KARARLAR

AYM'nin 2021/42619 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 10/7/2024 tarihli ve 2021/42619 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

TANSU KÜÇÜKÖNCÜ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/42619)

 

Karar Tarihi: 10/7/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Ekin ÇANKAL

Başvurucu

:

Tansu KÜÇÜKÖNCÜ

Vekili

:

Av. İlter AKSOYLU

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, elektronik postalarda kullandığı ifadeler sebebiyle adli para cezasıyla mahkûmiyetine karar verilmesinin başvurucunun ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

2. Akademisyen olan başvurucu, kendisi gibi akademisyen olan A.O. hakkında akademi camiasından bazı kimselere elektronik postalar yollamıştır. İhtilafa konu elektronik postadaki ifadeler şöyledir:

"firari fetocu [B.K.] ile yakınlığı ve ortak 3-kağıtları nedeniyle atıldı, 3-kağıtlarını rapor etmem üzerine oradan atıldı, 3- kağıtlarını rapor etmem üzerine dekanken oradan atıldı"

3. Bunun üzerine A.O. (müşteki) başvurucu hakkında huzur ve sükûnu bozma ve hakaret suçlarını işlediği iddiasıyla şikâyette bulunmuştur. Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucunun sesli, yazılı veya görüntülü bir ileti ile hakaret suçunu işlediğini kabul ederek cezalandırılması istemiyle hakkında iddianame düzenlemiştir. Asliye Ceza Mahkemesi ise başvurucunun hakaret suçunu işlediği kanaatine varmış; 2.100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Karar kesin niteliktedir.

4. İlk derece mahkemesi, başvurucunun meslektaşı olan akademisyen öğretim üyesi müştekinin görev yaptığı üniversitenin rektör ve rektör yardımcılarına göndermiş olduğu elektronik postalarda müştekinin Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye olduğunu iddia ettiğini belirterek bir kimsenin FETÖ/PDY üyesi olduğunu ileri sürmenin görev yaptığı kurum nezdinde onur ve haysiyetini kırdığını ve burada asıl amacın müştekiyi zor durumda bırakmak olduğunu değerlendirmiştir. Ayrıca mahkeme, sanığın sabit olan hakaret suçundan dolayı aynı mesajı üçten fazla kişiye göndermiş olması nedeniyle eylemine aleniyet kazandırdığını tespit etmiştir. Mahkemenin gerekçesi şu şekildedir:

"Bilindiği gibi Fetö silahlı terör örgütü 15 Temmuz darbe kalkışması ile açığa çıkmış ve birçok üyesi hakkında mahkumiyet kararları verilmiş, binlerce örgüt mensubu ya da iltisaklı kişilerin kamu görevlerine son verilmiş, bir örgüt olup bir kişinin bu örgüt ile bağlantılı olduğu iddialarını ortaya atmak açık bir şekilde bu kişinin toplum ve görev yaptığı kurum yetkilileri nezdinde onur ve haysiyetini kırmak, zor durumda bırakmak amacı ile yapıldığını kabul etmek gerektiği hususunda tam bir vicdani kanaate varılarak sanığın sabit olan hakaret suçundan dolayı aynı mesajı üçten fazla kişiye göndermiş olması nedeniyle eylemine aleniyet kazandırdığı da gözetilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur."

5. Başvurucu 10/8/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

6. Başvurucu; öncelikle uyuşmazlık konusu elektronik postaları kendisinin gönderdiğinin tam olarak tespit edilmediğini, bunları kendisi göndermiş olsa bile mezkûr ifadelerin hakaretten ziyade ağır eleştiri niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür. Akademi camiasında yüksek lisans ve doktora tezlerinin yüzde otuz dördünde intihal yapıldığının tespit edildiğini vurgulayan başvurucu, bir akademisyen olarak bilimsel hırsızlıkla mücadele ettiğinin de altını çizmiştir. Bu bağlamda, tespit ettiği bilimsel hırsızlıkları ve etik dışı davranışları ihbar ettiğini, elektronik postanın da bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini savunan başvurucu ifade özgürlüğünün, gerekçeli karar hakkının, bilim ve sanat özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.

