük doğurması nedeniyle farklı görüşlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Tartışmalar, esas itibarıyla iki eksende toplanmaktadır. Birinci görüş, süresiz nafakanın boşanma sonrası sosyal adaletin sağlanması açısından zorunlu olduğunu, özellikle kadınların ekonomik kırılganlığını dengelediğini ileri sürmektedir. İkinci görüş ise, süresiz nafakanın boşanmanın kesinlik ve nihailik işlevini zayıflattığını, taraflar arasında mali bağın ömür boyu devam etmesinin yeni sorunlar doğurabileceğini savunmaktadır.
2. Reform Çalışmaları ve Kamuoyu Tartışmaları
Türkiye’de süresiz nafaka konusu, yalnızca akademik bir mesele olarak kalmamış, aynı zamanda kamuoyunda ve siyasi alanda da tartışma konusu olmuştur. 2018 yılından itibaren Adalet Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yapılan çalışmalarda, süreli nafaka modellerinin değerlendirilmesi gündeme gelmiştir. Bu çerçevede Almanya, Fransa ve ABD gibi ülkelerdeki uygulamalar örnek olarak ele alınmış, ancak bu sistemlerin Türkiye’de hangi ölçüde uygulanabileceği tartışmaya açık bırakılmıştır.
Toplumda ise, bir yandan nafakanın süresiz niteliği sebebiyle nafaka borçlularının mağduriyet yaşadığını ileri süren görüşler, diğer yandan ise nafakanın boşanma sonrası yoksulluğa karşı özellikle kadınlar için temel bir güvence olduğunu vurgulayan yaklaşımlar bulunmaktadır. KONDA’nın saha araştırması, toplumun büyük çoğunluğunun iştirak nafakasını desteklediğini, yoksulluk nafakasına ilişkin ise görüşlerin daha bölünmüş olduğunu ortaya koymuştur . Diyarbakır Barosu araştırması ise, nafaka ödemelerinin tahsili konusunda uygulamada yaşanan güçlükleri tespit etmiştir.
3. Doktrindeki Çözüm Önerileri
Doktrinde, süresiz nafakanın mevcut şekliyle korunması gerektiğini savunan yazarların yanında, farklı reform modelleri öneren yaklaşımlar da mevcuttur. Öneriler arasında;
● Süreli Nafaka Modeli: Nafakanın belirli bir süreyle sınırlandırılması,
● Kademeli Azaltma Modeli: Nafakanın başlangıçta bağlanması, ancak alacaklının ekonomik koşullarındaki değişime göre azaltılması veya sona erdirilmesi,
● Devlet Destekli Model: Nafaka yükümlülüğünün bir kısmının devlet tarafından karşılanması ve borçludan tahsil edilmesi,
gibi alternatifler yer almaktadır. Bu önerilerin her biri, tarafların menfaatlerini dengeleme amacı taşımakta, ancak hangi modelin uygulanacağına ilişkin tercih, yalnızca hukuki değil, aynı zamanda sosyo-ekonomik koşulların bütüncül değerlendirilmesini gerektirmektedir.
4. Genel Değerlendirme
Süresiz nafaka tartışmaları, hem hukuki hem de toplumsal yönleri olan çok boyutlu bir meseledir. Türk hukukunda mevcut düzenleme, boşanma sonrası yoksulluğu önlemeyi amaçlamakta ve bu yönüyle önemli bir koruma işlevi görmektedir. Bununla birlikte, uygulamada ortaya çıkan sorunlar ve kamuoyunda dile getirilen farklı görüşler, bu alanda zaman zaman reform tartışmalarını gündeme getirmektedir.
Kanaatimizce, süresiz nafaka konusunda yapılacak herhangi bir değişiklik, tarafların haklarını dengeleyecek, yoksulluğun önlenmesi amacını göz ardı etmeyecek ve toplumun sosyo-ekonomik gerçeklerine uygun bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Bu bağlamda, hem doktrindeki öneriler hem de karşılaştırmalı hukuk örnekleri, Türk hukukuna özgü bir çözümün geliştirilmesinde yol gösterici olabilir.
Sonuç
Türk Medeni Hukuku’nda nafaka kurumu, boşanma sonrası taraflar arasındaki mali ilişkilerin en önemli boyutlarından birini oluşturmaktadır. Kanun koyucu, tedbir, iştirak, yoksulluk ve yardım nafakası olmak üzere farklı nafaka türleriyle, hem eşlerin hem de çocukların ekonomik güvenliğini sağlamayı hedeflemiştir. Bu düzenlemeler, aile hukukunun yalnızca bireyler arasındaki özel ilişkilere değil, aynı zamanda kamu düzenine ilişkin yönünü de ortaya koymaktadır.
Yoksulluk nafakası ise, süresiz niteliği sebebiyle hem doktrinde hem de kamuoyunda en çok tartışılan kurum olmuştur. 1988 değişikliği ile süre sınırlamasının kaldırılması, boşanma sonrası yoksulluğa düşecek tarafı koruma işlevini güçlendirmiş; ancak aynı zamanda taraflar arasındaki mali bağın belirsiz süreyle devam etmesi sebebiyle eleştirilerin de odağına yerleşmiştir. Yargıtay içtihatları, süresiz nafakanın kanundan doğan bir zorunluluk olduğunu teyit etmekte; doktrinde ise bu kurumun sosyal adalet boyutuna vurgu yapan yaklaşımlar ile boşanmanın kesinliği ilkesine dikkat çeken eleştirel yaklaşımlar bir arada bulunmaktadır.
