TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
GÖKSEL AKSOY BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2021/12623) |
|
Karar Tarihi: 30/10/2024 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Kenan YAŞAR |
|
|
Ömer ÇINAR |
Raportör |
: |
Rıdvan DEMİR |
Başvurucu |
: |
Göksel AKSOY |
Vekili |
: |
Av. Mehmet İŞLEK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kolluk görevlilerince fiziksel şiddet uygulanması ve bu olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ve gözaltı kararı olmaksızın tutma sebebiyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Olay tarihinde taksici olduğunu beyan eden başvurucu 22/8/2016 tarihinde Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesine müşterisini bıraktığını, orada bulunan polis memurlarınca aracının çekilmesi istenince müşteri indirdiğini beyan ettiğini, bunun üzerine polis aracına alındığı ve akabinde polis merkezine götürüldüğünü iddia etmektedir.
3. Başvurucu, polis merkezinden salıverildikten sonra fiziksel şiddet gördüğü gerekçesiyle genel adli muayene raporu düzenlenmesi için hastaneye başvurmuştur. Başvurucu hakkında düzenlenen raporda özetle, başvurucunun sağ sırtında 18-20 cm, sağ göğüs kısmında 5-6 cm ebadında, sol göğüs kısmında 10-12 cm ve sol kolunda ekimoz ile boyun arkasında şişlik bulunduğu belirtilmiştir.
4. Başvurucunun polis memurları tarafından hastanede ve polis merkezinde darp edildiğine, hakarete ve tehdide maruz kaldığına, telefonunun zorla kendisinden alındığına yönelik şikâyeti üzerine Van Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu, anılan şikâyetinde adli muayene raporundan bahsetmemiş; polis merkezinde olaya tanıklık edenlerin bulunduğunu belirtmiştir.
5. Başsavcılığın Van Emniyet Müdürlüğüne yazdığı müzekkereler ile olay anını ve gözaltı sürecini gösterir kamera kayıtlarının tespit edilerek, başvurucunun şikâyetinde belirttiği aracın kolluk görevlilerine ait olup olmadığı, araçta görev yapan kolluk görevlileri ile şikâyet olunan kolluk personelinin açık adres ve kimlik bilgilerinin gönderilmesi istenilmiştir.
6. Şüpheli olarak ifadesi alınan polis memurları özetle ve aynı doğrultuda, olay tarihinde ilgili hastaneye bir terör suçu şüphelisini götürdüklerini, başvurucunun aracının çekilmesinin talep edilmesi üzerine "Siz kimsiniz aracımı çekmemi istiyorsunuz?" dediğini ve üzerlerine yürüdüğünü, anılan durumun terör suçu şüphelisinin kaçmasını sağlamak amacıyla gerçekleştirildiği düşüncesine kapıldıklarını, başvurucunun kolu bükülmek suretiyle etkisiz hâle getirilerek kimlik ve olayla ilişkisinin tespiti için polis aracına alınarak polis merkezine götürüldüğünü, başvurucuya ilişkin olumsuz bir kaydın ve terör suçu şüphelisiyle ilgili bir bağlantısının olmadığının anlaşılması üzerine salıverildiğini, herhangi bir şiddet uygulanmadığını belirtmişlerdir.
7. Başsavcılık tarafından celbi talep edilen kamera görüntüleri veya bunların çözümlerinin soruşturma dosyasına kazandırıldığına dair herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanılmamıştır.
8. Başsavcılık 9/6/2017 tarihinde polis memurları hakkında başvurucunun yaralandığına ilişkin bir raporun bulunmadığını, hakaret/tehdit edildiğine ilişkin iddiasına yönelik soyut beyanı dışında delil elde edilemediğini belirterek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.
9. Başvurucu genel adli muayene raporunun bulunduğunu, söz konusu raporun dosyaya kazandırılması gerektiğini, kamera görüntülerinin temin edilmediğini belirtip olay sonrası çekildiğini belirttiği fotoğrafları da ekleyerek karara itiraz etmiştir. Başvurucu, itiraz dilekçesinin ekine olaydan hemen sonra çekilen fotoğraflarını da eklemiştir. Ayrıca başvurucu olaya ilişkin bir tanık listesini de itiraz dilekçesinde belirtmiştir. Başvurucu ayrıca Başsavcılığa sunduğu 1/12/2020 tarihli dilekçesinin ekinde adli muayene raporu ile işgöremezlik raporunu da ibraz etmiştir. Sulh Ceza Hâkimliğince (Hâkimlik) başvurucunun itirazı reddedilmiştir. Anılan kararda Hâkimlik tarafından başvurucunun genel adli muayene raporuna, kamera görüntülerinin teminine ilişkin bir açıklama yapılmamış; Başsavcılık işlemlerinin usulüne uygun olduğu, delillerin toplandığı belirtilmiştir.