7. Bakanlık görüşünde ifade özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasında adil bir denge kurulup kurulmadığının, somut olayın kendine özgü şartları gözönüne alınarak başvurucunun yargılamanın bütünlüğü içinde yargı mekanizmaları önünde dezavantajlı bir duruma düşürülüp düşürülmediği ve başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği yönünden değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

8. Başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

9. İfade özgürlüğüne gerçekleştirilen müdahalenin dayanağı olan, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir. Müdahalenin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu belirlemenin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden inceleme yapılacaktır.

10. Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kez demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, toplumsal bir ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır. Nitekim bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Mehmet Ali Aydın [GK], § 68; Bekir Coşkun [GK], § 51). Buna ilaveten müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 120; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 60). Bunun için başvuruya benzer davalarda mahkemelerin taraflardan birinin ifade özgürlüğü ile diğerinin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge sağlamaları hayati önem taşımaktadır. Dengeleme yapılırken kullanılması gereken ölçütler genel olarak şunlardır:

i. İfadelerin kim tarafından dile getirildiği (Nihat Zeybekci, B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 29; Kemal Kılıçdaroğlu, § 59),

ii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük düzeyi ve önceki davranışları yanında katlanması gereken eleştirinin sınırlarının sade bir vatandaşa göre daha geniş olup olmadığı (hedef alınan kişinin kamusal yetki kullanan bir görevli olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Ali Suat Ertosun (7), B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, §§ 128, 129; Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 45; İlhan Cihaner (2), § 82; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 60-66; hedef alınan kişinin siyasetçi olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Bekir Coşkun, §§ 66, 67; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 59- 61),

iii. İfadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı (Bekir Coşkun, § 69; Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 62; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 60-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Nihat Zeybekci, § 32),

iv. Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı (Seray Şahiner Özkan, B. No: 2016/6439, 9/6/2021, § 44; İbrahim Okur (2), B. No: 2018/12363, 26/5/2021, § 28),

v. Davacının kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı (Temel Coşkun, B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 33; Şaban Sevinç (2), B. No: 2016/36777, 26/5/2021, § 42; Nihat Zeybekci, § 39),

vi. İfadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi (Ali Suat Ertosun (2), B. No: 2013/1592, 20/5/2015, § 33; Hüseyin Kocabıyık, B. No: 2020/15593, 22/11/2022, § 24),

vii. Cezalandırmaya ya da tazminata konu edilen ifadelerin kullanıldıkları bağlamından kopartılıp kopartılmadığı (Nilgün Halloran, § 52; Bekir Coşkun, §§ 62, 63; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 45, Nihat Zeybekci, § 36),

viii. Başvurucunun yaptırıma maruz kalma endişesinin başvurucu üzerinde caydırıcı etki yaratıp yaratmayacağı (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2), § 79; Kemal Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi, B. No: 2014/12482, 8/5/2019, § 46),

ix. Dava konusu söylemlerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği (Durmuş Fikri Sağlar (2) [GK], B. No: 2017/29735, 17/3/2021, § 50; Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, §§ 48-49).

11. Anılan ölçütler ışığında somut olay incelendiğinde müşteki aleyhine sarf edildiği anlaşılan sözlerin bağlamı değerlendirilmeye muhtaçtır. Zira ifadelerin hakaret boyutuna varıp varmadıkları tespit edilirken, kullanıldıkları bağlam gözardı edilmemeli, olayın bütünlüğü içerisinde değerlendirilmeleri gereklidir. İlk önce uyuşmazlığın taraflarının akademisyen, elektronik postaların muhataplarının da müştekinin çalıştığı üniversitesinin rektör ve yardımcıları olduğu dikkate alınmalıdır.

