KARARLAR

AYM'nin 2021/28259 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 6/3/2024 tarihli ve 2021/28259 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Ş.T. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/28259)

 

Karar Tarihi: 6/3/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Ayşenur TUNCER

Başvurucu

:

Ş.T.

Vekilleri

:

Av. Muazzez Görkem BÜYÜKGÖVEZ

 

 

Av. Murat ÇİÇEK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, müşterek çocukların velayetinin babaya verilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurucunun boşanma davasında verilen velayet kararına ilişkin 2021/28259 numaralı başvurusu 25/6/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvurucu, boşanma davasında verilen velayet kararı hakkındaki temyiz incelemesi devam ederken velayetin tedbiren kendisine verilmesi için velayetin düzenlenmesi davası açmıştır. Anılan davada verilen karar kesinleştikten sonra başvurucu ayrıca 2022/91236 numaralı dosyada bireysel başvuruda bulunmuştur. 2022/91236 numaralı başvurunun konu ve kişi bakımından hukuki irtibat nedeniyle 2021/28259 numaralı başvuru ile birleştirilmesine ve incelemenin 2021/28259 numaralı dosya üzerinden yapılmasına karar verilmesi gerekir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı 2021/28259 sayılı bireysel başvuru dosyası kapsamında beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Başvuruya Konu Boşanma Davasında Verilen Velayet Kararına İlişkin Süreç

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucunun yaptığı evlilikten 2010 ve 2015 yılında iki erkek çocuğu dünyaya gelmiştir. Başvurucu, Konya 3. Aile Mahkemesinde (Mahkeme) boşanma davası açarak boşanma ile birlikte velayet, nafaka ve tazminat talep etmiştir. Başvurucunun açtığı boşanma davasında davalı da karşı boşanma davası açmıştır. Karşı boşanma davasında da boşanma talebinin yanında velayet ve tazminat talebi bulunmaktadır. Karşılıklı açılan boşanma davaları birlikte görülmüş olup yapılan yargılama sonucunda 6/11/2019 tarihinde tarafların boşanmalarına, müşterek çocukların velayetlerinin başvurucu anneye verilmesine, davalı-karşı davacı baba ile müşterek çocuklar arasında şahsi ilişki tesisine, çocuklar için tedbir ve iştirak nafakasına, taraflar eşit kusurlu bulunduklarından karşılıklı tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.

7. Mahkemece alınan 28/9/2018 tarihli üç kişilik uzman heyeti tarafından düzenlenen sosyal inceleme raporunda büyük çocuğun annenin yanında kalmak istediğini beyan ettiği, çocuklar için başvurucu yanında kurulan düzenin bozulmaması gerektiği, çocukların ihtiyaçlarının başvurucu tarafından karşılandığı belirtilmiştir. Sonuç olarak müşterek çocukların yaş itibarıyla anne sevgisine, şefkatine ve bakımına muhtaç oldukları gerekçesiyle velayetlerinin başvurucuya verilmesi yönünde kanaat bildirilmiştir. Mahkemece velayet hususunda sosyal inceleme raporundaki kanaat doğrultusunda karar verilmiştir.

8. Boşanma ve ferîleri hakkındaki karar istinaf edilmiştir. Konya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 18/11/2020 tarihli kararıyla karşı tarafın velayet hususundaki istinaf talebinin kabulüne, müşterek çocukların velayetlerinin babaya verilmesine ve başvurucu anne ile müşterek çocuklar arasında şahsi ilişki tesisine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde başvurucunun Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile irtibatlı ve iltisaklı olduğu, ancak örgüt ile olan bağının örgüt üyeliği seviyesine ulaşmadığı belirtilerek başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma suçundan yapılan yargılama sonucunda beraat kararı verilmiş ise de kararın gerekçesinden başvurucunun örgüt sempatizanı olduğunun anlaşıldığı ifade edilmiştir.

9. Bunun yanında kararda başvurucunun tanık M.Y.ye cemaat olarak nitelendirdiği terör örgütünden vazgeçmeyeceğini, müşterek çocukları kastederek iki tane mürit yetiştirdiğini, gerekirse eşini ve çocuklarını örgüt için feda edeceğini beyan ettiğine yer verilmiştir. Sonuç olarak Bölge Adliye Mahkemesi kesinleşmiş beraat kararından başvurucunun örgüt sempatizanı olduğu kanaatine ulaşması ve tanık beyanıyla da sabit gördüğü üzere bu durumdan pişmanlık duymaması nedenleriyle müşterek çocukların velayetlerinin başvurucu anneye teslim edilmesinin kabul edilebilir olmadığını belirtmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi anılan durumun çocukların geleceğini tehlikeye atacağı ve mevcut delil durumu itibarıyla çocukların gelişimlerinin bu tehlikeden korunmasının gerektiği kanaatine varmıştır.

