TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ARİF HİKMET GÜVEN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/17667)

 

Karar Tarihi: 19/11/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Mehmet Yavuz YAŞAR

Başvurucular

:

1. Arif Hikmet GÜVEN

 

 

2. Belkıs GÜVEN

 

 

3. Engin Can ACAR

 

 

4. Erdem ACAR

 

 

5. Gülşen ACAR

 

 

6. Nida FEDAYİ

 

 

7. Nurşen ÖNEY

 

 

8. Taner GÜVEN

Vekilleri

:

Av. Volkan YILDIZ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, terör saldırısıyla meydana gelen ölüm sonucu açılan tazminat davasının kısmen reddedilmesi kısmen de miktar artırımında bulunma imkânı verilmeden kabul edilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucuların murisi olan S.A., İstanbul Emniyet Müdürlüğü kadrosunda görevli polis memuru olarak çalışmaktayken gözaltına alınan DAEŞ terör örgütü bağlantılı bir teröristin İstanbul Emniyet Müdürlüğü yerleşkesi içinde yaptığı bıçaklı saldırı sonucu ağır yaralanmış ve sonrasında kaldırıldığı hastanede 13/8/2017 tarihinde vefat etmiştir.

3. S.A. şehit olması nedeniyle 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun kapsamında vazife malulü olarak kabul edilmiş ve mirasçıları olan anne ve babasına toplam 97.571 TL ödeme yapılmış, bunun dışında anne ve babaya 975,71 TL ölüm yardımı yapılmıştır. Ayrıca, S.A.nın 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'na göre başvurucu anne ve babaya 1. derece vazife malullüğü aylığı olarak 3.668,80 TL bağlanmıştır.

4. Başvurucuların destekten yoksun kalma ve manevi tazminat talepleriyle idareye yaptıkları ön başvuruya cevap verilmemesi üzerine bu olay nedeniyle S.A.nın yakınları (babası, annesi, kardeşi, nişanlısı, iki teyzesi ve iki dayısı) 27/2/2018 tarihinde İstanbul 9. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) toplam 200,00-TL maddi (destekten yoksun kalma tazminatı) ve toplam 800,00 TL manevi tazminat ödenmesi talebiyle tam yargı davası açmışlardır.

5. Mahkeme, başvurucuların uğradığı zararların kusursuz sorumluluk ilkesine göre karşılanması gerektiği yönündeki sonuç ve kanaatine istinaden başvurucuların maddi zararının hesaplanması için 1/11/2018 tarihli ara kararı ile bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar vermiştir.

6. Mahkemeye sunulan 11/12/2018 tarihli bilirkişi raporunda, başvuruculara yapılan diğer ödemelerle maddi tazminat hak edişlerinin fazlasıyla karşılandığı, vazife malullüğü aylığının peşin sermaye değeri gözetilerek davacı anne ve babanın talep edebileceği bir destekten yoksun kalma tazminatının bulunmadığı belirtilmiştir. Anılan rapora başvurucular tarafından 2/1/2019 tarihli dilekçe ile rücuya tabi olmayan aylıklar ve nakdi tazminatların hesaplanan tazminattan düşülmesinin hatalı olduğu iddiasıyla itiraz edilmiştir. Yapılan itiraz, Mahkeme tarafından yerinde görülerek 14/2/2019 tarihli ara kararıyla yeniden bir bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiştir.

7. 20/5/2019 tarihli yeni bilirkişi raporuna da yine başvurucular tarafından 12/6/2019 tarihinde itiraz edilmiştir. Mahkemece, yapılan itiraz üzerine 25/6/2019 tarihli ara kararı ile ek rapor alınmasına karar verilmiş ve taraflara tebliğ edilmiştir. Mahkeme ara kararında, ek rapor geldiğinde, varsa beyan ve itirazlarını (ıslah dâhil) sunmaları için taraflara ihtarda bulunmuştur.

8. Mahkemeye sunulan 10/10/2019 tarihli üçüncü raporda da başvuruculara yapılan diğer ödemelerle maddi tazminat hak edişlerinin fazlasıyla karşılandığı belirtilerek başvuruculardan murisin anne ve babasına ödenmesi gereken maddi tazminatın bulunmadığı vurgulanmıştır. Başvurucular, anılan ek rapora aynı iddialarla 21/10/2019 tarihli dilekçe ile yine itiraz etmiştir.

