TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İSMAİL İLKE BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/29979)

 

Karar Tarihi: 30/10/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Şahap KAYMAK

Başvurucu

:

İsmail İLKE

Vekili

:

Av. Kadir GÜNDOĞAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, vazife malulü sayılmama işlemine karşı açılan davada usule ilişkin imkânlar bakımından zayıf duruma düşürülme nedeniyle silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

A. Bireysel Başvuruya Konu Yargılama Süreci

2. Başvurucu vazife malulü kabul edilerek aylık bağlanması yönünde yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali talebiyle Ankara 15. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.

3. Somut olayda süreç ve başvurucunun sağlık durumu ile ilgili düzenlenen raporlar özetle şöyledir:

i. Samsun Asker Hastanesi Baştabipliğinin 14/1/2008 tarihli raporunda başvurucuya "hiperlipidemi" teşhisi konulmuş, "Sınıfı görevini yapar." kararı verilmiştir.

ii. Başvurucu, Samsun İl Jandarma Komutanlığı sahasında görev yapmaktayken 26/5/2009 tarihinde önleyici kolluk faaliyeti sırasında arama yaptığı bir araçta iki adet ruhsatsız silaha el koymuş; araç sahiplerine ilişkin yakalama ve etkisiz hâle getirme işlemleri esnasında yaşanan arbedede rahatsızlanmıştır. Başvurucunun Samsun Mehmet Aydın Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilmesi üzerine hastanede "Akut miyokardiyal enfarktüs, tanımlanmamış." teşhisi konulmuştur.

iii. Daha sonra Iğdır İl Jandarma Komutanlığı emrine naklen atanan başvurucu hakkında Iğdır Devlet Hastanesince 13/4/2012 tarihinde özürlülük sağlık kurulu raporu düzenlenmiştir. Anılan raporda, başvurucuya "Aterosklerotik kalp hastalığı, hipertansiyon, kalp yetmezliği, tanımlanmamış" teşhisi konulmuş, %78 oranında engelli olduğu ve efor gerektirmeyen işlerde çalışabileceği belirtilmiştir.

iv. Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığı Kardiyoloji Polikliniğince kalp krizi sonrası kalp kasının kasılma gücünde azalma (sol ventrikül yetmezliği) gelişebileceği, kalp kasılma gücündeki azalmanın yapılan tedavinin/girişimin zamanlamasına bağlı olarak zaman içinde gerileyebileceği, kalp kasılma kuvvetinin eski hâline gelebileceği vurgulanmış; başvurucunun kalp krizi geçirdikten sonra sol ventrikül yetmezliğinin geliştiği belirtilmiştir. Bu nedenle başvurucuya farklı zamanlarda istirahat verildiği ifade edilerek medikal tedavisinin düzenlendiğine işaret edilmiştir. Başvurucunun son kontrolünde kalp yetmezliği bulguları gerilediği için (sol ventrikül kasılma gücü normal) 2/10/2012 tarihinde "Sınıfı görevini yapar." kararı verilmiştir.

v. Ankara Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen 29/12/2016 tarihli sağlık kurulu raporunda ise başvurucu hakkında "D/42 F-4 TSK'da görev yapamaz." kararı alınmıştır.

vi. Ankara Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 26/5/2017 tarihli durum bildirir heyet raporunda da başvurucuya "Aterosklerotik kalp hastalığı (sol ventrikül anevrizması ile birlikte" teşhisi konularak başvurucunun mevcut hastalığından dolayı bedenen bir işle meşgul olma imkânından kati surette mahrum kaldığı ve hastalığının tedavisinin mümkün olmadığı kanaatine varılmıştır.

vii. Davalı idare tarafından 29/12/2016 tarihli sağlık kurulu raporunun incelenmesi neticesinde başvurucunun adi malul olduğuna karar verilmiştir.

