TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BELGİN YALÇIN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/6450)

 

Karar Tarihi: 10/7/2024

R.G. Tarih ve Sayı: 31/12/2024-32769

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

C. Ece YALIM

Başvurucular

:

1. Belgin YALÇIN

 

 

2. Ferat YARIZ

 

 

3. Mahmure YARŞI

 

 

4. Nermin YALÇIN

 

 

5. Teslim YARIZ

 

 

6. Vedat YARIZ

Vekilleri

:

Av. Adil AKTAY

 

 

Av. Utku Çağrı AKTAY

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kamulaştırma bedelinin tespiti davasında istinaf talebinin kesinlik sınırının altında kaldığı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 23/1/2020 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Adana'nın Çukurova ilçesi Karahan Mahallesi'nde bulunan ve başvuruculara ait olan 12130 ada 2 parsel sayılı taşınmaz Karayolları Genel Müdürlüğü (İdare) tarafından kamulaştırılmıştır. Kıymet Takdir Komisyonunca tespit edilen bedel üzerinde anlaşma sağlanamaması üzerine İdare tarafından söz konusu taşınmazın kamulaştırılan kısmının kamulaştırma bedelinin tespiti ile başvurucular adına olan tapu kaydının iptaline ve İdare adına tescili ile yol olarak mahkemece terkinine karar verilmesi istemiyle 25/1/2017 tarihinde Adana 7. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmıştır.

9. Mahkemece taşınmaz mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi heyetince hazırlanan 13/6/2017 tarihli raporda %34,65188 düzenleme ortaklık payı (DOP) kesintisi yapıldıktan sonra başvuruculara ödenmesi gereken kamulaştırma bedeli 7.590,25 TL olarak tespit edilmiştir. Bedel tespit edilirken m² birim fiyatı 97 TL olarak kabul edilmiştir. Başvurucuların itirazı üzerine 14/11/2018 tarihinde yeniden alınan bilirkişi raporunda kamulaştırma bedeli 9.776,25 TL olarak tespit edilmiştir. Bedel tespit edilirken m²birim fiyatı 125 TL olarak kabul edilmiştir. Bilirkişilerce ikinci raporda farklı sonuca ulaşılmasının nedeni taşınmazın konumu ve özelliklerinin ayrıntılı olarak incelenmesi ve daha önce bağ olarak değerlendirilen taşınmazın sonrasında arsa olarak değerlendirilmesi şeklinde açıklanmıştır.

10. Mahkeme tarafından 18/6/2019 tarihinde taşınmazın kamulaştırma bedelinin bilirkişi raporları doğrultusunda 9.776,25 TL olarak tespitine, kamulaştırılan kısmın başvurucular adına olan tapu kaydının iptaliyle İdare adına tesciline karar verilmiştir. Mahkeme ayrıca başvurucular ile İdare lehine 2.725 TL maktu vekâlet ücreti ödenmesine karar vermiştir.

11. Başvurucular, emsal karşılaştırılması sonucunda belirlenen bedelin taşınmazın gerçek değerini karşılamaktan uzak olduğunu belirterek istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Başvurucular ayrıca kamulaştırma bedeli belirlenirken hesap hatası da yapıldığını, bu nedenle kamulaştırılan taşınmazın gerçek değerinin kendilerine ödenmediğini, bu durumun Anayasa ile 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'na aykırılık teşkil ettiğini, İdare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu belirterek istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

12. Adana Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) istinaf incelemesi sonucunda 9/12/2019 tarihinde istinaf başvurusunun usulden reddinekarar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesi 2942 sayılı Kanun'un 14. maddesinin üçüncü fıkrası ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca mal varlığı davalarına ilişkin ilk derece mahkemesi kararlarının 2019 yılı için 4.400 TL'yi geçmemesi hâlinde kesin olacağının hüküm altına alındığını, kesin karara karşı istinaf başvurusunda bulunulamayacağını belirterek istinaf başvurusunun usulden reddine kesin olarak karar vermiştir. Anılan kararın gerekçesinde kamulaştırma davalarında paydaşlar arasında zorunlu dava arkadaşlığı olmadığını, paydaşların paylı mülkiyete sahip olduğunu belirtmiştir.