10. Kararda ayrıca Mahkemece alınan sosyal inceleme raporu incelendiğinde her iki çocuğun babalarıyla herhangi bir iletişim sorunu yaşamadıkları, babanın şahsi, mali ve sosyal hâlleriyle çocukların velayetini üstlenebilecek yeterliliğe sahip olduğu sonucuna ulaşıldığı, babanın çocuklara yönelik ihmal ve istismarına dair delil de bulunmadığı vurgulanmıştır.

11. Başvurucu Bölge Adliye Mahkemesi kararı üzerine temyiz yoluna başvurmuştur. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 27/4/2021 tarihli kararıyla Bölge Adliye Mahkemesi kararını usul ve kanuna uygun bularak onama kararı vermiştir.

12. Nihai karar başvurucuya 17/6/2021 tarihinde tebliğ edildikten sonra 25/6/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

B. Başvuruya Konu Velayetin Düzenlenmesi Davasında Verilen Karara İlişkin Süreç

13. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

14. Başvurucu, boşanma davasında verilen velayet kararı Yargıtay incelemesindeyken ve velayete ilişkin hüküm henüz kesinleşmemişken tedbiren velayetin tarafına verilmesi talepli ayrı bir velayetin düzenlenmesi davası açmıştır (bkz. § 3). Konya 2. Aile Mahkemesinde yapılan yargılamada alınan sosyal inceleme raporunda çocukların beyanlarında anne yanında kalmak istediklerini belirtmeleri ve küçük çocuğun anne ilgisine ihtiyaç duyduğu bir dönemde olduğu ifade edilerek çocukların velayetlerinin anneye verilmesi gerektiği kanaati bildirilmiştir. Ancak kararda sosyal inceleme raporunda belirtilen kanaate itibar edilmeyerek başvurucunun velayet değişikliği talebinin reddine karar verilmiştir.

15. Verilen ret kararı üzerine başvurucu istinaf yoluna başvurmuştur. Bölge Adliye Mahkemesi 20/9/2022 tarihinde istinaf talebinin kesin olarak reddine karar vermiştir. Kararda ilk derece mahkemesince alınan sosyal inceleme raporunda çocukların velayetlerinin anneye verilmesi gerektiğinin bildirildiği ancak boşanma davasının istinaf aşamasında çocukların velayetlerinin babaya verilmesine karar verildiği, boşanma ve ferîlerine ilişkin kararın velayetin düzenlenmesi davasının açıldığı tarihten kısa süre sonra 27/4/2021 tarihinde Yargıtay tarafından onanmasına karar verildiği belirtilmiştir. Kararın gerekçesinde ayrılık döneminde çocukların baba ve ailesiyle yaşadıkları, bu dönemde babanın velayet görevini savsakladığının ispat edilmediği ifade edilmiştir.

16. Ayrıca tanıkların baba ve ailesinin çocuklara kötü davranışlarının olmadığını beyan ettikleri, tanık M.nin beyanında başvurucunun ''Ben çocuklarımı Fetöye mürit yetiştireceğim.'' dediği, tanık O.nun beyanında boşanma davasının sonuna yakın bir zamanda başvurucunun müşterek çocuğa pizza kırıntısını yere döktüğü için tokat attığını ifade ettiği vurgulanmıştır. Bunun yanında kararda; çocukların babası ve ailesi hakkında çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suçundan yapılan soruşturmada takipsizlik kararı verildiği ve çocukların velayetlerinin anneye verilmesi hâlinde çocukların gelecek yaşantılarında risk oluşturma ihtimali bulunduğu belirtilerek velayetin değiştirilmesi davasının reddinin yerinde olduğu kanaatine ulaşıldığı bildirilmiştir.

17. Başvurucu, nihai kararı 5/10/2022 tarihinde öğrendikten sonra 12/10/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

18. İlgili hukuk için bkz. Aysel Aslan, B. No: 2019/12792, 12/1/2021, §§ 16-24.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Anayasa Mahkemesinin 6/3/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvuruya Konu Boşanma Davasında Verilen Velayet Kararıyla İlgili Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

20. Başvurucu; boşanma ve ferîlerinin görüldüğü davada müşterek çocukların velayetlerinin ilk derece mahkemesince kendisine verilmesine karar verildiğini ancak istinaf incelemesinde çocukların velayetlerinin babaya verilmesine karar verildiğini belirtmiştir. Bunun yanında Bölge Adliye Mahkemesinin, FETÖ/PDY ile iltisakı olduğu şeklindeki soyut iddiaya dayalı olarak ve hakkında verilen beraat hükmünü, sosyal inceleme raporundaki kanaati, müşterek çocukların anne yanında yaşamak istediklerine dair beyanları dikkate almadan karar verdiğini ifade etmiştir. Bu kararın Yargıtay tarafından onanması nedeniyle de Anayasa'nın ailenin korunması ve çocuk haklarına ilişkin düzenlemelerine aykırı davranıldığını belirterek aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

