TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
B.E. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2022/6873) |
|
Karar Tarihi: 24/10/2024 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Kenan YAŞAR |
|
|
Ömer ÇINAR |
Raportör |
: |
Çağlar ÖNCEL |
Başvurucu |
: |
B.E. |
Vekili |
: |
Av. Ayşe DURMUŞ |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, boşanma davasında çocuk ile velayet dışı ebeveyni arasında şahsi ilişkinin tesis edilmemesi ve yargılamanın sürüncemede bırakılması nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucuya karşı, İstanbul Anadolu 20. Aile Mahkemesinde 25/9/2014 tarihinde açılan boşanma davasının 30/11/2014 tarihinde feragat nedeniyle reddine karar verilmiş, anılan karar 8/12/2014 tarihinde istinaf edilmeksizin kesinleşmiştir.
3. Başvurucuya karşı İstanbul 12. Aile Mahkemesinde (Mahkeme) 5/11/2014 tarihinde yeniden boşanma davası açılmış; Amerika Birleşik Devletlerinde (ABD) yaşayan başvurucunun psikolojik sorunları olduğu ve kötü muamelede bulunduğu ileri sürülerek velayet, iştirak ve yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminat talep edilmiştir. Başvurucu; cevap dilekçesinde davacının İstanbul 20. Aile Mahkemesindeki dava derdest olmasına rağmen bu davayı açtığını hatta bu davanın feragat nedeniyle reddedildiğini beyan etmiştir. Davacıya yönelik kötü muamelede bulunmadığını, aralarındaki tek sorunun kendisinin din değiştirmesine dayandığını belirten başvurucu, müşterek çocuğun ABD'de doğduğunu ve bu ülkede okula gitmeye başladığını ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca çocuğun velayetinin davacı anneye verilmesinin çocuğun psikolojisini bozacağı gibi alışkanlıklarının değişmesine yol açacağını ileri sürerek velayetin kendisine verilmesini talep etmiştir.
4. 9/4/2015 tarihli 2. celsede başvurucu vekili tarafından anlaşmalı boşanma koşullarının oluşabileceğinin beyan edilmesi üzerine Mahkemece, taraflara sulh olmaları için sonraki celseye kadar süre verilmiştir. Akabinde taraflar arasında sulh imkânının bulunmadığının belirlenmesi nedeniyle 14/5/2015 tarihli 3. celsede tahkikat aşamasına geçilmesine karar verildiği anlaşılmıştır.
5. Mahkemece 25/5/2015 tarihli ara karar ile başvurucunun çocukla dinî/millî bayramların ikinci günü 10.00-18.00 saatleri arasında ve haziran ayında yirmi gün süreyle yatılı olarak şahsi ilişki tesisine tedbiren karar verilmiştir.
6. Davacı eşin, başvurucunun şiddetine maruz kaldığına ilişkin şikâyeti kapsamında İstanbul Anadolu 13. Aile Mahkemesince 8/3/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun hükümleri gereğince koruma kararı verilmiştir. 27/5/2015 tarihli kararda; başvurucunun altı ay süreyle eşinin yaşadığı konuta yaklaşmaması, eşi ve aynı çatı altında yaşayan aile bireylerini iletişim vasıtaları ile rahatsız etmemesi hususlarına yer verilmiştir.
7. Mahkemeye sunulan 24/6/2015 tarihli uzman raporunda; müşterek çocuğun -sürecin doğru bir şekilde anlatılması hâlinde- başvurucu ile yalnız ve yatılı görüşme konusunda problem yaşamayacağı ancak başvurucunun ruhsal durumunun gerçeklikle bağlantısının kopmasına ve çocuğa zarar vermesine neden olup olmayacağı ile ilgili üniversite hastanesinden alınacak görüşten sonra karar verilmesinin uygun olacağı bildirilmiştir. Mahkeme 25/6/2015 tarihli 4. celsede, başvurucunun ve çocuğun psikiyatrik durumunun incelenmesi için İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinden (Üniversite Hastanesi) rapor alınmasına ayrıca başvurucunun vesayet altına alınmasının gerekli olup olmadığının belirlenmesi için başvurucunun Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine (Hastane) sevkine karar vermiştir.