9. Mahkeme, miktar nedeniyle kesin olarak verdiği 30/12/2019 tarihli kararıyla bilirkişi ek raporuna yapılan itirazı yerinde görmeyerek davanın maddi tazminata yönelik kısmının reddine, manevi tazminata yönelik kısmının ise kabulüne karar vermiştir. Kararın gerekçesinde murisin anne ve babasının destekten yoksun kalma şeklinde oluşan maddi zararına yönelik olarak uzman bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırıldığının altı çizilmiştir. Mahkeme 11.12.2018, 20.05.2019 tarihli bilirkişi raporları ve 10/10/2019 tarihli ek rapora vurgu yaparak anılan raporlarda vazife malullüğü aylığının peşin sermaye değeri gözetilerek başvurucu anne ve babanın talep edebileceği bir destekten yoksun kalma tazminatının bulunmadığının belirtildiğini ifade etmiştir. Mahkeme, bu tespitten hareketle farklı bilirkişilerden alınan her iki rapor sonucunda da başvurucu anne ve babanın destekten yoksun kalma niteliğinde bir maddi tazminat alacağının olmadığı sonucuna varıldığını belirtmiştir. Mahkeme, manevi tazminata ilişkin olarak ise başvurucular murisinin görevi başında şehit olması nedeniyle başvurucuların büyük bir ruhsal elem ve üzüntü duyduğu ve dava dilekçesindeki istemle bağlı kalınarak; talep eden (şehidin anne, baba, kardeş, teyze, dayı ve nişanlısı) her bir başvurucuya ayrı ayrı 100,00 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiğini belirtmiştir.

10. Mahkemenin kesin kararının başvuruculara 17/2/2020 tarihinde tebliğ edilmesinin ardından 29/6/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

11. COVID-19 salgın hastalığı (pandemi) tedbirleri kapsamında yayımlanan ve bireysel başvuru yolunda da uygulanan 25/3/2020 tarihli ve 7226 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi ile dava açma sürelerinin 13/3/2020 tarihinden 30/4/2020 tarihine kadar durması öngörülmüş, sürelerin duracağı son tarih daha sonra Cumhurbaşkanı tarafından aynı fıkrada tanınan yetkiye istinaden 15/6/2020 olarak tespit edilmiştir (Senih Özay, B. No: 2020/13969, 9/6/2020, § 32).

12. Somut olayda başvurucuların nihai kararı öğrendiği 17/2/2020 tarihinden itibaren başvuru yapabilecekleri sürenin son günü pandemi nedeniyle dava açma sürelerinin durduğu 13/3/2020-15/6/2020 arasına denk gelmektedir. Yukarıda belirtilen Kanun hükmü uyarınca bu süreler, durma süresinin sona erdiği 15/6/2020 tarihini takip eden günden itibaren tekrar işlemeye başlamıştır. Dolayısıyla bireysel başvuru süresinin 16/6/2020 tarihinde işlemeye başladığı somut olayda, yukarıda anılan mevzuatta sürelerin durmasına ve uzamasına ilişkin belirlenen ilkelere uygun olarak 29/6/2020 tarihinde yapılan bireysel başvurunun süresinde olduğu anlaşılmıştır.

13. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

14. Bu süreçte, başvurucular kesin karara karşı istinaf kanun yoluna gitmiştir. İstinaf dilekçesinde Mahkemenin eksik inceleme ve araştırma sonucu bilirkişi incelemesi sonrasında hazırlattığı raporları esas aldığı ve miktar arttırım olanağından faydalanıp faydalanılamayacağı konusunda taraflarına süre verilmediği belirtilerek manevi tazminat açısından miktar artırımında bulunulduğu ifade edilmiştir. İstinaf dilekçesinde manevi tazminata ilişkin talep, toplamda 620.000 TL'ye çıkarılmıştır. Maddi tazminata ilişkin olarak ise yeniden bilirkişi incelemesi yapılması talep edilmiştir.

15. İstinaf başvurusunu inceleyen İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dokuzuncu İdare Dava Dairesi (İstinaf) 4/6/2020 tarihli kararıyla istinaf sınırının altında kaldığı gerekçesiyle istinaf talebini incelemeksizin reddetmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

16. Başvurucular taraflarına yapılan ek ödemelerin maddi tazminat hesabına dâhil edilmemesi gerektiğini, Mahkemece mevzuatın yanlış değerlendirildiğini ve bilirkişi raporlarının hatalı olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir

17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun dile getirdiği iddiaların tamamının bir bütün olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

18. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

19. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).

20. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).

21. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai durumlarda aslında yargılamanın sonucuna ilişkin olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi, yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149; M.B., § 83).

22. Başvurucuların medeni haklarıyla ilgili uyuşmazlıklarda uygulanan hukuk kurallarının açıkça keyfî veya hakkın tesliminden kaçınacak (adaleti hiçe sayacak) biçimde yorumlanması usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getireceğinden adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden söz edilebilir. Zira bu durumda derece mahkemesinin yorumunun başvurucu tarafından öngörülmesi mümkün olmayıp hukuk kurallarının öngörülemez biçimde yorumlanması hukuk devleti ilkesini örseler (M.B., § 86).

23. Somut olayda İdare Mahkemesi, başvurucuların maddi tazminat isteminin reddine dair kararını verirken başvurucuların baştan itibaren ileri sürdüğü iddialarını incelemiş ve maddi tazminat verilebilmesi koşullarının bulunup bulunmadığını bilirkişi incelemesi yaptırarak değerlendirmiştir. Mahkeme vazife malullüğü aylığının peşin sermaye değerini gözeterek başvurucu anne ve babanın talep edebileceği bir destekten yoksun kalma tazminatının bulunmadığına karar vermiştir.

24. Bu tespit ve değerlendirmeler ışığında başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu, kararın maddi tazminata yönelik kısmında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

25. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

26. Başvurucular, Mahkemenin yaptığı bilirkişi incelemesi sonrası taraflarına manevi tazminat ile ilgili olarak miktar artırımı imkanı tanımadan karar verdiğini belirtmiştir. Başvurucular ayrıca, Mahkeme kararına karşı gerekli harçları tamamlayarak istinaf dilekçesiyle miktar artırımı yoluna gittiklerini ancak Dairenin dava değerinin istinaf sınırı altında kaldığı gerekçesiyle haksız olarak taleplerini reddettiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir

27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özünün ilk derece mahkemesi kararının kesin olarak verilmesine yönelik olduğu ve ihlal iddialarının adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

28. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "...ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

29. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

30. Öte yandan mahkemeye erişim hakkı ilk derece mahkemesine dava açma hakkının yanı sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49). Bu hak, suç isnadına ilişkin uyuşmazlıklarda da uygulanabilir bir haktır. Bu bağlamda mahkemeye erişim hakkı, hakkında suç isnadı bulunan bir kimseye, bu isnatla ilgili olarak bir mahkeme tarafından bu isnadın yerinde olduğu ya da olmadığı yönünde bir karar verilmesini isteme, itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Hasan İşten, B. No: 2015/1950, 22/2/2018 § 36).

31. Somut olayda Mahkeme 25/6/2019 tarihli ara kararında "Ek rapor geldiğinde, varsa beyan ve itirazlarını (ıslah dahil) sunmaları için taraflara tebliğine..." şeklide hüküm kurmuştur. Anılan bilirkişi ek raporu 19/10/2019 tarihinde başvurucular vekiline e-tebligat yoluyla tebliğ etmiştir. Mahkeme 30/12/2019 tarihinde kesin olarak karar vermiştir. Bu karar 17/02/2020'de başvurucular vekiline mevzuat gereği e-tebligat yolu ile tebliğ edilmiştir. Ek raporun tebliğinden itibaren gerekçeli karar verilene kadar 2,5 aylık süre zarfında başvurucuların ıslah talebi bulunmamaktadır. Mahkeme, bu nedenle dava dilekçesindeki isteme bağlı kalarak manevi tazminat talebini kabul etmiştir.

32. Bu durumda, belirtilen bu süreler dikkate alındığında, her ne kadar 25/6/2019 tarihli ara kararda açıkça süre öngörülmemişse de, başvurucuların miktar artırımında bulunmaları için kendilerinden makul olarak beklenebilecek özen yükümlülüğüne uygun davrandığı söylenemez. İstinaf Mahkemesinin kararın kesin olarak verilmesi nedeniyle esastan inceleme yapmadığı, başvurucuların kararın verilmesinden sonra yaptıkları ıslah talebinin de kararın kesin olması nedeniyle incelenmediği görülmüştür. İstinaf mahkemesinin anılan hukuki yorumunda bariz takdir hatası ve keyiflik bulunmadığı anlaşılmıştır.

33. Bu itibarla başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 19/11/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.