TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYNUR ÇETİN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/8602)

 

Karar Tarihi: 30/3/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Cafiye Ece YALIM

Başvurucular

:

1. Aynur ÇETİN

 

:

2. Ayşe ÇETİN EFE

 

:

3. Muhammet Enes ÇETİN

Vekilleri

:

Av. Şehmus TEKİK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir mahpusun hayatını kaybetmesini önlemeye yönelik gerekli tedbirlerin alınmaması ve bu olayla ilgili etkili bir cezai soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 20/2/2020 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 2020/8807 tarihli başvuru incelenen başvuru ile birleşmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucular Ayşe Çetin ve Muhammed Enes ölen A.Ç.nin çocukları, Aynur Çetin ise eşidir.

7. Başvurucuların yakını A.Ç., Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyeliği suçundan hakkında yapılan soruşturma kapsamında 24/7/2016 tarihinde gözaltına alınmış, Bakırköy 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 28/7/2016 tarihli kararıyla anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan tutuklanarak Silivri 4 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu (Ceza İnfaz Kurumu) B-1 No.lu koğuşa yerleştirilmiştir.

8. A.Ç. 13/2/2018 tarihinde saat 15.00 sıralarında koğuşun havalandırma bahçesinde spor yaparken rahatsızlanmıştır. Koğuş arkadaşları tarafından A.Ç.nin dilinin soluk borusuna kaçıp bilincini kaybettiğinin fark edilmesi üzerine infaz ve koruma memurlarına durum hemen bildirilmiştir. Koğuşa gelen revir personelince A.Ç.ye ilk müdahale koğuşta yapılmış, sonrasında A.Ç. revire götürülerek tansiyonu ölçülmüş veSilivri Ceza İnfaz Kurumu Devlet Hastanesine (Devlet Hastanesi) sevki sağlanmıştır.

9. Hastanede kan tetkikleri yapılarak bir saat gözlem altında tutulan A.Ç.ye ağrı kesici iğne yapılmış, genel durumunun iyi olduğu gözlemlenerek Dr. A.Ö.G. tarafından taburcu edilmesine karar verilmiştir. Saat 18.00 sıralarında Ceza İnfaz Kurumundaki koğuşuna tekrar getirilen A.Ç.nin durumunun kötü olduğunu değerlendiren koğuş arkadaşlarının Ceza İnfaz Kurumu görevlilerini bilgilendirmesi üzerine A.Ç. tekrar hastaneye kaldırılmıştır.

10. Hastanede muayenesi yapılan A.Ç.nin çekilen tomografisi sonrasında yaygın beyin kanaması geçirdiği tespit edilerek entübe (suni solunum) işlemi yapılmış, mesai saatleri dışında nöbetçi beyin ve sinir cerrahi uzmanı bulunmadığından A.Ç.nin uygun bir hastaneye sevki için Acil Serviste 112 Acil Servis ekibinin gelmesi beklenmiştir. 112 Acil Servis ekibinin gecikmesi sebebiyle sağlık görevlileri tarafından tutanak düzenlenmiştir.

11. Dr. B.D., A.R.D., Y.A., B.Ü. düzenledikleri 13/2/2018 tarihli tutanakta; hastanede beyin cerrahisi ve nöroloji icapçısı olmamasına rağmen hastanın acil servise getirilip bırakıldığı, ASKOM (Acil Sağlık Hizmetleri Koordinasyon Komisyonu) kriterleri gereği hastanın beyin cerrahisi ve nörolog olan iller merkezine sevkinin istendiğini, 112 Acil Servis ekibi ile sevke ilişkin telefon ile yapılan görüşmede tartışma yaşandığını, hastanın entübe şekilde yaklaşık iki saati aşkın süreyle hastanenin resüsitasyon (yeniden canlandırma) odasında bekletildiğini, nakil için gelen ekibin hastanın naklini 40 dakika geciktirerek gerçekleştirildiğini belirtmiştir.

12. A.Ç. yaklaşık üç saat sonra Acil Servis ekibinin gelmesi üzerine Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesine (Eğitim ve Araştırma Hastanesi) götürülerek Beyin ve Sinir Cerrahisi Yoğun Bakım Ünitesine Yatırılmıştır.