Toplumsal araştırmalar, nafaka kurumunun kamuoyunda farklı şekillerde algılandığını göstermektedir. KONDA ve Diyarbakır Barosu araştırmaları, nafaka ödemelerinin ortalama tutarlarının düşük olduğunu, tahsilat oranlarının ise yetersiz kaldığını ortaya koymuştur. Bu bulgular, tartışmaların yalnızca nafakanın süresizliği değil, aynı zamanda nafakanın uygulanabilirliği ve etkinliği üzerinde de yoğunlaştırılması gerektiğini göstermektedir.
Karşılaştırmalı hukuk perspektifi, Türk hukukundaki süresiz nafaka düzenlemesinin istisnai bir nitelik taşıdığını ortaya koymaktadır. Almanya, Fransa ve ABD gibi ülkelerde süreli veya toplu ödeme modelleri benimsenmişken, Türkiye’de süresiz nafakanın varlığını sürdürmesi, toplumsal ve ekonomik koşullarla doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle, olası reform tartışmalarının yalnızca hukuki metinler düzeyinde değil, aynı zamanda sosyal devlet anlayışı, kadınların iş gücüne katılımı ve toplumsal cinsiyet eşitliği gibi daha geniş parametreler ışığında ele alınması gerektiği açıktır.
Sonuç olarak, süresiz nafaka meselesi, Türk aile hukukunun dinamik yapısını ve toplumsal gerçeklerle olan güçlü bağını gözler önüne sermektedir. Bu çalışmada, hem normatif çerçeve hem de toplumsal tartışmalar incelenmiş; süresiz nafakanın, bir yandan boşanma sonrası sosyal adaletin sağlanmasına hizmet ederken, diğer yandan reform tartışmalarını sürekli gündemde tutan bir kurum olduğu ortaya konulmuştur. Geleceğe yönelik çözüm arayışlarının, tarafların menfaatlerini dengeleyecek, kamu yararını gözeten ve Türkiye’nin sosyo-ekonomik koşullarına uygun bir sistem inşasına yönelmesi gerektiği değerlendirilmektedir.
Kaynakça
Akıntürk, T., & Ateş, D. (2019). Türk Medeni Hukuku: Aile Hukuku (21. bs.). Beta.
Arkan Serim, A. (2007). Yoksulluk nafakası. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, 65(1), 277–302.
Aydın Zevkliler, A. H., & Gürpınar, D. (2016). Medeni hukuk: Temel bilgiler (6. bs.). Turhan Kitabevi.
Balta, Y. (2022). İslam hukukunda nafaka sorumluluğunun sosyal refaha katkısı [The contribution of alimony to social welfare in Islamic law]. Din Sosyolojisi Araştırmaları, 2(2), 55–73.
Demirbaş, A. (2018). Güncel tartışmalarla yoksulluk nafakası. İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 5(2), 219–236.
Demiral, E. (2020). Boşanma davalarında nafaka uygulamaları ve hukuki tartışmalar. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 78(2), 245–268. https://doi.org/xxxx
Diyarbakır Barosu. (2019). Nafaka araştırması raporu. Diyarbakır Barosu Yayınları.
Dural, M., Öğüz, T., & Gümüş, M. A. (2020). Türk Özel Hukuku, Cilt III: Aile Hukuku (15. bs.). Filiz Kitabevi.
Gedikli, H. (2015). Boşanma ve ayrılık davalarında alınacak geçici önlemler ve tedbir nafakası [Yüksek lisans tezi]. İstanbul Üniversitesi.
Gençcan, Ö. U. (2018). Nafaka hukuku. Yetkin Yayınevi.
Gülaçtı Özdemir, S. (2023). İslâm hukukunda boşanma sonrası kocanın nafaka yükümlülüğünün hukuk tarihi açısından diğer hukuk sistemleriyle mukayesesi [Yüksek lisans tezi]. Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi.
Keleş, D. (2018). Türk medeni hukukunda nafaka kurumunun gelişimi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 67(1), 55–89.
Konda Araştırma. (2021). Kamuoyunda nafaka algısı araştırması. KONDA Yayınları.
Konca, N. K. (2019). Süresiz nafaka tartışmaları ve siyasal yansımaları. Kriter Dergi, 7(4), 102–115.
Oy, G. O., & Oy, O. (2023). Boşanma davaları el kitabı. Platon Hukuk.
Öztürk, H. (2019). Mer’î hukukla mukayeseli olarak İslâm hukukunda nafaka. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 55(1), 75–110.
Saygılı, S. (2023). Psiko-Sosyal ve Hukuki Açıdan Boşanma. Ensâr Neşriyat.
Şahin, S. (2025). Türk Medeni Kanunu’nda ve Osmanlı aile hukukunda nafaka uygulamalarının karşılaştırmalı analizi. İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, (45), 313–347.
Şen, A. (2020). Süresiz nafaka hakkı nedir? Hukuk ve Toplum Dergisi, 12(3), 215–230.
Yılmaz, G. (2019). Nafaka davası ve nafaka çeşitleri. Adalet Yayınevi.
Yoksulluk Nafakasının Kusur, Süre ve Takdir Yetkisi. (2022). On İki Levha Yayıncılık.