8. Üniversite Hastanesinin çocuk hakkında düzenlediği 17/9/2014 tarihli raporunda; çocuğun babasından korktuğunu, babasının kendisini dövdüğünü, dedesini öldürmekle tehdit ettiğini ve ABD'deki oyuncaklarını sattığını beyan ettiği vurgulanmıştır. Ayrıca başvurucunun mevcut psikiyatrik öyküsü (hezeyanlar ve öfke nöbetleri), aileye ve anneye tehditleri ile çocuğun yaş ve cinsiyeti gözönüne alındığında çocuğun başvurucuyla yatılı kalmasının uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Aynı hastanenin başvurucu hakkındaki 23/7/2015 tarihli raporunda ise; başvurucunun kızıyla yatılı kalacak şekilde şahsi ilişki kurmasında sakınca bulunmadığı ve altı ay sonra yeniden değerlendirme yapılmasının uygun olacağı bildirilmiştir.
9. Başvurucu vekilince 12/11/2015 tarihli 6. celsede raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi ve gerekirse şahsi ilişkinin yeniden düzenlenmesi talep edilmiştir. Mahkemece anılan celsede söz konusu çelişkinin giderilmesi amacıyla Üniversite Hastanesinden yeniden rapor alınmasına karar verilmiştir. Başvurucunun müracaat etmemesi nedeniyle yalnızca çocuk ile yapılan görüşmenin sonucunda düzenlenen 2/12/2015 tarihli raporda; başvurucuda bipolar tanısı bulunduğu, kimlik karmaşası belirtileri gösterdiği ayrıca çocuğun yaşının küçük olması nedeniyle başvurucunun yanında yatılı kalmasının uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
10. 26/1/2016 tarihli 7. celsede davacı vekilince; sonradan gelişen olaylar sonucunda çocuğun babasından korkması nedeniyle başvurucu ile görüşmek istemediği ifade edilerek bu konuda rapor alınmasını talep etmiştir. Öte yandan aynı celsede beyanda bulunan başvurucu vekili; başvurucunun üç aydır çocukla hiç görüşemediğini, Mahkemece çocuğun yatılı olarak şahsi münasebeti sakıncalı görülüyorsa gündüz saatlerinde görüşme günlerinin tespit edilmesini talep etmiştir. Mahkemece 25/5/2015 tarihli ara karar gereğince belirlenen şahsi ilişki tarihlerinin değiştirilerek müşterek çocuk ile başvurucunun her ayın 1. ve 3. hafta sonu cumartesi günü saat 10.00 ile 18.00 arasında şahsi münasebet tesisine karar verilmiştir. Mahkemece ayrıca Üniversite Hastanesine yeniden yazı yazılarak müşterek çocuk ile başvurucunun şahsi ilişki kurmasının çocuğun bedensel ve ruhsal gelişimine zarar verip vermeyeceği konusunda rapor düzenlenmesine karar verilmiştir.
11. Üniversite Hastanesinin 4/4/2016 tarihli raporunda; çocuğun başvurucunun ikametinde yatılı kalmasının uygun olmadığı, yatılı olmaksızın görüşmesi hususunda iseçocuğun alıştığı bakım verenlerden birinin nezareti altında olmasının uygun görüldüğü bildirilmiştir. Öte yandan Hastane tarafından Mahkemeye sunulan 26/9/2016 tarihli raporda; başvurucudaki atipik affektif bozukluk hastalığının hâlen iyileşme sürecinde olduğu, bu hâliyle başvurucunun vesayetini gerektirecek derecede bir akıl hastalığı ya da zayıflığı saptanmadığı kanaatine yer verilmiştir.
12. Başvurucunun Üniversite Hastanesinde muayene olmak üzere müracaat etmemesi nedeniyle Mahkemece, başvurucunun şahsi ilişki taleplerinden vazgeçmiş sayılacağı ihtarını içeren tebligat gönderilmesine karar verilmiştir. Söz konusu tebligatın usulüne uygun şekilde yapılmaması üzerine 9/2/2017 tarihli 12. celsede; yeniden aynı yönde karar verilmiş ayrıca başvurucu ve eşinin şahsi ilişki tesisi sırasında tartışmaları, başvurucunun Üniversite Hastanesine müracaat etmemesi nedeniyle rapor alınmasına kadar başvurucunun çocukla şahsi ilişkisinin kaldırılmasına karar verilmiştir.
13. Davacı eşin şikâyeti üzerine İstanbul Anadolu 15. Aile Mahkemesince başvurucu aleyhine 6284 sayılı Kanun gereğince tedbir kararı verilmiştir. 25/5/2017 tarihli kararda; başvurucunun altı ay süreyle eşinin ve müşterek çocuğun yaşadığı konuta yaklaşmaması, eşi ve müşterek çocuğu iletişim vasıtaları ile rahatsız etmemesi gerektiği belirtilmiştir.