13. Eğitim ve Araştırma Hastanesinde düzenlenen epikriz raporunda 13/2/2018 tarihinde beyin kanaması tanısıyla entübe şekilde getirilen hastanın acil servise yazılmış üst yazısı olmadığı için yazı gelene kadar bekletildiği, bir süre tetkik istenmediği, ağrılı uyarana ekstansör (açıcı kas) yanıt verdiği, ses çıkışı ve göz açımının olmadığı, hastanın vücudunda darp izi ve ekimoz olmadığı, 15/2/2018 tarihinde anjiyo çekildiği, beyin sapı reflekslerinin alınamadığı, 16/2/2018 tarihinde beyin ölümünün gerçekleştiği, 24/2/2018 tarihinde de kalbinin durduğu düzenlenmiştir.

A. Ceza Soruşturması Süreci

14. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı olay hakkında derhâl soruşturma başlatmıştır. 25/2/2018 tarihinde Cumhuriyet savcısı olay yeri inceleme ve ölü muayene işlemlerini gerçekleştirmiştir. Cumhuriyet savcısı otopsi işlemi sonrasında kesin ölüm nedeninin belirlenebilmesi için soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeleri 28/2/2018 tarihinde İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına (Adli Tıp Kurumu) göndermiştir.

15. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı 9/3/2018 tarihinde ölenin kızı olan başvurucu Ayşe Çetin'in müşteki sıfatıyla beyanını almıştır. Başvurucu Ayşe Çetin beyanında özetle kendisinin de doktor olduğunu, rahatsızlanmasından sonra revirde babasına serum verildiğini ve koğuşa geri gönderildiğini, yeterli muayene yapılmadığını, daha sonra koğuştayken babasının tekrar rahatsızlandığını fakat infaz koruma memurlarının uzun bir süre babasını hastaneye götürmeyi reddettiğini, ardından babasının tedavi açısından yetersiz olan hastaneye götürüldüğünü, ardından Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildiğini fakat babasının vefat ettiğini, olay sebebiyle Ceza İnfaz Kurumu doktorlarından, infaz koruma memurlarından ve doktorlardan şikâyetçi olduğunu beyan etmiştir.

16. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı 14/3/2018 tarihinde A.Ç.nin Silivri Ceza İnfaz Kurumunda rahatsızlanması sebebiyle yetkisizlik kararı vererek dosyayı Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) göndermiştir.

17. Başsavcılık başlatılan soruşturma kapsamında 16/4/2018 tarihinde Ceza İnfaz Kurumundan ölenin dosyasında bulunan kuruma giriş çıkış kayıtlarının, sağlık raporlarının, Devlet Hastanesinden ise ölene ait tüm tıbbi belgelerin gönderilmesini istemiştir.

18. Ceza İnfaz Kurumu 2/5/2018 tarihinde, ölene ait tüm belgeleri ve olay gününe ait Kamera İzleme Tutanağı'nı Başsavcılığa göndermiştir.

19. Ceza İnfaz Kurumu 14/2/2018 tarihli Görüntü İzleme Tutanağı düzenlemiştir. Tutanakta olay günü kamera görüntülerinden A.Ç.nin 13/2/2018 tarihinde saat 15.08'de Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince sedye ile koğuştan çıkarıldığının, saat 15.10'da revire götürüldüğünün, 15.49'da revirden çıkarıldığının, 15.53'te mahkûm kabul kısmına götürüldüğünün, saat 16.07'de jandarma personeli tarafından alındığının, 17.30'da mahkûm kabul kısmına tekrar getirildiğinin, Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince alınarak saat 17.52'de koğuşa bırakıldığının görüldüğü belirtilmiştir. Tutanakta ayrıca saat 18.32'de görevli personelin tekrar geldiği, koğuş kapı mazgalından tutuklular ile görüşerek gittiği, saat 18.45'te görevli personelin yeniden gelip tutuklularla görüştüğü, saat 18.46'da tekrar gelerek A.Ç.yi koğuştan çıkardığı, saat 18.58'de mahkûm kabul kısmına sedye ile A.Ç.yi götürdüğü, saat 19.00'da gelen sağlık personeline hastayı teslim ettiği, sağlık personelinin A.Ç.ye müdahale ettiği, daha sonra 19.18 de ambulans ile çıkış yaptıkları belirtilmiştir.

