TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

KEZİBAN KARABULUT BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/37126)

 

Karar Tarihi: 30/10/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Hasan SARAÇ

Başvurucu

:

Keziban KARABULUT

Vekili

:

Av. İsmail KILIÇ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, başvurucunun murisinin askerlik görevini ifa ettiği dönemde ölmesi üzerine vazife malullüğü aylığı bağlanması talebiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkı ile gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucunun oğlu A.K., Denizli 11. Piyade Tugay Komutanlığında askerlik görevini yapmakta iken 27/11/1993 tarihinde nöbet tuttuğu esnasında askerlik hizmeti sebebiyle kendisine verilen tüfekle intihar etmiştir. Olayla ilgili olarak Denizli Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) tarafından yapılan ilk işlemlerin ardından28/11/1993 tarihinde görevsizlik kararı verilmiştir.

3. Kara Kuvvetleri Komutanlığı 58. Er Eğitim Tümen Komutanlığı Askerî Savcılığı (Askerî Savcılık) tarafından yürütülen soruşturma sonucunda dosyadaki tüm belge ve bilgilere göre A.K.nın vazife sırasında herhangi bir kötü muameleye maruz kalmadığı kabul edilerek 31/12/1993 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Söz konusu kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...Acemi Er Eğitim evresini tamamlayarak, Denizli 11 nci Piyade Tugay Komutanlığındaki kıtasına katılıp, takriben bir ay kadar da yeni birliğinde hizmet yapan Er [A.K.nın], 27.11.1993 tarihinde 16.30-18.30 saatleri arasındaki Takım Deposu nöbetine nizami şekilde ve yarım dolduruşta olan... G-3 Piyade Tüfeği ile başlayıp, tahminen nöbetinin bitimine yakın, hizmet sebebiyle taşıdığı, kendisine zimmetli ve bilirkişi mütalaasına göre de mekanik olarak herhangi bir arızası olmayan mezkûr tüfeğini tesbit edilemeyen bir nedenle sağ göğüse (tatuaj halkası yaratacak şekilde) yaklaştırıp tüfeğin namlusuna sürdüğü anlaşılan mermiyi ateşleyerek, bunun sonunda da otopsi tutanağında zikredilen ve ateşlenen kurşunun yarattığı harabiyet sonucu solunum ve dolaşım yetmezliği neticesinde acil tıbbi müdahaleye rağmen öldüğü, Savcılığımızca yapılan soruşturmaya göre de, arkadaşları arasında sessiz-sakin, içe dönük ve genel olarak da yalnız kalmayı tercih eden bir kişilik yapısına sahip olduğu anlaşılan Er[A.K.'nın],, nöbete başlarken (Diğer arkadaşları ile birlikte ve değiştirici nöbetçi huzurunda) doldur-boşalt işlemini yaptığı, yarım dolduruşta olan tüfeğin, doldur-boşalt istasyonundaki bu uygulama ile namlusunda mermi kalması ihtimalinin ortadan kalktığı ve ancak daha sonraki patlamaya göre de, adı geçen Er'in nöbeti sırasında namluya mermi sürmüş olduğu neticesine varıldığı, kurşunun vücuda giriş yeri de nazara alınıp ve ayrıca tüfeğin mekanik bir arızasmın da olmadığı belirlenmiş olmakla tüfeğin kendisi tarafından anlaşılmayan bir neden ile bilinçli olarak ateşlendiği ve bu nedenle de eylemin bir intihar fiilinden ibaret olduğu, bu neticenin doğmasında ise başka bir kimsenin veya idarenin temsilcilerinin herhangi bir cezai sorumluluğunu gerektirecek nitelikte rolünün müessir olmadığı sonucuna varılmakla, olayla ilgili olarak itirazı kabil olmak üzere 353 sayılı kanunun 105 nci maddesi uyarınca KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA KARAR verildi."

4. İtirazı kabil olmak üzere verilen karara karşı süresi içerisinde başvurucu tarafından itiraz edildiğine dair bilgi veya belgeye bireysel başvuru dosyası kapsamında rastlanılmamıştır.

