KARARLAR

AYM'nin 2021/26111 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 11/7/2024 tarihli ve 2021/26111 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İLKER MURAT AYDIN BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2021/26111)

 

Karar Tarihi: 11/7/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Murat İlter DEVECİ

Başvurucu

:

İlker Murat AYDIN

Vekili

:

Av. Ali BOZAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; yurt dışına çıkamama ve hâkim tarafından belirlenen yerlere belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurma yönündeki adli kontrol tedbirlerinin uygulanması nedeniyle seyahat hürriyetinin, haksız yakalama ve gözaltı tedbiri sebebiyle açılan tazminat davasında yetersiz maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi nedeniyle de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu, terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasıyla Mersin Cumhuriyet Başsavcılığınca (Mersin Başsavcılığı) hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 19/3/2019 tarihinde yakalanmış ve 19/3/2019-22/3/2019 tarihleri arasında gözaltında tutulmuştur. Gözaltı süresinin sona erdiği gün sulh ceza hâkimliğince başvurucunun, kamu davası açılıp savunması alınıncaya veya hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi hâlinde bu karar kesinleşinceye kadar yurt dışına çıkamama ve hâkim tarafından belirlenen yerlere belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurma yönünde yükümlülüklere tabi tutularak adli kontrol altına alınmasına karar verilmiştir. Başvurucunun tabi tutulduğu yükümlülükleri 9/7/2019 tarihinde resen kaldıran Mersin Başsavcılığı 11/10/2019 tarihinde soruşturmayı sonuçlandırarak kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.

3. Başvurucu, hukuka aykırı şekilde yakalanıp gözaltında tutulması ve hakkında bazı adli kontrol tedbirlerinin uygulanması nedeniyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. vd. maddeleri kapsamında tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; bir siyasi partide çalıştığını, hakkında yürütülen soruşturma nedeniyle müdafiine 5.000 TL vekâlet ücreti ödemek zorunda kaldığını ve uygulanan adli kontrol tedbirleri nedeniyle seyahat hürriyetinin ihlal edildiğini belirterek 7.500 TL maddi tazminat ile haksız gözaltı tedbiri nedeniyle 20.000 TL, haksız adli kontrol tedbirleri nedeniyle 10.000 TL manevi tazminat talep etmiştir. Başvurucu, dava dilekçesine hakkında yürütülen soruşturma nedeniyle 25/3/2019 tarihinde 5.000 TL vekâlet ücreti ödediğine ilişkin bir serbest meslek makbuzu eklemiştir.

4. Yargılamayı yapan Muş 1. Ağır Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi), gözaltına alınması nedeniyle başvurucunun uğradığı maddi zararı bilirkişiye hesaplatmıştır. Bilirkişi tarafından hazırlanan rapora göre başvurucu, gözaltında tutulması nedeniyle çalışamadığı için 202,08 TL maddi zarara uğramıştır.

5. Ceza Mahkemesi 24/11/2020 tarihinde, davayı kısmen kabul ederek başvurucuya 202,08 TL maddi tazminat ile 250 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Sözü edilen karara göre;

- Yargıtayın yerleşik uygulamaları dikkate alındığında başvurucunun gözaltında kaldığı dönem için maddi zarar hesabı yapılırken ceza davasında ödenmeyen vekâlet ücreti hesaba katılmamalıdır. Bu nedenle başvurucunun ödediği vekâlet ücreti maddi zararın belirlenmesinde dikkate alınamaz.

- Adli kontrol tedbirleri 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi çerçevesinde açılan tazminat davasına konu edilemez. Dolayısıyla manevi zararın belirlenmesinde başvurucu hakkında uygulanan adli kontrol tedbirleri hesaba katılamaz.

6. Başvurucu; ödediği vekâlet ücretinin maddi zarar hesabına dâhil edilmesi gerektiği, hükmedilen manevi tazminatın yetersiz olduğu ve adli kontrol tedbirleri nedeniyle de tazminata karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle istinaf kanun yoluna başvurmuş ancak başvurucunun talebi Van Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesince 4/3/2021 tarihinde esastan reddedilmiştir.

7. Başvurucu, nihai hükmü 10/3/2021 tarihinde öğrendikten sonra 1/4/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

8. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 2022 yılında Mersin Başsavcılığından kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılması için sulh ceza hâkimliğinden talepte bulunulmasını ve talebin kabulü sonrasında soruşturma evrakının yetkisizlik kararıyla gönderilmesini istemiştir. Mersin 3. Sulh Ceza Hâkimliği 19/10/2022 tarihinde Mersin Başsavcılığının konuyla ilgili talebini kabul etmiştir. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 30/5/2023 tarihinde Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliğince tutuklanmıştır. Sonrasında başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açılmıştır. Muş 2. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılamada henüz bir karar verilmemiştir.

9. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Seyahat Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

10. Başvurucu; siyasetle uğraştığını ve zamanının çoğunu ikamet ettiği Muş’un dışında geçirdiğini ancak hakkında uygulanan adli kontrol tedbirleri nedeniyle her hafta Muş’a gitmek zorunda kaldığını, bu durumun hem mali hem manevi açıdan kendisini yıprattığını, adli kontrol tedbirlerinin günlük yaşamını çekilmez hâle getirdiğini, haksız adli kontrol tedbirleri nedeniyle lehine manevi tazminata karar verilmesi gerektiğini, ayrıca yurt dışına çıkamama yönünde adli kontrol tedbirine tabi tutulması nedeniyle seyahat hürriyetinin ihlal edildiğini belirterek özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğinden yakınmıştır.

11. Başvurucunun hakkında uygulanan adli kontrol tedbirlerinin özel hayatına olan etkisini yeterli ölçüde açıklamadığı ve bu sebeple özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasını başvuruda olgusal olarak dile getirmediği görülmüştür. Bu durumda başvurucunun ihlal iddiaları, iddiaların dile getirilme biçimi dikkate alınarak seyahat hürriyeti kapsamında değerlendirilmelidir.

12. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme’ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18). Anayasa’nın 23. ve Sözleşme’ye ek (4) numaralı Protokol’ün 2. maddesinde, ülke içinde seyahat hürriyeti olmakla birlikte kişilerin bulunduğu ülkeden ayrılma hürriyeti de yer almaktadır ancak anılan protokole Türkiye taraf olmadığından Anayasa’nın 23. maddesinde belirtilen seyahat hürriyetine yönelik başvurular bireysel başvuru kapsamında değildir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, §§ 41-54).

13. Açıklanan gerekçelerle seyahat hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

14. Başvurucu; hukuka aykırı olarak üç gün süreyle gözaltında tutulmasına rağmen yeterli ölçüde manevi tazminata hükmedilmediğini, manevi tazminat miktarı belirlenirken gözaltında kötü muameleye maruz kaldığının ve konuyla ilgili Anayasa Mahkemesi kararının dikkate alınmadığını, manevi tazminat miktarı konusunda tatmin edici bir gerekçe sunulmadığını ve müdafiine ödemek zorunda kaldığı tutara ilişkin talebinin reddedildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

15. Başvuru, 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi kapsamında açılan tazminat davası yolu tüketildikten sonra yapılmıştır. Söz konusu tazminat davasında kötü muamele yasağının ihlalinden kaynaklandığı iddia edilen zararların incelenmesi mümkün değildir. Ayrıca başvurucunun gözaltı sürecinde kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla yaptığı bireysel başvuru (B. No: 2019/23304, 7/12/2022) Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunmuştur. Bu sebeple manevi tazminat miktarı belirlenirken başvurucuya gözaltında tutulduğu süreçte kötü muamelede bulunulduğu hususunun dikkate alınmadığına ilişkin iddianın bu başvuru kapsamında incelenmesi mümkün görülmemiştir. Başvurucunun diğer iddialarının ise Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

16. Anayasa Mahkemesi Gülseren Çıtak ([GK], B. No: 2020/1554, 27/4/2023) kararıyla haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilen başvurucuların yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukuki olmadığı ve ödenen tazminatın yetersiz olduğu iddiasıyla yaptıkları bireysel başvurular yönünden içtihat değişikliğine gitmiştir. Buna göre bu tür başvuruların hukuk sisteminde mevcut başvuru yolları tüketildikten sonra yapıldığının kabul edilebilmesi için başvurucuların 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında tazminat davası açıp bu yolu usulüne uygun olarak tüketmeleri yeterlidir zira sözü edilen hukuki düzenleme ile yakalama, gözaltı ya da tutuklamanın daha sonra verilen kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararıyla hukuka aykırı hâle geldiği kabul edilmektedir. Şu hâlde 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca kişilere tazminat ödenmesine karar verilmesi durumunda Anayasa Mahkemesinin Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında yapacağı inceleme, hükmedilen tazminat miktarının yeterli olup olmadığının belirlenmesiyle sınırlıdır. Ayrıca Anayasa Mahkemesi, açıkça dayanaktan yoksun veya keyfî olmadıkça yetkili mahkemelerin maddi zararın gerçekliğine, gerekliliğine ve makullüğüne ilişkin değerlendirmelerinin aksine değerlendirmede bulunamaz (anılan kararda bkz. §§ 36-40).

17. Somut olayda Ceza Mahkemesi, hakkında yürütülen soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi nedeniyle başvurucu lehine bir miktar maddi ve manevi tazminata hükmetmiştir. Sözü edilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar sonradan kaldırılmış ve başvurucu hakkında kamu davası açılmış olsa da 5271 sayılı Kanun’un 143. maddesine göre başvurucu lehine hükmedilen maddi ve manevi tazminatın geri alınması ancak başvurucunun mahkûm olması hâlinde mümkündür. Başvurucu hakkında verilmiş bir mahkûmiyet kararı bulunmadığına göre kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın Gülseren Çıtak kararındaki inceleme yöntemine uygun olarak Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası kapsamında değerlendirilmesi gerekir.