13. Nihai karar başvuruculara 5/1/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucular 23/1/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

14. 2942 sayılı Kanun'un "Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili" kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, … asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, … idare adına tesciline karar verilmesini ister.

Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz malın malikine … bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.

Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değerini tespit için mahallinde keşif yapar…

Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.

Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hakim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hakim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir. … İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına … dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.

…"

15. 2942 sayılı Kanun'un "Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları" kenar başlıklı 11. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"15 inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal veya kaynağın;

a) Cins ve nevini,

b) Yüzölçümünü,

c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,

d)Varsa vergi beyanını,

e)Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,

f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirini,

...

h) Yapılarda, (…)(2) resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,

ı) Bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri,

Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz malın değerini tespit ederler.

Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.

…"

16. 2942 sayılı Kanun’un ''Dava hakkı'' kenar başlıklı 14. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

''

...

İştirak halinde veya müşterek mülkiyette, paydaşların tek başına dava hakları vardır.

...''

17. 6100 sayılı Kanun’un "İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar" kenar başlıklı 341. maddesinin(2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin ilgili kısmı şöyledir:

" İlk derece mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir:

...

 (2) Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir..."

B. Anayasa Mahkemesi Kararı

18. Anayasa Mahkemesi 6100 sayılı Kanun’un 341. maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin iptali talebini incelemiş; 24/2/2022 tarihli ve E.2021/34, K.2022/21 sayılı kararı ile anılan maddenin “kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin davalar” yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. İptal kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

29. Kuralda yer alan “Miktar veya değeri…” ibareleri esasen taraflar arasında uyuşmazlığa konu olan malvarlığının değerini ifade etmektedir. Ancak, kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında uyuşmazlığın esasını malvarlığının değerinin ne olduğunun yargı kararıyla ortaya çıkarılması, başka bir ifadeyle taşınmazın değerinin mahkeme tarafından belirlenmesi oluşturmaktadır. Dolayısıyla kamulaştırma bedelinin tespiti davaları bu yönüyle kişilerin talep ya da uyuşmazlık konusunu belirli miktar veya değer ile gösterebildikleri diğer malvarlığı davası türlerinden ayrılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında söz konusu davaların konusunu belirli bir miktar veya değer içeren talepler oluşturmadığından kararın kesinlik sınırının belirlenmesinde davada ileri sürülen istemin kabul edilmeyen bölümü gibi bir ölçütün esas alınması mümkün değildir.

30. Diğer yandan kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında kararın taşınmaz maliki bakımından kesinlik sınırının, başka bir deyişle istinaf edilebilir olup olmadığının belirlenmesinde mahkeme tarafından lehine hükmedilen miktarın bir öneminin bulunmadığı da açıktır. Nitekim uyuşmazlığın niteliği gereği taşınmaz malikinin istinaf talebinin temel dayanağını mahkeme tarafından kamulaştırma bedeli olarak belirlenen bu miktarın hatalı olduğu, taşınmazın gerçek değerini yansıtmadığı iddiası oluşturmaktadır.

31. Bu itibarla kuralda kamulaştırma bedelinin tespiti davalarına ilişkin kararların kesinlik sınırının hesaplanmasında hangi ölçütün esas alınacağının herhangi bir tereddüde yer vermeyecek şekilde açık ve net olarak belirlenmediği görülmektedir. Dolayısıyla hükmün denetlenmesini talep etme hakkına sınırlama getiren kuralın kanunilik şartını taşımadığı sonucuna varılmıştır.