21. Bakanlık 20/6/2023 tarihli görüşünde; yargılama aşamasında taraflarca ileri sürülen iddiaların derece mahkemeleri tarafından araştırıldığını, bildirilen tanık ifadelerinin dosya arasına alındığını, müşterek çocukların velayetine ilişkin sosyal inceleme raporu istenildiğini ifade etmiştir. Bunun yanında gerek Aile Mahkemesinin gerekse Bölge Adliye Mahkemesinin gerekçelerinde başvurucu ve davalı tarafından sunulan iddialara yer verilerek değerlendirme yapıldığını ve kanun yollarına etkili katılımın sağlandığını vurgulamıştır. Başvuruya ilişkin olarak Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığından temin edilen görüş ve ilgili belgelerin başvurucunun şikâyetlerine ilişkin olarak yapılacak incelemede dikkate alınmak üzere ekte gönderildiğini belirtmiştir. Ayrıca Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadı ile somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerektiğini beyan etmiştir.

22. Başvurucu Bakanlığın görüşüne karşı beyanında; Bakanlığın görüş yazısında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığından temin edilen rapor hakkında görüş bildirilmediğini, hakkında kesinleşen beraat kararı gerekçe gösterilerek velayet hakkının kaldırıldığını, bu durumun masumiyet karinesinin ve diğer anayasal haklarının ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür.

B. Başvuruya Konu Velayetin Düzenlenmesi Davasıyla İlgili Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

23. Başvurucu; iddialarının değerlendirilmediğini, mahkemece gerekli araştırmaların yapılmadığını, müşterek çocukların beyanlarının dikkate alınmadığını, sosyal inceleme raporunda belirtilen kanaat aleyhinde karar verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu, isminin kamuya açık belgelerde gizlenmesi talebinde bulunmuştur.

24. Bakanlık 29/11/2023 tarihli görüşünde; daha önce gönderilen 20/6/2023 tarihli Bakanlık görüşüne ilave edilecek bir husus bulunmadığını bildirmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

C. Değerlendirme

25. Anayasa’nın "Özel hayatın gizliliği ve korunması" kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”

26. Anayasa’nın "Ailenin korunması ve çocuk hakları" kenar başlıklı 41. maddesi şöyledir:

 “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.

Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.

Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.”

27. Velayet hakkına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin uyuşmazlıklar, adil yargılanma hakkının ihlali iddialarına sıklıkla konu olmakla birlikte sürecin ivedi olarak yürütülmesi de dâhil olmak üzere -ilgili prosedürlere ilişkin işlem ve eylemlerin aile hayatına saygı hakkı bağlamında meydana getirdiği sonuçlar dikkate alındığında- söz konusu iddiaların aile hayatına saygı hakkı bağlamında ele alınması uygun görülmektedir (Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 82; M.M.E. ve T.E., B. No: 2013/2910, 5/11/2015, § 137).

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

29. Aile hayatına saygı hakkı kapsamında devlet için söz konusu olan yükümlülük, sadece belirtilen hakka keyfî surette müdahaleden kaçınmakla sınırlı olmayıp öncelikli olan bu negatif yükümlülüğe ek olarak aile hayatına etkili bir biçimde saygının sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri de içermektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler alanında olsa da aile yaşamına saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 26).

30. Devletin pozitif tedbirler alma yükümlülüğü konusunda Anayasa’nın 20. ve 41. maddeleri, ebeveynin çocuğuyla bütünleşmesinin sağlanması amacıyla tedbirler alınmasını isteme hakkını ve kamusal makamların bu tür tedbirleri alma yükümlülüğünü içermektedir. 41. maddede, her çocuğun yüksek yararına aykırı olmadıkça anne ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahip olduğu açıkça belirtilmektedir (Serpil Toros, B. No: 2013/6382, 9/3/2016, § 69).

31. Ebeveyn ile çocukların birlikte yaşama istekleri, aile hayatının vazgeçilmez bir unsuru olup ebeveyn arasında ortak yaşamın kurulamaması veya hukuken ya da fiilen sona ermiş olması aile hayatını ortadan kaldırmaz. Ebeveyn ve çocuk arasındaki aile hayatının anne ve babanın birlikte yaşamamaları veya ortak yaşama son vermelerinin ardından da devam edeceği açık olup anne, baba ve çocuğun aile hayatlarına saygı hakkı, belirtilen durumlarda ailenin yeniden birleştirilmesine yönelik tedbirleri de içermektedir. Söz konusu yükümlülük, ebeveyn veya diğer aile bireyleri arasındaki velayet ve kişisel ilişki tesisine ilişkin uyuşmazlıklar için de geçerlidir (Murat Atılgan, § 25).

