TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
AHMET MUHAMMET ÇAY BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2020/9481) |
|
Karar Tarihi: 18/4/2024 |
R.G. Tarih ve Sayı: 31/7/2024-32618 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
İrfan FİDAN |
|
|
Yılmaz AKÇİL |
Raportör |
: |
Kemal ÖZEREN |
Başvurucu |
: |
Ahmet Muhammet ÇAY |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kazai rüşt kararının zamanında alınmadığı belirtilerek atama işleminin yapılmaması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/3/2020 tarihinde yapılmıştır. Birinci Bölüm İkinci Komisyon tarafından 25/10/2023 tarihinde başvurucunun şikâyetleri adil yargılanma hakkı ve özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilmiştir. Başvuru, adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkı yönünden başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez bulunmuştur. Özel hayata saygı hakkı yönünden ise başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. 15/8/1995 doğumlu olan başvurucu, Yozgat'ta bulunan Atatürk Anadolu Sağlık Meslek Lisesi, Acil Tıp Teknisyenliği Bölümünden 14/6/2013 tarihinde mezun olmuştur. Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS)-2013/1 sayılı yerleştirme sonuçlarına göre Sağlık Bakanlığının mülga Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna (İdare) sağlık memuru olarak yerleştirilen başvurucunun kazai rüşt kararının tercih işlemlerinin son günü olan 3/7/2013 tarihi itibarıyla alınmadığı gerekçesiyle 26/7/2013 tarihinde atamasının yapılmamasına karar verilmiştir.
6. Başvurucu, bu işlemin yürütmesinin durdurulması ve iptali talebiyle Ankara 13. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, İdareye atama için başvurduğu tarih itibarıyla kazai rüşt kararının bulunduğunu ve ergin olduğunu, yerleştirildiği kadroya atanmaması işleminin hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir.
7. İdare Mahkemesi 6/11/2013 tarihli kararıyla işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun "Memuriyete girişte yaş" kenar başlıklı 40. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Bir meslek veya sanat okulunu bitirenler en az 15 yaşını doldurmuş olmak ve Türk Medeni Kanununun 12 nci maddesine göre kazai rüşt kararı almak şartiyle Devlet memurluklarına atanabilirler." şeklindeki hüküm hatırlatılmıştır. Bu bağlamda kazai rüşt kararının devlet memurluğuna atanmada aranan bir şart olduğu ve atama işlemi sırasında başvurucunun bu şartı taşıdığı vurgulanarak İdarece bu şartın dışında tercih sırasında kazai rüşt kararının alınmadığı gerekçesiyle atama işlemini gerçekleştirmemesinin hukuka uygun olmadığı belirtilmiştir. Akabinde İdare Mahkemesi aynı gerekçeyle 31/12/2013 tarihinde dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir.
8. İdare bu karara karşı temyiz başvurusunda bulunmuştur. Temyiz dilekçesinde İdare, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından yayımlanmış olan KPSS-2013/1 sayılı Tercih Kılavuzu'nda yer alan "1. Başvurma Genel Şartları" başlığının (b) maddesine göre işlem tesis edildiğini belirtmiştir. İdare, anılan maddede "Bir meslek veya sanat okulunu bitirenler en az 15 yaşını doldurmuş olmak ve Türk Medeni Kanununun 12’nci maddesine göre kazai rüşt kararı almak şartıyla Devlet memurluklarına atanabilirler. Kazai rüşt kararının tercih işlemlerinin son günü itibariyle alınmış olması gerekmektedir." şeklindeki düzenlemenin yer aldığını, başvurucunun tercih işlemlerinin son günü itibarıyla kazai rüşt kararının bulunmadığını ifade ederek İdare Mahkemesi kararının bozulmasını talep etmiştir.
