TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ERHAN KOÇ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2021/33303) |
|
Karar Tarihi: 19/3/2024 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Kenan YAŞAR |
Raportör |
: |
Duygu KALUKÇU |
Başvurucu |
: |
Erhan KOÇ |
Vekili |
: |
Av. Diyar ORAK |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; işverenle güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle iş sözleşmesinin feshedilmesi üzerine açılan işe iade davasında davanın sonucuna etkili iddianın kararda karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Tatvan Belediye Başkanlığı (Belediye) bünyesinde çeşitli alt işverenler (Şirket) nezdinde 23/11/2012 tarihinden itibaren su ve kanalizasyon görevlisi olarak çalışmakta olan başvurucu hakkında 15/1/2017 tarihinde Tatvan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından silahlı terör örgütüne üye olma isnadı ile soruşturma başlatılmıştır. Söz konusu ihbarda Bitlis'in Tatvan ilçesi kırsalında faaliyet gösteren PKK terör örgütü mensuplarının 2017 yılı Ocak ayında Tatvan ilçe merkezine geldiği, başvurucu da dâhil bir kısım şüphelinin evinde saklandığı iddiası yer almaktadır. Bu kapsamda 15/1/2017 tarihinde başvurucunun evinde arama ve elkoyma işlemleri yapılmış, 15-17/1/2017 tarihleri arasında başvurucu hakkında iki gün gözaltı tedbiri uygulanmıştır. Başvurucu; aşamalarda alınan ifadesinde PKK/KCK terör örgütüne üye bir akrabası olmadığını, terör örgütünün yapılanması, gelir kaynakları ve amacı hakkında bir bilgisinin bulunmadığını, örgüt mensuplarının işbirlikçi faaliyetlerini yürütmediğini, üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini belirtmiştir. Savcılık yetkisizlik kararı vererek dosyayı Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) göndermiştir.
3. Soruşturma devam ederken davalı Belediye, Tatvan Kaymakamlığı İlçe Olağanüstü Hâl (OHAL) Bürosu yazısına istinaden 8/2/2017 tarihinde başvurucunun iş akdini feshetmiştir.
4. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle 17/2/2017 tarihinde Tatvan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (iş mahkemesi sıfatıyla) (Mahkeme) nezdinde dava açmış; Mahkeme dava konusu talep hakkında yargı mercilerince karar verilmesine yer olmadığına hükmederek dosyayı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonuna (Komisyon) göndermiş ancak Komisyon 23/2/2018 tarihli kararıyla dosyayı Mahkemeye iade etmiştir.
5. Dosya kendisine geri gelen Mahkeme, başvurucu hakkında şüphe feshi kapsamında bilgi/belge toplamak amacıyla Bitlis Valiliği ve Tatvan Kaymakamlığı OHAL Bürolarına, Başsavcılığa, Emniyet Genel Müdürlüğüne, Jandarma Genel Komutanlığına, Bilgi Teknolojileri Kurumuna, Dernekler Dairesi Başkanlığına, Bitlis 2. (Terör) Ağır Ceza Mahkemesine ve Millî İstihbarat Teşkilatına müzekkere yazılmasına karar vermiştir. Bu kapsamda gelen müzekkere cevaplarında, başvurucu hakkında yürütülen soruşturma olduğu belirtilmiş; Terörle Mücadele Daire Başkanlığı kayıtlarında karıştığı olaylar sorgulamasında kaydı olmadığı, başkaca herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmadığı, kapatılan derneklerin herhangi birinde üyelik kaydı bulunmadığı, hakkında açılmış bir ceza yargılaması olmadığı bilgisi verilmiştir.
6. Mahkeme 11/4/2019 tarihli kararla davanın reddine hükmetmiş ve bu karar istinaf incelemesinden geçerek 13/9/2019 tarihinde kesinleşmiştir.
7. Başvurucu, nihai kararın tebliği üzerine süresi içinde Anayasa Mahkemesi nezdinde bireysel başvuruda bulunmuş; bu kapsamda yapılan incelemede 4/11/2020 tarihli karar ile mahkeme hakkının ihlal edildiğine hükmedilmiş ve dosya yeniden yargılama yapılmak üzere Mahkemeye gönderilmiştir.
8. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı üzerine dosya kendisine gelen Mahkeme, yeniden müzekkere yazarak başvurucuya yönelik araştırma yapmış; çeşitli tarihlerde açtığı duruşmalarda tarafların iddia ve itirazlarını dinlemiştir. Bu kapsamda dosyaya gelen müzekkere cevaplarında, başvurucu hakkında yürütülen soruşturmanın 3/6/2020 tarihinde takipsizlik kararı ile neticelendiği bilgisi verilmiştir.
