TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
YOLDAŞ AYDIN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2020/13452) |
|
Karar Tarihi: 24/10/2024 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Kenan YAŞAR |
|
|
Ömer ÇINAR |
Raportör |
: |
Aydın AYGÜN |
Başvurucu |
: |
Yoldaş AYDIN |
Vekili |
: |
Av. İlahi ÖZ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumuna nakli sırasında yanında bulundurduğu süreli yayın nedeniyle infaz kurumuna yasak eşya sokma suçundan mahkûm edilen başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/4/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
4. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu 1990 doğumlu olup olayların meydana geldiği tarihte İzmir 3 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklu olarak bulunmaktadır.
7. Başvurucunun Ceza İnfaz Kurumuna sevki sırasında yanında getirdiği süreli yayın, Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu tarafından incelenmiştir. Yapılan inceleme sonucunda basım tarihi Eylül 2016 olan ESP Sosyalist Kadın Meclisleri Bülteni isimli derginin Mersin 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin (Sulh Ceza Hâkimliği) 21/9/2016 tarih ve 2016/4685 D.iş sayılı kararı ile dağıtılması veya satışa sunulmasının yasaklanmış olduğu tespit edilmiştir.
8. Söz konusu Sulh Ceza Hâkimliğinin kararının gerekçesinde başvurucudan başka biri olan şüpheli T.G. den ele geçirilen yayınlara el konulmasının onaylanmasından ibaret olduğu anlaşılmıştır.
9. Ceza İnfaz Kurumuna sevki sırasında yanında getirdiği süreli yayının dağıtılmasının veya satışa sunulmasının yasaklanmış olduğunun tespit edilmesi üzerine başvurucu hakkında infaz kurumuna yasak eşya sokma suçundan soruşturma başlatılmıştır.
10. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu hakkında 27/5/2019 tarihli bir iddianame ile infaz kurumuna yasak eşya sokma suçundan bir kamu davası açmıştır. Dava, İzmir 14. Asliye Ceza Mahkemesinde görülmüştür.
11. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda başvurucunun süreli yayını, Ceza İnfaz Kurumuna sevk edilirken yanında getirdiği tespit edilmiştir. Bununla birlikte Asliye Ceza Mahkemesi başvurucunun Sulh Ceza Hâkimliğinin kararı ile dağıtılması veya satışa sunulması yasaklanan ESP Sosyalist Kadın Meclisleri Bülteni isimli dergiyi eşyalarıyla Ceza İnfaz Kurumuna soktuğunu ve derginin üzerinde Ceza İnfaz Kurumu idaresinin görüldüsünden geçtiğine dair bir ibarenin bulunmadığını belirlemiştir. Sonuç olarak başvurucunun infaz kurumuna yasak eşya sokma suçundan neticeten erteli olmak üzere 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
12. Başvurucu Asliye Ceza Mahkemesinin kararına karşı İzmir Bölge Adliye Mahkemesine istinaf başvurusunda bulunmuştur. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Ceza Dairesi, Asliye Ceza Mahkemesinin kararında esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığını, delillerde ve işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığını, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğunu, eylemin doğru olarak nitelendirildiğini ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğunu belirterek istinaf başvurusunun kesin olarak esastan reddine karar vermiştir.
13. Başvurucu vekili, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Ceza Dairesinin nihai kararını 13/3/2020 tarihinde tebliğ almıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
14. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "İnfaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak" kenar başlıklı 297. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
" ...
(2) Birinci fıkra kapsamı dışında kalan;
...
f) Kurum idaresince incelenmek üzere alınanlar hariç, mahkemelerce yasaklanmış veya suç örgütlerini temsil eden yayın, afiş, pankart, resim, sembol, işaret, doküman ve benzeri malzemeler ile örgütsel haberleşme araçlarını,
...
ceza infaz kurumuna veya tutukevine sokan, buralarda bulunduran veya kullanan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
...
