KARARLAR

AYM'nin 2021/53368 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 17/7/2024 tarihli ve 2021/53368 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FATİH GÖRAL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/53368)

 

Karar Tarihi: 17/7/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Yüksel GÜNARSLAN

Başvurucu

:

Fatih GÖRAL

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, Dışişleri Bakanlığı bünyesinde meslek memuru olarak görev yapmakta iken 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe girişimi sonrasında kamu görevinden çıkarılmıştır.

3. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık), Dışişleri Bakanlığı tarafından 2010-2013 yılları arasında personel temini amacı ile gerçekleştirilen sınavlarda Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) mensuplarınca örgüt üyesi adaylar lehine usulsüzlük yapıldığı iddialarına ilişkin olarak aralarında başvurucunun da bulunduğu bazı şüpheliler hakkında soruşturma başlatılmıştır.

4. Soruşturma sürecinde alınan bilirkişi raporlarında başvurucunun da katıldığı 2010 yılı Aday Meslek Memurluğu Sınavı'nın en çok bulgu ve kanıt sağlayan bileşeninin yabancı dil (İngilizce) kompozisyon sınavı olduğu ifade edilmiştir. Bilirkişi raporlarında ayrıca;

i. Farklı adaylar arasında bire bir aynılık taşıyan ifade örneklerinin (sözcük, sözcük grubu, cümle, tema) ortaya çıkma ihtimalinin normal koşullarda istatiksel olarak imkânsız denilebilecek ölçüde düşük olduğu,

ii. İncelemeye konu aday kâğıtları arasındaki tematik ortaklıkların, sözcük ve sözcük grubu ile cümle aynılıklarının tesadüf olamayacak ölçüde olduğu,

iii. Başvurucunun sınav kâğıdında kullanmış olduğu kelimeler ve cümleler ile %90 oranında aynı cümleleri kullanan 2 aday, %80 oranında aynı cümleleri kullanan 17 aday bulunduğu tespitlerine yer verilmiştir.

5. Başvurucu, Başsavcılığın talimatı ile anılan soruşturma kapsamında 20/5/2019 tarihinde gözaltına alınmıştır. Başvurucu kollukta alınan ifadesinde Dışişleri Bakanlığı sınavlarına, diğer tüm adaylar gibi Bakanlığın resmî internet sitesindeki bilgi notlarını çalışarak girdiğini, bu sınavlarda adaylardan kendi görüşleri yerine devletin dış politikaya ilişkin resmî görüşlerini ifade etmelerinin beklendiğini, bu nedenle kompozisyon sınavlarında başka adaylar ile benzer kalıp ve ifadeleri kullanmasının normal olduğunu beyan ederek sınavda usulsüzlük yaptığı ve FETÖ/PDY üyesi olduğu iddialarını reddetmiştir.

6. Başsavcılık, başvurucuyu silahlı terör örgütüne üye olma, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarından tutuklanması istemiyle 29/5/2019 tarihinde Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk etmiştir.

7. Tutuklama talep yazısında, başvurucunun 2010 yılı Dışişleri Bakanlığı aday meslek memurluğu yabancı dil yazılı sınavında kopya çektiği şüphesi bulunduğuna dair bilirkişi raporları ve örgüt üyesi olduğuna ilişkin tanık ifadelerine değinilmiştir. Talep yazısında ayrıca başvurucu hakkında Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılan farklı sınavlara ilişkin incelemelerin devam ettiği, isnat edilen suçların kanun gereği tutuklama nedeni var sayılacak suçlardan olduğu, beyanları soruşturma yönünden önem arz eden tanıklara baskı yapılması ihtimalinin bulunduğu belirtilmiştir. Başsavcılık, soruşturma kapsamında çok sayıda firari şüpheli bulunduğu, başvurucu yönünden de bağlantıları aracılığıyla yurt dışına kaçarak hayatına orada devam etme ihtimalinin mevcut olduğu ileri sürülmüştür.