9. Danıştay Onikinci Dairesi (Daire) 14/4/2015 tarihli kararıyla İdare Mahkemesi kararının usule ve hukuka uygun olduğunu belirterek İdarenin temyiz talebinin reddine ve anılan kararın onanmasına karar vermiştir. İdare bu kararın düzeltilmesini talep etmiş, karar düzeltme dilekçesinde temyiz dilekçesindeki iddialarını yinelemiştir.
10. Daire 5/10/2018 tarihinde karar düzeltme talebini kabul ederek bu kez İdare Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermiş; kararın gerekçesinde, kazai rüşt kararının tercih işlemlerinin son günü itibarıyla alınmış olmasına yönelik gerekliliğin kılavuzda yer aldığı, başvurucunun ise tercih işlemlerine son başvuru tarihi olan 3/7/2013 tarihinden sonra 11/7/2013 tarihinde kazai rüşt kararı aldığını ifade ederek İdare Mahkemesi kararının hukuka uygun olmadığını belirtmiştir.
11. İdare Mahkemesi, Dairenin bozma kararına uyarak aynı gerekçeyle 13/3/2019 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Bu karar üzerine 14/3/2019 tarihi itibarıyla başvurucunun görevine son verilmiştir.
12. Başvurucu bu karara karşı temyiz başvurusunda bulunmuştur. Temyiz dilekçesinde başvurucu, yaklaşık beş yıldır sağlık görevlisi olarak çalıştığını, buna göre geleceğini planladığını ve düğün arifesinde olduğunu belirtmiş; atanmama işleminin hukuka aykırı olduğu yönündeki iddialarını yinelemiştir. Sonuç olarak İdare Mahkemesinin 13/3/2019 tarihli kararına karşı yapılan bu temyiz başvurusu Dairenin 19/6/2019 tarihli kararıyla reddedilerek İdare Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir. Başvurucu, bu kararın düzeltilmesini talep etmiş; Daire karar düzeltme talebini 7/11/2019 tarihinde reddetmiştir.
13. Nihai karar 12/2/2020 tarihinde başvurucu tarafından öğrenilmiştir.
14. Öte yandan devam eden süreçte Sağlık Bakanlığı Yönetim Hizmetleri Genel Müdürlüğü "kazâî rüşt kararı ile atanan personel" konulu Bakanlık oluru ile bahse konu personelin görevlerine devamının sağlanması ve ilgililer hakkında devam eden davalarda da kanun yoluna gidilmemesi yönünde işlem tesis etmiştir.
15. Bunun üzerine başvurucu, kendisiyle aynı durumda olanların görevlerine devam ettiğini belirterek İdareye verdiği dilekçeyle görevine yeniden atanma talebinde bulunmuş, bu talebinin zımnen reddedilmesi üzerine zımni ret işleminin yürütmesinin durdurulması ve iptali talebiyle dava açmıştır. Ankara 16. İdare Mahkemesi 25/12/2020 tarihinde zımni ret işleminin yürütmesinin durdurulmasına karar vermiş; kararın gerekçesinde İdare Mahkemesinin 6/11/2013 tarihli kararı uyarınca göreve iade edilip yaklaşık 5 yıl 4 ay görev yaptıktan sonra görevine son verilen başvurucunun hukuk devleti ve eşitlik gibi anayasal normlar ve hakkaniyet uyarınca emsalleri hakkında alınan "atama tarihi itibariyle kazai rüşt kararı almış olanların görevlerine son verilmeyeceği" yönündeki karardan yararlandırılmak suretiyle, davalı idareye yeniden atanma talebiyle yaptığı başvurunun kabul edilerek göreve başlatılması gerekmekte iken aksi yönde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığını belirtmiştir. Ankara 16. İdare Mahkemesi 25/2/2021 tarihinde aynı gerekçeyle anılan işlemin iptaline karar vermiştir. Bu karar, İdare tarafından istinaf başvurusunda bulunulmadığından 20/10/2021 tarihinde kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. 657 sayılı Kanun'un "Genel ve özel şartlar" kenar başlıklı 48. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devlet memurluğuna alınacaklarda aşağıdaki genel ve özel şartlar aranır.