10. İtirazın reddine ilişkin kararın başvurucuya 19/1/2021 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine 17/2/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
II. DEĞERLENDİRME
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
11. Başvurucu, hakkında verilmiş bir karar olmadan gözaltına alındığından yakınmıştır. Başvurucuya göre bu durum haksız tutma niteliğindedir.
12. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında ifade edilen “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.” şeklindeki düzenlemede yer alan hürriyet sözcüğü, özgürlük ve bağımsızlığın yanı sıra serbestlik anlamına da gelmektedir. Bu anlamda kişi hürriyetine yönelik bir müdahalenin bulunduğunun söylenebilmesi için kişinin hareket serbestîsinin maddi olarak sınırlandırılması gerekir. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale için kişi, rızası olmaksızın en azından rahatsızlık verecek uzunlukta bir süre boyunca belirli bir yerde fiziki olarak tutulmalıdır (Galip Öğüt [GK], B. No: 2014/5863, 1/3/2017, § 34).
13. Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik sınırlamalar ile Anayasa’nın 23. maddesinde düzenlenen seyahat hürriyetine yönelik sınırlamalar arasındaki fark sınırlamanın niteliği ve esası ile ilgili değildir. Bu iki hak arasındaki ayrım derece ve yoğunluk farkıdır. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bağlamında hareket serbestîsine yönelik kısıtlama, seyahat hürriyetine yönelik bir müdahaleye göre çok daha ileri derecede ve yoğun olmalıdır. Sınırlamalardaki derece ya da yoğunluğun değerlendirilmesinde ise söz konusu tedbirin çeşidi, süresi, etkileri ve uygulanma tarzı gibi çeşitli faktörler ile bireyin gündelik hayatının devlet tarafından ne ölçüde denetim altında tutulduğunun dikkate alınması gerekir (Esra Özkan Özakça [GK], B. No: 2017/32052, 8/10/2020, § 71).
14. Somut olayda başvurucunun kimlik tespiti ile şüpheli olduğu belirtilen bir kişi ile bağlantısının bulunup bulunmadığına ilişkin incelemeden sonra polis merkezinden ayrılmasına izin verilmiştir. Başvurucunun gözaltına alınmadan önce kimliğini ibraz etmediğine ilişkin bir tespit veya iddia dosya kapsamına yansımamıştır. Bu durumda başvurucunun kimliğini ibraz etmediği gerekçesiyle kimliğinin tespit edilmesi amacıyla gözaltına alındığı söylenemeyecektir. Başvuru dosyasındaki bilgi ve belgeler, başvurucunun olay günü bulunduğu yerden ayrılmaya olumsuz herhangi bir durumla karşılaşmadan özgürce karar vermiş olabileceğini göstermemektedir. Bu bakımdan süresi nispeten kısa da olsa başvurucunun tutulması, etkileri ve uygulanma şekli itibarıyla Anayasa’nın 19. maddesi anlamında hürriyetten yoksun bırakmadır. Bu sebeple Anayasa’nın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını güvence altına alan 19. maddesi başvurucunun şikâyetlerine uygulanabilir niteliktedir.
15. Uygulanabilirlik meselesinin çözülmesinin ardından ihlal iddiasının kabul edilebilir olup olmadığı değerlendirilmelidir.
16. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenebilecek şekilde hareket serbestliği kısıtlanan bir kişinin tutmanın hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel başvuru, esas olarak sözü edilen kişinin serbest kalmasını amaçlar. Kişi bireysel başvuru öncesinde zaten serbest kalmışsa başvurunun amacı hiç şüphesiz haksız tutmadan doğan zararların tazminidir. Zira bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi zorunlu olan hukuki yollarda tutmanın hukuka aykırı olduğu açıkça veya özü itibarıyla kabul edilerek tutmadan doğan zarar tazmin edilmiş ise başvurucunun artık kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının mağduru olduğu söylenemez (yakalama ve gözaltı sürecinden sonra serbest bırakılan ve haklarında beraat kararı verilen başvurucular lehine tazminata hükmedilmesi nedeniyle sözü edilen başvurucuların mağdur sıfatlarının bulunmadığına karar verilen başvuru için bkz. Öner Yakasız ve diğerleri, B. No: 2015/9430, 20/3/2019, §§ 66-68).
17. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden bahsedilebilmesi için hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin başvurabileceği hukuki yol öncelikle hukuk sisteminde mevcut olmadır. Ayrıca sözü edilen yol; ihlali tespit ederek ihlalin sonuçlarını giderebilme kapasitesini haiz, makul bir çabayla ulaşılabilir ve uygulamada da etkin olmalıdır (Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577, 16/2/2017, § 39). Bununla birlikte teoride makul bir başarı sunma kapasitesi bulunan bir yolun uygulamada başarıya ulaşmayacağına dair şüphe, başvurucuyu o hukuki yolu tüketmekten azade kılmadığı (Sait Orçan, B. No: 2016/29085, 19/7/2017, § 36) gibi yasal düzenlemeyle oluşturulan ve var olduğu hususunda bir tereddüt uyandırmayan bir hukuki yolun fiilen denenmemiş veya kullanılmamış olması da söz konusu yolun etkili olmadığının veya bulunmadığının kabulüne imkân vermez (Nebahat Baysal Gül, B. No: 2016/14634, 28/5/2019, § 20).
18. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde Anayasa’nın 125. maddesinin yedinci fıkrasında idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu, 129. maddesinin beşinci fıkrasında ise memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabileceği ifade edilmiştir. Bu hükümlere uygun olarak 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda idari dava türlerinden olan ve idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davalarıyla ilgili düzenlemelere yer verilmiştir. Kamu görevlilerinin eylemlerinin şahsi kusurlarına dayandığı ve idari bir eylemin söz konusu olmadığı hâller yönünden ise 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda haksız fiillerden doğan sorumluluğu düzenleyen hükümler yer almaktadır. Sözü edilen hukuki yollara rağmen başvurucu haksız tutulma iddiasını doğrudan bireysel başvuruya taşımış, anılan hukuki yolların etkisiz olduğunu da iddia etmemiştir. Bu sebeple başvurucunun ihlal iddiasını hukuk sisteminde mevcut hukuki yolları tüketmeden yaptığı sonucuna varılmıştır (kısmen benzer bir olayda yapılan benzer değerlendirmeler için bkz. Veli Saçılık (3), (B. No: 2018/27473, 29/3/2023, § 15).
19. Açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucu; kolluk görevlilerinin fiillerine yönelik yürütülen soruşturma sonunda yaralandığını, kolluk görevlilerinin tehdit ve hakaretlerine maruz kaldığını, sağlık raporunun varlığına rağmen anılan raporun olmadığından bahisle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiğini, olaya yönelikbelirttiği tanıkların dinlenmediğini, anılan karara karşı yapılan itirazın gerekçesiz olarak reddedildiğini ileri sürerek kötü muamale yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Bakanlık görüşünde; yapılacak incelemede Anayasa ve mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarının dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
22. Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- bir kimsenin devlet görevlilerinin 17. maddenin üçüncü fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir bir iddiada bulunması hâlinde etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet olmadığında bile kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık belirtiler varsa konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci, gerektiği ölçüde kamu denetimine ve mağdurun erişimine açık olmalı; mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli; soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Ayrıca yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103; S. D., §§ 111-114; Veli Saçılık (2), B. No: 2018/24614, 18/10/2022, § 16).
23. Başvurucunun 22/8/2016 tarihinde darp edildiği iddiasıyla hastaneye başvurması üzerine konuyla ilgili adli bir rapor düzenlenmiştir. Başvurucu bir gün sonra konuyla ilgili şikâyetini bildirmiş ancak ifadesinde adli rapordan söz etmemiştir. Başvurucu, resmî bir sağlık kuruluşuna darp iddiasıyla başvuru yaptığı için raporun sağlık kuruluşunca Başsavcılığa gönderileceğini düşünerek rapordan söz etmemesi olağana aykırı bir durum değildir. Nitekim 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 280. maddesinde görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmeyen veya bu hususta gecikme gösteren sağlık mesleği mensubunun bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı düzenlenmiştir. Sağlık görevlilerinin durumu ve raporu Başsavcılığa bildirme konusundaki özensizliği Başsavcılığın başvurucunun iddialarını soyut olarak nitelemesine neden olmuştur. Ayrıca Başsavcılık, bu durum nedeniyle sadece şikâyet edilen kolluk görevlilerinin beyanını başka kolluk görevlilerine aldırmakla yetinmiş; talep etmesine rağmen güvenlik kamerası kayıtlarının gönderilmesi hususunda ve başvurucunun iddialarına konu olayı görebilecek kişilerin tespit edilerek beyanlarının alınması konusunda çaba göstermemiştir. Başvurucunun Başsavcılıkça verilen karara yaptığı itiraz sonrasında adli raporu soruşturma dosyasına ibraz etmesine rağmen sulh ceza hâkimliği, adli raporla veya soruşturmada toplanmayan delilerle ilgili başvurucunun iddiaları hakkında -somut olayda gerekli olmasına rağmen- hiçbir değerlendirme yapmamıştır. Başvuruya ilişkin konuya yönelik soruşturmada soruşturma makamlarının makul bir özenle hareket ettiği söylenemeyecektir. Bu nedenle kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekmektedir.
24. Başvurucunun kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddiasının bu aşamada değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
26. Başvurucu; ihlalin tespit edilmesi, yeniden soruşturma yapılması ve 300.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.
27. Başvuruda tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (bkz. Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
28. Başvurucuya manevi zararları karşılığında net 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi sebebiyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Van Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2016/12081) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 100.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.