9. Mahkeme 17/3/2021 tarihli kararı ile davanın kabulüne ve başvurucunun işe iadesine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Somut olayda ... salt kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen soruşturmanın varlığının geçerli neden ile feshe yeterli olmayacağı, ilgili karar dışında davacının iltisak veya irtibatı bulunduğuna dair dosya arasında herhangi bir yan delil bulunmadığı... davacı işçi hakkında feshe gerekçe olarak gösterilen PKK/KCK terör örgütü yapılanmasına veya Milli Güvenlik kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen herhangi bir yapıya üyeliği, mensubiyeti, iltisakı yahut bunlarla irtibatı tespit edildiğine ilişkin herhangi somut veriye dayalı bir tespit, bilgi ve belge olmadığı, aksinin de davalı taraflarca ortaya konulamadığı anlaşılmakla feshin geçerli ve haklı nedene dayanmaksızın yapıldığı kanaatine varılmak suretiyle davanın kabulüne dair karar verilmiştir."
10. Davalı Belediye, gerekçeli karara karşı istinaf talebinde bulunmuş; iş akdinin haklı nedenle feshedildiğini, işe iade talebinin reddi gerektiğini, verilen kararın hatalı olduğunu ileri sürmüştür.
11. Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 14/6/2021 tarihli kararıyla istinaf başvurusunun kabulü ile gerekçeli kararın ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Dosya içerisine alınan belgelere göre, davacı işçi hakkında Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 03.06.2020 tarihli 2017/ 5562 sayılı ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın incelenmesinde; davacının 15/01/2017-17/01/2017 tarihleri arasında terör örgütüne üye olma suçlaması ile iki gün gözaltında kaldığı, feshin gerçekleştiği tarih olan 08/02/2017 tarihi itibariyle artık davalı işverenlik açısından güven ilişkisinin zedelendiği ve işverenden iş akdinin devamının beklenemeyecek derecede şüphe meydana geldiğinin kabulü gerekeceği, bu haliyle davalı işverenliğin feshinin işe iade davası bakımından en azından geçerli nedene dayandığı sonucuna varılmıştır. Buna göre davalı işverenliğin feshinin geçerli nedene dayandığı kabulü ile davanın reddi gerekmektedir."
12. Nihai karar 7/7/2021 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş; 16/7/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
II. DEĞERLENDİRME
13. Başvurucu; feshin usul ve yasaya uygun yapılmadığını, bütün taleplerine rağmen fesih sebebine dair somut bir gerekçe sunulmadığını, işveren tarafından ısrarla OHAL Bürosu istediği için iş akdinin feshedildiği bilgisinin verildiğini, buna rağmen istinaf incelemesinde hakkında yürütülen ve takipsizlikle sonuçlanan ceza soruşturması kapsamında uygulanan gözaltı tedbiri gerekçe gösterilerek işe iade davasının hukuka aykırı bir şekilde reddedildiğini beyan etmiştir. Somut bir gerekçe olmaksızın varsayımlar üzerinden iş akdinin feshedildiğini ifade eden başvurucu; hakkında verilen takipsizlik kararının dikkate alınmadığını, iddia ve itirazları incelenmeksizin davanın reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
14. Bakanlık görüşünde, dosyaya gelen bilgi ve belgeler ile tarafların iddia ve itirazları doğrultusunda davanın reddedildiği ve anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği hatırlatılmış; hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin mahkemelere ait olduğu, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durum olmadığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kalacağı hususlarında değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvuru incelenirken hem bu hususların hem de somut olayın kendine özel şartlarının gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
15. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Somut olayda başvurucunun temel iddiası, iddia ve itirazlarının derecece mahkemelerince yeterli şekilde araştırılmamasıdır. Bu nedenle başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
17. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
18. Somut olayda işveren nezdinde 2012 yılından beri çalışmakta olan başvurucu hakkında yapılan bir ihbar üzerine soruşturma başlatılmış ve gözaltı tedbiri uygulanmış; başvurucu, salıverildikten yaklaşık bir ay sonra OHAL Bürosundan gelen yazı üzerine başvurucunun iş akdi feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade istemiyle dava açmıştır. Yargılama devam ederken başvurucu hakkındaki soruşturma neticelenmiş ve ek kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir (bkz. §§ 2-8).
19. Mahkeme, işe iade davasına ilişkin yargılama neticesinde başvurucunun terör örgütü ile irtibatlı/iltisaklı olduğuna dair tüm araştırmalara rağmen hakkında herhangi bir bilgi ya da belgeye ulaşılamadığını, soruşturmanın da takipsizlik kararı ile neticelendiğini belirterek davanın kabulüne hükmetmiş; karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesi başvurucunun fesih tarihinden önce iki gün boyunca gözaltında kaldığını, feshin gerçekleştiği tarih itibarıyla artık işveren açısından güven ilişkisinin zedelendiğini belirterek davanın reddine hükmetmiştir (bkz. §§ 9-11).
20. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında kabul edildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinde bulunan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir (çok sayıda karar arasında bkz. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 3/10/2018 tarihli ve E.2018/10430, K.2018/20956 sayılı; 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararı). Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.
21. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç konumundadır. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.