4. Mahkeme dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun 26/5/2009 tarihinde görevi sırasında kalp krizi geçirdiği, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığı Kardiyoloji Polikliniğinin düzenlediği 2/10/2012 tarihli raporda "hasta İsmail İlke'de kalp krizi geçirdikten sonra sol ventrikül yetmezliği gelişmiştir. Sol ventrikül yetmezliğinin nedeni geçirmiş olduğu kalp krizidir." şeklinde karar verildiği, ancak Samsun Asker Hastanesince 14/1/2008 tarihinde başvurucunun sınıf görevi yapmasına elverişli olduğuna ilişkin rapor tanzim edildiği belirtilmiştir. Buna göre başvurucunun muhtemelen görevi sırasında aşırı stres ve efora bağlı olarak görevin neden ve etkisi ile kalp krizi geçirdiği ve bu kriz nedeniyle sol ventrikül yetmezliğinden kaynaklanan bedenen bir işle meşgul olma yeteneğini daimî olarak kaybettiği ifade edilmiştir.

5. Bu karara yönelik davalı idarenin istinaf kanun yoluna başvurması üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) istinaf başvurusunun kabulüne, Mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olarak karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; vazife malullüğü için maluliyet hâlinin vazife sırasında ve vazifenin sebep ve etkisi ile ortaya çıkması gerektiği, aksi takdirde kamu görevinin ifası sırasında kişinin bünyesinden kaynaklı olarak ortaya çıkabilecek hastalıkların mutlak anlamda vazifeden kaynaklanmış olduğunu kabul etmek zorunluluğunun doğacağı, bu durumun ise 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nda öngörülen ilke ve esaslara uygun düşmeyeceği vurgulanmıştır. Başvurucunun görevi sırasında kalp krizi geçirdiği hususunda tereddüt bulunmadığı, ancak bu krizin doğrudan ifa edilen görevin etkisiyle oluştuğunu açıkça gösteren tıbbi bir kanaat raporu olmadığından söz konusu rahatsızlığın görevden kaynaklanan rahatsızlık olarak değerlendirilemeyeceği belirtilmiştir.

6. Başvurucu nihai hükmü 15/6/2021 tarihinde öğrendikten sonra 12/7/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

7. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

B. Bireysel Başvuru Konusu Olay İle İlgili Açılan Tazminat Davası

8. Başvurucu, hakkında Iğdır Devlet Hastanesince 13/4/2012 tarihinde %78 oranında engelli olduğu ve efor gerektirmeyen işlerde çalışabileceğine ilişkin özürlülük sağlık kurulu raporu düzenlenmesi üzerine fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 26/5/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile 1.000 TL maddi ve 150.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebiyle Samsun 1. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmıştır.

9. Samsun 1. İdare Mahkemesi maddi tazminat talebinin kabulü ile 1.281.792,55 TL maddi tazminatın 1.000 TL'lik kısmının idareye başvuru tarihi olan 12/4/2013 tarihinden, 1.280.792,55 TL'lik kısmının ise ıslah dilekçesinin davalı idareye tebliğ tarihi olan 13/10/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle; manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 30.000 TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihi olan 12/4/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; hakem hastaneden alınan 29/6/2018 tarihli sağlık kurulu raporunda başvurucunun %64 oranında engelli olduğunun tespit edilmesi üzerine maddi tazminat tutarının hesaplanması için bilirkişi incelemesi yaptırıldığı belirtilmiştir. Bilirkişi raporlarında başvurucunun zararının toplam 1.281.792,55 TL olarak hesaplandığı ifade edilmiştir. Başvurucunun ıslah talebi de dikkate alınarak söz konusu maddi tazminat tutarının güvenlik ve asayişin sağlanmasına yönelik görevin sebep ve etkisi ile meydana gelen kalp rahatsızlığı sonucunda çalışma gücü kaybına uğrayan başvurucuya ödenmesi gerektiğine işaret edilmiştir. Bununla birlikte olayın oluş şekli, zararın niteliği ve duyulan elem ve ıstırabı hafifletmek amacıyla manevi tazminata da hükmedilmiştir.