32. Anayasa'nın 41. maddesinde ifade edilen çocuğun yüksek yararı; mahkemeler, idari makamlar ve yasama organı tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde gözetilmesi gereken bir ilkedir. Bu bağlamda çocuklar üzerinde etki doğuracak bir işlem yapılacağı zaman bu işlemin çocuğun yararına uygun olup olmadığı yönünde bir değerlendirme yapılması aile hayatına saygı hakkının öngördüğü pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi açısından oldukça önemlidir (Şükran İrge, B. No: 2016/8660, 7/11/2019, § 33).

33. Ebeveyn ve çocuk arasındaki aile yaşamının tesisinde dikkate alınması gereken temel unsur çocuğun üstün yararıdır. Kamusal makamlar aile ilişkilerinin sürdürülebilirliği ve olayın tarafları arasında iş birliğinin tesisi noktasında kendilerinden beklenen en üstün gayreti göstermek zorunda olmakla birlikte bu alanda zorlayıcı tedbirlere başvurma yükümlülüğü tüm tarafların menfaati, özellikle de çocuğun üstün yararı karşısında sınırlı olmak durumundadır. Kamu makamlarının çocuğun üstün yararını daima dikkate alarak ve ebeveyn ile çocuğun menfaatleri arasındaki adil dengeyi gözeterek karar vermeleri gerekmektedir. Bununla birlikte kişisel ve ailevi durumların aileden aileye farklılık arz ettiği dikkate alındığında ilgili bütün bireylerin hakları arasında adil bir dengenin kurulması her somut olayın kendine özgü koşullarının incelenmesini gerektirmektedir (Ayşegül Pervane, B. No: 2017/37155, 30/9/2020, § 37; Bahadır Üney ve diğerleri [GK], B. No: 2018/4453, 10/3/2022, § 56).

34. Bununla birlikte derece mahkemelerinin çocukla ebeveyn arasındaki ilişkileri düzenleyen kararlarının gerekçeleri; psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı gibi konusunda uzman bilirkişiler tarafından hazırlanmış yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar ile hâlen bulunduğu yerdeki yaşantısına ilişkin gerekli araştırma ve incelemeyle elde edilen somut, nesnel verilere dayandırılmalıdır. Bu konudaki diğer önemli bir husus ise çocuğun beyanlarının alınmasıdır. Çocuğun dinlenebileceği uygun bir yaşa ve olgunluğa eriştiğinin anlaşılması hâlinde kişisel ilişki tesisi ve velayetle ilgili beyanları mahkeme tarafından mutlaka dikkate alınmalıdır (Bahadır Üney ve diğerleri, § 58; benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Ayşegül Pervane, § 38).

35. Öte yandan mevzuatın yorumlanmasıyla ilgili sorunları çözmek öncelikle derece mahkemelerinin yetkisinde ve sorumluluk alanındadır. Çocuğun üstün yararı başvuru konusu dava açısından en önemli unsur olup olayın tüm tarafları ile doğrudan temas hâlinde bulunan derece mahkemelerinin olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda bulunduğu da tartışmasızdır. Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların yorumunun Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetlemekte; özellikle mahkemelerin kişisel ilişki kurulmasına ve velayete ilişkin mevzuat hükümlerini yorumlayıp uygularken Anayasa’nın 20. ve 41. maddelerindeki güvenceleri gözetip gözetmediğini incelemektedir (M.M.E. ve T.E., § 135).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

36. Somut olayda; tarafların evlilik birliği içinde iki tane müşterek çocuklarının olduğu ve çocukların boşanma davası yargılaması sürecinde annenin yanında yaşadıkları anlaşılmaktadır. Yargılama sırasında velayet hususunda uzman raporu alınmış olup bu raporda yer alan kanaat doğrultusunda Mahkeme müşterek çocukların velayetinin başvurucu anneye verilmesine karar vermiştir. Anılan kararda yer alan velayete ilişkin kısım Bölge Adliye Mahkemesince kaldırılmış olup iki çocuğun velayetinin babaya verilmesine dair verilen karar Yargıtay incelemesinden geçerek 27/4/2021 tarihinde kesinleşmiştir. İkinci başvuruya konu olan ve başvurucu tarafından açılan velayetin değiştirilmesi talepli davada da ret kararı verilmiştir. İstinaf incelemesinden geçen karar 20/9/2022 tarihinde kesinleşmiştir.