20. Başsavcılık 12/6/2018 tarihinde Adli Tıp Kurumuna müzekkere yazarak A.Ç.nin ölümünde herhangi bir kusur bulunup bulunmadığını, kusur var ise sorumluların tespit edilmesini istemiştir.

21. Adli Tıp Kurumu 25/7/2018 tarihinde Başsavcılığa gönderdiği cevapta anılan raporun düzenlenmesi için gerekli bazı belgelerin ve tedavi uygulayan personelin ifadelerinin alınarak gönderilmesi gerektiğini bildirmiştir.

22. Başsavcılık, şüpheli sıfatıyla Dr. B.D.nin ifadesini almıştır. Dr. B.D. 2/11/2018 tarihli ifadesinde olay günü A.Ç.yi muayene ettiğini, A.Ç.nin birkaç saat önce yine aynı hastaneye getirildiğini öğrendiğini, muayene sırasında hastanın bilincinin kapalı olması sebebiyle tomografi çektiğini, ardından beyin kanaması geçirdiğini anladığını, uygun ilaçları verdikten sonra hastanenin yeterli olmaması sebebiyle hastayı sevk ettiğini fakat 112 Acil Servisinin iki saat gecikmeli olarak A.Ç.yi almaya geldiğini, A.Ç.nin hayatını kaybetmesinde kusuru olmadığını beyan etmiştir.

23. Başsavcılık 9/11/2018 tarihinde tanık sıfatıyla Dr. B.Ü.nün ifadesini almıştır. B.Ü. ifadesinde olay günü acil serviste nöbetçi olduğunu, A.Ç.nin getirildiğinde bilincinin kapalı olduğunu, Dr. B.D.nin tomografi çektiğini, A.Ç.ye gerekli tüm ilaçların verildiğini, sevk için 112 Acil Servisine haber verildiğini fakat hastanın iki saat sonra sevk edilebildiğini, kendisinin ve Dr. B.D.nin gerekli tüm tedaviyi uyguladıklarını, bir kusurunun olmadığını beyan etmiştir.

24. Adli Tıp Kurumu 28/11/2018 tarihinde düzenlediği otopsi raporunda kişinin ölümünün patolojik kökenli (travma sonucu olmayan) beyin ve damar hastalığına bağlı beyin kanaması ve sonrasında gelişen komplikasyonlar sonucu meydana geldiği kanaatine varıldığını belirtmiştir.

25. Başsavcılık 10/4/2019 tarihinde Dr. A.Ö.G.nin beyanını almıştır. A.Ö.G. beyanında olay günü müteveffanın baş ağrısı şikâyetiyle getirildiğini, muayenesinin yapıldığını, kan tahlillerinin de olağan görüldüğünü, bir saat gözlem altında tutulduktan sonra kendisine ağrı kesici verilerek taburcu edildiğini beyan etmiştir.

26. Başsavcılık 16/4/2019 tarihinde Adli Tıp Kurumuna müzekkere yazarak sorumluların tespiti için hazırlanmasını istediği raporun gönderilmesini yeniden istemiştir. Adli Tıp Kurumu 17/10/2019 tarihli rapor düzenlenerek Başsavcılığa göndermiş, raporda kişinin ölüm sebebinin patolojik kökenli olduğunu ve müteveffaya müdahalede bulunan sağlık personelinin görevlerini tıp kurallarına uygun olarak yerine getirdiğini mütalaa etmiştir.

