TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BURAK AKBAY VE ESTETİK YAYINCILIK A.Ş. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/108643)

 

Karar Tarihi: 20/11/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Ekin ÇANKAL

Başvurucular

:

1. Burak AKBAY

 

 

2. Estetik Yayıncılık A.Ş.

Vekilleri

:

Av. Fahri EMEKSİZ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, bir gazetede yayımlanan köşe yazısındaki ifadelerin başvurucuların şeref ve itibarının korunması hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu şirket Sözcü gazetesinin sahibi; başvurucu gerçek kişi ise Sözcü gazetesinin kurucusudur.

3. Başvuruya konu, 13/1/2019 tarihinde Türkiye gazetesinde C.K. imzasıyla yayımlanan "Sözcü, Terörizmin Finansmanı Yasası'nı nasıl ihlal etti?" başlıklı yazı şöyledir:

"Sözcü adlı FETÖ mevkutesi, hukuken işledikleri suçları biliyor. Zaten işlediği örgütsel suçları bildiği için gazetenin sahibi FETÖ sanığı Burak Akbay yurt dışına kaçtı. Hukukumuzun ilgili maddeleri gereği yurt dışında terör suçundan kaçak olan şahsın gazetesi olması imkânsız.

Şu an hukuken Sözcü ile Zaman ya da Bugün gazetesi arasında fark yok. 6415 Sayılı Terörizmin Finansmanı Yasası'nın 4. Maddesi'nin ilk 3 bendi bunu net şekilde ortaya koyuyor. 17-25 Aralık’ta FETÖ’ye bilerek ve isteyerek yardım eden, MİT tırlarında “Türkiye teröristlere destek oldu” algısına zemin hazırlayan Sözcü gazetesine kayyum gelmesi kanun gereği.

Terörist olma zannıyla hakkında yakalama ve tutuklama olan şahsın medya organı olamaz. Hukuk bunu söylüyor. Sözcü’nün patronu Burak Akbay şu an firari. FETÖ’cü teröristlere yardım ettiği iddiası iddianamelerde yazıyor. Hem kaçak hem teröristlere yardım etmiş biri medya sahibi olamaz. Bu durum, 1992’de Miami’de bütün mallarına el konan Pablo Escobar’la aynıdır.

[A.İ.] ile Burak Akbay arasında hukuken zerre fark yok. [A.İ.] şu an bu ülkede bir gazete kurabilir mi? Yarın hukukun emri olan kayyum kararı geldiğinde ve Sözcü gazetesine el konulduğunda kimse ağlamasın. Hukukun gereği budur. Sözcü’nün çok yakında bir TMSF işletmesi hâline gelmesi hayatın ve hukukun olağan akışı gereği olacaktır. Kimse bu hukuksal gelişmeye şaşırmasın!

Hem Sözcü’nün sahibi Burak Akbay hem de tüm Sözcü yazarları 17-25 Aralık FETÖ darbe teşebbüsünü canhıraş destekleyerek suç işlediler. FETÖ üyesi olmamakla beraber FETÖ’ye bilerek ve isteyerek yardım ve yataklık suçunu işlememiş neredeyse hiçbir Sözcü yazarı yok. Bu yazıda tek tek bunları hukuki delillerle ispatlayacağım. İstanbul Cumhuriyet Başsavcımız [İ.F.] ve ekibinin FETÖ ile mücadele konusundaki eğilmez ve bükülmez cesur tavrını biliyor [E.] ve Burak Akbay.

İşte o yüzden telaş ve panikle Türkiye gazetemiz ve [Ö.] Ailesi aleyhine iftiralar ve hakaretler yağdırıyorlar. Amaçları bizi korkutarak susturmak. Hükûmete yakın bilinen çoğunluk bizim taraf köşe yazarını bu yöntemlerle susturdular ve sindirdiler. Savcılarımızın cesaretinin yüzde biri bizim taraf köşe yazarlarında yok. Hatta Sözcü yazarları kendisini övdüğünde ya da tebrik için aradığında sevindirik olan sözde muhafazakâr yazar dolu ortalık. Fakat bizleri susturamazsınız. Güneş balçıkla sıvanmaz "Gölge Adam" [E.A.]. Bunu tıpkı [E.D.] gibi yurt dışına kaçmış FETÖ sanığı ve hakkında tutuklama olan oğlun mücrim Burak Akbay’a da söyle. Bak Aydın [D.] da [Ö.] Ailesi aleyhine tetikçisi [A.H.ye] alçakça iftiralar attırıyordu. Ne oldu? [A.D.] tarihin çöplüğüne gitti. Şu an yaşayıp yaşamadığı bile bilinmiyor. [A.H.] ise iktidara yaranmak için her gün kırk takla atıyor.