37. Yargı makamlarınca uyuşmazlığın özenli şekilde incelenmesi, ilgili tarafların katılım haklarına riayet edilerek iddia, savunma ve delillerinin gereği gibi değerlendirilmesi ve takdirin gerekçelerinin ayrıntılı şekilde ortaya konulması zaruridir. Bu kapsamda yargısal makamlar tarafından ilgili tüm unsurlar incelenmeli ve ilgili menfaatler arasında bir dengeleme yapılmalıdır (Melahat Karkin, B. No: 2014/17751, 13/10/2016, § 63).

38. Şüphesiz çocuğun üstün yararının ne olduğuna ilişkin tespit, bu tür davalarda dikkate alınması gereken en önemli unsurdur. Derece mahkemelerinin takdirlerinin gerekçelerini, ilgili ebeveynin kanun yoluna müracaat imkânını da etkili şekilde kullanabilmelerini sağlayacak surette ayrıntılı olarak ortaya koymaları ve ulaşılan sonuçların yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi yeterli ve objektif verilere dayandırılması gerekmektedir (Murat Atılgan, § 45; Marcus Frank Cerny, § 84; N.Ö., B. No: 2014/19725, 19/11/2015, § 56).

39. Velayetin tespitinde uzman raporu, tarafların koşulları, çocuğun maruz kaldığı olaylar/riskler gözetilerek çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimine en uygun çözümün tercih edilmesi ve bunun çocuğun yararına olduğunun yeterli gerekçeyle açıklanması gerekir (M.Ö., B. No: 2019/36657, 19/10/2023, § 27). Somut olayda istinaf merci, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını, çocuklarıyla geliştirdikleri ilişkilerini gözeterek velayetlerin babaya verilmesinin çocukların yararına olduğu değerlendirmesini yapmıştır. Öte yandan genel ilkeler bölümünde belirtildiği üzere mevzuatın yorumlanmasıyla ilgili sorunları çözmek öncelikle derece mahkemelerinin yetkisinde ve sorumluluk alanındadır. Bunun yanında çocuğun üstün yararı başvuru konusu davalar açısından en önemli unsurdur. Olayın tüm tarafları ile doğrudan temas hâlinde bulunan derece mahkemelerinin ise olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda bulunduğu da açıktır.

40. Buradan hareketle Bölge Adliye Mahkemesi çocukların bulunduğu ortam ile tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını gözeterek iddia ve talepleri değerlendirmiştir. Bunun yanında çocukların yararına olan tespit edilirken çocukların bulunduğu ortamın fizyolojik ve psikolojik gelişimlerine olası etkilerinin gerekçede belirtildiği böylelikle somut olaya ve aile hayatına saygı hakkına uygun, ilgili ve yeterli gerekçenin ortaya konulduğu söylenebilir.

41. Bu bağlamda başvuruya konu edilen yargılamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde derece mahkemelerince yapılan değerlendirmelerin bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermediği görülmektedir. Bunun yanında başvurucunun derece mahkemeleri önünde delillerini sunduğu, kendisini vekille temsil ettirdiği, iddiada bulunma ve savunma haklarını herhangi bir engellemeyle karşı karşıya kalmadan kullandığı dolayısıyla yargılamalarda usule ilişkin güvencelerin sağlandığı, devlete yüklenen pozitif yükümlülüklerin yerine getirildiği, mahkemelerin kararlarında ilgili ve yeterli gerekçenin bulunduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca velayetin değiştirilmesi davasının koşulların değişmesi durumunda taraflarca her zaman yeniden açılabileceği vurgulanmalıdır.

42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

Hasan Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ bu görüşe katılmamışlardır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvuruların BİRLEŞTİRİLMESİNE,

B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

C. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

D. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Hasan Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

E. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/3/2024 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvuranın açtığı boşanma davasının yargılanması sırasında Konya 3. Aile Mahkemesi tarafından alınan 28.9.2018 tarihli sosyal inceleme raporunda çocukların psikolojisi, bulundukları sosyal ortam ve yaşları değerlendirilerek anne sevgisine ve şefkatine muhtaç olduklarından velayetlerinin başvurucu anneye verilmesi yönünde kanaat açıklanmıştır. Benzer şekilde velayetin yeniden düzenlenmesine ilişkin davanın açıldığı Konya 2. Aile Mahkemesi tarafından alınan sosyal inceleme raporunda da aynı yönde görüşe yer verildiği anlaşılmaktadır. Buna karşın ilgili mahkemeler davanın tarafı durumundaki kocanın annesinin bir ifadesini esas alarak çocukların velayetinin babaya verilmesine karar vermiştir.

