TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUHAMMET EMİN RUHİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/4127)

 

Karar Tarihi: 19/11/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Kamber Ozan TUTAL

Başvurucu

:

Muhammet Emin RUHİ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; taşınmazın kültür varlığı olarak tescil edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu, Kilis'in Merkez ilçesi Büyükkütah Mahallesi'nde bulunan avlulu kârgir ev ve mahsere (zeytinyağı üretim imalathanesi) niteliğindeki taşınmazın yarı paydaşıdır. Diğer paylar ise başvurucunun iki kardeşine aittir. Kilis Belediyesi (Belediye) 1989 yılında taşınmazın ön kısmını yol yapmak amacıyla yıkarak kamulaştırmıştır.

3. Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu 8/5/2005 tarihinde taşınmaz üzerinde bulunan Osmanlı dönemine ait yapıyı korunması gereken taşınmaz kültür varlığı olarak tescil etmiştir. Koruma amaçlı imar planına göre taşınmaz kentsel sit alanı sınırları içinde kalmaktadır.

4. Başvurucunun taşınmazın kamulaştırılması veya başka bir arsayla takas edilmesi talebine karşılık Kültür ve Turizm Bakanlığı, taşınmazın kentsel sit alanı içinde yer alması nedeniyle takasa konu edilemeyeceğini ve kamulaştırma ödeneğinin yetersiz olmasından dolayı kamulaştırılmasının mümkün olmadığını bildirmiştir. Başvurucu konuya ilişkin olarak Belediyeye yaptığı başvurulardan da bir sonuç alamamıştır.

5. Gaziantep Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu; başvurucunun ve Belediyenin çeşitli tarihlerdeki taşınmazın tescilden düşürülmesi taleplerini, yapının korunmaya değer özelliklerini kaybetmediği gerekçesiyle reddetmiş ve tescil kaydının devamına karar vermiştir. Ayrıca taşınmazın can ve mal kaybına neden olmaması için Belediyenin güvenlik tedbirlerini alması; rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerinin değerlendirilmek üzere Kurula sunulması gerektiğini karara bağlamıştır.

6. Başvurucu ve diğer hissedarlar 2/8/2013 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Belediyeye karşı tazminat davası açmıştır. Davada; taşınmazın kültür varlığı olarak tescil edilmesi sonucunda kullanılmaz hâle geldiği, taşınmaza kamu makamlarınca hukuken el atıldığı ve taşınmazla ilgili kamulaştırma işlemi yapılmadığı veya taşınmazın takasa konu edilmediği belirtilerek mülkiyet hakkının ihlal edildiği ileri sürülmüştür.

7. Yargılamayı yürüten Gaziantep 1. İdare Mahkemesi (Mahkeme) keşif yaparak bilirkişi raporu almıştır. Bilirkişi raporunda taşınmaza kesin inşaat yasağı getirildiği ve bakımsız bırakılan yapının kullanılamaz hâlde olduğu kaydedilmiştir. Raporda taşınmazın Hazineye ait taşınmazlar ile trampaya konu edilebileceği, ayrıca dava konusu taşınmazın değerinin 250.000 TL olduğu belirtilmiştir. Mahkeme yargılama sürecinde Belediyeyi hasım mevkiinden çıkarmıştır.

8. Mahkeme 12/1/2018 tarihinde davanın kabulüyle 250.000 TL maddi tazminatın davacılara ödenmesine karar vermiştir. Kararda; ödenek yetersizliği gerekçesiyle kamulaştırma talebinin reddedilmesi ve kültür varlığı olarak tescil edilen taşınmaza koruma amaçlı imar planı kapsamında inşaat yasağı getirilmesi karşısında mülkiyet hakkının belirsiz şekilde kısıtlandığını belirtmiştir. Mahkeme, taşınmazın değerinin ödenmesi ve idare adına tapuda tescil edilmesi gerektiğini açıklamıştır.

9. Taraflar karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi 18/3/2019 tarihinde oyçokluğuyla mahkeme kararını kaldırarak davayı reddetmiştir. Bölge İdare Mahkemesi, kültür varlığı olarak tescil edilen taşınmazın kullanımı bazı sınırlamalara tabi olmakla birlikte belli koşullar dâhilinde kullanımına izin verildiğinden mülkiyet hakkını bütünüyle ortadan kaldıran bir sınırlamadan söz edilemeyeceğini ifade etmiştir. Ayrıca 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 15. maddesine göre kamulaştırma yetkisinin bir program dâhilinde ve bütçe olanakları çerçevesinde kullanılabileceği dikkate alındığında ödeneği yetersiz olan idarenin kamulaştırma yapmaya zorlanamayacağı açıklanmıştır. Bölge İdare Mahkemesi sonuç olarak maddi tazminat verilmesini gerektiren koşulların davada oluşmadığını belirtmiştir. Karşıoy görüşünde ise hasar gören yapının kullanılmasının mümkün olmadığı ve restorasyonun davacılar için ciddi külfet oluşturacağı gözetildiğinde taşınmazın kamulaştırılmaması nedeniyle ortaya çıkan maddi zararın tazmin edilmesi gerektiği açıklanmıştır.

