TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
OSMAN ER BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2021/24526) |
|
Karar Tarihi: 30/10/2024 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Kenan YAŞAR |
|
|
Ömer ÇINAR |
Raportör |
: |
Muhammed Nuri ÖZGÜR |
Başvurucu |
: |
Osman ER |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, yasal şartları oluşmamasına rağmen eylemin örgüt faaliyeti kapsamında kabul edilerek verilen cezada artırım yapılması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) başlattığı soruşturma sonucunda başvurucunun Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) kurma veya yönetme suçundan cezalandırılması talebiyle hakkında iddianame düzenlemiştir. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) iddianameyi kabul etmiş ve yargılamaya başlamıştır. Mahkeme duruşma hazırlığı işlemleri kapsamında diğer işlemler ile birlikte başvurucunun başkası adına sahte kimlik belgesi ile yakalanması nedeniyle resmî belgede sahtecilik suçundan suç duyurusunda bulunulmasına karar vermiştir.
3. Başsavcılık suç duyurusu üzerine başvurucu hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan soruşturma başlatmıştır. Soruşturma sonucunda Başsavcılık, başvurucunun silahlı terör örgütü faaliyetleri çerçevesinde resmî belgede sahtecilik suçundan cezalandırılması talebiyle iddianame düzenlemiş; iddianamede başvurucu hakkında yakalama kararı olduğu dönemde silahlı terör örgütünün faaliyetleri çerçevesinde ve bu suç yönünden yakalanmamak maksadıyla sahte kimlik belgesi düzenleterek bunu kullandığını belirtmiştir.
4. Mahkeme, resmî belgede sahtecilik suçundan düzenlenen iddianameyi kabul ederek yargılamaya başlamış; açılan kamu davasının hukuki ve fiilî irtibatı olduğu gerekçesiyle silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçundan devam eden dava ile birleştirilmesine karar vermiştir.
5. Yargılama sürecinde alınan savunmasında başvurucu, hakkında arama kararı olduğunu öğrenince ailesini mağdur etmemek amacıyla başkası adına düzenlenmiş kimlik belgesi taşıdığını beyan etmiştir. Yargılama sonucunda Mahkeme, başvurucunun silahlı terör örgütü üyeliği suçundan mahkûmiyetine, resmî belgede sahtecilik suçu yönünden eylemin silahlı terör örgütü faaliyetleri çerçevesinde işlendiğini kabul ederek 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Sanıktan ele geçirilen dijital materyaller üzerinde yapılan incelemede neticesinde düzenlenen 11/03/2020 tarihli dijital inceleme raporunda, sanığa ait cep telefonlarında Kakaotalk, Cleanthemall ve Falcon uygulamalarına ait kalıntılara rastlandığının belirtildiği, yine sanığın arda adlı kullanıcı ile 14/11/2019 tarihli yazışmasında hakkındaki yakalama kararını paylaştığı anlaşılmıştır.
Sanığa ulaşılamaması üzerine sanık hakkında yakalama kararı çıkarıldığı, sanığın 04/02/2020 tarihinde Ümraniye ilçesinde görevli polislere [M.T.] adına düzenlenmiş ve üzerinde kendi resmi bulunan 12/02/2020 tarihli uzmanlık raporuna göre sahte olduğu tespit edilen nüfus cüzdanını ibraz ettiği, buna ilişkin 04/02/2020 tarihli tutanak tutulduğu, mahkeme heyetinin duruşmada yaptığı gözlem ve incelemede söz konusu nüfus cüzdanının '[M.T.]' adına çıkartıldığı, [...] TC kimlik numaralı [...] Seri ve[...] numaralı olduğu, üzerinde sanığa ait fotoğrafın olduğu, baskı tekniği ve soğuk mührün bulunması dikkate alındığında ise ilk bakışta ve kolaylıkla sahteciliğinin anlaşılamayacağı ve bu itibarla iğfal kabiliyetini haiz olduğu anlaşılmıştır.
...