2. Aile hayatına saygı hakkına ilişkin davalarda devletin pozitif yükümlülüğü, davanın hakkın gerektirdiği özen ve ivedilikle yürütülmesi yönündedir. Özen yükümlülüğü, davaların usul güvencelerine uygun yürütülmesini de zorunlu kılmaktadır. Bu doğrultuda mahkemeler velayet davalarında çocuğun üstün yararını belirlemeli, gerektiğinde uzman görüşünden yararlanmalıdır. Aile mahkemelerinin yapılandırılmasında özellikle velayet konularında bilgilerine başvurulmak üzere adliyelerde görevlendirilen psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı gibi uzmanların görüşlerinin alınması öngörülmüştür (bkz. 4787 sayılı Kanun m.5).Çocuğun yüksek menfaatinin esas olduğu velayet sorununun çözümlenmesinde anılan uzmanların tarafların yaşadıkları ortamları ve çocukları gözlemleyerek verecekleri rapor ve değerlendirmeler önem taşımaktadır. Şüphesiz bilirkişi raporlarının hakimler üzerinde mutlak bir bağlayıcılığı bulunmadığından hakimin diğer delillerle birlikte bunları değerlendirerek ve gerekçesini açıklayarak bir karara varması mümkündür. Bununla birlikte sosyal inceleme raporlarında velayet konusunda ortaya konulan görüşler objektif gözlemleri yansıttığından, çocukların üstün yararını ortaya koyan raporun aksine karar verilmesinin güçlü gerekçeleri açıklanmış olmalıdır.

3. Uzman raporlarıyla dosyadaki diğer bir bilginin çelişmesi halinde olması gereken bu hususun da incelenmesi için ek rapor alınmasıdır. Başka deyişle anne tarafından çocukların dini duygularının sömürüldüğüne ilişkin tanık anlamında ileri sürülen iddianın araştırılarak rapor alınması ve iddiaların tarafsız uzman görüşüyle inceletilmesi aile mahkemelerinin çalışma esas ve usullerinin bir gereğidir. Esasen maddi vakanın aydınlatılmasıyla ilgili olan bu gereklilik aile hayatına saygı hakkının mahkemelere yüklediği pozitif yükümlülükler kapsamındadır. Böyle bir yöntem izlenmeden hakimin takdir yetkisinin diğer bir delile yönelik sübjektif tercihler üzerinden yapılması çocukların üstün menfaatinin ortaya çıkarılabilmesi bakımından güvenceli bir yöntem olmayacaktır.

4. İncelenen olayda başvuranın taraflı beyan olduğunu ileri sürerek itiraz ettiği ve ceza davasında da itibar görmeyen bir beyanın ortaya çıkardığı şüphenin, uzmanların yerinde yapacakları gözlemleriyle düzenlenecek ek raporla aydınlatılması gerekirdi. Bu gereklilik yerine getirilmeden, usul güvencelerini ortadan kaldırır bir şekilde ve takdir yetkisinin kullanıldığı biçimindeki soyut ve yetersiz gerekçeyle velayetin mevcut koşullarda tayin edilmiş olmasının aile hayatına saygı hakkını ihlal ettiği görüşündeyim.

Başkan

 Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu, müşterek çocukların velayetinin babaya verilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Çoğunluk kararında başvurucunun yaptığı iki başvuruda da Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

2. Mahkememiz çoğunluk kararında bu sonuca ulaşılırken başvuruya konu edilen yargılamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde derece mahkemelerince yapılan değerlendirmelerin bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermediği, başvurucunun derece mahkemeleri önünde delillerini sunduğu, kendisini vekille temsil ettirdiği, iddiada bulunma ve savunma haklarını herhangi bir engellemeyle karşı karşıya kalmadan kullandığı dolayısıyla yargılamalarda usule ilişkin güvencelerin sağlandığı, devlete yüklenen pozitif yükümlülüklerin yerine getirildiği ve mahkemelerin kararlarında ilgili ve yeterli gerekçenin bulunduğu hususlarına yer verilmiştir (Bkz.: § 41).

3. Eldeki bireysel başvuruya konu ihlal iddiası evlilikleri döneminde iki çocuğa sahip olan eşlerin boşanma davası ile birlikte müşterek çocuklarının velayetinin başvurucu olan anneye verilmemesi konusuyla ilgilidir. Bu konudaki Anayasa Mahkemesi yerleşik içtihadında da ortaya konulduğu üzere yargısal makamların müşterek çocukların velayeti ile ilgili davalarda karar verirken dikkate alması gereken hususlar eldeki bireysel başvurunun değerlendirilmesi sürecinde de belirleyici rol oynamaktadır.