10. Başvurucu ve diğer davacılar mülkiyet hakkından yoksun bırakıldıklarını, tüm külfetin üzerilerinde bırakıldığını vurgulayarak kararı temyiz etmiştir. Danıştay Altıncı Dairesi 13/10/2020 tarihinde kararı hukuka ve usulüne uygun bulduğunu belirterek onamıştır.

11. Başvurucu, nihai hükmü 18/12/2020 tarihinde öğrendikten sonra 13/1/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

12. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

13. Başvurucu; taşınmazın kültür varlığı olarak tescil edilmesi neticesinde uzun süredir taşınmazdan fiilen yararlanma imkânının kalmadığını, taşınmazın bugüne kadar restore edilmediği gibi ne takasa konu edildiğini ne de kamulaştırıldığını belirtmiştir. Taşınmazın önemli bir kısmı yol olarak kamulaştırıldığından yapının restore edilmesine izin verilmesine karşılık bunun fiilen mümkün olmadığından orantısız bir külfet yüklediğini ileri sürmüştür. Başvurucu, kanun yolu aşamalarında verilen kararlarda ilgili ve yeterli gerekçeye yer verilmediğini iddia etmiştir. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) başvurucunun mülkiyet hakkının korunması ile kamusal menfaatin gerekleri arasında sağlanması gereken dengenin bozulmadığı görüşünü bildirmiştir. Başvurucu; taşınmazın bulunduğu sokaktaki diğer taşınmazlar üzerinde yapılar inşa edilebilirken kendi taşınmazından fiilen yararlanamadığını, mülkiyet hakkının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınmadığını belirtmiş ve önceki iddialarını yinelemiştir.

14. Başvuru, mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.

15. Anayasa Mahkemesince aynı konu ile ilgili şikâyetler Ahmet Bölge (B. No: 2014/13133, 28/9/2016) başvurusunda incelenmiş ve uygulanacak ilkeler ortaya konmuştur. Anılan kararda, taşınmazın kültür varlığı olarak tescil edilmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kabul edilmiştir. Taşınmazın kültür varlığı olarak tescil edilmesi sebebiyle başvurucunun mülkiyet hakkından yoksun kaldığının söylenemeyeceği fakat taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkından doğan bir kısım hak ve yetkilerinin kısıtlandığı ifade edilmiştir. Bu bağlamda müdahalenin mülkiyetin kullanımını kontrol veya düzenleme yetkisi kapsamında gerçekleştirildiği değerlendirilmiştir (Ahmet Bölge, § 48).

16. Anayasa Mahkemesince 2863 sayılı Kanun'un 6. ve 7. maddeleri hükümlerine dayalı olan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı ve kültür varlığı niteliği bulunduğu tespit edilen bir taşınmazın tescili suretiyle korunarak aslına uygun olarak muhafazasında meşru bir amacın bulunduğu açıklanmıştır (Ahmet Bölge, §§ 50-56). Ölçülülük yönünden yapılan değerlendirmede ise malikin taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının devam ettiği, ilgili mevzuata uygun hareket edildiği sürece 2863 sayılı Kanun'un maliklere tanıdığı hak, muafiyet ve kolaylıklardan yararlanılabileceği ifade edilmiştir. Diğer taraftan yapılan müdahaleye karşı yetkili makamlar önünde etkin bir biçimde itiraz edebilme olanağının malike tanındığına değinilmiştir. Buna göre müdahalenin ortaya çıkardığı durumun malikin mülkiyet hakkının korunması ile kamusal menfaatin gerekleri arasında sağlanması gereken dengeyi bozmadığı ve malik açısından meşru sayılamayacak ferdî ve aşırı nitelikte bir yük oluşturmadığı sonucuna varılmıştır (Ahmet Bölge, §§ 57-65).

