KARARLAR

AYM'nin 2021/18189 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 17/9/2024 tarihli ve 2021/18189 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AKİT TELEVİZYON VE RADYO A.Ş. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/18189)

 

Karar Tarihi: 17/9/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Şeyda Nur ÜN

Başvurucu

:

Akit Televizyon ve Radyo A.Ş.

Vekili

:

Av. Ali Paccı

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, başvurucunun sahibi olduğu televizyon kanalında yayımlanan bir haberde geçen ifadelerden dolayı idari para cezası uygulanması nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu olayların meydana geldiği tarihte "Akit TV" logosuyla televizyon yayını yapan medya hizmet sağlayıcı bir kuruluştur. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) 11/1/2017 tarihinde; başvurucuya ait televizyon kanalında 21/12/2016 tarihinde saat 19.30'da yayımlanan "Ana Haber" bülteninde 15/2/2011 tarihli ve 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'un 8. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinde yer alan "İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlal edildiğinden bahisle başvurucu hakkında aynı Kanun'un 32. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca 14.359 TL idari para cezası uygulanmasına karar vermiştir. İdari para cezasına konu haber içerik itibarıyla şöyledir:

"Başkanlık sistemi hayalinin kan ve gözyaşına sebep olduğunu savundu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında milletvekillerini ve parti meclisi üyelerinin de katılımı ile gerçekleşen kapalı toplantıda, Ak Parti'nin anayasa değişikliği teklifi karşısında partinin izleyeceği yol haritası tartışıldı. Kemal Kılıçdaroğlu burada yaptığı konuşmada Türkiye'de akan kanın durmasının yolunun başkanlığa dur demekten geçtiğini söyledi.

Tehdit Etti

Kemal Kılıçdaroğlu adeta tehdit eder gibi terör saldırılarının da artacağını söyledi.

Kılıçdaroğlu bu söylem ile Kandil'in sözcülüğünü üstleniyor. Terör örgütü PKK'yı adeta parlamenter sistemin savunucuus gibi gösteriyor. Terör eylemlerinin talimatlarının Washington, Paris, Londra, Berlin, Tel Aviv ve Brüksel'den verildiğini biliyorduk. Kılıçdaroğlu'nun bu son açıklaması meğer bir yer daha varmış dedirtiyor.

Kılıçdaroğlu başkanlık sistemini kan dökmeden gerçekleştiremezsin dedikten sonra bombalar patlıyor, asker ve polisler şehit oluyor. Aynı Kılıçdaroğlu bu konuda ısrar edersen terör eylemleri artacak tehditleri savuruyor.

Öte yandan tıpkı Kılıçdaroğlu gibi CHP içindeki XXL birdiğer vatan hainine de değinmek gerekiyor. İsmi Eren Erdem, eski ulusalcı, kripto Fetö'cü, sözde solcu, İran Ajanı Eren Erdem. Fetö'cü Karşı adlı gazetenin kuruluş sürecinde önemli rol oynadı. O günlerde Fetö'cülerle gizli toplantılar organize edip gazetede yalan yanlış tapeleri sık sık yayınlayarak seçilmiş hükümeti devirmeye çalıştı. kendisine verilmiş görev tamamlanınca da Kılıçdaroğlu kontenjanından CHP milletvekili seçildi.

Tescilli Şerefsiz

Rus yayın kuruluşlarına ABD'ye Türkiye'nin silah verdiği ve terör örgütü ile petrol ticareti yaptığını iddia etti. "İddiamı ispatlayamazsam şerefsizim' dedi.

O iddiası elinde patladı. CIA DAEŞ'le petrol ticareti yaptığı iddia ettiği Türkiye'den özür diledi. Şimdi Eren Erdem'in çıkıp 'ben şerefsiz, bir hainim' demesi bekleniyor.

Türkiye ile İran karşı karşıya gelse İran'dan taraf olurum diyen Eren Erdem'in bu kadar ucuz kurtulmaması gerekiyor. Ajan olduğu bilinen bu zatın vekilliğinin düşürülüp bir an önce mahkeme huzuruna çıkarılması gerekiyor. Fetö'cülükten ve yanalcılıktan yargılanmalı. Suçlu ise içeri atılmalı. Yada sınırdışı edilerek ülke topraklarından kovularak ana vatanı Tahran'a iade edilmeli."

3. Başvurucu, idari işlemin iptali için dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; haberde yer alan ifadelerin eleştiri hakkının kullanılmasından ibaret olduğunu, haberde yer alan Parti Başkanı'nın olaylar öncesindeki açıklamaları ve eylemleri nedeniyle olgusal temellere dayalı olarak böyle bir haberin yapıldığını, haberin siyasi eleştiri kapsamında ifade ve basın özgürlükleri çerçevesinde yapıldığını ifade etmiştir.