A) Genel şartlar:
...
2. Bu Kanunun 40 ncı maddesindeki yaş şartlarını taşımak,"
17. 657 sayılı Kanun'un "Memuriyete girişte yaş" kenar başlıklı 40. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Bir meslek veya sanat okulunu bitirenler en az 15 yaşını doldurmuş olmak ve Türk Medeni Kanununun 12 nci maddesine göre kazai rüşt kararı almak şartiyle Devlet memurluklarına atanabilirler."
18. 3/5/2002 tarihli ve 24744 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Kamu Görevlerine İlk Defa Atanacaklar İçin Yapılacak Sınavlar Hakkında Genel Yönetmelik'in (Yönetmelik) "Adayların başvurmaları ve atanmaları" kenar başlıklı 25. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Adaylar, yerleştirildikleri kamu kurum ve kuruluşlarına, Tercih Kılavuzu’nda yazılı olan belgeler ve KPSS Sınav Sonuç Belgesi ile birlikte atanmak üzere süresi içinde başvururlar.
Kamu kurum ve kuruluşları, atamaya yetkili amirin onayı ile beş kişiden oluşan bir sınav değerlendirme komisyonu kurar. Bu komisyon, atanmak üzere bildirilen adayları, aranılan nitelikler yönünden inceleyerek, nitelikleri uyanların atamalarının yapılmasını teklif eder.
...
Ancak, atama için öngörülen koşullara uymayan veya gerekli belgeleri süresi içinde getiremeyen adayların atamaları yapılmaz."
19. ÖSYM Yönetim Kurulunun 18/6/2013 tarihli ve 2013/13.06 sayılı kararı ile onaylanan KPSS-2013/1 sayılı Tercih Kılavuzu'nun ilgili kısmı şöyledir:
"1. BAŞVURMA GENEL ŞARTLARI
İlan edilen kadro veya pozisyonlara atanmak için başvuracak adayların aşağıdaki genel şartlara sahip olmaları gerekmektedir.
...
b) 18 yaşını tamamlamış olmak. (Bir meslek veya sanat okulunu bitirenler en az 15 yaşını doldurmuş olmak ve Türk Medeni Kanununun 12’nci maddesine göre kazai rüşt kararı almak şartıyla Devlet memurluklarına atanabilirler. Kazai rüşt kararının tercih işlemlerinin son günü itibariyle alınmış olması gerekmektedir.)"
20. Kılavuzun ilgili kısmında yer alan "Kazai rüşt kararının tercih işlemlerinin son günü itibariyle alınmış olması gerekmektedir." şeklindeki düzenlemenin iptal edilmesi talebiyle açılan davada Danıştay Onikinci Dairesi 7/3/2017 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"...getirilen kuralların, sınav, yerleştirme ve atama işlemlerinin belli bir düzen içerisinde yürütülmesi, adayların haklarının güvenceye alınması, yükümlülüklerinin önceden belirlenmesi ve kamu kurum ve kuruluşlarının personel ihtiyaçlarının zamanında karşılanması amacını taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu amaçlar güdüldüğü içindir ki, atanılacak kadrolar için belirlenen koşulların adaylarda bulunup bulunmadığının, yapılacak atama işlemlerinin temelini teşkil eden ve atama işlemlerinden ayrı olarak değerlendirilemeyecek olan yerleştirme aşamasında ÖSYM tarafından; atama aşamasında ise, kurulacak komisyon tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
Bu durumda; Ölçme Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı tarafından, ancak yerleştirme işlemlerinde aranabilecek olan yaş koşulunu, yerleştirmeye esas tercih işlemlerinin son günü itibarıyla aranmasını öngören dava konusu düzenlemede hukuka aykırılık görülmemiştir."