12. Başvurucu ihtilafın odağındaki elektronik iletide, müştekinin firari FETÖ/PDY üyesi B.K. ile yakın olduğunu ve ikisinin gerçekleştirdiği birtakım yasa dışı eylemler sebebiyle müştekinin okuldan atıldığını, kendisinin bu yasa dışı eylemleri raporladığını ifade etmiştir. Bilimsel çalışmalarda intihalin akademik camiada büyük bir problem teşkil ettiğini, kendisinin de intihal ve etik dışı davranışlarla mücadele eden bir akademisyen olduğunu vurgulayan başvurucu, cezalandırılmasına sebep olan mesajda adı geçen kişilerin akademik ahlaka uygun davranmadıkları için görevden alındıklarını ifade ettiğini ileri sürmüştür.

13. Öte yandan ilk derece mahkemesi kesin nitelikte verdiği kararın gerekçesinde, müştekinin FETÖ/PDY üyesi olduğunun iddia edildiğini kabul etmiş ve bu iddianın da hakaret niteliğinde olduğunu değerlendirmiştir. Hâlbuki başvurucunun, müştekinin firari bir FETÖ/PDY üyesi ile yakın ilişkide olduğunu belirttiği açıktır. Bir kimsenin FETÖ/PDY üyesi olduğunu iddia etmekle FETÖ/PDY üyesi bir kimse ile yakın ilişkisi olduğunu ileri sürmek şüphesiz ki aynı değildir. İlk derece mahkemesi ise başvurucunun söylediklerinin ötesinde bir yorum yapmış, ayrıca müştekinin FETÖ/PDY üyesi bir kimse ile yakın olduğunu söylemenin neden hakaret teşkil ettiğini açıklamamıştır. Başvurucunun mesajda ileri sürdüğü, müştekinin üçkâğıt yaptığı benzeri diğer iddialarını ise değerlendirmemiştir.

14. Başvurucunun müştekinin FETÖ/PDY üyesi olduğunu iddia etmediği açıksa da bu noktada Anayasa Mahkemesinin daha önce verdiği kararlarda bir kimsenin FETÖ/PDY üyesi olduğu yönündeki iddiaların -bağlamı içerisinde değerlendirilmek suretiyle- değer yargısı niteliği taşıdığını kabul ettiği hatırlatılmalıdır (Haydar Akar, B. No: 2019/2593, 15/3/2022, §§ 33-35). Bununla birlikte bir açıklamanın tamamen değer yargısından oluşması durumunda bile müdahalenin orantılılığı ihtilaflı açıklamanın somut unsurlarla yeterince desteklenip desteklenmemesine göre tespit edilmelidir. Zira somut unsurlarla desteklenmediğinde değer yargısı ölçüsüz olabilir (Cem Mermut, B. No: 2013/7861, 16/4/2015, § 48; Haci Boğatekin (2), B. No: 2014/12162, 21/11/2017, § 48).

15. İhtilafın odağındaki mesajda müşteki hakkında birtakım olgusal iddialar mevcuttur. Şüphesiz ki başvurucunun söz konusu iddiaları araştırılmaya muhtaçtır. Öte yandan ilk derece mahkemesi bu kapsamda herhangi bir inceleme de yapmamış, başvurucunun müştekiye FETÖ/PDY üyesi diyerek hakaret ettiğini kabul edip adli para cezasına hükmetmiştir.

16. Yukarıdaki açıklamalar ışığında başvurucunun ifade özgürlüğü ile ifadelerin muhatabının şeref ve itibarının korunması hakkı arasında bir denge kurmaya çalışmayan; yalnızca soyut bir değerlendirmeyle somut olayda hakaret suçunun oluştuğunu kabul eden ilk derece mahkemesinin başvurucunun mahkûmiyeti bakımından ileri sürdüğü gerekçenin, mahkûmiyetin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ortaya koyacak nitelikte, başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahale bakımından ilgili ve yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir.

17. Başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşıldığından Anayasa'nın 26. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

18. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.

19. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği mahkemece yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (bkz. Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Küçükçekmece 9. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2020/1139, K.2021/711) GÖNDERİLMESİNE,

D. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.