[E.A.] aslında hukuken Sözcü’ye el konulması gerektiğini biliyor. Tek derdi bizim taraf medyasının susması ve bu hukuki gerçeği gündeme getirmemesi. Bu olayın geçiştirilmesi. O yüzden ikinci [O.E.] kabilinden ismi cismi bilinmeyen bir Maocu artığı [O.TV] tetikçisini üstümüze salıyor. [E.A.-S.Y.] ortak yapımı isimsiz cisimsiz bir tetikçinin yazılarını [S.Y.] yazıyor ve Sözcü’de bu yazıları yayınlanıyor. Zaten bu tetikçi de hem [Ö.] Ailesi’ne hem de biz yerli ve millî kalemlere iftira yazılarını [S.Y.nin] yazdığını dün itiraf etti.

Tüm yargı camiamız biliyor ki, sadece [E.Ç.] ve [N.D.] değil neredeyse tüm Sözcü yazarları 17-25 Aralık darbe teşebbüsünü destekleyerek FETÖ’ye yardım ve yataklık etti. [U.D.nin] mücrim psikolojisiyle sağa sola saldırma sebebi budur. [Y.Ö.] de 18 Aralık 2013’te “Okyanus ötesi yönetime el koydu” diye yazdı. Yani FETÖ’nün darbe yaptığını biliyordu ama sonra hararetle 17-25 Aralık darbesini savundu [Ö.]. Tüm FETÖ argümanlarını kullanarak FETÖ üyesi olmamakla birlikte FETÖ’ye yardım ve yataklık suçunu işledi. [S.Ö.] zaten Ekim 2015’e kadar FETÖ kanalından maaş alıp FETÖ’ye hizmet ederek bu suçu işledi.

[S.Y.] ve tetikçisi [O.E.n]in 17-25 Aralık darbe teşebbüsünü destekleyen Sözcü yazılarından suç örneklerini bu köşede daha evvel yazmıştım. Bu hukuki süreç boyunca yine yazacağım. Bu ikinci [O.E.] olmak isteyen tetikçiye [O.nun] [S.Y.] yüzünden hayatının bittiğini ve Bed-Stuy semtinde 15 metrekarelik kümes gibi yerde yaşayıp garsonluk yapmak zorunda kaldığını hatırlatırım. Sonradan [S.Y.ni]n şantajlarıyla Habertürk’e zorla yerleştirilmesi [O.E.n]in Sözcü döneminde işlediği suçları affettirmiyor. 17-25 Aralık darbe teşebbüsünü alenen desteklemiş, yani FETÖ’ye bilerek ve isteyerek yardım ve yataklık etmiş tüm Sözcü elemanları hukuki bedelini ödeyecekler.

Bu soruşturmayı götüren savcı ve hâkimlerimiz FETÖ ile mücadele noktasında destansı işler yapmış yiğit adamlardır. Yargımız ulusalcılık maskesine sığınan Maocuları ve komünistleri çok iyi tanıyor. Kemalist görünümlü Gülenistler nasıl ki bu ülkenin düşmanıysa, aynı şekilde Kemalist görünümlü komünistler de bu milletin düşmanıdır. Bu böyle biline..."

4. Bahse konu köşe yazısı ile ilgili olarak başvurucular, kişilik haklarının ihlal edildiğini; kendilerinin haksız bir şekilde Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi olmakla itham edildiklerini ileri sürmüş ve manevi tazminat davası açmıştır. İlk derece mahkemesi manevi tazminat isteminin reddine karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde, başvurucular hakkında mevcut ceza kovuşturmasında tarafların beyanlarını dikkate almış, taraflar arasında karşılıklı ağır eleştiri mahiyetinde birtakım atışmaların mevcut olduğunu değerlendirmiş; yazının genel itibarıyla eleştirilerden oluştuğunu; tarafların gazeteci kimlikleri sayesinde haklarındaki eleştirilere cevap verme imkânına fazlasıyla sahip olduklarını ve yine bu eleştirilere daha çok hoşgörü göstermeleri gerektiğini değerlendirmiştir.

5. İlk derece mahkemesi kararının istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi istinaf isteminin reddine kesin olarak karar vermiştir.