5. Başvurucu; Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) askerlik hizmetinin kamu hizmeti olduğu, oğlunun da askerlik hizmeti sırasında şehit düştüğünden bahisle vazife malulü sayılmasına yönelik 29/9/2017 tarihinde başvuru yapmıştır. Bu başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine başvurucu Ankara 4. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) nezdinde iptal davası açmıştır.

6. İdare Mahkemesi, dava konusu işlemin iptaline 19/9/2018 tarihinde karar vermiştir. Söz konusu kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

" (...) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında da benimsendiği üzere; askeri birimlerin kontrolünde bulunan kışlada meydana gelen ölüm olayının vazifeden kaynaklanmadığını ispat etme yükümlülüğünün Devlete ait bulunduğu; ölümün aydınlatılamadığı durumlarda Devletin, sorumluluğu üstlenmesi gerektiğinden; askerlik görevinin ifası sırasında gerçekleşen ölümlerin aydınlatılamadığı durumlarda ölümün; görevin tesir ve etkisiyle gerçekleşmediği kabulünün ise ancak varsayım olacağı açıktır.

Dosyanın incelenmesinden; davacının oğlu P. Er A.K.'nin Denizli ilinde bulunan 11. Piyade Tugay Komutanlığı'nda vatani görevini yaptığı, 27/11/1993 günü nöbet görevinin bitmesine yakın zimmetine tevdi edilen askeri silah ile göğsüne ateş edilmiş vaziyette bulunarak kaldırıldığı Denizli devlet hastanesinde kurtarılamayarak vefat ettiği, ölü muayenesinin yapıldığı, sistematik otopsinin yapılmasına gerek duyulmadığı, askeri savcılık tarafından iki arkadaşının beyanları esas alınarak, bilinmeyen ve açıklanamayan bir sebeple intihar ettiği değerlendirilerek, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilerek dosyanın tekemmül ettirildiği, başkaca herhangi bir delil toplanmadığı, davacının mütevaffa oğlunun askerlik görevi sırasında nöbet tutarken vefat ettiği belirtilerek vazife malülü sayılması talebiyle yapmış olduğu başvurusunun zımnen reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Olayda, davacının oğlunun; askere alınırken herhangi bir hastalığının var olduğuna dair bir bilgi ve belge bulunmadığı, askerlik görevine sağlam olarak başladığı, P.Er olarak askerlik görevi sırasında vefat ettiği, ölümün; görevin tesir ve etkisiyle gerçekleşmediğinin ortaya konulamadığı halde, makul bir açıklama yapma yükümlülüğü Devlete ait olan ölüm olayının tam olarak aydınlatılmadığı, (yeterli araştırma yapılmadığı, intihar kadar kazaen veya başkaca bir sebeple ölüp ölmediği hususunun kesin bir şekilde ortaya konulamadığı) görevin neden ve etkisiyle meydana gelmediği varsayımına dayalı olarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. "

7. Karara karşı yapılan istinaf başvurusu Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesi (Dava Dairesi) tarafından incelenmiştir. Dava Dairesi 15/10/2020 tarihli kararında istinaf başvurusunun kabulüne, İdare Mahkemesinin kararının kaldırılmasına ve davanın esastan reddine karar vermiştir. Söz konusu kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...Buna (Vazife malüllüğü) ve bunlara uğrıyanlara da (Vazife malülü) denir." hükmü yer almış, 56/1. maddesinde, muvazzaf, yedek ve gönüllü erlerin silah altında bulundukları esnada veya celp ve terhislerinde (serbest sevkler dahil) sevkleri sırasında vazife malulü olmaları halinde, kendilerine, 66/d maddesinde ise, erlerden 56. maddede yazılı vazifeden doğması sebeplerle ölenlerin; ölüm tarihinde bu Kanuna göre müstahak dul ve yetimlerine aylık bağlanacağı kurallarına yer verilmiştir.

Aynı Yasanın 48. maddesinde ise, vazife malullüğünün;

a) Keyif verici içki ve her çeşit maddeler kullanmaktan, b) Kanun, tüzük ve emir dışında hareket etmiş olmaktan; c)Yasak fiilleri yapmaktan; ç) İntihara teşebbüsten; d) Her ne suretle olursa olsun kendisine veya başkalarına menfaat sağlamak veya zarar yapmak maksadından; doğmuş olması halinde bunlara uğrayanlar hakkında (Adi mâlûllük) hükümlerinin uygulanacağı hükmü yer almıştır.

