KARARLAR

AYM'nin 2021/16510 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 5/6/2024 tarihli ve 2021/16510 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALİ EKBER DERMAN VE MEHMET UÇAR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/16510)

 

Karar Tarihi: 5/6/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Hasan HÜZMELİ

Başvurucular

:

1. Ali Ekber DERMAN

 

 

2. Mehmet UÇAR

Vekilleri

:

Av. Ramazan DEMİR

 

 

Av. Eylem Arzu KAYAOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, idarenin yasaklama kararına aykırı olarak bir etkinliğe katılmak istenmesi sonucu gözaltına alınma ve buna ilişkin olarak konutu terk etmeme adli kontrol tedbiri uygulanması nedeniyle başvurucuların kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucular 4/2/2021 tarihinde dolaşmak amacıyla İstanbul'un Kadıköy ilçesinde bulunmalarına ve herhangi bir basın açıklamasına katılmamalarına rağmen kanuna aykırı toplantıya katılarak ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar ettikleri gerekçesiyle haklarında adli işlem yapıldığını ifade etmiştir.

3. Kolluk görevlilerince düzenlenen Olay Tutanağı'na göre olayın gelişimi şöyledir:

i. Çeşitli marjinal gruplar sosyal medyadan "faşizme karşı birleş[me], örgütlen[me], mücadeleyi yükselt[me]" amacıyla toplantı çağrısı yapmıştır. Kolluk görevlileri, Halkın Demokrasi Partisi ilçe binası önünde toplanan elli kişilik gruba Kadıköy Kaymakamlığının yapılacak her türlü etkinliğine ilişkin olarak koronavirüs salgını nedeniyle yasaklama kararı aldığını bildirmiştir. Ayrıca topluluğa dağılmaları, aksi hâlde müdahale edileceği de ses yükseltici cihazla ihtar edilmiş ve dağılmaları için yeterli süre tanınmıştır. İhtara rağmen yürüyüşe devam etmek istemesi nedeniyle grubun önüne kolluk görevlilerince seyyar bariyerler konmuş, yakalama işlemi yapılmıştır. Tutanakta olay "...grup üyelerinin tarafımızdan yapılan uyarıları dikkate almayıp yürüyüş yapmak istemeleri üzerine önleri seyyar bariyerlerle kapatılmak ve personel vasıtasıyla hat çekilmek suretiyle yürüyüşleri engellenerek yakalanmalarına yönelik müdahale edil[diği]" şeklinde ifade edilmiştir.

ii. Müdahale sonucu dağılan grubun bir bölümünün tekrar toplanıp İskele Meydanı'na yürümek istemesi üzerine bariyer çekilerek yürüyüş engellenmiş, dağılmaları yönünde gruba ihtarlarda bulunulmuş, akabinde yakalama işlemi gerçekleştirilmiştir.

iii. Gruptan bir kişi cadde ortasına oturarak belediye otobüsünün geçişine engel olmuştur. Yapılan müzakere sonucu trafik akışı tekrar sağlanmıştır. İskele Meydanı'na gitmek için toplanan grup, kolluk görevlilerince engellenmiş; dağılmaları yönünde ihtar edilmiştir. Akabinde yakalama işlemi gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle 4/2/2021 tarihinde, aralarında başvurucuların da olduğu altmış beş kişi hakkında yakalama, altmış bir kişi hakkında gözaltına alma işlemi uygulanmıştır.

4. 8/2/2021 tarihinde Cumhuriyet Savcılığında ifadesi alınan başvurucular, kanuna aykırı toplantıya ve gösteri yürüyüşüne katılarak ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar etme suçundan adli kontrol tedbiri verilmesi talebiyle sevk edilmiştir. Aynı tarihte Hâkimlik başvurucuların yurt dışına çıkmama, konutu terk etmeme şeklinde adli kontrol tedbirlerine tabi tutulmasına karar vermiştir. Kararda kuvvetli suç şüphesi bulunduğunu belirten Hâkimlik; atılı suçun niteliğini, kanunda öngörülen cezanın miktarını, delillerin büyük oranda toplanmış olmasını, ilgililerin sabit ikametgâh sahibi olmalarını, kaçacaklarına veya delilleri karartabileceklerine ilişkin olarak dosyaya yansıyan bir bilgi, belge veya iddianın bulunmadığını belirtmiş ve ölçülülük ilkesini gözeterek adli kontrol tedbirlerini uyguladığını açıklamıştır.