4. Derece mahkemeleri çocuğun velayeti ile ilgili karar verirken aile hayatına saygı kapsamında anne ve babanın boşanmaları sonrasındaki süreçte bile ebeveyn ile çocukların yüz yüze görüşmelerini ve birlikte yaşamalarını dikkatlice belirlemek durumundadırlar. Bu süreçte mahkemeler çocuğun velayeti konusunda karar verirken daha kırılgan konumda olan çocuğun üstün yararını merkezde tutan bir yaklaşımla karar vermelidir.

5. Nitekim Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın 41. maddesinde ifade edilen çocuğun yüksek yararının mahkemeler, idari makamlar ve yasama organı tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde gözetilmesi gereken temel bir ilke olduğunu ifade etmektedir. Dolayısıyla çocuklar üzerinde etki doğuracak bir işlem yapılacağı zaman bu işlemin çocuğun yararına uygun olup olmadığı yönünde bir değerlendirme yapılması aile hayatına saygı hakkının öngördüğü pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi açısından oldukça önemlidir (Şükran İrge, B. No: 2016/8660, 7/11/2019, § 33).

6. Çocuğun üstün yararının dikkate alınması ailenin korunması ve özel hayata saygı hakları bağlamında sadece idari makamlar ve yasama organı tarafından değil açılan davalarda mahkemelerin karar verme süreçlerinde de dikkate alınması zorunlu olup bu husus bu haklar bağlamındaki önemli bir pozitif yükümlülük olarak görülmelidir.

7. Nitekim Mahkememiz yerleşik içtihadında çocuğun üstün yararının bu konularda açılan davalar açısından en önemli unsur olduğu ifade edilmekte ve olayın tüm tarafları ile doğrudan temas hâlinde bulunan derece mahkemelerinin olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda bulunduğu vurgulanmaktadır. Bu konuda yapılan bireysel başvurulardaki Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların yorumunun Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetlemekte; özellikle mahkemelerin kişisel ilişki kurulmasına ve velayete ilişkin mevzuat hükümlerini yorumlayıp uygularken Anayasa’nın 20. ve 41. maddelerindeki güvenceleri gözetip gözetmediğini incelemektedir (M.M.E. ve T.E., B. No: 2013/2910, 5/11/2015, § 135).

8. Eldeki başvuruya konu olaylardan ilkinde boşanma davasına konu yargı sürecinde müşterek çocukların velayeti ile ilgili olarak mahkeme tarafından üç uzmandan müteşekkil heyetten alınan sosyal inceleme raporunda "müşterek çocukların 9 aydır anne yanında ikamet ediyor olması, orada kurmuş oldukları düzenin bozulmaması, anne yanında müşterek çocukların ihtiyaçlarının karşılandığı bilgisinin edinilmesi, müşterek çocukların yaş itibarıyla anne sevgi, şefkat ve bakımına ihtiyaçlarının olması nedenleriyle velayetlerinin anneye verilmesinin çocukların menfaatine olacağı kanaati" yer almaktadır.

9. Bununla birlikte gerçekleştirilen yargılama sürecinde bu açık rapora rağmen iki çocuğun velayeti mahkeme tarafından babaya verilmiştir. Mahkemenin değerlendirme sürecinde üç uzmanın yazdığı sosyal inceleme raporu dikkate alınmamış, bunun yerine Konya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi 18/11/2020 tarihli karar gerekçesinde başvurucunun Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile irtibatlı ve iltisaklı olduğu, ancak örgüt ile olan bağının örgüt üyeliği seviyesine ulaşmadığı belirtilerek başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma suçundan yapılan yargılama sonucunda beraat kararı verilmiş ise de kararın gerekçesinden başvurucunun örgüt sempatizanı olduğunun anlaşıldığı ifade edilmiş, başvurucunun tanık M.Y.ye cemaat olarak nitelendirdiği terör örgütünden vazgeçmeyeceğini, müşterek çocukları kastederek iki tane mürit yetiştirdiğini, gerekirse eşini ve çocuklarını örgüt için feda edeceğini beyan ettiğine yer verilmiştir.

