Boşanma davalarında taraflar arasında sıklıkla gündeme gelen konulardan biri, düğün esnasında takılan ziynet eşyalarının kime ait olduğudur. Ziynet eşyaları; genellikle altın gibi değerli madenlerden üretilen, ve gelin ve damada takılan hediyeler olarak bilinen eşyalardır.

Yargıtay, öncesinde ziynet eşyalarının genellikle kadına ait olduğuna dair yerleşik bir içtihat oluşturmuş iken zaman içerisinde toplumsal ve ekonomik değişimler, hukuki uygulamalarda bazı değişikliklere neden olmuş ve Yargıtay, düğün takıları ile ilgili farklı bir içtihat geliştirmiştir.

Türk Medeni Kanunu ve diğer ilgili mevzuatlarda, düğün sırasında takılan ziynet eşyalarının kime ait olacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu boşluk, hâkimlerin yerleşik örf ve âdet hukukunu dikkate alarak kararlar almasına neden olmuştur. Özellikle geçmiş yıllarda verilen kararlarda, düğün sırasında takılan ziynet eşyalarının kim tarafından ve hangi eşe takılırsa takılsın aksine bir anlaşma ya da örf ve adet kuralı olmadığı takdirde kadına ait olduğunu benimsemiştir.

Evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu durumda ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere erkeğe verildiğinin, kadının isteği ve onayı ile bozdurulup harcandığının kanıtlanması halinde erkek almış olduğu ziynet eşyalarını iadeden kurtulur.” (Yargıtay 2. HD., E. 2016/24729 K. 2018/11400 T. 17.10.2018)

“Mevzuatımızda, düğün sırasında takılan ziynet ile parasal değeri olan bütün eşyanın aidiyeti konusunda yazılı bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenledir ki, örf ve adet hukuku uygulanmaktadır. Yargıtayın yerleşik uygulamasına, yaygın örf ve adet ile ülke gerçeklerine göre kural olarak, düğün sırasında takılan ziynet eşyası ve paralar kim tarafından ve hangi eşe takılırsa takılsın aksine bir anlaşma ya da örf ve adet kuralı olmadığı takdirde kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı kabul edilir. Yani erkeğe takılan ziynetler ve paraların da aksi kanıtlanmadığı müddetçe kadına ait olduğu kabulü vardır. Söz konusu ziynet eşyasının (altın vs.) evlenme sebebiyle gerek ailelerce ve gerek yakınlarca kadına geleceğinin güvencesi olarak takıldığı kabul edildiğinden emaneten (geçici olarak) takıldığı konusunda kadının bir kabulü olmadığı sürece genel kural kabul edilecektir. Artık, ziynetlerin geri istenmemek üzere verildiği iddia ve ispat edilmedikçe, bunları alan iade etmekle yükümlüdür.” (Yargıtay HGK., E. 2017/1038 K. 2021/458 T. 13.4.2021)

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi; yukarıda belirtildiği üzere önceki kararlarında ziynet eşyalarının kural olarak kadına ait olacağı yönünde hükümler kurmakta iken 04.04.2024 tarihli kararıyla bu içtihadından dönerek erkeğe takılan takıların erkeğe, sandığa konulan takıların ise tarafların ortak mülkiyetine ait olacağına karar vermiştir. 

“Dairemizin önceki içtihatları, “aksine bir anlaşma ya da örf âdet kuralı olmadığı takdirde, düğünde kim tarafından hangi eşe ne verilirse verilsin ne takılırsa takılsın (ziynet eşyası, altın, döviz, TL vs.) bunların hepsi kadına ait sayılır” yönündeydi. Ancak toplumuzun gelenek ve göreneklerinin zamanla değişikliğe uğraması, ekonomik ve hukuksal ilişkilerin dinamik yapısı ve özellikle; düğünlerde kadına özgü ziynet eşyalarının dışında, ortak bir yaşam kurma aşamasında olan eşlere maddî katkı sağlamak amacıyla, ekonomik değeri olan başka şeylerin de takılması/verilmesi, dikkate alınarak, düğünde eşlere takılan/verilen ve ekonomik değeri olan eşyalarla ilgili davalarda, Dairemizin içtihatlarında değişikliğe gidilmesi zorunluluğu doğmuştur. Bu konuda Dairemizin ilkesel nitelikteki yeni görüşüne göre; “Taraflar arasında ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda anlaşma mevcut ise paylaşım bu anlaşmaya göre gerçekleştirilir. Ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda taraflar arasında anlaşma bulunmadığı takdirde yerel örf ve adetin varlığı iddia ve ispat edilirse bu kurala göre paylaşım gerçekleştirilir. Aksi takdirde erkeğe ve kadına takılan/verilen ve ekonomik değer taşıyan her şey kural olarak kendilerine aittir. Ne var ki takılar içinde karşı cinse özgü (kadına ya da erkeğe özgü) bir şey varsa o cinse verilmiş sayılır. Özgü olma konusunda çekişme varsa ve gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılmalıdır. Bilirkişi incelemesi sonucunda o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse o şey takılan/verilen eşe ait olur. Takı sandığı/torbasına konulan ekonomik değer taşıyan şeyin aidiyeti konusunda; konulan şey kadına ya da erkeğe özgü bir şey ise o cinse verilmiş sayılır, o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse ortak kabul edilmelidir” yönündedir. Uyuşmazlık, tarafların iddia ve savunmaları da dikkate alınarak bu ilkeler doğrultusunda çözülmelidir.(Yargıtay Kararı - 2. HD., E. 2023/5704 K. 2024/2402 T. 4.4.2024)

Kararda izah edildiği üzere aksine bir anlaşma ya da yerel örf ve adet kuralı olmadıkça;

- Belirli bir cinsiyete özgü olarak takılan takılar o eşe ait olacaktır. (Örneğin bilezik, gerdanlık, küpe gibi kadına özgü eşyalar kadına, erkek saati, kol düğmesi gibi erkeğe özgü eşyalar erkeğe aittir.)

- Yukarıda sayılan dışında takılan takılar, hangi eşe takıldıysa ona aittir.

- Sandığa atılan takılar da eğer cinsiyete özgü değillerse eşlerin ortak mülkiyetinde kabul edilecektir. Cinsiyete özgü ise o kime takıldıysa ona aittir.

Bu kuralların aksini gerektiren bir anlaşma ya da yerel örf ve âdet olması ve bu hususun ispatı halinde, ilgili sözleşme veya yerel örf ve âdet kuralları uygulama bulacaktır.

Sonuç olarak Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin güncel görüşü; erkeğe takılan ziynet eşyalarının erkeğe, kadına takılan ziynetlerin ise kadına ait olması yönündedir. Taraflara takılan ziynet eşyanın kadın ya da erkeğe özgü olması halinde bu uygunluğa göre karar verilmesi gerekir. Eğer “özgü olma” konusunda çekişme varsa gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılması suretiyle hangi cinse özgü olduğu tespit ettirilebilir. Bilirkişi incelemesi sonucu her iki cinse de özgü olduğu belirlenirse; bu ziynet takılan eşe ait olacaktır.

Av. Gül ÇİÇEK