4. Davanın görüldüğü Ankara 14. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) 12/6/2017 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Gerekçeli kararında İdare Mahkemesi; dönemin Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı'na yönelik olarak "tescilli hain", "PKK'lı Kılıçdaroğlu" ifadelerinin ve CHP milletvekiline yönelik olarak "tescilli hain", "İran casusu", "vatan haini", "kriptolu FETÖ'cü", "sözde solcu", "şerefsiz bir hain" ifadelerinin eleştiri sınırlarının ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı nitelikte olduğu ve 6112 sayılı Kanun'un 8/1-ç maddesine aykırı olduğu kanaatiyle dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır.

5. Başvurucunun istinaf talebinde bulunması üzerine dosyayı inceleyen Ankara Bölge İdare Mahkemesi 8. İdari Dava Dairesi 11/10/2017 tarihinde "karar usul ve hukuka uygun olup istinaf başvurusunun kabulünü gerektiren bir neden bulunmadığından" başvurucunun istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir. Başvurucunun kararı temyiz etmesi üzerine Danıştay Onüçüncü Dairesi 10/2/2021 tarihinde "karar usul ve hukuka uygun olup bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından" hükmün onanmasına karar vermiştir.

6. Başvurucu, nihai kararı 1/4/2021 öğrendikten sonra 29/4/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

7. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

8. Başvurucu; somut olaya konu haberden önce CHP Genel Başkanı'nın, başkanlık sistemi ve PKK terör örgütüyle ilgili bir kısım açıklamada bulunduğunu, PKK terör örgütüne yönelik olarak ceza infaz kurumunda mahkûm ziyareti gerçekleştirdiğini, söz konusu haberin de anılan olaylar sonrası yapıldığını ve olgusal bir temelinin olduğunu belirtmiştir. Başvurucu anılan haberin ifade ve basın özgürlükleri çerçevesinde yapıldığını, siyasi eleştiri mahiyetinde olduğunu, mahkeme kararlarında ilgili ve yeterli bir gerekçenin bulunmadığını ifade etmiştir.

9. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; mevcut başvuruda başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken görüş yazısında yer verilen Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

10. Başvuru, ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.

11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

12. Somut başvuruda bir haber programında yer verilen ifadeler nedeniyle başvurucu hakkında idari para cezası uygulanması ile başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahalede bulunulmuştur. Müdahalenin dayanağı olan 6112 sayılı Kanun'un 32. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı kabul edilmiştir. Ayrıca müdahalenin "başkalarının şeref ve itibarının korunması" meşru amacı ile yapıldığı sonucuna varılmıştır. Bu belirlemelerin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı irdelenecektir.

13. Anayasa Mahkemesi; Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve Anayasa'nın 28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok kez ifade etmiştir. Bu bağlamda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerlidir ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi ile bunlara ilişkin bir kanaat oluşturulması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 63; Haci Boğatekin (2), B. No: 2014/12162, 21/11/2017, § 38).

14. İfade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).

15. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 77; Sırrı Süreyya Önder, [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 58; Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).

16. Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57). Anılan denetim sırasında Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahalenin gerekçesine odaklanır. Kamu makamlarının, temel hak ve özgürlüklere -zorunlu bir ihtiyaca karşılık geldiğini ve orantılı olduğunu- ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koymadan yaptıkları müdahalelerin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğunun kabul edilebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler Anayasa'nın 26. maddesi ile onun özel görünümü olan 28. maddesini ihlal edecektir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120).

17. Somut olayda RTÜK; uzman raporu ve video görüntü incelemesine dayanarak, "Ana Haber" bülteninde kullanılan ifadelerin (bkz. § 2) kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü veya aşağılayıcı olduğu gerekçesiyle başvurucunun idari para cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Başvurucunun idari işlemin iptali talebiyle açtığı davada İdare Mahkemesi de söz konusu ifadelerin küçük düşürücü ve aşağılayıcı nitelikte olduğu kanaatine varmıştır. Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruya benzer başvurularda, başvurucunun Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile diğer tarafın Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkı arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirmektedir (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 27, 41, 52; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015 § 49; İlhan Cihaner (2), § 49; Kemal Kılıçdaroğlu §§ 56-58).

18. Mevcut başvuruda da şeref ve itibarının korunması hakkı ile ifade ve basın özgürlükleri arasında adil bir denge kurulmalıdır. Bu kapsamda başvuru konusu ifadelerin bağlamı, konunun kamu yararına yönelik bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı, hedef alınan ve ifadeleri sarf eden kişilerin kimlikleri ile derece mahkemelerince bu hususta ilgili ve yeterli bir gerekçe sunulup sunulmadığı dikkate alınmalıdır (ifade özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkının dengelenmesinde dikkate alınacak kriterlere ilişkin daha detaylı açıklama için bkz. Bilal Uçar, B. No: 2019/10122, 21/9/2022, § 14).