27. Adli Tıp Kurumu raporunda ölenin 13/2/2018 tarihindeki baş ağrısı atağı ile hastaneye başvurduğunda nörolojik muayenesinin doğal olması sonucu ağrı kesici uygulayarak ileri tetkik yapmadan semptomatik tedavi ile koğuşa geri gönderilmesine karar veren şüpheli Dr. A.Ö.G.nin tıp kurallarına uygun hareket ettiği kanaatine varıldığı belirtilmiştir. Ölenin hastaneye ikinci kez getirildiğinde gerekli tetkik ve görüntülemesinin yapılması, beyinde yaygın kanama görülmesi, entübe edilerek 112 Komuta Kontrol Merkeziyle bağlantı kurulması, uygun nokta bulunduktan sonra hastanın Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevkinin sağlanması nedeniyle Dr. B.D.nin de tıp kurallarına uygun hareket ettiği değerlendirilmiştir.

28. Başsavcılık, soruşturma dosyasında bulunan tüm delilleri değerlendirmiş; 27/11/2019 tarihinde Dr. A.Ö.G. ve Dr. B.D. hakkında görevi kötüye kullanma ve taksirle ölüme neden olma suçlarından kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararın gerekçesinde; şüpheli ve tanık beyanlarına, otopsi tutanaklarına ve diğer delillere değindikten sonra Adli Tıp Kurumu raporu doğrultusunda şüpheli doktorların kusurlarının bulunmaması nedeniyle kamu davası açılmasına yeterli bir delilin dosya kapsamında olmadığını, doktorlar hakkında soruşturma izni alınmasına da gerek olmadığını ifade etmiştir.

29. Başvurucular görevi kötüye kullanma ve taksirle ölüme neden olma suçlarından Dr. A.Ö.G. ve Dr. B.D. hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek itiraz etmiştir. Başvurucular 13/1/2020 tarihli itirazlarında Dr. A.Ö.G.nin serum tedavisi uygulayarak yakınlarını koğuşa geri yolladığını, ileri tetkik ve tedaviye gerek duymadığını belirtmiştir. A.Ç.nin koğuşa geldiğinde koğuş arkadaşları tarafından verilen sorulara cevap veremediği, şuur kaybının devam ettiği hususları tanık beyanları ile sabit olduğu hâlde Dr. A.Ö.G.nin tıp kurallarına uygun hareket ettiği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu iddia etmiştir. Başvurucular A.Ç.yi nöroloji uzmanı olan bir hastaneye sevk etmek için gerekli çabayı göstermemesine rağmen B.D. hakkında da kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini belirtmiştir. Başvurucular itiraz dilekçelerinde ayrıca A.Ç.nin koğuşa getirildiğinde durumunun kötü olduğunun fark edilerek koğuş arkadaşları tarafından defalarca butona basıldığı hâlde müdahale etmekte gecikme gösteren infaz ve koruma görevlileri ile A.Ç.nin Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilmesi için beklenen ancak iki saati aşkın süre sonra sevki gerçekleştiren 112 Acil Servis personeli hakkında hiçbir soruşturma işlemi yapılmadığını da ileri sürmüştür.

30. Silivri Sulh Ceza Hâkimliği 21/1/2020 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek itirazın reddine karar vermiştir. Bu karar başvurucu vekiline 29/1/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucular süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İdari Soruşturma Süreci

31. 13/2/2018 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Disiplin Amirliği infaz koruma memurları hakkında görevlerinin ifasında ihmalleri olup olmadığının araştırılması için disiplin soruşturması başlatmıştır.

32. Ceza İnfaz Kurumunda yapılan idari soruşturma kapsamında, ölen ile birlikte aynı koğuşta kalan otuz dört tutuklunun 14/2/2018 tarihinde tanık sıfatıyla beyanları alınmıştır. Tanıklar benzer olarak olay günü A.Ç.nin havalandırma bahçesinde bir süre koştuktan sonra kolunu duvara dayadığını, eli ile işaret ederek yardım istediğini, kendilerinin yardım için yanına gidip A.Ç.nin uzanmasını sağladıklarını, bu sırada dilinin geriye kaçtığını ve çenesinin kilitlendiğini fark edince acil çağrı butonuna basıp kapılara vurmak suretiyle yardım istediklerini, sağlık görevlilerinin gelerek sedyeyle A.Ç.yi götürdüklerini belirtmiştir. Tanıklar beyanlarında ayrıca akşam saatlerinde A.Ç.nin koğuşa getirildiğini, arkadaşlarının yardımıyla merdivenlerden çıkarken çok bitkin göründüğünü, iyi olmadığını, arkadaşlarının bu şekilde koğuşta kalamayacağını düşünerek hastaneye sevk edilmesi için görevlilere ulaşmaya çalıştıklarını, özellikle C.E.nin butona basarak A.Ç.nin hastaneye götürülmesi talebini tekrarladığını, görevliler ikna edildikten sonra A.Ç.nin hastaneye tekrar sevk edildiğini belirtmiştir.