22. Öte yandan Yargıtay, şüphe feshi kapsamında açılacak davalarda taraflarca hazırlama ilkesine üstünlük tanınamayacağını belirtmiştir (bkz. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472). Bu itibarla şüphe feshi kapsamında açılan işe iade davalarında, taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesi uygulanmaktadır. Yani mahkemelerin tarafların ileri sürdüğü ya da ortaya koyduğu tespitlerden bağımsız olarak ayrıca araştırma yapması ve yine tarafların iddia ve itirazlarını bu kapsamda değerlendirerek bir sonuca varması gerekmektedir.
23. Mahkemelerce gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır.
24. Bu itibarla, şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda şüpheye neden olan durum veya olayın/vakıanın doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada mahkemelerce söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçebilmek adına önem arz etmektedir. Söz konusu kıriterlerin -özellikle millî güvenlik ile ilgili hususlarda- esnek değerlendirilebileceği düşünülse dahi bu durumda da makul ve hakkaniyetli bir şekilde mevzunun ele alınması, hem işçi yönünden hem işveren yönünden adil bir denge kurulması icap etmektedir.
25. Bu açıklamalar ışığında somut olaya geri dönmek gerekirse şüphe feshine yönelik olarak istinaf mercii tarafından ortaya konulan temel gerekçenin başvurucu hakkında yürütülen soruşturma ve bu soruşturma kapsamında uygulanan gözaltı tedbiri olduğu görülmüştür.
26. Aynı somut olaya ilişkin olarak ceza mahkemeleri ile hukuk mahkemeleri tarafından yapılan yargılama sonucu verilen kararların birbirleri yönünden mutlak surette bağlayıcı olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira bu durumda mahkemeler önlerine gelen uyuşmazlığı kendi açılarından ele almakta; ilgili mevzuat kapsamında farklı değerlendirme ve nitelendirmelere tabi tutmaktadır. Ceza yargılamasında/soruşturmasında yer alan bilgi ve belgelerin iş akdinin feshine olan etkisinin değerlendirilmesinin önünde -masumiyet karinesine uygun olmak koşuluyla- herhangi bir engel bulunmamaktadır. Ne var ki somut olayda istinaf incelemesinde soruşturmada elde edilen bilgi ve belgeler değerlendirilmemiş; iş akdinin feshedilmesindeki şüphenin olgusal dayanakları ortaya konulmamış, başvurucunun temel iddiaları istinaf mahkemesince tartışılmamıştır.
27. Sonuç olarak başvurucu hakkında elde edilen bilginin iş akdinin feshini neden ve nasıl haklılaştırdığı hususunun mahkemelerin gerekçelerinde yer almadığı görülmüştür. Başvurucu hakkında elde edilen delillerin -soruşturma neticesinde takipsizlik kararı verildiği de gözönünde bulundurulduğunda- iş akdinin feshedilmesindeki hukuki etkisine dair değerlendirmenin ortaya konulması gerekmektedir. İşe iade davasında yapılan araştırmalar neticesinde ise başvurucunun herhangi bir örgütsel faaliyete iştirak ettiğine dair veri elde edilemediği, soruşturmaya sebep olan ihbar kapsamında örgüt mensuplarını saklamanın ötesinde örgüt mensupları ile bir şekilde iletişime geçtiğine dair bir verinin ortaya konulamadığı görülmüştür. Bu kapsamda Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan incelemede başvurucu hakkındaki iddiaların ne şekilde örgütsel bir faaliyet çerçevesinde ele alındığı ve işveren yönünden nasıl bir şüphe oluşturduğu hususları tartışılmamış ve değerlendirilmemiştir. Diğer bir ifadeyle başvurucunun iş akdinin haksız olarak feshedildiğine ilişkin iddialarının salt hakkında ceza soruşturması bulunmasına atıfla incelenmemesi Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının gerektirdiği gerekçeli karar hakkına aykırı düşmüştür. Başvurucu hakkında salt soruşturma bulunması ve gözaltı tedbirinin uygulanmış olması Anayasa'nın 141. maddesi gereği işe iade yargılamasındaki gerekçe yükümlülüğünü bertaraf edici nitelikte değildir. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
28. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
29. Başvurucu, iş akdinin haksız şekilde feshedilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de gerekçeli karar hakkı yönünden ulaşılan sonuç gözetildiğinde masumiyet karinesinin ihlal edildiğine yönelik iddia hakkında bu aşamada ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
III. GİDERİM
30. Başvurucu; ihlalin tespitini, yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini ve tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
31. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
32. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talepleri kabul edilmemiştir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Diğer ihlal iddiasının İNCELENMESİNE GEREK BULUNMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla yeniden yargılama yapılması için Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesine (E.2021/989, K.2021/1216) iletilmek üzere Tatvan 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (iş mahkemesi sıfatıyla) (E.2020/588, K.2021/126) GÖNDERİLMESİNE,
E. Tazminat talebinin REDDİNE,
F. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.