10. Velayetin düzenlenmesi ve değiştirilmesi talebi ile açılan davada ise alınan velayete ilişkin uzman raporunda müşterek çocukların annelerinin yanında yaşamak istediklerini, babaanne ve dedenin anneleri ile görüşmelerini kısıtladığını, dedenin şiddet uyguladığını beyan ettikleri belirtilmiş, çocukların babaanne, dede ve baba ile yaşadıkları ortamdan memnun olmadıkları ve büyük müşterek çocuğun babasının dersleri ile ilgilenmediğini, bu nedenle ders başarısının düştüğünü belirttiği vurgulanmıştır. Bu raporda küçük müşterek çocuğun anne ilgisine ihtiyaç duyduğu bir dönemde olduğu, başvurucu annenin velayeti üstlenmesine engel bir durumunun bulunmadığı, çocukların istekleri, küçüğün anne ihtiyacı ve kardeşlerin bir arada büyümeleri açısından müşterek çocukların velayetinin anneye verilmesinin çocukların yüksek yararına uygun olacağı kanaati bildirilmiştir. Buna rağmen bu davada Konya 2. Aile Mahkemesince velayetin değiştirilmesi davasında sosyal inceleme raporundaki uzman görüşüne itibar edilmeyerek davanın reddine karar verilmiştir.

11. Bölge Adliye Mahkemesinin 20/9/2022 tarihinde istinaf talebini kesin olarak reddettiği karar gerekçesinde ise ayrılık döneminde çocukların baba ve ailesiyle yaşadıkları, bu dönemde babanın velayet görevini savsakladığının ispat edilmediği ifade edilmiş, tanıkların baba ve ailesinin çocuklara kötü davranışlarının olmadığını beyan ettikleri, tanık M.nin beyanında başvurucunun “Ben çocuklarımı Fetöye mürit yetiştireceğim.” dediği, tanık O.nun beyanında boşanma davasının sonuna yakın bir zamanda başvurucunun müşterek çocuğa pizza kırıntısını yere döktüğü için tokat attığını ifade ettiği vurgulanmış, çocukların babası ve ailesi hakkında çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suçundan yapılan soruşturmada takipsizlik kararı verildiği ve çocukların velayetlerinin anneye verilmesi hâlinde çocukların gelecek yaşantılarında risk oluşturma ihtimali bulunduğu belirtilerek velayetin değiştirilmesi davasının reddinin yerinde olduğu hususlarına yer verilmiştir.

12. Görüldüğü üzere gerek boşanma davasında verilen velayet ile ilgili uyuşmazlık sürecinde ve gerekse velayetin düzenlenmesi ve değiştirilmesi davasındaki süreçte mahkemeler çocuğun üstün yararının belirlenmesi noktasında çok önemli olan ve bu konuya ilişkin en yetkin değerlendirmelerin yapıldığı önemli bir dayanak olarak görülebilecek olan sosyal inceleme raporlarındaki kanaatlerin aksine karar vererek müşterek çocukların velayetlerinin babaya verilmesine karar vermişlerdir.

13. Elbette ki yargı yetkisi bağlamında mahkemelerin bilirkişi veya sosyal inceleme raporlarına mutlak biçimde uymaları beklenemez. Bu tür raporların mahkemeler nezdinde mutlak anlamda bağlayıcı olduğu söylenemez. Ancak çocuğun velayeti gibi uzmanlık değerlendirmesi fevkalade önemli olan ve bu nedenle de mahkemelerce alınan bu tür sosyal inceleme raporlarına mahkemelerin niçin uymadıklarının gerekçelerinin ortaya konulması yargılamanın adil yargılanma hakkı güvencelerine uygun biçimde gerçekleştirilmesi yönüyle zorunludur.

14. Her iki bireysel başvuruya konu yargılama süreçlerinde alınan sosyal inceleme raporları ve her iki çocuğun da annenin yanında yaşamak istediğine dair beyanları ortada iken mahkemelerce velayetin babaya verilmesi sürecinde karar gerekçesinde bu uzman raporlarında belirtilen hususlardan ayrılma nedenlerinin çocuğun üstün yararı dikkate alınarak ortaya konulması gerekmektedir. Derece mahkemelerince çocuğun velayeti konusunda çocuğun üstün yararının tespitinde daha objektif standartlar ortaya koyan sosyal inceleme raporlarındaki açık tespitlere rağmen tanık beyanlarına üstünlük tanınmasının tatminkar biçimde açıklaması yapılmalıdır.

15. Bununla birlikte mahkemelerin karar gerekçelerinde bu konulara ilişkin ilgili ve yeterli gerekçenin yer almadığı görüldüğünden gerçekleştirilen yargılamanın Anayasa’nın 20. ve 41. maddelerinde güvence altına alınan hakları koruyucu nitelikteki pozitif yükümlülüklere uygun olduğunun söylenmesi mümkün değildir. Aynı şekilde Mahkememiz çoğunluk kararında da derece mahkemelerince sosyal inceleme raporundaki uzman görüşüne itibar edilmemesinin çocuğun üstün yararı bağlamındaki değerlendirmesi yapılmaması önemli bir eksikliktir.

16. Sonuç olarak yukarıda sıralanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmamaktayım.

Üye

 Yusuf Şevki HAKYEMEZ