21. Mezkûr kararda iki üyenin yazdığı karşıoyun gerekçesi ise şöyledir:
"... 657 sayılı Kanun'un 40. maddesinde, kazai rüşt kararı almak şartıyla Devlet memuru olunabileceği hükme bağlanmakla birlikte, maddede bu koşulun tercih işlemlerinin son günü itibarıyla aranacağı hususunda bir ibareye yer verilmediğinden, bu koşulun atama işlemlerinin yapılması sırasında aranmasının yeterli olacağı sonucuna ulaşılmaktadır.
Öte yandan, kazai rüşt kararı, hukuk mahkemelerinin inisiyatifinde olan bir sürecin sonunda alındığından, bu kararın tercih işlemlerinin son gününe yetiştirilmesi memur adaylarının elinde olmayabilecektir.
Bu durumda, ... 'Kazai rüşt kararının tercih işlemlerinin son günü itibariyle alınmış olması gerekmektedir' ibaresinde hukuka uyarlık görülmemiştir."
22. Danıştay Onikinci Dairesinin anılan kararına karşı yapılan temyiz başvurusu Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 29/5/2019 tarihli kararıyla reddedilmiş ve kararın onanmasına oyçokluğuyla karar verilmiştir.
23. Öte yandan Sağlık Bakanlığı Yönetim Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 49635782/929 sayılı, bila tarihli ve "kazâî rüşt kararı ile atanan personel" konulu Bakanlık oluru ise şöyledir:
"KPSS-2013/1 yerleştirme sonuçlarına göre Bakanlığımız -mülga- Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanlığı bünyesine 657 sayılı Kanun’un 4/A maddesi kapsamında sağlık personeli olarak yerleştirilmesi yapılanlardan; KPSS Yerleştirme Tercih Kılavuzunda belirtilen '18 yaşını tamamlamış olmak. (Bir meslek veya sanat okulunu bitirenler en az 15 yaşını doldurmuş olmak ve Türk Medeni Kanunu'nun 12'nci maddesine göre kazai rüşt kararı almak şartıyla Devlet memurluklarına atanabilirler. Kazai rüşt kararının tercih işlemlerinin son günü itibariyle alınmış olması gerekmektedir.)' şartını taşımayanların atamaları yapılmamış; bu işleme karşı bahse konu kişiler tarafından Bakanlığımız aleyhine dördü Danıştay nezdinde, 21'i yerel mahkemede olmak üzere toplam 25 kişi dava açmıştır.
...
Netice olarak halen 25 davacından 11'i görevine devam etmekte, 14 davacının görevine son verilmiş bulunmaktadır. Bakanlığımıza intikal eden yargı kararları nazara alındığında, 11 davacının daha görevine son verilebileceği düşünülmektedir.
Yedi yıl devam eden ve aynı konuda birbirinden farklı kararların verildiği bir yargı sürecinden sonra yaklaşık yedi yıl kamu görevini yürüten bir personelin görevine son vermek, idari istikrar ilkesi ve hukuki güvenlik ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Yerleştirme işleminden hemen sonra atama şartını taşıyan ve yaklaşık yedi yıl Bakanlığımızda görev yapan personelin görevine devamının sağlanmasının idari istikrar ilkesine daha uygun olacağı düşünülmektedir.
...
Bu minvalde ... hukuki güvenlik ve idari istikrar ilkeleri ile ilgililerin atama tarihinden önce kazai rüşt kararı almış oldukları esas alınarak halen Bakanlığımızda görev yapmakta olan bahse konu personelin aleyhlerindeki kararlara göre görevlerine son verilmemesi ve kanun yolu başvurusundan sarf-ı nazar edilmesi hususunu tensiplerinize arz ederim."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Anayasa Mahkemesinin 18/4/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu; İdare Mahkemesinin 6/11/2013 tarihli yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararından sonra atama işleminin gerçekleştirildiğini ve göreve başladığını, bundan sonra sosyal ve mesleki hayatına ilişkin planlamalar yaptığını, evlenmeye karar verdiğini, Dairenin 5/10/2018 tarihli kararından sonra ise düğün arifesinde görevine son verildiğini ve çaresiz kaldığını belirtmiştir. Verilen kararın özel hayatı üzerindeki etkilerinin yargı makamlarınca dikkate alınmadığını vurgulayan başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Bakanlık görüşünde; başvurucunun mağdur sıfatının devam edip etmediğinin, ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığının, başvurucunun yerleştirildiği göreve atanmamasının özel hayatı üzerindeki etkilerini ortaya koyup koymadığının değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
B. Değerlendirme
27. Anayasa’nın "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ... saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ... gizliliğine dokunulamaz."