19. Başvurucunun sahibi olduğu kanalda yayımlanan haber programında haberin yapıldığı tarihteki CHP Genel Başkanı'na ve CHP milletvekiline yönelik ifadelerde bulunulmuştur. Başvurucu söz konusu haber öncesinde kamuda yoğun bir şekilde başkanlık sistemine dair tartışmaların yaşandığını, CHP Genel Başkanı'nın Parti Meclisinde yaptığı konuşmaların terör olaylarının gerekçesinin başkanlık sisteminin engellenmesi olduğu biçiminde yorumlandığını, bu bağlamda CHP Genel Başkanı'nın birçok konuşması olduğunu ve söz konusu haberde de bu konuşmalara değinilerek ağır ve sert eleştirilerde bulunulduğunu belirtmiştir. Diğer yandan CHP milletvekiliyle ilgili sözlerin de kendi açıklamaları ve tespitlerinin değerlendirilmesinden ibaret olduğunu, bu kapsamda milletvekilinin ortaya attığı bir iddianın ispatlanamaması durumunda "şerefsiz" olduğunu ifade etmesi üzerine ve bu ifadeye atıfla aynı kelimenin sarf edildiğini belirten başvurucu, haberde kullanılan sözlerin belirli bir bağlamı bulunduğunu iddia etmiştir.

20. Öncelikle mevcut başvuruya konu ifadelerin bir haber programında kamunun gündemindeki bir konuyla ilgili sarf edildiği gözden uzak tutulmamalıdır. Söz konusu programda CHP Genel Başkanı'nın başkanlık sistemine dair yaptığı bir kısım açıklamayı ve akabinde gerçekleştirdiği eylemleri öne çıkaran bir haber yayımlanmıştır. Bu kapsamda toplumun tamamını ilgilendiren ve kamusal bir tartışmaya katkı sunduğu konusunda şüphe bulunmayan konularda oluşan rahatsızlıkların yüksek sesle dillendirilmesinin ancak düşüncelerin herhangi bir engelle karşılaşmadan açıklanabildiği demokratik rejimlerde mümkün olduğu unutulmamalıdır (Deniz Karadeniz ve diğerleri, B. No: 2014/18001, 6/2/2020, § 129).

21. Diğer yandan Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında da istikrarlı şekilde vurguladığı üzere yazılı ya da sözlü bir beyan içinde kullanılan ifadelerin ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığı hususuna karar verirken kullanılan ifadeleri bağlamından kopartmaksızın olayın bütünlüğü içinde değerlendirmek gerekmektedir (Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 45). Tek başına ve soyut olarak kullanıldığında kaba ve kırıcı bulunabilecek bir söz, bağlamı ile birlikte ele alındığında ifade özgürlüğü kapsamında korunması gereken üslubun bir parçası olarak nitelendirilebilir. Buna karşın somut olayda başvurucuya verilen idari para cezasına konu ifadelerin bağlamından koparılarak değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Nitekim somut olayda ilk derece mahkemesi -başvurucunun ifadelerin bağlamına yönelik yukarıda yer verilen iddialarını da dikkate almaksızın- kullanılan ifadelerin bağlamını, dile getirilme şekli ve nedenini, ifadeyi kullanan ve ifadenin muhataplarının konumlarına bağlı olarak ifade özgürlüğü alanının kapsamını, kullanılan ifadelerin arka planı olup olmadığını ve karşı tarafın önceki davranışlarını değerlendirmeksizin ifadeleri bağlamından kopararak tek başına değerlendirmiş, üstelik ifadelerin kullanım biçimlerini de değiştirerek ele almıştır.

22. Bu kapsamda yargı mercileri, başvurucunun basın özgürlüğü ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile karşı tarafın şeref ve itibarının korunması hakkı arasında yukarıda yer verildiği şekliyle adil bir denge kurmaya çalışmamış; programda geçen belirli ifadeleri cımbızlayarak ve yalnızca soyut bir değerlendirmeyle söz konusu ifadelerin aşağılayıcı ve küçük düşürücü olduğuna karar vermiş ve bu hâliyle Anayasa Mahkemesince ortaya konulan ilkelere göre hareket etmemiştir.

23. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru incelemesinde bireylerin anayasal hakları ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin dava konusu olguları değerlendirmesine ve hukuku yorumlamasına müdahalede bulunmaz (Önder Balıkçı, § 47; Haci Boğatekin (2), § 49). Dolayısıyla somut olayda İdare Mahkemesinin Anayasa Mahkemesinin anılan ilkeleri çerçevesinde yapacağı değerlendirme sonucunda ilgili ve yeterli gerekçe oluşturmak suretiyle davanın kabulü ya da reddine karar vermesi elbette mümkündür. Buna karşılık yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında yargı mercilerinin başvurucunun cezalandırılmasının zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya koyduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır. Nihayetinde başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

24. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

25. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.

26. Başvuruda tespit edilen hak ihlallerinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3), B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 14. İdare Mahkemesine (E.2017/728, K.2017/1926) GÖNDERİLMESİNE,

D. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/9/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.