8. Hâkimlik; sorgusunun ardından başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına, isnat edilen diğer suçlar yönünden tutuklama talebinin reddine karar vermiştir. Tutuklama kararında, suçun işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren deliller olarak aleyhe tanık beyanları ve 2010 yılı aday meslek memurluğu sınavına ilişkin olarak alınan bilirkişi raporunda başvurucunun birinci derecede risk taşıyan adaylar arasında olduğuna ilişkin tespit gösterilmiştir. Kararda ayrıca şüphelinin kaçma ve delilleri karartma ihtimalinin bulunduğu ve bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı kanaatine yer verilmiştir.

9. Başvurucunun anılan karara itirazı Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 12/6/2019 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.

10. Başsavcılık tarafından başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık ile resmî belgede sahtecilik suçlarından ayrı ayrı cezalandırılması talebiyle 31/10/2019 tarihli iddianame düzenlenmiştir.

11. İddianamede öncelikle Dışişleri Bakanlığının 2010-2013 yılları arasında düzenlediği toplam sekiz sınavda gerçekleştirildiği iddia olunan usulsüzlüklere ilişkin genel açıklamalara yer verilmiştir. İddianamede söz konusu usulsüzlüklere ilişkin olarak;

i. FETÖ/PDY üyesi oldukları mahkeme kararları ile sabit olan kişilerin 2010-2013 yılları arasında gerçekleştirilen sınavları yöneten komisyonlarda görev aldıkları,

ii. 29/5/2019 tarihli Kolluk Tutanağı'na göre 2010-2013 yılları arasında gerçekleştirilen sınavlar ile görevlerine başlayan 274 kamu görevlisinden 113'ünün firari durumda olduğu,

iii. Dışişleri Bakanlığının 23/8/2016 tarihli müzekkeresi ile eğitimde ölçme ve değerlendirme ve İngiliz dili ve edebiyatı alanlarında uzman bilirkişilerce hazırlanan raporlarda 2010-2013 döneminde gerçekleşen aday meslek memurluğu sınavlarındaki olağan dışı durumların açıkça belirtildiği,

iv. Şüphelilerin bir kısmının örgüt tarafından sınav sorularının kendilerine ve soruşturmanın şüphelisi olan diğer bazı kişilere sınav öncesinde verildiği yönünde ikrarda bulundukları ve bilirkişi raporlarında bu kişilerin sınav kâğıtlarında kopya şüphesi olduğunun belirtildiği,

v. 2010-2013 yılları arasında FETÖ/PDY üyelerinin görevli olduğu sınavlarda devamlılık arz edecek şekilde çok sayıda aday lehine kopya eylemlerinin gerçekleştirildiği, lehlerine usulsüzlük yapılan adayların da örgüt üyesi oldukları ve kopya çekme eyleminin silahlı terör örgütüne üye olma suçunun delili olduğu yönünde kuvvetli şüphe bulunduğu belirtilmiştir.

12. Başvurucuya yönelik suçlamaya ilişkin olarak iddianamede gösterilen olgular, haklarında yapılan soruşturmalarda şüpheli sıfatıyla dinlenen tanıkların beyanları ve başvurucunun 2010 yılı Şubat ayında girdiği sınavda kopya çektiğine ilişkin şüphe bulunduğuna dair bilirkişi raporlarıdır. Söz konusu tanık beyanlarının ilgili kısımları şöyledir:

i. Tanık K.C.K. ifadesinde "üniversitede okuduğum dönemde adviser olarak bildiğim Fatih GÖRAL Bursa'lıdır. Aynı üniversitede okuduğum bildiğim kadarıyla BTK'ya uzman olarak girdi daha sonra Dışişleri Bakanlığına geçtiğini biliyorum. Üniversitedeki 4. senemde Fatih GÖRAL bu dönemlerde BTM (Bölge Talebe Mesulu) olarak görev alır ve öğrencilere evlerini ayarlardı" şeklinde beyanda bulunmuştur.