5. Başvurucular 12/2/2021 ve 15/2/2021 tarihlerinde karara itiraz etmiştir. Başvurucu Mehmet Uçar, adli kontrol tedbirlerinin somut olaya uygulanma şartlarının bulunmadığını belirterek kişi özgürlüğünü sınırlayan konutu terk etmeme tedbirinin kaldırılması ve gereklilik hâlinde haftanın belirlenen günlerinde imza atma yükümlülüğü uygulanmasını talep etmiştir. İtirazı inceleyen Sulh Ceza Hâkimliği adli kontrol kararına ilişkin verilen kararın yerinde ve ölçülü olduğunu, usule ve kanuna aykırı olmadığını değerlendirerek 17/2/2021 tarihinde talebi kesin olarak reddetmiştir.

6. Başvurucular, nihai hükmü öğrendikten sonra 16/3/2021 tarihinde bireysel başvuru süresi içinde başvuruda bulunmuştur. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

7. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan inceleme neticesinde İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 4/3/2021 tarihli iddianameyle başvurucuların da aralarında olduğu elli bir kişinin kanuna aykırı toplantıya ve gösteri yürüyüşüne katılarak uyarılara rağmen dağılmamakta ısrar etme suçundan cezalandırılmasını talep ettiği görülmüştür.

8. İstanbul Anadolu 35. Asliye Ceza Mahkemesi 29/3/2021 tarihli tensip zaptında; başvurucular hakkında uygulanan konutu terk etmeme şeklindeki tedbirin kaldırılmasına, yurt dışına çıkma yasağı tedbirinin devamına ve haftanın belirli gününde en yakın polis merkezine başvurarak imza atma adli kontrol tedbirinin uygulanmasına karar vermiştir.

9. Asliye Ceza Mahkemesi, başvurucular hakkında uygulanan adli kontrol tedbirlerini 2/10/2021 tarihli duruşmada kaldırmıştır. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

10. Başvurucular, somut olayda suçun kanuni unsurlarının mevcut olmadığını, soruşturma makamınca toplanması gereken delil bulunmadığını, polis tutanaklarının tamamı dosyaya ibraz edildiği hâlde haklarında başka tedbirlerin yanı sıra konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin de uygulandığını, ölçüsüz olan bu tedbir nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucuların 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesine göre tazminat davası açmadan, dolayısıyla olağan hukuk yolunu tüketmeden bireysel başvuruda bulundukları bildirilmiştir. Ayrıca anılan tedbirin kısa süre sonra kaldırılarak imza atma adli kontrol tedbiri uygulandığı, akabinde bu tedbirin kaldırıldığı belirtilerek başvurucular hakkında uygulanan koruma tedbirinin süresi ve ağırlığı ile soruşturmanın kapsamı gözetilerek tedbirin ölçülülüğünün değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bakanlık görüşüne karşı başvurucular, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamındaki tazminat yolunun etkili bir iç hukuk yolu olmadığını belirterek bireysel başvuru formunda yer alan iddialarını yinelemiştir.

11. Başvurucular gözaltı tedbirinin hukuki olmadığı iddiaları yönünden 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi uyarınca tazminat yoluna başvurmadan sadece adli kontrol tedbirine ilişkin olağan yasa yolunu tükettikten sonra bireysel başvuruda bulunmuştur. Dolayısıyla şikâyete esas müdahalenin adli kontrol tedbirinin uygulanması olduğu anlaşıldığından inceleme buna hasredilmiş olup gözaltı işleminin hukukiliğine ilişkin ihlal iddiası bakımından bir değerlendirme yapılmamıştır.