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Mesleki hayata yönelik tedbirlerin ya da müdahalelerin hangi durumlarda özel hayat kapsamında görülmeye uygun olduğu veya başvuru konusu edilen uyuşmazlıkların hangilerinin bu bağlamda uygulanabilir kabul edileceği hususlarında ölçütler belirlenmesi ve bu ölçütler dikkate alınarak değerlendirmeler yapılması gerekmektedir (C.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, § 88). Somut başvurunun da bu yönüyle ele alınması ve yapılacak değerlendirmeler neticesinde özel hayata saygı hakkının uygulanabilir olduğu sonucuna ulaşılması durumunda başvurucunun tüm iddialarının özel hayata saygı hakkı bağlamında incelenmesi gerektiği değerlendirmiştir.
1. Uygulanabilirlik Yönünden
29. Anayasa Mahkemesi önceki birçok kararında, özel hayata ilişkin herhangi bir nedene dayanılmaksızın mesleki hayata yönelen müdahalelerin özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilebilmesi için gerekli olan koşulların neler olduğuna ilişkin detaylı değerlendirmelerde bulunmuştur (söz konusu koşullar için bkz. C.A. (3), §§ 97-101; Tamer Mahmutoğlu [GK], B. No: 2017/38953, 23/7/2020, §§ 84-90; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, §§ 106-110; Enis Aras [GK], B. No: 2018/36485, 14/12/2022, §§ 39-49).
30. Öte yandan bazı kariyer mesleklerde sosyal çevrenin, mesleki ilişkilerin ve dış dünyayla ilişki kurmanın mesleğin ifası gereği önem arz ettiği belirtilmelidir. Özellikle kişilerin mesleğin ifası bağlamında kariyer planlarına ilişkin iradelerinin anlaşıldığı ve bu iradeye müdahale edildiği durumlarda sonuca dayalı yaklaşım bağlamında -somut olayın kendine özgü koşullarına göre- aranan asgari eşiğin sağlandığının kabulü gerekebilir (Enis Aras, § 47).
31. Başvurucu, sağlık meslek lisesi acil tıp teknisyenliği bölümünden mezun olmuş, aldığı mesleki eğitim kapsamında bir kariyer planlaması çerçevesinde KPSS'ye girerek bu sınav sonucunda bir kadroya yerleştirilmiştir. Atamasının gerçekleştirilmemesi sonrasında buna ilişkin işlemin yürütmesinin durdurulması ile mesleğe başlayan başvurucu, beş yılı aşkın süre görev yapmış; devam eden yargılama sürecinde İdare Mahkemesinin Dairenin bozma kararına uyarak 13/3/2019 tarihinde davanın reddine karar vermesiyle bu kez başvurucunun görevine son verilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun mesleki eğitiminden hareketle bir kariyer planladığı, bununla birlikte mesleki ilişkiler ve sosyal çevre oluşturduğu söylenebilir.