18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

19. Haksız gözaltı veya tutma nedeniyle açılan tazminat davasını inceleyen yargı mercileri, sözü edilen koruma tedbirlerinin uygulandığı soruşturmaların kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla veya davacılar hakkındaki kovuşturmaların beraat kararıyla sonuçlandığını tespit ederse Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasına uygun olarak, uğranılan zararların devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmesine karar vermelidir. Hükmedilen tazminat ihlalle orantılı olmayacak ölçüde önemsizse ya da Anayasa Mahkemesinin benzer ihlaller nedeniyle hükmettiği tazminat miktarına göre kayda değer ölçüde düşükse Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası ihlal edilmiş olur. Bununla birlikte tazminat miktarının Anayasa Mahkemesinin benzer ihlaller nedeniyle ödenmesine karar verdiği tazminattan düşük olması tek başına Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasını ihlal etmez zira tazminatın Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasıyla uyumlu olup olmadığı somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır (benzer değerlendirmeler için bkz. M.E., B. No: 2018/696, 9/5/2019, § 48).

20. Yargı mercilerince hükmedilen manevi tazminatın yeterliliği konusunda yapılacak karşılaştırmada nazara alınacak tazminat miktarı, bu mercilerin karar verdiği tarihte Anayasa Mahkemesince benzer başvurularda ödenmesine karar verilen veya verilmesi gereken miktardır. Anayasa Mahkemesi tarafından yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle manevi tazminata hükmedilirken kişinin sosyal ve ekonomik durumu, mesleki ve toplumsal konumu, üzerine atılı suçun niteliği, koruma tedbirine neden olan olayın cereyan tarzı, tedbirin kişinin üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler ve tedbirin süresi, tedbir nedeniyle meydana gelen ihlalin ağırlığı dikkate alınmaktadır (Siyami Hıdıroğlu [GK], B. No: 2018/11489, 11/1/2024, § 35).

21. Maddi tazminatla ilgili iddia yönünden yapılan incelemede başvurucunun hakkında yürütülen soruşturma nedeniyle müdafiine 5.000 TL ödediğine dair serbest meslek makbuzunu dava dilekçesine eklediği görülmüştür. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında maddede belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zararın tazminat hukukunun genel prensiplerine göre devletçe ödeneceği güvence altına alınmasına rağmen Ceza Mahkemesi; bahsi geçen ücretin haksız yakalama ve gözaltı tedbirinin uygulanması nedeniyle ödenip ödenmediği, bir başka ifadeyle yakalama ve gözaltı işlemleri ile vekâlet ücreti arasında illiyet bağının bulunup bulunmadığı ve şayet illiyet bağı varsa ücretin gerekliliği ile makullüğükonusunda hiçbir değerlendirme yapmamıştır (benzer değerlendirme için bkz. Gülseren Çıtak, § 43).

22. Ceza Mahkemesince ödenmesine karar verilen 250 TL manevi tazminat, somut olayın koşullarında ve manevi tazminatın belirlenmesine ilişkin yukarıda belirtilen kriterler çerçevesinde değerlendirildiğinde; -tazminata karar veren ilk derece mahkemesinin karar tarihi itibarıyla- Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda ödenmesine karar verdiği veya verebileceği tazminat miktarına göre oldukça düşüktür (Anayasa Mahkemesinin gözaltının hukukiliği ile ilgili iddialarda bir günlük gözaltı süresi için ödenmesine karar verdiği tazminat miktarı derece mahkemesinin karar tarihi olan 2020 yılı için asgari 600 TL, 2024 yılı için ise 2.970 TL’dir). Ceza Mahkemesince hükmedilen tazminatın Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği tazminat miktarıyla aynı olması gerekmemekle birlikte somut olayın şartlarında ödenmesine hükmedilen miktarın tazminat hakkının özünü zayıflatacak kadar düşük olduğu anlaşılmıştır.

23. Açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası yönünden ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

24. Başvurucu, ihlal tespiti yanında 20.000 TL manevi tazminat ile müdafiine ödediği vekâlet ücreti nedeniyle 5.000 TL maddi tazminat talebinde bulunmuştur.

25. Anayasa Mahkemesince yapılan inceleme sonucunda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası yönünden ihlal edildiğine karar verilmiştir. Tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı merciince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

26. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Seyahat hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Haksız yakalama ve gözaltı tedbiri nedeniyle açılan tazminat davasında yetersiz miktarda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Muş 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2019/338, K.2020/308) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TLyargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için Van Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine (E.2021/103, K.2021/376) GÖNDERİLMESİNE,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.