Kadına karşı şiddetin toplumumuzda son zamanlarda daha
bir vahşileşerek arttığını görüyoruz. Aslında sadece kadına karşı değil,
şiddete başvurma duygusu tüm toplumda artış göstermektedir.
Toplumdaki bu hastalıklı ruh hali sanırım artmaya da devam edecek gibi görünüyor.
Tabi bu durumun birçok sebebi var. Ancak ben bugün bu konuda başka bir hususa dikkat çekmek istiyorum.
Kadınlardaki genel bir kabullenme ve çaresizlik hali…
Bir noktaya kadar şiddete tahammül ediyorlar. Çaresizlik içindeler ve çocuklarım var onları
ne yaparım duygusu ise kadınlarda çok ağır basıyor.
Geçen yıl Sakarya Emniyet Müdürlüğü Toplum Destekli Şube
Müdürlüğü’nün Doğu Marmara Kalkınma Ajansının desteğiyle düzenlemiş
olduğu kadına karşı şiddetin önlenmesi ile ilgili seminerlere sunumcu
olarak katılmıştım. Yine geçtiğimiz Ağustos ayı içerisinde aynı
kapsamda Düzce Yığılca Kaymakamlığı’nın düzenlemiş olduğu seminerlere
katıldım. Özellikle kırsal kesimde yaşayan insanların bu yöndeki düşüncelerini
yakından öğrenme imkânımız oldu. Sohbetin başında herkes şiddete
karşı görünüyordu. Şiddet zinhar kötü bir şeydi. Ancak sohbet ilerledikçe
ifadeler değişmeye ve hatta içten içe “hadi canım, o kadar da değil,
arada bir patlatmadan olur muymuş” demeye kadar vardı.
Çok enteresandır, kendisini döven, hakaret eden, küfreden kocasının
ölmesini çok içten dileyecek kadar nefret, hem de “aman Allah başımızdan
eksik etmesin” diyecek kadar bir sahiplenme söz konusu. Bu kadınlardan
birine “kocanla aran nasıl teyze dedim”, “nası olsun oğlum bi gavga bi döğüş
geldik işte bu günlere”, “eşin seni dövermi hiç?, “döğmez olurmu oğlum
ama yaş gitti gari şimdi eyi, rahatım”. Peki dedim “sen çocuklarını dövermiydin”?,
“çocuk döğmeden büyür mü oğlum, çocuk dayak yiyecekki terbiye olsun” dedi.
Gördüm ki şiddet hakikaten bir kısır döngü. Şiddet gören insan bir zaman
sonra bunu kabulleniyor hatta normalleştiriyor ve daha sonra bizzat bir
şiddet kaynağı haline geliyor. Ben de, şiddetin bir çözüm olmadığını,
bunun psikolojik bir rahatsızlık olduğunu, bir davranış bozukluğu olduğunu,
hatta karısını döven bir adamın “adam olamayacağını” söyleyecek kadar
ileri götürdüm işi. Acaba erkeklerden bir tepki gelir mi diye beklerken kadınlardan
birinin sesini duydum, “ama bazı kadınlar da dayağı hak ediyor avukat bey” dedi.
Döndüm baktım yaşlı bir teyze. Niye teyze dedim, kadın kocasının lafını
İkiletmemeli dedi. E teyze, koca da iki defa söylesin ne olacak yani dedim.
Yooo olmaz dedi “ben gocamın bi dediğini iki etmezdim” dedi. Peki dedim
“seni dövermiydi” hiç, “valla döverdi emme şimdi bitti çok şükür” dedi.
Ama bir dediğini iki etmediğin halde dövüyormuş seni bak dedim.
Olsun dedi yorgun argın işten geliyordu, kafası doluydu, şimdi çoluğu
çocuğu büyüttük everdik dedi ve nihayet “şimdiki gelinler ne yapıyo ki,
biz ne çileler çektik” dedi.
Anladım ki teyzenin derdi geliniyle idi. Belki sırf bu yüzden “bazı kadınlar
da dayağı hak ediyor ama” diyebiliyordu. Tabi haliyle sordum, gelinin varmı,
birlikte mi kalıyorsunuz, aranız nasıl diye. Tahmin ettiğim gibi gelini var ve
birlikte kalıyorlar. O nerde diye sorduğumda ise fındık toplamaya tarlaya
gittiğini öğrendim. İlk anda anlayamadığım bu durumun aslında şiddete
maruz kalan bir kadından tamda beklenen bir davranış şekli olduğunu
psikolog bir arkadaşım söylediğinde öğrendim. Şiddetin döverek bulaşan
bir hastalık olduğunu tahmin etmek zor değil aslında. Zira görüyoruz ki
dövdükçe çoğalan, çoğaldıkça çocuklara bulaşan ve tüm toplumu saran bu
habis ur insanın hislerini ve duygularını felce uğratarak kalbi kin
ve nefretle dolduruyor. Kin ve nefretle malül bir kalbin ise
uzun süre bir “insan kalbi” olarak yaşayamayacağı ortada değil mi?.!
Bu arada kadınlara haklarını öğretmek ve çaresiz durumdaki kadınlara
devletin kapılar açması ne kadar önemliyse belki daha da önemlisi
erkeklerin bu konuda eğitilmeleri ihtiyacıdır. Hatta ücretsiz rehabilitasyon
merkezleri olmalıdır. Kadın erkek vatandaşlar buralarda rehabilitasyon
hizmetlerinden ücretsiz faydalanabilmelidir. Medeniyetin yegâne
göstergesi o toplumda insana verilen değerdir. Bu yöndeki atılacak
her adım sosyal bir devlet tarafından desteklenmeli yada bizzat icra edilmelidir.
Son bir şey daha..
Ücretsiz evlendirme seminerleri açılmalı ve bu seminerler zorunlu olmalıdır.
Bu öyle bir ihtiyaç ki, yerine konduğunda olumlu etkileri çıplak gözle dahi görülebilecektir.
Av. Zafer KAZAN