ii. Tanık M.D. ifadesinde "Dışişleri Bakanlığının '2010 yılı' ibareli listesinde yer alan Fatih GÖRAL isimli şahsın kuvvetle muhtemel yapıya mensup olduğu” şeklinde beyanda bulunmuştur.

iii. Tanık A.Ç. ifadesinde örgüt üyesi olduklarını bildiği Y.G. ve G.T.nin başvurucuya "abi" diye hitap ettiklerini, bu durumun dikkatini çektiğini ve başvurucunun örgüt üyesi olduğunu belirtmiştir.

13. İddianamede başvurucu aleyhinde kanaatler içerdiği ifade edilen bilirkişi raporlarına ilişkin değerlendirmeler özetle şöyledir:

i. 2010 yılı İngilizce kompozisyon sınavında adayların sözcük grubu, sözcük kod değişkenleri ve tema ortaklıklarına ilişkin olarak düzenlenen 6/2/2018 tarihli bilirkişi raporunun sonuç kısmında “soruların sınav öncesinde servis edilmiş olabileceği, adayların belli öğretici/öğreticiler tarafından raporda ayrıntıları açıklanan stratejiler doğrultusunda eğitildikleri, sınav kağıtlarının geçebilir niteliklerinin sağlandığı ya da sınav süresinde başka yollara başvurulmuş olabileceği” şeklindeki kanaatlere yer verildiği ve şüphelilerin her birinin risk durumunun belirtildiği,

ii. 19/2/2018 tarihli ek raporda özellikle 2010 ila 2013 yılındaki sınava ilişkin sınav kâğıtlarının incelenmesinin “sınav usulsüzlüğü kanaatini pekiştirdiği”nin vurgulandığı,

iii. 29/4/2019 tarihli ek raporda 6/2/2018 tarihli rapor eki ile uyumlu şekilde başvurucunun “yüksek risk grubu” içinde bulunduğu ifade edilmiştir.

14. İddianamenin kabulüyle başlayan duruşma devresinde Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) tarafından sınavda usulsüzlük olgusuna ilişkin olarak yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Dava dosyasına ibraz edilen 23/3/2020 tarihli bilirkişi raporunda başvurucunun 2010 yılında yapılan Aday Meslek Memurluğu Sınavı'nın çoktan seçmeli bölümünden 79,5; yabancı dilde kompozisyon bölümünden 65; yabancı dilden Türkçeye çeviri bölümünden 86; Türkçeden yabancı dile çeviri bölümünden 77 ve Türkçe kompozisyon bölümünden 90 puan aldığı belirtilmiştir. Raporda sınavı geçebilmek için her bölümden en az 70 puan alınması gerektiği, başvurucunun yabancı dilde kompozisyon sınavından 65 alarak bu sınırın altında kaldığı ancak yaptığı itirazın kabulü sonrasında komisyon üyelerinin verdiği 70 puan ile sözlü sınava girmeye hak kazandığı, itirazının kabul edilmemesi hâlinde sınavı kazanamayacak olması nedeniyle bu durumun kuşku uyandırdığı ifade edilmiştir. Raporda son olarak eğitim-öğretim hayatı boyunca girdiği sınavlarda yüksek başarı yakalayan başvurucunun en düşük puan aldığı sınavın yabancı dilde kompozisyon sınavı olmasının dikkat çekici olduğu tespitine yer verilmiştir.

15. Yargılama sonunda Mahkeme; başvurucunun kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarından beraatine, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile mahkûmiyetine 16/4/2020 tarihinde karar vermiştir. Mahkeme, gerekçeli kararında mahkûmiyetin dayanağı olarak birbiriyle tutarlı olduğu belirtilen tanık beyanlarına değinmiştir.