6. Başvurucular 16/12/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

7. Başvurucular, ihtilafa konu köşe yazısında açıkça FETÖ/PDY ile ilişkileri olduğunun iddia edildiğini oysa terör örgütü içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte örgüte yardım etme suçu kapsamında haklarında yürütülen soruşturmada, mezkûr köşe yazısının yazarının ifade verdiğini ve kendilerinin FETÖ/PDY üyesi olduğunu düşünmediğini beyan ettiğini vurgulamıştır. Mezkûr yazıyla kendilerine hakaret edildiği ve kişilik haklarının saldırıya uğradığını ileri süren başvurucular, adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddiasındadır.

8. Başvurunun, bir bütün olarak Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen şeref ve itibarın korunması hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

9. Somut olayda, başvurucuların şeref ve itibarının korunması hakkı ile davalının ifade özgürlüğünün çatıştığı görülmektedir. Devletin, bireylerin maddi ve manevi varlığının korunması ile ilgili pozitif yükümlülükleri çerçevesinde şeref ve itibarın korunması hakkı ile diğer tarafın Anayasa’da güvence altına alınmış olan ifade özgürlüğünden yararlanma hakkı arasında adil bir denge kurması gerekir. Çatışan bu haklar arasında dengeleme yapılırken kullanılması gereken ölçütler genel olarak şunlardır:

i. İfadelerin kim tarafından dile getirildiği (Nihat Zeybekci, B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 29; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 59),

ii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük düzeyi ve önceki davranışları yanında katlanması gereken eleştirinin sınırlarının sade bir vatandaşa göre daha geniş olup olmadığı (hedef alınan kişinin kamusal yetki kullanan bir görevli olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Ali Suat Ertosun (7), B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, §§ 128, 129; Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 45; İlhan Cihaner (2), § 82; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 60-66; hedef alınan kişinin siyasetçi olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Bekir Coşkun, §§ 66, 67; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 59- 61),

iii. İfadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı (Bekir Coşkun, § 69; Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 62; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 60-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Nihat Zeybekci, § 32),

iv. Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı (Seray Şahiner Özkan, B. No: 2016/6439, 9/6/2021, § 44; İbrahim Okur (2), B. No: 2018/12363, 26/5/2021, § 28),

v. Şikâyetçinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı (Temel Coşkun, B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 33; Şaban Sevinç (2), B. No: 2016/36777, 26/5/2021, § 42; Nihat Zeybekci, § 39),

vi. İfadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi (Ali Suat Ertosun (2), B. No: 2013/1592, 20/5/2015, § 33; Hüseyin Kocabıyık, B. No: 2020/15593, 22/11/2022, § 24),

vii. Hukuki yaptırıma konu edilen ifadelerin kullanıldıkları bağlamından kopartılıp kopartılmadığı (Nilgün Halloran, § 52; Bekir Coşkun, §§ 62, 63; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 45, Nihat Zeybekci, § 36),

viii. Başvurucunun yaptırıma maruz kalma endişesinin başvurucu üzerinde caydırıcı etki yaratıp yaratmayacağı (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2), § 79; Kemal Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi, B. No: 2014/12482, 8/5/2019, § 46),

ix. Dava konusu söylemlerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği (Durmuş Fikri Sağlar (2) [GK], B. No: 2017/29735, 17/3/2021, § 50; Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, §§ 48-49).

10. Somut olayda başvurucu gerçek ve tüzel kişi, davalı gazetecinin köşe yazısında kişilik haklarını ihlal ettiğini iddia etmiştir. Bu bağlamda, mezkûr köşe yazısı incelendiğinde başvurucularla ilgili "FETÖ sanığı Burak Akbay yurt dışına kaçtı. Hukukumuzun ilgili maddeleri gereği yurt dışında terör suçundan kaçak olan şahsın gazetesi olması imkânsız."; "Türkiye teröristlere destek oldu” algısına zemin hazırlayan Sözcü gazetesine kayyum gelmesi kanun gereği."; "Terörist olma zannıyla hakkında yakalama ve tutuklama olan şahsın medya organı olamaz. Hukuk bunu söylüyor."; "[A.İ.] ile Burak Akbay arasında hukuken zerre fark yok. [A.İ.] şu an bu ülkede bir gazete kurabilir mi? Yarın hukukun emri olan kayyum kararı geldiğinde ve Sözcü gazetesine el konulduğunda kimse ağlamasın. Hukukun gereği budur."; "İşte o yüzden telaş ve panikle Türkiye gazetemiz ve [Ö.] Ailesi aleyhine iftiralar ve hakaretler yağdırıyorlar. Amaçları bizi korkutarak susturmak. Hükûmete yakın bilinen çoğunluk bizim taraf köşe yazarını bu yöntemlerle susturdular ve sindirdiler."; ["O. TV"] tetikçisini üstümüze salıyor. [E.A.-S.Y.] ortak yapımı isimsiz cisimsiz bir tetikçinin yazılarını [S.Y.] yazıyor ve Sözcü’de bu yazıları yayınlanıyor. Zaten bu tetikçi de hem [Ö.] Ailesi’ne hem de biz yerli ve millî kalemlere iftira yazılarını [S.Y.ni]n yazdığını dün itiraf etti."; "[S.Y.] ve tetikçisi [O.E.n]in 17-25 Aralık darbe teşebbüsünü destekleyen Sözcü yazılarından suç örneklerini bu köşede daha evvel yazmıştım. Bu hukuki süreç boyunca yine yazacağım." şeklinde ifadeler sarf edildiği görülmektedir.