17. Leyla Berker ve diğerleri (B. No: 2016/13669, 6/3/2019) başvurusunda da kültür varlığı olarak tescil edilen taşınmazın imar planında müze alanında kalmasına rağmen kamulaştırılmaması nedeniyle meydana gelen maddi zararın tazmin edilmemesi şikâyeti incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi tarafından başvurucuların 2863 sayılı Kanun'un maliklere tanıdığı hak, muafiyet ve kolaylıklardan yararlanabilmelerinin ve yapılan müdahaleye karşı idari ve yargısal makamlar önünde etkin bir biçimde itiraz edebilmelerinin mümkün olduğu kaydedilmiştir. Koruma Bölge Kurulu kararlarına karşı itiraz yoluna gitmeyen başvurucuların ayrıca kendilerine sağlanan hak ve kolaylıklardan yararlanamadıkları yönünde somut bir şikâyetlerinin olmadığı belirtilmiştir. Bu hâliyle Ahmet Bölge kararından ayrılmayı gerektirecek bir neden bulunmadığı belirtilerek kamu yararı ile başvurucuların mülkiyet hakkı arasında olması gereken adil dengenin bozulmadığı sonucuna varılmıştır (Leyla Berker ve diğerleri, § 24).

18. Somut olayda da başvurucunun maliklerinden biri olduğu taşınmazın üzerinde bulunan yapı, korunması gereken kültür varlığı olarak tespit ve tescil edilmiştir. Taşınmaz üzerinde bulunan yapının kültür varlığı olarak tescil edilmesi yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin mülkün kullanımın kontrolü veya denetlenmesine ilişkin üçüncü kural kapsamında incelenmesi gerekmektedir. Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale, 2863 sayılı Kanun hükümleriyle öngörülen ve kültürel varlıkların korunmasına yönelik olan meşru bir amaca dayanmaktadır.

19. Müdahalenin ölçülülüğü yönünden ise öncelikle 2863 sayılı Kanun'un maliklere tanıdığı hak, muafiyet ve kolaylıklardan yararlanabilmeleri ve yapılan müdahaleye karşı idari ve yargısal makamlar önünde etkin bir biçimde itiraz edebilmelerinin mümkün olduğu belirtilmelidir. Buna karşılık başvurucunun Koruma Bölge Kurulu kararlarına karşı itiraz yolu açık olmasına rağmen bu yola başvurduğuna ilişkin bir beyanının olmadığı görülmektedir. Öte yandan 2863 sayılı Kanun ile kültür varlıklarının korunması, bakım ve onarımı için Kültür ve Turizm Bakanlığınca ayni, nakdi ve teknik yardım yapılacağının öngörülmesi karşısında başvuruya konu yapının restorasyonuna ilişkin olarak başvurucu kendisine sağlanan söz konusu hak ve kolaylıklardan yararlanamadığına dair somut bir olgu ortaya koymamıştır.

20. Başvurucu ayrıca kamulaştırmayla bir kısmından yol geçirilmesinden dolayı taşınmaz üzerindeki kültür varlığının fiilen kullanımı imkânının kalmadığını ileri sürmektedir. Mahkeme tarafından alınan bilirkişi raporunda taşınmazın mevcut durumunun bakımsızlık sonucu meydana geldiği tespitine yer verilmiş, bunun dışında kamulaştırma sonucunda yol geçirilmiş olması nedeniyle mahserenin kullanılmasının mümkün olmadığına dair bir tespitte bulunulmamıştır. Yine taşınmazın bir kısmının yola katılmasının yapının kültür varlığı niteliğini yitirmesine neden olduğuna veya yapının ihyasını imkânsız kıldığına dair bir tespite yargılama sürecinde yer verilmemiştir. Dolayısıyla üzerinde bulunan tescilli bir kültür varlığından dolayı bölgede bulunan diğer taşınmazlardan farklı olarak sınırlamalara tabi olan taşınmaz gerekli bakım ve aslına uygun restorasyon yapılarak kullanabilecektir. Ayrıca taşınmaza ilişkin bir satış yasağı da öngörülmemektedir. Bu durumda somut başvuruda Anayasa Mahkemesinin yukarıda anılan içtihadından ayrılmayı gerektirecek bir neden bulunmamaktadır.

21. Sonuç olarak müdahalenin taşıdığı kamu yararı amacı ile karşılaştırıldığında mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği, kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkı arasında olması gereken adil dengenin bozulmadığı sonucuna varılmıştır.

22. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

23. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık, yargılamanın makul bir sürede tamamlandığı görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, formdaki iddialarını yinelemiştir.

24. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvurular ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında anılan şikâyetle ilgili olarak uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır.

25. Somut başvuruda anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun diğer kabul edilebilirlik kriterleri yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 19/11/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.