32. Bu durumda başvurucunun iddiaları da dikkate alındığında sonuca dayalı nedenlerle başvurunun özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenebilir olduğu kanaatine varılmış ve başvurucunun iddiaları bir bütün hâlinde anılan hak kapsamında değerlendirilmiştir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
33. İdarenin 26/7/2013 tarihli işlemiyle başvurucunun yerleştirildiği kadroya atanmamasına karar verilmiş, 6/11/2013 tarihinde bu işlemin yürütmesinin durdurulması ile başvurucunun atama işlemi gerçekleştirilmiştir. Başvurucu, beş yılı aşkın bir süre görev yaptıktan sonra İdare Mahkemesinin 13/3/2019 tarihli davanın reddine ilişkin kararıyla başvurucunun görevine son verilmiştir. Her ne kadar başvurucu, yeniden atanma talebinin zımnen reddine ilişkin işlemi dava konusu etmiş ve Ankara 16. İdare Mahkemesinin 25/2/2021 tarihli işlemin iptaline ilişkin kararıyla yeniden göreve başlamış ise de başvurucunun göreve devam edemediği dönemler dikkate alındığında bakılmakta olan bireysel başvuruda mağdur sıfatının devam ettiği kabul edilmelidir.
34. Netice itibarıyla açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
35. Özel hayata saygı hakkına yönelik negatif ve pozitif yükümlülükler arasındaki sınırların kesin biçimde tanımlanması ve birbirinden ayrılması her zaman mümkün değildir. Devlet için öngörülen negatif yükümlülükler, her durumda özel hayata saygı hakkına keyfî surette müdahaleden kaçınmayı gerekli kılar. Pozitif yükümlülükler de özel hayata saygı hakkının korunmasını ve bireyler arası ilişkiler alanında olsa da özel hayata saygının güvencelerini sağlamaya yönelik olaya özgü tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 32; Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, § 46; Tamer Mahmutoğlu, § 98).
36. Başvurucunun kazai rüşt kararını tercih işlemlerinin son günü itibarıyla almadığı gerekçesiyle atama işleminin gerçekleştirilmediği ve buna ilişkin işlemin iptali talebiyle açtığı davanın reddedildiği dikkate alındığında başvurunun devletin negatif yükümlülükleri bağlamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Müdahalenin Varlığı
37. Başvurucunun atama işleminin gerçekleştirilmemesi şeklindeki idari işlemin nihai durumda yargı kararıyla iptal edilmeyerek kesinleşmesi, bu suretle başvurucunun mesleğini yapma imkânından mahrum bırakılması nedeniyle özel hayata saygı hakkına müdahalede bulunulduğu sonucuna varılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
38. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
39. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halil Berk, B. No: 2017/8758, 21/3/2018, § 49; Süveyda Yarkın, B. No: 2017/39967, 11/12/2019, § 32; Şennur Acar, B. No: 2017/9370, 27/2/2020, § 34; R.G. [GK], B. No: 2017/31619, 23/7/2020, § 82).
i. Genel İlkeler
40. Anayasa uyarınca temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmesi gerekir. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre de Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan kanunilik ölçütünün karşılanması için müdahale şekli anlamda bir kanuna dayanmalıdır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 31; Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, § 75; Fatih Saraman [GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019, § 65; Turgut Duman, B. No: 2014/15365, 29/5/2019, § 66; Tamer Mahmutoğlu, § 103; Ayşe Ortak [GK], B. No: 2018/25011, 6/1/2022, § 72).
41. Bununla birlikte temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin kanunların şeklen var olması yeterli değildir. Kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirmekte olup bu noktada kanunun niteliği önem kazanmaktadır. Kanunla sınırlama ölçütü sınırlamanın erişilebilirliğini, öngörülebilirliğini ve kesinliğini ifade etmekte; böylece uygulayıcının keyfî davranışlarının önüne geçtiği gibi kişinin hukuku bilmesine de yardımcı olmakta; bu yönüyle hukuk güvenliği teminatı sağlamaktadır (Halime Sare Aysal [GK], B. No: 2013/1789, 11/11/2015, § 62; Fatih Saraman, § 66; Turgut Duman, § 67; Tamer Mahmutoğlu, § 104; Ayşe Ortak, § 73).