12. Konutu terk etmeme tedbirine yönelik başvuru, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmiştir (benzer değerlendirme için bkz. Esra Özkan Özakça [GK], B. No: 2017/32052, 8/10/2020, §§ 68-76). Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

13. Anayasa Mahkemesi konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin hukukiliğine ilişkin yapılacak incelemede esas alınacak ölçütleri Esra Özkan Özakça kararında belirlemiştir. Kararda, müdahalenin tutuklamaya alternatif bir tedbir olması nedeniyle -tutuklama kararlarında olduğu gibi- kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplere dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama kriterleri yönünden incelemeye tabi tutulacağını ifade etmiştir. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasını gözeten Anayasa Mahkemesi ilk olarak, konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinin uygulanması için ilgili kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin varlığının şart olduğunu, bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerektiğini belirtmiştir. Öte yandan kararda, anılan tedbirin bilhassa şüphelilerin veya sanıkların kaçmalarını engellemeye veya delillerin yok edilmesini ya da değiştirilmesini önlemeye yönelik de adli bir önlem olarak uygulanabileceğini açıklamıştır. Anayasa Mahkemesi son olarak hakka yönelik sınırlamanın hukuka uygun kabul edilebilmesi için konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli, ulaşılmak istenen amaç bakımından zorunlu olması ve tedbir ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir denge gözetilmesi gerektiğini vurgulamıştır (Esra Özkan Özakça, §§ 73-83).

14. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yapılan müdahalenin dayanağı olan 5271 sayılı Kanun'un 109. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi başvurucuların suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin varlığının adli kontrol tedbirinin hukukiliğinin belirlenmesi yönünden önemi olduğunun bilincindedir (bkz.§ 13). Ancak somut olayın değerlendirme yöntemi ve mevcut başvurunun koşulları gözetildiğinde adli kontrol tedbirinin hukukiliğine ilişkin incelemenin müdahalenin meşru bir amacı olup olmadığı ölçütü bağlamında yapılmasının daha uygun olacağı değerlendirilmiştir.

15. Başvurucular, kanuna aykırı toplantıya ve gösteri yürüyüşüne katılarak ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar etme suçundan yürütülen soruşturma kapsamında konutu terk etmeme şeklinde adli kontrol tedbirine tabi tutulmuştur.

16. Somut olayda başvurucuların da aralarında olduğu grup, kolluk görevlilerinin toplantının kanuna aykırı olması nedeniyle dağılmaları yönündeki ihtarlarına uymamış; basın açıklaması yapmak için belli bir mekâna gitmek istemiştir. Bu nedenle gerçekleştirilen ilk müdahalede kolluk görevlileri, dağılması yönünde ihtarlar sonrası bedensel kuvvet ve araç kullanarak grubu engellemiş; yakalama işlemi gerçekleştirmiştir. Kolluk görevlileri, dağılarak tekrar toplanan kişilere yönelik farklı zamanlarda gerçekleştirdiği müdahalelerde de ihtarlar sonrası maddi güç kullanarak bu kişileri engellemiş; akabinde direniş gösteren kişileri gözaltına almıştır. Olay Tutanağı'nda; aralarında başvurucuların da olduğu altmış beş kişinin kanuna aykırı toplantıya katıldığı, dağılmaları yönünde ihtara rağmen aktif direnç göstererek dağılmamakta ısrar ettiği ve bu nedenle yakalandığı açıklanmıştır.

17. 5271 Kanun'un 109. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, tutuklama sebeplerinin varlığı hâlinde kişinin tutuklanması yerine adli kontrol altına alınmasına karar verilebileceği belirtilmiştir. Somut olayda Sulh Ceza Hâkimliği; adli kontrol tedbiri uyguladığı karar gerekçesinde başvurucuların sabit ikametgâh sahibi olduğunu, kaçacaklarına veya delilleri karartabileceklerine ilişkin olarak dosyaya yansıyan herhangi bir hususun bulunmadığını, delillerin büyük ölçüde toplandığını değerlendirmiştir. Buna göre adli kontrol tedbiri uygulanmasına ilişkin sebeplerin bulunmadığı kabulüne rağmen başvurucular hakkında adli kontrol tedbiri uygulanmasının bir tutarsızlık oluşturduğu anlaşılmıştır. Öte yandan başvuruculara isnat edilen suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılan suçlardan da değildir.