32. Öte yandan Anayasa’nın 46. maddesinin birinci fıkrasında kamulaştırmanın taşınmazın gerçek karşılığının ödenmesi şartıyla yapılması öngörülmüş olup söz konusu madde hükmü uyarınca taşınmazın gerçek değeri üzerinden kamulaştırılmış olması Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının da gereğidir.

33. Kuralın kamulaştırma bedelinin tespiti davalarına ilişkin olarak verilen kararların kesinlik sınırının hesaplanmasında hangi ölçütün esas alınacağına dair belirsizliği uygulamada, yorum ve değerlendirme farklılıklarına dayalı olarak bireyin taşınmazının gerçek değerinden yoksun kalmasına yol açabilecek niteliktedir.

34. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Anayasa Mahkemesinin 10/7/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

20. Başvurucular; Mahkeme tarafından kamulaştırma bedelinin düşük belirlendiğini ve aleyhe vekâlet ücretine hükmedildiğini, istinaf talebinin kesinlik sınırının altında kaldığı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle itirazlarının incelenmediğini belirterek hak arama özgürlüğünün, mülkiyet hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

21. Bakanlık görüşünde; kamulaştırma bedelinin başvuruculara ödendiği, başvurucuların mağdur sıfatının bulunmadığı belirtilmiştir.

22. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı önceki beyanlarına benzer beyanlarda bulunmuştur.

B. Değerlendirme

23. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

24. Anayasa'nın ''Kamulaştırma'' kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:

"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.

Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.

Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.

İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır."

25. Başvurucular, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının yanında adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucuların Mahkemece hükmedilen kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi ve aleyhe vekâlet ücreti ödenmesine hükmedilmesine yönelik itirazlarının Bölge Adliye Mahkemesi tarafından kesinlik sınırı altında kaldığı gerekçesiyle usulden reddine karar verilmiş, esasa ilişkin bir karar verilmemiştir. Bu durumda başvurucuların şikâyetlerinin esası incelenmediğinden şikâyetlerinin Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel ilkeler

27. Etkili başvuru hakkı anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlamaya) elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlanması olarak tanımlanabilir (Y.T. [GK], B. No: 2016/22418, 30/5/2019, § 47; Murat Haliç, B. No: 2017/24356, 8/7/2020, § 44).

28. Öte yandan şikâyetlerin esasının incelenmesine imkân sağlayan ve gerektiğinde uygun bir telafi yöntemi sunan etkili hukuk yollarının olması ilgililere etkili başvuru hakkının sağlanmasının bir gereğidir. Buna göre kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla öngörülen yargı yollarının mevzuatta yer alması yalnız başına yeterli olmayıp bu yolun aynı zamanda pratikte de başarı şansı sunması gerekir. Söz konusu yola başvurulabilmesi için öngörülen şartlar somut olaylara tatbik edilirken dayanak işlem, eylem ya da ihmallerden kaynaklanan savunulabilir nitelikteki iddiaların bu doğrultuda geniş şekilde değerlendirilmesi, şartların oluşmadığı sonucuna ulaşılması durumunda ise bu durumun yargı makamları tarafından ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir (İlhan Gökhan, B. No: 2017/27957, 9/9/2020, §§ 47, 49).

29. Mahkemenin önündeki uyuşmazlığın esasını incelememesi sadece adil yargılanma hakkını zedelemekle kalmaz, aynı zamanda davanın konusunu oluşturan medeni hakkın bağlantılı bulunduğu diğer (maddi) hak ve özgürlükler yönünden etkili başvuru hakkının ihlal edilmesine de yol açabilir. Yargısal başvuru yolları, çoğunlukla bir hak veya özgürlükle bağlantılı uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulması amacıyla ihdas edilmiştir. Kişiler dava açmak suretiyle mahkemelerden hak ve özgürlükleriyle ilgili olarak yargısal koruma talep etmektedir. Bireylerin yargısal koruma taleplerine cevap vermek, bu bağlamda dava konusu uyuşmazlığın esasını inceleyerek iddia ve savunmaları değerlendirdikten sonra davayı karara bağlamak yargı mercilerinin anayasal yükümlülüğüdür (Emin Arda Büyük [GK], B. No: 2017/28079, 2/7/2020, § 52).