Yine sanığın yakalandığında polislere sahte kimlik ibraz etmiş olması, sanığın polislerin evine gelmesi nedeniyle sahte kimlik yaptırdığına dair tevil yollu ikrarı, 04/02/2020 tarihli tutanak, 12/02/2020 tarihli İstanbul KPLM Uzmanlık raporu ve mahkeme gözlemi ile sanığın hakkındaki yakalama kararına rağmen yakalanamamış oluşu ve hakkındaki örgüt suçlamasına ilişkin yakalama kararından haberdar olmasına rağmen yakalanmamak amacı ve kastı taşıması, ancak sahte kimliği kime ve nasıl yaptırdığına dair çelişkili beyanları, bu noktada bildiklerini samimi olarak paylaşmaması birlikte değerlendirildiğine (ayrıca temel cezanın alt sınırdan uzaklaşmayı gerektirmiştir); sanığın üzerine atılı resmi belgede sahtecilik suçunu işlediği sabit görülerek 5237 sayılı TCK.nın 61. maddesi uyarınca suçun işleniş biçimi, suçun zamanı ve yeri, suçta kullanılan araç, suçun konusunun önem ve değeri, sanığın kastı ile güttüğü amaç ve saiki göz önüne alınarak sanığın eylemine uyan 5237 sayılı TCK'nun 204/1. maddesi gereğince suçun işlenmesindeki özelliklere göre ceza tayini ile takdiren ve teşdiden sanığın 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanığın cezasının, 3713 sayılı kanunun 4/-1-a, 5/1. maddesi uyarınca 1/2 oranında artırılarak sanığın 4 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanığın yargılama sürecindeki tutum ve davranışları takdiri indirim nedeni kabul edilerek 5237 Sayılı TCK.nın 62. maddesi uyarınca sanığın cezasında takdiren 1/6 oranında indirim yapılmak suretiyle sanığın 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir."
6. Başvurucu, mahkûmiyet kararına karşı diğer nedenlerle birlikte resmî belgede sahtecilik suçunun terör örgütü faaliyeti kapsamında işlenmemesine rağmen bu gerekçeyle cezada artırım yapılmasının hukuka aykırı olduğunu, istinaf mahkemelerinin bu konuda çelişkili kararlar verdiğini ileri sürerek istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi incelenen karara atıfla istinaf başvurusunu reddetmiştir.
7. Başvurucu 31/5/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
8. Komisyon; adli yardım talebinin kabulüne, gerekçeli karar hakkı dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, anılan hakka ilişkin şikâyetin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
9. Başvurucu, kanuni şartları oluşmamasına rağmen resmî belgede sahtecilik suçundan verilen cezada suçun örgüt faaliyetleri çerçevesinde işlendiği kabul edilerek artırım yapıldığını, ilk derece mahkemeleri ve bölge adliye mahkemelerinin aynı eyleme ilişkin farklı uygulamaları olduğunu belirtmiş; suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; Mahkemenin kararında esas aldığı delilleri inceleyerek eylemlerle ilişkilendirdiği, ulaştığı sonucu ilgili ve yeterli gerekçeyle açıkladığı bildirilmiştir. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu; başvuru formunda belirttiği iddiaları yinelemiştir.
10. Başvuru, adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmiştir.
11. Anayasa Mahkemesi, önüne gelen birçok başvuruda gerekçeli karar hakkının kapsam ve içeriğini belirlemiştir. Anayasa Mahkemesi özellikle açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerektiğine dikkat çekmiştir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, §§ 25, 26; Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, §§ 33, 34; Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, §§ 56, 57; Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31-39; Münür Ata, B. No: 2014/4958, 22/1/2015, §§ 37-43; Hikmet Çelik ve diğerleri, B. No: 2013/4894, 15/12/2015, §§ 54-59; Şah Tarım İnş. Tur. Ltd. Şti., B. No: 2013/7847, 9/3/2016, §§ 36-48).