10. Yargılamanın taraflarınca bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Samsun Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi başvurucunun istinaf başvurusunun reddine; davalı idarenin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile hükmedilen maddi tazminatın 441.889,75 TL'yi aşan 839.902,80 TL'ye dair kısmının kaldırılmasına ve bu kısım yönünden davanın reddine, hükmedilen manevi tazminat yönünden ise davalı idarenin istinaf başvurusunun reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun görevi sırasında ve görevin etkisiyle oluşan zararın başvurucu üzerinde bırakılması hakkaniyete aykırı olacağından kusursuz sorumluluk ilkesi gereğince anılan zararın idarece tazmini gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucunun efor kaybından doğan zararının peşin sermaye değerinin Danıştay içtihatları uyarınca asgari ücret üzerinden hesaplanarak tespiti amacıyla ek bilirkişi raporu alınmış ve bu raporda maluliyet sebebiyle oluşan efor kaybına bağlı maddi zararın 441.889,75 TL olduğu belirlenmiştir. Söz konusu rapor hükme esas alınarak başvurucunun maddi tazminat talebi kısmen kabul edilmiştir. Manevi tazminat talebi yönünden ise hükmedilen tutar hukuka uygun bulunmuştur.

11. Bu karara yönelik olarak taraflarca yapılan temyiz başvurusu derdesttir.

II. DEĞERLENDİRME

12. Başvurucu; Bölge İdare Mahkemesince herhangi bir sağlık kurulu raporu alınmadan karar verildiğini, uzmanlık gerektiren olaya ilişkin bilirkişi incelemesi yaptırılmadığını, yaşadığı rahatsızlığın sebebinin görevinden kaynaklanmadığına ilişkin bir rapor bulunmadığını, görevin etkisiyle kalp krizi geçirdiğinden vazife malulü sayılarak aylık bağlanması gerektiğini belirterek gerekçeli karar hakkının ve silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

13. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Bakanlık görüş yazısında; mevcut başvuruda yargı mercilerinin maddi olay ve olgular ile delilleri değerlendirdikleri, uyuşmazlıkla ilgili vardıkları sonucu ve kullanılan takdir yetkisinin sebeplerini gerekçelendirdikleri, konuyla ilgili olarak Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığından temin edilen görüş ve ilgili belgelerin başvurucunun şikâyetlerine ilişkin olarak yapılacak incelemede dikkate alınmak üzere sunulduğu belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü şartlarının da dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı görevin sebep ve etkisiyle kalp krizi geçirdiğine ve malul olduğuna ilişkin sağlık kurulu raporu bulunduğuna işaret ederek başvuru formundaki iddialarını tekrar etmiştir.

14. Başvuru, silahların eşitliği ilkesi kapsamında incelenmiştir.

15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

16. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia, savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).

17. Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması imkân dâhilinde değildir (Mehmet Fidan, § 38).

18. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsamaktadır. Silahların eşitliği ilkesi kapsamında yapılacak inceleme, başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 18, 19).

19. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi tarafların öne sürdüğü ve esasa etkili olan iddiaların işin mahiyetinin gerektirdiği ölçüde incelenip incelenmediğini ve özellikle ispat külfeti konusunda taraflardan birinin diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma düşürülüp düşürülmediğini denetleme görevi bulunmaktadır (Ahmet Korkmaz, B. No: 2014/16232, 25/1/2018, § 29).