18. Tüm bu veriler ışığında Sulh Ceza Hâkimliği tarafından uygulanan tedbire ilişkin gerekçenin başvurucular hakkında konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin uygulanmasının gerekliliğini, dolayısıyla tedbirin meşru amacını ortaya koymak bakımından yetersiz kaldığı değerlendirilmiştir. Başvurucular yönünden adli kontrol tedbirinin meşru bir amacının bulunmadığının Hâkimlikçe kabul edildiği hâlde Anayasa Mahkemesinin aksi bir sonuca varması mümkün değildir. Varılan sonuç karşısında tedbirin ölçülülüğü yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek yoktur.

19. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

20. Başvurucular, basın açıklaması yapma amaçlarının olmadığını belirtmiş ancak aksinin kabulü hâlinde dahi barışçıl nitelikte olan bir etkinliğe müdahale edilmesi, gözaltına alınmaları, haklarında adli kontrol tedbiri uygulanması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğinden yakınmıştır. Bakanlık görüşünde; başvurucuların idarenin yasaklama kararına ve kolluk görevlilerinin ihtarına rağmen toplantıya katıldıkları ve dağılmamakta ısrar ettikleri, direnmeleri nedeniyle haklarında adli kontrol tedbirinin uygulandığı açıklanmıştır. Bakanlık görüşüne karşı başvurucular, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin bir açıklama yapmamıştır.

21. Somut olayda kanuna aykırı bir toplantıya katıldıkları ve ihtara rağmen dağılmamakta ısrar ettikleri iddiasıyla başvurucular hakkında adli kontrol tedbiri uygulanmıştır. Dolayısıyla başvurucular hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale teşkil ettiği kabul edilmelidir.

22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında adli kontrol tedbirinin hukukiliğine ilişkin yapılan değerlendirmede müdahalenin kanun tarafından öngörülme koşulunu sağladığı sonucuna varılmıştır (bkz. § 14). Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı bakımından da bu sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

23. Anayasa Mahkemesi birçok kararında, uygulanan koruma tedbirinin ifade ve basın özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle koruma tedbirinin hukuki olup olmadığını ve/veya tedbirin makul süreyi aşıp aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında uygulanan tedbirin hukukiliğine ya da süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (tutuklama tedbiri bağlamında yapılan değerlendirmeler için bkz. Mutlu Öztürk ve diğerleri, B. No: 2020/8525, 28/1/2021, § 84; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 191-203; Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, §§ 92-100; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 157-164; Şahin Alpay [GK], B. No: 2016/16092, 11/1/2018, §§ 134-147).

24. Anayasa Mahkemesi, adli kontrol tedbirinin hukukiliği bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden yaptığı incelemede başvuruculara uygulanan konutu terk etmeme şeklindeki tedbirin ulaşılmak istenen amaç bakımından zorunlu bir müdahale olmadığı değerlendirmesinde bulunmuştur. Başvuruya konu toplantıya ilişkin olarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden başvurucularla ilgili yapılan bu tespit ve değerlendirmelerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden de geçerli olduğu açıktır. Ayrıca gerekliliği ortaya konulamayan koruma tedbirinin toplantıya katılma hususunda bireyler üzerinde caydırıcı etki yarattığı da dikkate aldığında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden demokratik toplumda gerekli olmadığı sonucuna varılmıştır.

25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

26. Başvurucular; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve miktar belirtmeksizin maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

27. Başvurucular hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin sona ermesi nedeniyle ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.

28. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvuruculara manevi zararları karşılığında ayrı ayrı net 40.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucular, maddi zarara ilişkin olarak bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvuruculara ayrı ayrı net 40.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, diğer tazminat taleplerinin REDDİNE,

D. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Anadolu 9. ve 10. Sulh Ceza Hâkimliklerine (sırasıyla 2021/89 ve 2021/928 D. İş)GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 5/6/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.