11. Başvuruya konu yazının kaleme alındığı dönemde, davalının kullandığı ifadelerden, başvurucular ve davalının yazarı olduğu gazete arasında polemik olduğu görülmektedir. Davalı gazeteci, bu polemik kapsamında başvurucu gerçek kişi hakkında görülmekte olan ceza davasını da dikkate alarak başvurucu gazete ve mezkûr gazetenin sahibi hakkında birtakım değer yargıları ortaya koymuştur. Davalıya göre, başvurucular öteden beri sergiledikleri gazetecilik anlayışı ile FETÖ/PDY'ye hizmet etmiştir. Bu noktada önemle altı çizilmelidir ki Anayasa Mahkemesinin daha önce birçok kez ifade ettiği üzere somut unsurlarla desteklenmiyorsa değer yargısı ölçüsüz olabilir (diğerleri arasından bkz. Cem Mermut, B. No: 2013/7861, 16/4/2015, § 48).

12. Somut olaya gelince davalının kaleme aldığı yazının ana fikri, başvurucu gerçek kişinin konusu terör suçu olan bir davada sanık sıfatıyla yargılandığı ve yurt dışında bulunduğu olgularından yola çıkarak, böylesi bir kişinin yayın organı sahibi olmasının hukuka aykırı olduğudur. Yazıda kullanılan dil ve üslup muhatabı açısından rahatsız edici olabilir. Ancak Anayasa Mahkemesinin benimsediği gibi demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan, toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğü, sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir (Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 35; Bekir Coşkun, § 52). Nitekim basın özgürlüğünün kapsamının demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak bir dereceye kadar abartıya ve provoke etmeye izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 102).

13. İlk derece mahkemesi, gerekçeli karardan da anlaşıldığı üzere, taraflar arasında mevcut polemik de dikkate alındığında davalının yazısının tümüyle keyfî bir kişisel saldırı oluşturmadığını tespit etmiştir. Bununla birlikte mahkemenin, başvurucuların toplumsal konumları gereği, kendilerini hedef aldığını iddia ettikleri yazıya cevap verme ve bu cevabı geniş kitlelere ulaştırma imkânına sahip olduklarını da gözardı etmediği görülmektedir.

14. Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında vurgulandığı üzere yargı mercileri bir kısıtlamanın ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığı hususunda karar verirken kullanılan ifadeleri bağlamından kopartmaksızın olayın bütünselliği içinde değerlendirmeleri gerekmektedir (Cem Atmaca, B. No: 2018/6030, 8/9/2021, § 37; Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45). Somut olayda, yargı mercilerinin Anayasa Mahkemesi içtihadı ışığında ifade özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasında dengeleme ölçütlerini olaya uygulayarak adil bir denge kurdukları anlaşılmaktadır.

15. Yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları dikkate alındığında, somut olayda devletin başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı bağlamındaki pozitif yükümlülüklerine aykırı davranmadığı değerlendirilmiştir. Zira davalının bir gazeteci olarak kaleme aldığı yazısında yine gazeteci olan başvurucu hakkında kullandığı ifadelerin, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemesini gerektiren herhangi bir toplumsal ihtiyacın mevcut olmadığı görülmektedir. Aksi yöndeki değerlendirme bir temel hak olan ifade özgürlüğünün özüne dokunmaktadır.

16. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda bir ihlal bulunmadığı açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

17. Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu olayda şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edilmediği açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 20/11/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.