14. Üniversite Hastanesince başvurucu hakkında düzenlenen 16/3/2017 tarihli raporda; başvurucuda herhangi bir hezeyan veya psikiyatrik belirti tespit edilmediği, başvurucunun çocuğuyla şahsi ilişki kurmasında sakınca olmadığı tespitine yer verilmiştir. Raporda bununla birlikte çocuğun başvurucunun yanında yatılı kalması kararının çocuğun tercihine veya çocuk psikiyatrisinin yeniden değerlendirme sonrası alacağı karara bırakılmasının uygun olacağı belirtilmiştir.
15. Mahkemece yargılamanın 15. ve 16. celselerinde şahsi ilişki tesisi için verilen tedbir kararında (bkz. § 13) altı aylık sürenin tamamlanması gerektiğine karar verilmiştir.
16. Mahkeme 22/2/2018 tarihinde boşanma davasının reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; davacı eşin İstanbul Anadolu 20. Aile Mahkemesinde açtığı boşanma davasından feragat ettiği ve anılan tarihten sonra ortak hayatın kurulmadığını ileri sürmediği gibi yeni olay iddiasında da bulunmadığı tespitlerine yer verilmiştir. Ayrıca davacı eşin, davadan feragat etmesinin sonucu olarak önceki olayları affetmiş sayılacağından bu olaylara dayanılarak yeniden boşanma davası açılamayacağı vurgulanmıştır.
17. Davacı tarafından istinaf talebinde bulunulmuş olup İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17/12/2020 tarihinde Mahkemenin kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle istinaf talebini reddetmiştir. Davacının temyiz talebi de Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 4/11/2021 tarihinde aynı gerekçe ile kesin olarak reddedilmiştir.
18. Başvurucu, nihai kararı 3/1/2022 tarihinde öğrendikten sonra 17/1/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Komisyon, başvurucunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucu; boşanma davası sürecinde davacı eşin müşterek çocukları ile şahsi ilişki kurmasının önüne geçmek için kötü niyetli şekilde hareket ettiğini, bu kapsamda gerçeğe aykırı beyanlarda bulunarak koruma kararları verilmesini sağladığını ileri sürmüştür. Aile mahkemelerinin eşinin şikâyetleri hakkında hiçbir araştırma yapmadan verdikleri kararların sonucunda çocuğundan uzak kaldığını beyan eden başvurucu, Mahkemenin de kişisel ilişkinin tesisine ilişkin kararı makul süre içinde vermediğini ifade etmiştir. Başvurucu; özellikle 9/2/2017 ile 1/11/2021 tarihleri arasında çocuğu ile hiç şahsi ilişki kuramadığını, yargılama makamlarının özensiz şekilde hareket etmesi nedeniyle yargılamanın yedi yılda tamamlanabildiğini bildirerek aile hayatına saygı hakkının ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. Bakanlık görüşünde; Mahkemenin ara kararı ile başvurucu ve müşterek çocuk arasındaki şahsi ilişkinin tesis edildiği ancak başvurucu hakkında uygulanan altı aylık uzaklaştırma kararı nedeniyle bu sürenin kesintiye uğradığı ve nihayetinde boşanma davasının reddi nedeniyle şahsi ilişki konusunda bir karar verilmediği bildirilmiştir. Ayrıca yargılama mercilerince tanıkların dinlenmesi, başvurucunun ve çocuğun psikolojik durumuna ilişkin raporların temin edilmesi sonucunda değerlendirme yapıldığı; başvurucunun bu süreçte iddia ve itirazlarını dile getirebildiği gibi kanun yollarına başvurarak etkili bir katılım sağladığı vurgulanmıştır. Görüşte son olarak, başvurucunun aile hayatına saygı hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formundaki beyanlarını yinelemiştir.
22. Başvurucunun çocukla kişisel ilişki kurulması talebinin makul sürede sonuçlandırılmadığı, kişisel ilişkinin babalık duygularını tatmin edecek şekilde düzenlenmesi yönünde ileri sürdüğü itiraz ve taleplerinin Mahkeme tarafından karşılanmadığına ilişkin iddiaları bir bütün hâlinde Anayasa'nın 20. ve 41. maddelerinde düzenlenen aile hayatına saygı hakkı bağlamında ele alınması gerekir (Bahadır Üney ve diğerleri, B. No: 2018/4453, 10/3/2022, § 48).