30. Anayasa'nın 35. maddesinde "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." hükmüne yer verilerek mülkiyet hakkı güvence altına alınmıştır. Anayasa'nın 5. maddesinde ise insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Mülkiyet hakkının etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin bu haklara müdahaleden kaçınmasıyla sağlanamaz. Anayasa’nın 5. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde 35. maddesi uyarınca devletin pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu pozitif yükümlülükler kimi durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere söz konusu temel hakların korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirir (AYM, E.2019/40, K.2020/40, 17/7/2020, § 37; AYM, E.2019/11, K.2019/86, 14/11/2019, § 13; Türkiye Emekliler Derneği, B. No: 2012/1035, 17/7/2014, §§ 34-38; Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41; Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limitet Şirketi, B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 43).

31. Devletin pozitif yükümlülükleri nedeniyle mülkiyet hakkı bakımından koruyucu ve düzeltici bazı önlemler alması gerekir. Koruyucu önlemler mülkiyete müdahale edilmesini önleyici, düzeltici önlemler ise müdahalenin etkilerini giderici, diğer bir ifadeyle telafi edici yasal, idari ve fiilî tedbirleri kapsamıştır. Mülkiyet hakkına müdahalenin malik üzerinde doğurduğu olumsuz sonuçların mümkünse eski hâle döndürülmesi, mümkün değilse malikin zarar ve kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal birtakım hukuki mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif yükümlülüklerinin bir gereğidir (Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri A.Ş., B. No: 2014/8649, 15/2/2017, §§ 46, 48).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

32. Başvurucular; Mahkemece hükmedilen kamulaştırma bedelinin miktar olarak kesinlik sınırı altında kaldığı gerekçesiyle kanun yolu incelemesi yapılamadığını, kamulaştırma bedelinin düşük belirlendiğine ilişkin şikâyetlerinin denetlenmediğini ileri sürmüştür.

33. Somut olayda Mahkemece yapılan yargılama sonunda kamulaştırma bedelinin tespitine, kamulaştırılan taşınmazın başvurucular adına olan tapu kaydının iptali ile İdare adına tesciline karar verilmiştir. Mahkeme kararında tescile ilişkin hükmün kesin olduğu, bedele ilişkin hükme karşı ise istinaf kanun yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir.

34. Başvurucular taşınmazın değerinin düşük belirlendiğini, hesap hatası yapıldığını, bu nedenle kamulaştırılan taşınmazın gerçek değerinin kendilerine ödenmediğini, bu durumun Anayasa'ya ve 2942 sayılı Kanun'a aykırılık teşkil ettiğini belirterek istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

35. Bölge Adliye Mahkemesi kesin karara karşı istinaf başvurusunda bulunulamayacağını belirterek istinaf başvurusunun usulden reddine kesin olarak karar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararında 6100 sayılı Kanun'un 341.maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca hükmedilen bedelin her bir paydaşa düşen kısmının karar tarihi itibarıyla mal varlığı davalarına ilişkin olarak belirlenen kesinlik sınırı altında kaldığını belirtmiştir.