20. Başvuru konusu olayın gerçekleştiği tarihten önce başvurucunun askerî hastaneden aldığı raporda görevini yapmasına engel bir durumun olmadığı belirtilmiştir. Bu durumun aksi yönünde bir tespitin bulunmadığı dikkate alındığında başvurucunun hastalık nedeniyle malul hâle gelmesinin görevinden kaynaklandığı yolundaki iddiasının temelsiz olduğu söylenemez. Başvurucunun iddiasının temelsiz olmaması ispatlandığı anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla bu iddiaya dair daha güçlü ve ikna edici kanıtların varlığının aranması anlaşılabilir bir durumdur. Ancak başvurucunun hastalığının oluşmasının askerî görevden kaynaklandığını kendi imkânlarıyla ispatlamasının güçlüğü de gözönünde bulundurulmalıdır.

21. Yukarıda da belirtildiği üzere mahkemelerin bilirkişi görüşüne başvurması, takdiri bir husus olup bu değerlendirme kural olarak Anayasa Mahkemesinin yetki alanı dışındadır. Bununla birlikte davanın esasına müteallik iddiaların uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması adına yeterli ölçüde irdelenip irdelenmediği ve bu kapsamda taraflardan birinin diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma getirilip getirilmediği denetime açık hususlardır (Yılmaz Özcan, B. No: 2015/12914, 15/11/2018, § 38).

22. Başvurucunun temel iddiası daha önce herhangi bir rahatsızlığı bulunmadığı hâlde görevinin etki ve tesiri nedeniyle hastalandığıdır. Başvurucu tarafından ileri sürülen hastalığının görevi sebebiyle gerçekleştiği yönündeki iddia Bölge İdare Mahkemesince 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu ile tanınan imkân kullanılarak sağlık kurumlarından tıbbi rapor alınması suretiyle açıklığa kavuşturulması gereken bir olgudur. Zira başvurucunun iş göremezlik derecesine varan durumuna görevinin etkisi olup olmadığı hususu ancak uzman incelemesi ile tespit edilebilir.

23. Diğer yandan başvurucunun sağlık durumu ile ilgili düzenlenen raporlar arasında var olan çelişkinin de altını çizmek gerekir. Şöyle ki 13/4/2012 tarihli raporda başvurucunun kalp ve hipertansiyon hastası olduğu ve kalp yetmezliğinin bulunduğu, buna bağlı olarak %78 oranında engelli olduğu belirtilmesine rağmen 2/10/2012 tarihli raporda kalp yetmezliğine ilişkin bulgular azaldığı için görevini yapabileceği ifade edilmiştir. Başvurucunun yeni bir bilirkişi raporu alınması gerektiğini ileri sürdüğü ve sağlık durumuna ilişkin iki ayrı hastanenin kısa aralıklarla birbirine zıt raporlar düzenlediği gözetildiğinde silahların eşitliği ilkesi gereğince başvurucunun hastalığının teknik ve özel bilgi gerektiren tıbbi bir inceleme çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Kaldı ki başvurucunun açtığı tam yargı davasında hastalığının görevin etkisiyle gerçekleştiği kabul edilerek idarenin kusursuz sorumluluk ilkesi çerçevesinde başvurucuya maddi tazminat ödenmesine karar verilmiş, ancak söz konusu karara karşı yapılan temyiz başvurusu henüz sonuçlanmamıştır.

24. Dolayısıyla tıbbi rapor olmadan başvurucunun iddiasını ispatlamasının mümkün olmayacağı dikkate alındığında, başvurucunun iddiasını ispatlamada hayati öneme sahip olan bilirkişi raporu aldırma talebinin dikkate alınmadan dosyada yer alan mevcut raporlar çerçevesinde uyuşmazlığın sonuçlandırılması başvurucunun davalı idareye nazaran zayıf bir konuma düşürülmesine yol açtığı ve bu durumun silahların eşitliği ilkesiyle çeliştiği sonucuna ulaşılmıştır.

25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

26. Başvurucu; ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması ile 500.000 TL maddi ve 250.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

27. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

28. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ilkesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin silahların eşitliği ilkesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesine (E.2018/8386, K.2021/2027) iletilmek üzere Ankara 15. İdare Mahkemesine (E.2017/3080, K.2018/1644) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.