42. Kanunun bu gerekliliklere uygun olduğunun söylenebilmesi için yeterince ulaşılabilir olması, vatandaşların belirli bir olaya uygulanabilir nitelikteki hukuk kurallarının varlığı hakkında yeterli bilgiye sahip olabilmesi, ayrıca ilgili normun keyfîliğe karşı uygun bir koruma sağlaması, yetkili makamlara verilen yetkinin genişliğini ve icra edilme biçimlerini yeterli bir netlikte tanımlaması gerekir (Halime Sare Aysal, § 63; Fatih Saraman, § 67; Turgut Duman, § 68; Tamer Mahmutoğlu, § 105; Ayşe Ortak § 74).
43. Hukukun kendisi -beraberinde getireceği idari pratiğin dışında- söz konusu işlemin meşru amacını da gözönünde tutarak keyfî müdahalelere karşı bireyi korumak için yetkili makamlara bırakılan takdir yetkisinin kapsamını yeterince açık bir şekilde göstermelidir. Diğer bir anlatımla hukuk sistemi, kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde müdahalelerde bulunma yetkisinin verildiğini açık ifadelerle ortaya koyacak nitelikte olmalı ve bu bağlamda ilgili müdahalenin muhataplarına müdahaleye zemin hazırlayan koşullar ile müdahalenin sonuçları açısından bir öngörüde bulunabilmeleri imkânı tanımalıdır (Halime Sare Aysal, § 64; Fatih Saraman, § 68; Turgut Duman, § 69; Tamer Mahmutoğlu, § 106; Ayşe Ortak § 75).
44. Öte yandan her ihtimale çözüm getiremeyecek olan yasal mevzuatın sağladığı koruma seviyesi, büyük ölçüde ilgili metnin düzenlediği alan ve içeriğiyle birlikte muhataplarının niteliği ve sayısıyla yakından bağlantılıdır. Bu nedenle kuralın karmaşık olması ya da belirli ölçülerde soyutluk içermesi ve buna bağlı olarak hukuki yardım ile tam olarak anlaşılabilir hâle gelmesi tek başına hukuken öngörülebilirlik ilkesine aykırı görülemez. Bu kapsamda hak ya da özgürlüğe müdahale eden kural belirli ölçülerdeki takdir alanını elbette uygulayıcıya bırakabilir. Fakat bu takdir alanının sınırlarının da yeterli açıklıkta belirlenmesi ve kuralın öngörülebilirliğini sağlayacak şekilde asgari bir kesinlik içermesi zaruridir (Halime Sare Aysal, § 65; Fatih Saraman, § 69; Turgut Duman, § 70; Tamer Mahmutoğlu, § 107; Ayşe Ortak § 76).