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan aile hayatına saygı hakkına ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
24. Devletin pozitif tedbirler alma yükümlülüğü konusunda Anayasa’nın 20. ve 41. maddeleri, ebeveynin çocuğuyla bütünleşmesinin sağlanması amacıyla tedbirler alınmasını isteme hakkını ve kamusal makamların bu tür tedbirleri alma yükümlülüğünü içermektedir. 41. maddede her çocuğun üstün yararına aykırı olmadıkça anne ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahip olduğu açıkça belirtilmektedir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 26; Bahadır Üney ve diğerleri, § 51). Ebeveyn ile çocukların birlikte yaşama istekleri aile hayatının vazgeçilmez bir unsuru olup boşanma veya ayrılık davaları kapsamında aile ilişkisine müdahalede bulunulmuş olması, aile hayatını ortadan kaldırmaz. Ebeveyn ve çocuk arasındaki aile hayatı anne ve babanın boşanma sürecinde ve boşanma kararı verildikten sonra da devam eder (bkz. Murat Altılgan, § 25; Bahadır Üney ve diğerleri, § 54). Bu kapsamda yargı mercilerinin, kendisine velayet hakkı tanınmayan anne veya baba ile çocuk arasında kişisel ilişki tesis ettiği durumlarda, kurulması öngörülen ilişkinin uygulanabilir ve etkili olmasını temin edecek şekilde hareket etmesi zaruridir (Murat Altılgan , § 46).
25. Ebeveyn ve çocuk arasındaki aile hayatının tesisinde dikkate alınması gereken temel unsur çocuğun üstün yararıdır. Kamusal makamlar aile ilişkilerinin sürdürülebilirliği ve olayın tarafları arasında iş birliğinin tesisi noktasında kendilerinden beklenen en üstün gayreti göstermek zorunda olmakla birlikte bu alanda zorlayıcı tedbirlere başvurma yükümlülüğü tüm tarafların menfaati, özellikle de çocuğun üstün yararı karşısında sınırlı olmak durumundadır. Kamu makamlarının çocuğun üstün yararını daima dikkate alarak ve ebeveyn ile çocuğun menfaatleri arasındaki adil dengeyi gözeterek karar vermeleri gerekmektedir. Bununla birlikte kişisel ve ailevi durumların aileden aileye farklılık arz ettiği dikkate alındığında ilgili bütün bireylerin hakları arasında adil bir dengenin kurulması her somut olayın kendine özgü koşullarının incelenmesini gerektirmektedir (Ayşegül Pervane, B. No: 2017/37155, 30/9/2020, § 37). Velayete ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin davalarda kamusal makamlarca alınacak tedbirlerin ya da verilecek kararların etkinliği ve yeterliliği, ilgili tedbirlerin ya da kararların mümkün olan en kısa sürede verilmesiyle yakından ilgilidir (M.M.E. ve T.E., B. No: 2013/2910, 5/11/2015, § 125; Bahadır Üney ve diğerleri, § 52).
26. Bununla birlikte yargı mercilerinin çocukla ebeveyn arasındaki ilişkileri düzenleyen kararlarının gerekçeleri; psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı gibi konusunda uzman bilirkişiler tarafından hazırlanmış yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar ile hâlen bulunduğu yerdeki yaşantısına ilişkin gerekli araştırma ve incelemeyle elde edilen somut, nesnel verilere dayandırılmalıdır. Bu konudaki diğer önemli bir husus ise çocuğun beyanlarının alınmasıdır. Çocuğun dinlenebileceği uygun bir yaşa ve olgunluğa eriştiğinin anlaşılması hâlinde kişisel ilişki tesisi ve velayetle ilgili beyanları mahkeme tarafından mutlaka dikkate alınmalıdır (Bahadır Üney ve diğerleri, § 58).
27. Somut olayda Mahkemece tahkikat aşamasına geçilmesinden hemen sonra başvurucu ile çocuk arasında bayram günleri ve haziran ayını kapsar şekilde şahsi ilişki tesis edilmesine resen karar verildiği görülmüştür (bkz. § 5). Bununla birlikte başvurucunun psikolojik durumu gözetilerek çocukla yatılı şekilde şahsi ilişki kurup kuramayacağına yönelik bilirkişi raporları aldırılmıştır. Öte yandan söz konusu süreçte, başvurucunun -bayramlarda ve haziran ayında- çocuk ile şahsi ilişki kurmasına dair kararın geçerliliğini koruduğu gibi başvurucunun farklı bir talebinin de bulunmadığı anlaşılmıştır.