12. Yargı mercilerinin aynı maddi veya hukuki olguyla ilgili olarak başka bir yargı merciinin vardığı sonuçtan farklı bir sonuca ulaşması hâlinde bunun dayanaklarını gerekçeli kararında göstermesi kendisinden beklenir. Anayasa'da güvenceye bağlanan tüm temel hak ve özgürlüklerin yorumunda gözetilmesi gereken temel ilke olarak düzenlenen hukuk devleti ilkesi, yargı organlarının aynı maddi veya hukuki olgularla ilgili olarak çelişkili kararlar vermekten mümkün olduğunca kaçınmalarını gerekli kılar. Aynı maddi veya hukuki vakıalarla ilgili olarak farklı kararlar verilmesi hukuk devleti ilkesini zedeleyebileceği gibi kişilerin hukuka olan inancını da zayıflatabilir. Bu nedenle bir maddi veya hukuki vakıa ile ilgili olarak başka bir yargı mercii tarafından bir kimse lehine karar verildiği ancak diğer bir yargı merciinin aynı olgu hakkında farklı bir sonuca ulaştığı durumlarda bunun gerekçesini belirtmesi gerekir. Yargı merciinin bu gibi durumlarda gerekçe gösterme yükümlülüğü, kişilerin hukuka olan güvenlerinin sarsılmaması için hayati önemdedir (Mehmet Okyar, B. No: 2017/38342, 13/2/2020, § 29).
13. Öte yandan istinaf/temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus istinaf/temyiz merciinin bir şekilde istinafta/temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, mahkeme kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Yasemin Ekşi, § 57). Ancak istinaf/temyiz incelemesi sırasında ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların istinaf/temyiz mercilerince cevapsız bırakılması gerekçeli karar hakkının ihlaline neden olabilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Caner Kandırmaz, B. No: 2013/3672, 30/12/2014, § 31).
14. Anayasa Mahkemesi tanık sorgulama hakkına ilişkin verdiği bir kararda, bir delilin belirleyici olup olmadığının sadece başvurucunun mahkûmiyeti yönünden değil temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesi açısından da dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hasan Bati, B. No: 2019/8419, 28/6/2022, §§ 33-35). Anayasa Mahkemesi birçok kararında ise cezanın miktarını ya da niteliğini etkileyen bireyselleştirme kurumlarının uygulanmasına ya da uygulanmamasına karar verilirken mahkemelerce ayrı ve açık bir değerlendirmeye yer verilmemesinin de gerekçeli karar hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir (İzzet Pirbudak, B. No: 2015/392, 27/6/2018, § 37; Emre Ongurlar, B. No: 2016/9607, 10/1/2019, § 26). Bu çerçevede başvurucunun somut olaydaki gibi ceza miktarına önemli ölçüde etki eden suçun örgüt faaliyeti kapsamında işlenmediği iddiasına da yargılama mercilerince ilgili ve yeterli bir yanıt verilmesi gerekçeli karar hakkının bir gereği olarak kabul edilmelidir.
15. Somut olayda başvurucu, hakkında arama kararı bulunduğunu öğrenince ailesini mağdur etmemek amacıyla başkası adına düzenlenmiş kimlik belgesi taşıdığını beyan etmiştir (bkz. § 5). Başvurucunun sahte kimlik belgesini kolluk görevlilerine ibraz etmesi nedeniyle resmî belgede sahtecilik suçundan mahkûmiyetine karar verilmiş, suçun örgüt faaliyeti kapsamında işlediği kabul edilerek cezası artırılmıştır. Gerekçeli kararda hakkında yakalama kararı olduğunu bilen başvurucunun silahlı terör örgütü faaliyetleri çerçevesinde yakalanmamak amacıyla sahte kimlik belgesi taşıdığı değerlendirmesi yapılmıştır (bkz. § 5). Başka bir ifadeyle Mahkemenin hangi gerekçe ile cezada artırım yaptığını ilgili ve yeterli gerekçe ile açıkladığı görülmüştür. Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararda, değerlendirme konusu hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu da dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
16. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyete neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 30/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.