45. Nihayetinde söz konusu koşulların yerine getirilip getirilmediğini denetleyecek merci olan yargı organları, müdahalelere dayanak olarak gösterilen kanuni düzenlemelerin erişilebilir, öngörülebilir ve kesin nitelikte olup olmadığını irdelemekle, en başta da ilgili kanuni düzenlemeleri önlerine gelen davalarda anılan çerçevede kalarak uygulamakla yükümlüdür (Tamer Mahmutoğlu, § 108; Ayşe Ortak § 77).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
46. Başvurucunun KPSS-2013/1 sayılı yerleştirme sonuçlarına göre yerleştirildiği kadroya atanmamasına ilişkin işlem, kılavuzda yer alan "Kazai rüşt kararının tercih işlemlerinin son günü itibariyle alınmış olması gerekmektedir." şeklindeki düzenlemeye dayanmaktadır. 657 sayılı Kanun'da ise kazai rüşt kararı almış olmak yukarıda da belirtildiği üzere atama işleminin bir şartı olarak düzenlenmiştir. Bu bakımdan somut başvuruya konu uyuşmazlıkta ortaya çıkan sonuç, ÖSYM tarafından yapılan bir düzenleme ile 657 sayılı Kanun'da yer alan atama şartlarından birine süre sınırı getirilmesidir. Daha açık ifadeyle kazai rüşt kararının tercih işlemlerinin son günü itibarıyla alınmış olması şeklindeki sınırlandırma kanuni düzenlemenin bir gerekliliği olarak değil idarenin düzenleyici işleminin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
47. Mevzuat hükümleri gözönüne alındığında KPSS sonucunda bir kamu kurumuna yerleştirildikten ve gerekli belgeler yerleştirilen idareye süresi içinde teslim edildikten sonra atama işlemi tesis edilmektedir. Yönetmelik hükmünde de belirtildiği gibi (bkz. § 18) KPSS sonucunda bir kadroya yerleştirilen ilgililer, gerekli belgelerle birlikte yerleştirildikleri kuruma başvurmakta; söz konusu kurum nezdinde kurulan komisyon tarafından yerleştirilmesi yapılan kişiler aranan nitelikler yönünden incelendikten sonra bu kişilerden nitelikleri uyanların atamalarının yapılması teklif edilmektedir. Bununla birlikte atama için öngörülen koşullara uymayan veya gerekli belgeleri sunmayan adayların atamaları yapılmamaktadır.
48. Somut başvuruda başvurucu, atama işleminin yapılabilmesi için gerekli olan kazai rüşt kararını atama işlemi gerçekleşmeden önce yerleştirildiği idareye teslim etmiştir. Nitekim İdare Mahkemesince verilen 6/11/2013 ve 31/12/2013 tarihli kararlarda da kazai rüşt kararının devlet memurluğuna atanmada aranan bir şart olduğu ve atama işlemi sırasında başvurucunun bu şartı taşıdığı belirtilmiştir (bkz. § 7). Eklemek gerekir ki başvurucunun kazai rüşt kararını atama işleminden önce -somut olayda tercih işlemlerinin son gününe kadar- almış olması gerektiğine ilişkin herhangi bir kanuni düzenleme bulunmamaktadır.
49. Öte yandan başvurucunun özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının var olduğunun kabul edilebilmesi için kanun koyucunun bu doğrultuda bir iradesinin olması yahut bu bağlamda bir düzenleme yapılması için kapsamının ve idarenin takdir alanının sınırlarının belirlendiği, asgari bir kesinlik içeren, öngörülebilir bir kuralın var olması gerekmektedir. Somut olayda ise atama işleminin şartlarından biri olan kazai rüşt kararının ne zaman alınmış olması gerektiğine ilişkin bir düzenleme olmadığı gibi kazai rüşt kararının alınması gereken zaman aralığını idarenin takdir alanına bırakan bir kanuni düzenleme de bulunmamaktadır.
50. Sonuç olarak başvurucunun özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale ÖSYM tarafından düzenlenen ve yayımlanan kılavuza dayanmaktadır. Bu bağlamda herhangi bir kanuni düzenleme olmaksızın, bir idari işlem ile başvurucunun mesleğini icra etmesinin engellendiği anlaşılmıştır.
51. Yukarıda yer verilen tespitler uyarınca başvuruya konu müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı anlaşıldığından söz konusu müdahale açısından diğer güvence ölçütlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
VI. GİDERİM
53. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesine ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
54. Her ne kadar başvurucu son tahlilde Ankara 16. İdare Mahkemesinin 25/2/2021 tarihli kararıyla yeniden göreve başlamış ise de göreve devam edemediği dönemler nedeniyle başvurucunun özlük ve parasal hakları yönünden kayba uğradığı dikkate alınmalıdır. Bu bağlamda başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği mahkemece yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 13. İdare Mahkemesine (E.2019/293, K.2019/722) GÖNDERİLMESİNE,
D. 446,90 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Onikinci Dairesi (E.2019/2204, K.2019/5113) ve Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/4/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.