28. Mahkemece başvurucunun psikolojik rahatsızlığı da gözetilerek, çocuğun üstün yararı gereğince her hafta düzenli şekilde ve yatılı olarak şahsi ilişki kurmaları hâlinde çocuğun fiziksel ve psikolojik olarak olumsuz etkilenip etkilenmeyeceğinin belirlenmesi amacıyla araştırmalar yapılmıştır. Nitekim gerek başvurucunun gerekse çocuğun muayene edilerek bu kapsamda bilimsel görüşler sunulması için Üniversite Hastanesine ve Hastaneye yazılar yazılmış ve raporlar incelenmiştir. Bu aşamada dosyaya sunulan raporlar arasındaki çelişkiler nedeniyle Mahkemece bu çelişkilerin giderilmesi gerektiği belirlenmiş, bununla birlikte başvurucu vekilince yargılamada ilk kez başvurucu ile çocuğun şahsi ilişki kuramadığı dile getirilerek öncelikle başvurucu ile çocuğun yatılı olarak şahsi münasebetine karar verilmesi aksi hâlde gündüz saatlerinde görüşme günlerinin tespit edilmesi talep edilmiştir. Nitekim Mahkemece 26/1/2016 tarihli aynı celsede -henüz bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilmediğinden- gündüz saatlerinde şahsi ilişki kurulmasına karar verilmiştir.
29. Bununla birlikte başvurucunun bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi için üzerine düşen yükümlülüklerini uzun bir süre yerine getirmeyerek Üniversite Hastanesine müracaat etmediği belirlendiğinden Mahkemece bu husus yerine getirilene kadar şahsi ilişki kararının kaldırıldığı görülmüştür (bkz. § 12). Akabinde başvurucunun Üniversite Hastanesine müracaat etmesinin ardından bu kez İstanbul Anadolu 15. Aile Mahkemesince 25/5/2017 tarihinde başvurucunun çocuk ile şahsi ilişki kurmasını önleyecek nitelikte tedbir kararı verilmesi nedeniyle şahsi ilişkinin yeniden tesis edilemediği belirlenmiştir.
30. Bu itibarla başvurucunun özellikle 9/2/2017 ile 1/11/2021 tarihleri arasında çocuğu ile hiçbir şahsi ilişki kuramadığını ileri sürdüğü anlaşılmış ise de şahsi ilişkinin kaldırılmasına karar verilmesinin başvurucunun ihmalî davranışlarına dayandığı gibi25/2/2017 tarihli tedbir kararının verilmesinde Mahkemenin bir takdirinin bulunmadığı değerlendirilmiştir. Ayrıca söz konusu tedbir kararındaki sürenin tamamlanmasından bir celse sonra verilen 22/2/2018 tarihli davanın reddine dair karardan itibaren başvurucu ile çocuğun şahsi ilişki kurmasının önünde hukuki bir engelin bulunmadığı anlaşılmıştır.
31. Bu açıklamalar çerçevesinde yargılama süreci bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde ilgili yargı makamlarınca aile ilişkilerinin devamını sağlamaya yönelik bir tedbir olarak kişisel ilişki tesisinin ivedi şekilde karara bağlanması noktasında gereken çabanın gösterildiği ve anılan uyuşmazlığın çözümünde çocuğun yararı da gözetilerek tarafların koşullarına ilişkin olarak yapılan inceleme ve değerlendirmelerin yeterli olduğu değerlendirilmiştir. Zira Mahkemece yargılamanın başlangıcında velayet hakkına sahip olmayan başvurucu ile çocuğun şahsi ilişkinin tesisi yönünde uygulanabilir ve etkili bir karar verildiği ayrıca çocuğun başvurucunun yanında yatılı olarak kalmasının çocuğun fiziksel ve ruhsal durumuna uygun olup olmadığının belirlenmesi amacıyla bilimsel görüşlere başvurulduğu belirlenmiştir. Buna karşın başvurucunun yargılama sürecine etkin şekilde katılarak yargılamanın sürüncemede kalmaması bir başka deyişle çocuğu ile düzenli şekilde şahsi ilişkinin tesis edilmesi için gereken yükümlülüklerini yerine getirdiği söylenemez.
32. Sonuç olarak yargı makamlarının aile hayatına saygı hakkının güvencelerini gözeterek pozitif yükümlülüklere uygun bir yargılama yaptıkları değerlendirildiğinden Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucu, yargılamanın çok uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
34. 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Tazminat Komisyonunun Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Kanun’da değişiklik yapan 2/3/2024 tarihli ve 7499 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun uyarınca üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine makul süre şikâyetlerinin Tazminat Komisyonu tarafından inceleneceği düzenlenmiştir. Nitekim Anayasa Mahkemesi Ahmet Kartalkuş kararında ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna ulaşmıştır (Ahmet Kartalkuş, B. No: 2019/39635, 19/3/2024). Somut başvuruda, anılan kararlarda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayata saygı hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.