16. (Kapatılan) Yargıtay 16. Ceza Dairesi, mahkûmiyet hükmünü "örgütün gerçek yüzü ortaya çıkmadan önce örgütle bağlantısı olduğu iddia edilen sanığın, sonrasında da örgütsel faaliyetlerine devam ettiğine dair bilgi yada beyana rastlanılmaması hususu da nazara alınarak, öncelikle [gerekli] araştırma yapılarak sanık hakkında herhangi bir itirafçı beyanı olup olmadığının tespiti ile bulunması halinde ifadelerinin onaylı örneklerinin dosya arasına getirilmesi, lüzumu halinde bu şahısların tanık olarak dinlenilmelerinin sağlanması ile tüm bilgi ve belgelerin duruşmada sanık ve müdafiine okunup diyecekleri sorulduktan sonra sanığın hukuki durumunun örgüt üyesi mi, örgüte yardım eden mi, yoksa sempatizan mı olduğuna ilişkin şüpheye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması" şeklindeki gerekçeyle 9/3/2021 tarihinde bozmuştur.

17. Bozma sonrası yargılama sürecinde ilk derece mahkemesi 13/8/2021 tarihli ara kararı ile başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.

18. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz, Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 3/9/2021 tarihinde reddedilmiştir.

19. Mahkeme, bozma sonrası yargılama sonrasında tanık beyanları doğrultusunda örgüt bünyesinde bölge talebe mesulü olarak Bilkent bölgesinden sorumlu olduğu tespit edilen başvurucunun örgütün hiyerarşik yapısında üçüncü katmanda yer alması nedeniyle suçun yasal unsurları itibarıyla gerçekleştiği şeklindeki gerekçeyle önceki mahkûmiyet hükmünde direnilmesine karar vermiştir.

20. Mahkeme direnme kararı verdiği 21/9/2021 tarihli oturumda yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol tedbiri uygulanmak suretiyle başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.

21. Başvurucu, itirazın reddi kararını 10/9/2021 tarihinde öğrendikten sonra 8/10/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

22. Komisyon, adli yardım talebinin kabulüne ve tutukluluğun hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, anılan hakka ilişkin şikâyetin kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

23. Bireysel başvurunun incelenme tarihi itibarıyla yargılamanın olağan kanun yolları aşamasında devam etmekte olduğu tespit edilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

24. Başvurucu; yurt dışında görevli olduğu tarihte gerçekleşen darbe girişimi sonrasında merkeze tayin edildiğini, hiçbir kaçma veya saklanma emaresi göstermeden Ankara'ya geldiğini, sonrasında Manisa'ya yerleşerek adres bildiriminde bulunduğunu, bu adreste gözaltına alındığını ve soyut, yanlış ve çelişkili tanık beyanlarına istinaden tutuklandığını beyan ederek tutuklamanın hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

25. Adalet Bakanlığı; başvurucunun suç işlediğine dair kuvvetli belirtinin ve tutuklama nedenlerinin bulunduğunu, tutuklamanın ölçülü olduğunu belirtmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne katılmadığını belirtmiş ve ihlal iddialarını yinelemiştir.

26. Başvuru, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmiştir.

27. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin ölçütlerin belirlendiği Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa'nın 19. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).

28. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Bu, tutuklama tedbiri için aranan olmazsa olmaz unsurdur. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil sayılabilecek olgu ve bilgilerin niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72; Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 46).

29. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, FETÖ/PDY'nin üyesi olma suçundan 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

30. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

31. Soruşturma mercilerince başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında ve iddianamede esas olarak örgüt hiyerarşisinde yer aldığına ilişkin tanık beyanları ile kamu kurumlarına sızma amacı doğrultusunda usulsüzlük yapılan sınavda kopya çekme ihtimalinin yüksek olduğuna ilişkin bilirkişi raporlarına dayanıldığı görülmektedir (bkz. §§ 4, 7, 8, 11 ve 13).