(4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların konusunu oluşturan eşyayı yanında bulunduran veya kullanan hükümlü veya tutuklu, bunu kimden ve ne suretle elde ettiği hususunda bilgi verirse, verilecek ceza yarı oranında indirilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Anayasa Mahkemesinin 24/10/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
16. Başvurucu; söz konusu derginin mahkeme kararı ile satışının veya dağıtılmasının yasaklanmış olduğunu oysa dergiyi bulundurmanın yasak olmadığını, yasal bir partinin çıkarmış olduğu derginin bulundurulması nedeniyle cezalandırılmanın hukuk devleti ile suçta ve cezada kanunilik ilkeleriyle bağdaşmadığını belirtmiştir. Ayrıca yasaklanma kararından önce ceza infaz kurumu idareleri aracılığıyla söz konusu dergiyi temin ettiğini verilen hapis cezasının adil yargılanma hakkını ve ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
17. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin somut olayla benzer olaylarda verdiği bazı kararlara yer verilmiştir. Daha sonra Bakanlık, başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediği noktasında inceleme yapılırken görüşte değinilen Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiğini ifade etmiştir.
18. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında; suçlamaya konu edilen dergi hakkındaki satış yasağı ve toplatma kararının kendisinde bulundurma tarihinden sonra gerçekleştiğini, bu dergiyi bulundurmanın cezalandırılmaya konu edilmesinin ifade özgürlüğünün açık ihlali olduğunu belirtmiştir.
2. Değerlendirme
19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder.Başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararının münhasıran başvurucuda ele geçen süreli yayına dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun iddialarının ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı anlaşılmış ve incelemenin bu kapsamda yapılması gerektiği değerlendirilmiştir (Ayhan Ölmez ve diğerleri, B. No: 2015/15090, 11/2/2021, § 29). Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde esas alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ...kamu düzeni[nin], ...korunması ...amaçlarıyla sınırlanabilir…”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
21. Somut olayda ilk derece mahkemesi, Ceza İnfaz Kurumunda bulunan başvurucuda Sulh Ceza Hâkimliğinin kararı ile satışının veya dağıtılmasının yasaklanmasına karar verilen derginin ele geçirilmesi sonucunda infaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokma suçunun oluştuğunu kabul etmiş ve başvurucunun cezalandırılmasına karar vermiştir. Bu sebeple Anayasa Mahkemesi, mevcut başvuruda başvurucunun ifade özgürlüğüne bir müdahalede bulunulduğu sonucuna ulaşmıştır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
22. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
23. Müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
24. Müdahaleye dayanak olan 5237 sayılı Kanun'un 297. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
25. Başvuruya konu müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması ve suçların önlenmesi meşru amaçları kapsamında kaldığı anlaşılmıştır.
(3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
26. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 73; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).
27. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 58; Ferhat Üstündağ, § 46; bazı farklılıklarla birlikte ayrıca bkz. Bekir Coşkun, § 51; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Orantılılık ise bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir (Ferhat Üstündağ, § 48; bazı farklılıklarla birlikte ayrıca bkz. Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 59, 68). Bir olayda meşru amaçların bulunmasının, hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan, bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 74; Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, §§ 58, 61, 66).
28. Yargı mercileri, söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Şüphesiz somut olayda olduğu gibi mahkemece terör örgütünün propagandasının yapıldığı kabul edilen yayınların bireylere, bir kamu görevlisine ya da toplumun bir kesimine karşı şiddete teşvik mahiyetinde olması durumunda kamu otoritelerinin ifade özgürlüğüne müdahale konusunda takdir marjları çok daha geniştir. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, bir müdahalenin ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığına karar vermede yetki sahibi olan (iç hukuktaki) son mercidir (diğer çok sayıdaki karar arasından bkz. Ali Kıdık, B. No: 2014/5552, 26/10/2017, § 41; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 39; Cahit Baybariz ve Edep Tekin, § 34).
29. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken yargı mercilerinin yerini almak değil onların takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından uygunluğunu denetlemektir. Anayasa Mahkemesi bunu yaparken eldeki başvurunun koşulları ile beraber özellikle terörle mücadeleye bağlı zorlukları da gözönüne almaktadır (Ayşe Çelik, § 41; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 76; Sırrı Süreyya Önder, § 57).
30. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, çok sayıda kararında ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini de ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120).