36. Bölge Adliye Mahkemesinin esas aldığı söz konusu hükümde, mal varlığı davalarına ilişkin ilk derece mahkemesi kararlarının 2019 yılı için 4.400 TL'yi geçmemesi hâlinde kesin olacağı hüküm altına alınmış olup istinaf başvurusunda bulunamayacaklar mal varlığı davalarının tarafları olarak belirlenmiştir. Oysa kamulaştırma bedelinin tespiti davaları tipik mal varlığı davalarından farklı olup kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında uyuşmazlığın esasını mal varlığının değerinin ne olduğu oluşturmaktadır. Kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında taşınmazın değerinin mahkeme tarafından belirlenmesi gerekir. Mal varlığına ilişkin davalarda ise belirli bir miktar içeren talepler davanın konusunu oluşturmaktadır. Taşınmaz malikinin mahkeme tarafından kamulaştırma bedeli olarak belirlenen miktara yönelik itirazlarını kanun yolunda ileri sürmesi sonucunda taşınmazın gerçek değerinin belirlenmesine yönelik bir denetleme yapılabileceği ortadadır. Nitekim taşınmazın gerçek değeri üzerinden kamulaştırılmış olması Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının da gereğidir.

37. Dolayısıyla satın alma görüşmeleri sonuç vermediği için idarece taşınmazın maliki aleyhine kamulaştırma bedelinin tespiti talebiyle açılan davanın sonucunda aleyhine dava açılan taşınmaz malikinin mahkemece hükmedilen kamulaştırma bedelinin taşınmazının gerçek değerinden düşük olduğu iddiasında bulunması durumunda mahkeme kararına karşı kanun yolu başvurusunda bulunmaktan başka bir seçeneği yoktur.

38. Etkili başvuru hakkı, önüne getirilen bir uyuşmazlığın esasının mahkemece incelenerek iddiaların dinlenip karara bağlanmasını gerektirir. Somut olayda kamulaştırma bedelinin düşük olduğu belirtilerek istinaf incelemesi talebinde bulunan başvurucuların talebinin Bölge Adliye Mahkemesince davaya konu kamulaştırma bedelinin kesinlik sınırı altında kaldığı gerekçesiyle esas incelemesi yapılmadan usulden reddedilmesiyle Mahkemece hükmedilen bedelin denetlenmesi imkânı ortadan kalkmış, âdeta başvurucular hükmedilen bedeli kabul etmeye zorlanmış olmaktadır. Kamulaştırma bedeli belli bir miktarın altında olduğu için başvurucuların bedele karşı itiraz edememesi nedeniyle mahkemeye erişimin kısıtlandığı ve mülkiyet hakkı kapsamında etkili başvuru hakkının ortadan kaldırıldığı sonucuna varılmıştır.

39. Kaldı ki Mahkemenin gerekçesinin dayanağı olan 6100 sayılı Kanun'un 341. maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesi Anayasa Mahkemesi tarafından “kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin davalar yönünden hükmün denetlenmesini talep etme hakkını sınırlandırdığı gerekçesiyle iptal edilmiştir. Dolayısıyla karar tarihinde yürürlükte bulunan ancak hak arama hürriyetinin özüne dokunması nedeniyle iptal edilen kanun hükmüne dayanılarak davanın reddine karar verilmesi ile etkili başvuru hakkının ortadan kaldırıldığı anlaşılmıştır.

40. Kamulaştırma bedelinin tespiti davalarına ilişkin olarak verilen kararların kesinlik sınırının altında kaldığı belirtilerek denetime tabi tutulmaması durumunda bireyin taşınmazının gerçek değerinden yoksun kalmasına yol açabileceği dikkate alındığında genel hükümlere göre açılan ve teorik olarak başarı sunma kapasitesi olan dava yolunun Bölge Adliye Mahkemesinin katı ve şekilci yorumuyla başarı sunma kapasitesini yitirdiği görülmüştür.

41. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının esasının incelenmesini ve giderim sağlanmasını engelleyen yorum nedeniyle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

42. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden başvurucuların kamulaştırma bedelinin düşük olduğuna, aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesine yönelik şikâyetleri hakkında ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

VI. GİDERİM

43. Başvurucular, yeniden yargılama yapılması ile maddi ve manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

44. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

45. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Adana Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesine (E.2019/2405, K.2019/1406) iletilmesi için Adana 7. Asliye Hukuk Mahkemesine (E. 2017/8, K.2019/1406) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.