5434 sayılı Kanunun 48. maddesinde, maluliyetin intihara teşebbüsten kaynaklanmış olması halinde, ilgililer hakkında vazife malullüğüne ilişkin hükümlerin uygulanamayacağı belirtilmiş, böylelikle kural olarak intihara teşebbüs veya intihar, vazife malullüğünü ortadan kaldıran bir durum olarak düzenlenmiştir. Bununla birlikte, söz konusu kuralın ancak intihar ile vazife arasında uygun nedensellik bağının kurulabildiği hallerde ihmal edilebileceğinin de kabulü gerekir.

Dosyada bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; askerlik vazifesi sırasında müteveffayı intihara sürükleyecek bir olayın, diğer bir ifadeyle, müteveffanın intihar etmesinde vazifeden kaynaklı bir kötü muamelenin söz konusu olmadığı, dolayısıyla intihar ile askerlik vazifesi arasında nedensellik bağı kurulabilecek biri durumun bulunmadığı anlaşılmıştır.

Bu nedenle; davacının oğlunun askerlik vazifesinin neden ve etkisi ile vefat etmediği sonucuna varıldığından, müteveffadan dolayı vazife malullüğü hükümlerinin uygulanması talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir. "

8. Nihai kararın 2/12/2020 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine başvurucu 3/12/2020 bireysel başvuruda bulunmuştur.

II. DEĞERLENDİRME

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

9. Başvurucu; murisinin ölümünün şüpheli olduğunu, askerlik görevine başlarken herhangi bir psikolojik sorunu olduğuna dair tespit bulunmayan ve askerî birimlerin kontrolü altında bulunan A.K.nın tehlikeli nitelikte bir kamu hizmeti olan askerlik görevini ifası sırasında meydana gelen ölüm nedeniyle ölümün vazifeden kaynaklanmadığını ispat etme görevinin devlete ait olduğunu, kusursuz sorumluluk ilkesi gereğince idarenin sorumlu olduğunu beyan ederek Anayasa'da güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

10. Adalet Bakanlığı görüşünde; konuya ilişkin olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarına yer verdikten sonra ölüm olayına ilişkin yürütülen ceza soruşturması kapsamında elde edilen bulgulardan müteveffanın ölümünün intihar sonucu gerçekleştiği, vazife sırasında kötü muameleye maruz kalmadığı, askere alınmadan önce yapılan muayenelerde intihara meyilli olduğunu gösteren bir delil bulunmadığı ve bu durumun başvurucu tarafından da kabul edildiğini, bunun aksine bir durumdan şüphelenilmesini gerektiren bir olgunun başvuru dosyasında bulunmadığı belirtilmiştir.

11. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

12. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

13. Somut olayda başvurucunun vazife malullüğü aylığı bağlanması talebiyle SGK'ya müracaat ettiği ve talebinin kabul edilmemesi üzerine açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle bireysel başvuruda bulunduğu görülmektedir. Dolayısıyla bireysel başvuruya konu edilen davanın meydana gelen ölüm olayında idarenin kusuru bulunduğu veya ölüm olayının yeterli soruşturulmadığı, bu nedenle yaşam hakkının ihlal edildiği iddia edilerek idare aleyhine açılmış hukuki ya da cezai nitelikte değil de olaydan dolayı SGK'nın vazife malullüğü aylığı bağlanmamasına ilişkin işleminin iptali talebiyle açılmış bir dava olduğu anlaşılmıştır. SGK aleyhine açılan bu davanın ölüm olayının sebebi ve varsa sorumluların tespiti için elverişli bir hukuki yol olmadığı zira anılan yargılamaya konu uyuşmazlığın aylık bağlanması için gerekli şartların bulunup bulunmadığının tespiti ile sınırlı olduğu görülmüştür. Bu sebeple yaşam hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yollar tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı sonucuna varılmıştır (benzer bazı kararlar için bkz. Kadir Yılmazbaş, B. No: 2012/1199, 19/11/2014, § 31; Latif Hacıbekiroğlu, B. No: 2014/6011, 22/9/2016, § 21; Tanju Bozkurt, B. No: 2014/11917, 17/7/2018, § 38).

14. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

15. Başvurucu, yargılama sırasında davanın sonucuna etkili olabilecek nitelikteki iddiaların kararda karşılanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasında bulunmuştur. Başvurucu bu kapsamda, aynı maddi olaylara ilişkin yargısal mercilerin vazife malullüğü taleplerinin kabul edilmesi gerektiğine dair kararlarının bulunduğunu, kendisinin davasının ise reddedildiğini, bir kamu hizmeti olan askerlik görevinin ifası sırasında meydana gelen ölüm nedeniyle ölümün vazifeden kaynaklanmadığını ispat etme görevinin devlete ait olmasına rağmen yargı merciinin bu hususta bir değerlendirme yapmadığını, açılan davanın hukuka aykırı değerlendirmeler yapılarak reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini öne sürmüştür.

16. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucunun yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatına sahip olmadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının mahkemeler tarafından dinlenmediğine veya gerekçelerin hangi nedenle kabul edilemez olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığını böylece kararlarda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durumun da tespit edilemediği belirtilmiştir.

17. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürdüğü tüm şikâyetleri gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmiştir.

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

20. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

21. Somut olayda, başvurucunun iddialarına bakıldığında (bkz. § 15) başvurucunun yargılama sürecinin başında AİHM kararlarına atfen sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle, askeri birimlerin kontrolünde bulunan kışlada meydana gelen ölüm olayının vazifeden kaynaklanmadığını ispat etme yükümlülüğünün devlet ait olduğunu, ölüm olayının maddi koşullarının aydınlatılamadığı durumlarda ölümün görevin tesir ve etkisiyle gerçekleşmediğine dair açıklama mükellefiyetinin devlette olduğunu iddia ettiği anlaşılmıştır. Dava dilekçesinde ileri sürülen bu hususlara ilişkin olarak İdare Mahkemesince de ayrıntılı değerlendirmeler yapıldığı anlaşılmaktadır (bkz.§ 6). Davalı İdarenin istinaf başvurusu üzerine ise Bölge İdare Mahkemesi, davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte esaslı iddialar ileri sürülmesine ve askerde ölümlere ilişkin olarak somut maddi koşulları aynı olan çeşitli mahkemelerce verilmiş kararların bulunmasına rağmen iddia edilen ölümün askerlik gibi zor bir kamu görevinin sebep ve tesiri ile meydana gelip gelmediği hususunda bir değerlendirme sunmaksızın davanın reddine karar vermiştir (bkz.§ 7 ). Somut olayda, Askeri Savcılık kararından da başvurucunun murisinin otopsisinin yapılmadığı durumlarda şüpheli ölüme ilişkin olarak maddi olayın koşullarının bir bütün olarak ortaya çıkarılması için yargısal mercilerin ileri sürülen iddialara ilişkin olarak ölenin daha öncesinde ciddi psikolojik rahatsızlığının bulunup bulunmadığı gibi hususlar başta olmak üzere askerliğinin ölüm olayı üzerindeki etkisinin ve netice olarak vazife malullüğü hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının etraflıca araştırılması gerektiği hususunda herhangi bir şüphe bulunmadığı değerlendirilmiştir.

22. Açıklanan gerekçelerle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

23. Diğer taraftan bu ihlal kararının davanın sonucuyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Zira gerekçeli karar hakkı, taraflara yargılama sırasında ileri sürdükleri iddiaların kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmelerine imkân sağlayan bir hak olup yargılama sonucuna yönelik bir teminat sağlamaz. Bu itibarla Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini gözeterek ve söz konusu iddiayla ilgili olarak yeniden bir değerlendirme yaparak gereken kararı vermek yine yargılama mercilerinin takdirindedir.

III. GİDERİM

24. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.

25. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA

2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesine (E.2018/8258, K.2020/2929) iletilmek üzere Ankara 4. İdare Mahkemesine (E.2017/3334, K.2018/2015) GÖNDERİLMESİNE,

D. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.