(4) Somut Olayın Değerlendirilmesi
31. Somut olayda Asliye Ceza Mahkemesi, Ceza İnfaz Kurumunun görüldüsünden geçtiğine ilişkin bir ibare bulunmayan ve Sulh Ceza Hâkimliğinin kararı ile dağıtılması veya satışı yasaklanan derginin başvurucu tarafından Ceza İnfaz Kurumuna sokulduğunu kabul etmiştir. Asliye Ceza Mahkemesinin kararının temelini oluşturan husus başvurucuda bulunan süreli yayının Sulh Ceza Hâkimliğince yasaklanmasıdır. Bununla birlikte müdahaleye dayanak oluşturan Kanun hükmü de infaz kurumuna mahkemelerce yasaklanmış yayınların sokulmasını cezalandırmayı gerektirir tipik fiil olarak tanımlamıştır. Mevcut olayda çözümlenmesi gereken mesele, yargı mercilerinin başvurucunun söz konusu dergiyi infaz kurumuna sokması nedeniyle infaz kurumuna yasak eşya sokma suçundan cezalandırılmasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını ikna edici bir biçimde ortaya koyup koymadığı olacaktır.
32. Başvuruya konu derginin başvurucudan ele geçirilmeden önce 21/9/2016 tarihinde yürütülen başka bir soruşturma kapsamında Sulh Ceza Hâkimliği tarafından bir tedbir kararı ile dağıtımının ve satışının yasaklandığı anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararında, başvurucudan ele geçirilen derginin infaz kurumuna yasak eşya sokma suçuna konu olmasının esas dayanağı derginin dağıtımının ve satışının yasaklanmasına ilişkin olarak verilen karardır. Diğer bir ifadeyle bahse konu yasaklama kararının başvurucuyla ilgisi olmayan başka bir soruşturmada alınan bir koruma tedbiri kararı olduğu açıktır (bkz. § 8).
33. Koruma tedbirlerinin uygulandığı an itibarıyla henüz hakkında hüküm verilmemiş kişilerin temel haklarına müdahalede bulunulmaktadır. Başvuruya konu olayda olduğu gibi bir soruşturmada koruma tedbirleri uygulandığı anda, suç isnat edilen fiilin işlenip işlenmediği, işlenmiş ise hakkında tedbir uygulanan şüpheli veya sanık tarafından işlenip işlenmediği hukuki kesinlikten yoksundur. Bu kesinlik ancak esasa ilişkin yargılamada hükmün kesinleşmesi ile ortaya çıkacaktır. Buradan çıkan sonuca göre koruma tedbirinin tatbik edildiği anda hukuki kesinlik ölçüsünde bir haklılık değil görünüşte bir haklılık içerdiği kabul edilmelidir (Hülya Kar [GK], B. No: 2015/20360, 7/2/2019, § 24; prima facie kararlar hakkındaki açıklamalar için bkz. Ali Kıdık, §§ 57, 62, 63). Mahkemelerin esasa ilişkin çelişmeli bir yargılama yapmadan koruma tedbiri talepleri hakkında ilk bakışta bir karar vermesi uyuşmazlığın tümüyle çözümlendiği anlamına gelmez. Zira prima facie verilmiş kararlar, hiçbir zaman normal bir dava için maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez (Ali Kıdık, § 67; Cahit Baybariz ve Edep Tekin, § 39; Ayhan Ölmez ve diğerleri, § 43; Ş.K., B. No: 2017/32720, 30/6/2021, § 50 ).
34. Buna karşın başvuruya konu olayda Asliye Ceza Mahkemesi gerekçeli kararında söz konusu derginin içeriği hakkında herhangi bir değerlendirme yapmamış, dergi içeriğinde yer alan açıklamaların ve yazıların hangi sebeplerle yasaklandığını açıklamamıştır. Bunun yerine Sulh Ceza Hâkimliğinin uyuşmazlığın çözümlenmesinde çelişmeli bir yargılama sonucu alınmamış olan geçici bir koruma tedbiri kararına dayanarak hükme ulaşmıştır. Sonuç olarak ilk derece mahkemesi, başvurucunun ifade özgürlüklerine yapılan müdahalenin hangi toplumsal ihtiyaç baskısı altında gerçekleştiğini ve ulaşılmaya çalışılan meşru amaçlarla başvurucunun hakları arasındaki adil dengeyi ne şekilde kurduğunu ikna edici biçimde göstermemiştir.
35. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında ilk derece mahkemesinin başvurucunun mahkûmiyetinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır.
36. Başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşıldığından Anayasa'nın 26. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
37. Başvurucu; ihlalin tespiti ile yeniden yargılamaya hükmedilmesi, maddi ve manevi olmak üzere ayrı ayrı 20.000 TL tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.
38. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
39. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için ifade özgürlüğünün ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
40. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın devredildiği İzmir 14. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2019/438 K. 2019/877) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.