32. Tutuklamaya esas alınan tanık ifadelerinin FETÖ/PDY'nin devletçe bir terör örgütü kabul edilmeye ve herkesçe öyle bilinmeye başlanmasından önceki döneme ilişkin olduğu anlaşılmaktadır (bkz. §§ 13,16). Bununla birlikte tanık K.C.K.nın başvurucunun örgüt hiyerarşisi içinde bölge talebe mesulü olarak somut bir görevinin olduğuna ilişkin beyanı ile örgütün kamu kurumlarına sızma amacı kapsamında gerçekleştirdiği değerlendirilen sınav usulsüzlüklerinden faydalandığı yönünde ciddi şüpheler bulunduğuna dair bilirkişi raporu gözönüne alındığında soruşturma mercileri tarafından yapılan ve başvurucunun dâhil olduğu oluşumun bir terör örgütü olduğunu bildiği yönündeki değerlendirme keyfî ve temelsiz değildir.

33. Anayasa Mahkemesi birçok kararında somut olgular içeren tanık anlatımlarını suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52, Recep Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018, § 43; İsmail Çıtak, B. No: 2016/78629, 28/11/2019, § 52; Y.G., B. No: 2017/5933, 9/1/2020, § 55; İbrahim Okur, B. No: 2016/50394, 27/2/2020, § 82; Mustafa Onuk, B. No: 2016/21484, 9/7/2020, §§ 49-52; Yusuf Erdoğan, B. No: 2017/11828, 10/2/2021, § 46). Özellikle başvurucunun örgüt hiyerarşisinde bölge talebe mesulü olarak sorumluluk aldığı ve bu kapsamda öğrencilerin evlerini ayarladığı yönündeki tanık K.C.K. beyanları yer, zaman, kişi ve eylem bilgileri ihtiva etmekte ve bu anlamda yargı makamlarına denetim yaparak söz konusu beyanları doğrulama ya da çürütme imkânı tanımaktadır (bkz. § 13). Bu doğrultuda söz konusu tanık anlatımlarının yargı makamlarınca şüpheliye isnat edilen suç bakımından kuvvetli bir belirti olarak kabul edilmesinin keyfî ya da temelsiz olduğu söylenemeyecektir.

34. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.

35. Somut olayda Hâkimlikçe başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında düzenlenen katalog suçlar arasında yer almasına ve şüphelinin kaçma ve delilleri karartma ihtimalinin bulunmasına dayanılmıştır.

36. Tutuklama talep yazısında başvurucu ile aynı suçtan aranan çok sayıda firari şüpheliden bahsedilmiş ve yurt dışı ile bağlantıları bulunan başvurucu açısından da kaçma ihtimalinin bulunduğu ifade edilmiştir. Söz konusu yazıda ayrıca başvurucuya ilişkin ifade veren tanıkların beyanlarının soruşturma açısından büyük önem arz ettiği ve bu tanıklar üzerinde baskı kurulması ihtimalinin bulunduğu ileri sürülmüştür (bkz. § 7). Kolluk tarafından düzenlenen ve 2010-2013 yılları arasında söz konusu sınavlardan geçerek kamu görevlisi olan 274 kişiden 113'ünün firari olduğu yönündeki tutanağın (bkz. § 11/ii) tutuklama talep yazısında ifade edilen kaçma ihtimalini destekler nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Dahası, isnat edilen suçtan kişinin mahkûmiyeti hâlinde alacağı hapis cezasının ağırlığı, kaçma şüphesinin varlığına işaret eden durumlardan biri olarak kabul edilmektedir (Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Yıldırım Ataş, B. No: 2014/4459, 26/10/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Dolayısıyla somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Hâkimlik tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.

37. Bu durumda başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da tespiti gerekir. Bu tedbirin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır.

38. Terör suçlarının soruşturulması/kovuşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214).

39. Sonuç olarak başvurucunun terörle bağlantılı bir suç nedeniyle tutuklandığı dikkate alındığında Hâkimliğin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 214; Devran Duran, § 64).

40. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebinin kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 17/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.