33. 16/2/2018 tarihinde düzenlenen raporda kamera görüntüleri, aynı koğuşta tutulan diğer tutukluların beyanları ve diğer delilleri inceleyen Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Amirliği, somut olayda herhangi bir ihmalleri bulunmadığı gerekçesiyle tüm memurlar hakkında disiplin cezası verilmesine yer olmadığına dair karar vermiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

34. Konuyla ilgili ulusal hukuk için bkz. Nejla Özer ve Müslim Özer, B. No: 2013/3782, 21/4/2016.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

35. Anayasa Mahkemesinin 30/3/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

36. Başvurucular tutulduğu koğuşta rahatsızlanan yakınlarına yapılan ilk müdahalede yanlış tedavi uygulandığını, şuurunun yerinde olmadığı tanık beyanları ile sabit olan yakınlarının koğuşa iyileşmeden geri getirildiğini, koğuş arkadaşlarının yakınlarının yeniden hastaneye götürülmesi için infaz koruma görevlilerini ikna etmek zorunda kaldıklarını, gecikmeye sebebiyet veren Ceza İnfaz Kurumu görevlileri ile Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk işlemi için üç saati aşkın bir süre gecikme gösteren 112 acil servis görevlileri hakkında soruşturma yapılmadığını, soruşturmada delil olarak kullanılan kamera kayıtlarının bağımsız bilirkişi tarafından değil infaz ve koruma memurları tarafından incelenerek rapor düzenlendiğini, yakınlarının koğuş arkadaşlarının beyanlarının ceza infaz kurumu görevlilerince alındığını, etkili bir soruşturma yürütülmediğini yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

37. Bakanlık görüşünde başvurucuların olayda ihmali olduğunu ileri sürdüğü kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunarak ceza soruşturması açılması talebinde bulunduğu ancak hukuk veya idare mahkemelerinde tazminat davası açma yoluna gittiklerine dair bir bilgi olmadığı, idarenin sorumluluğunun ortaya konmasına ve gerektiği takdirde tazminat ödenmesine imkân sağlayacak yasal olanaklara müracaat etmediği değerlendirmiştir. Bakanlık ayrıca başvurucuların yakının hayatını kaybetmesinde kasıt unsuru olmadığı gibi kusurlu bir hareket de bulunmadığını, Ceza İnfaz Kurumu personelinin yaşamın korunması amacıyla gerekli tüm tedbirleri alarak sevk işlemlerini gerçekleştirdiğini, Başsavcılıkça derhâl soruşturma açılmış olduğunu, başvurucuların iddialarının gerçekliğini ortaya çıkarmak için kendilerinden beklenen özen ve süratte bir soruşturma yürüttüklerini ancak kusur atfedilecek bir kimseyi tespit edemediklerini belirtmiştir.

38. Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunan başvurucular başvuru formunda yer alan iddialarına benzer iddialar ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

1. İddiaların Nitelendirilmesi ve İncelemenin Kapsamı Yönünden

39. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, yaşama... hakkına sahiptir."

40. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

41. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özü, devletin gözetimi ve kontrolü altında olan A.Ç.nin yaşamının korunmadığına ve ölümü hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine ilişkin olduğundan başvurucuların şikâyetleri yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.

42. Öte yandan yaşam hakkı kapsamında yapılacak incelemenin çerçevesi hakkında da bir değerlendirme yapmak gerekir. Başvurucular Başsavcılık tarafından doktorlar hakkında yapılan soruşturma sonucunda kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair verilen kararın kesinleşmesinden sonra bireysel başvuruda bulunmuşlarsa da şikâyetlerinde Ceza İnfaz Kurumu personeli ve 112 Acil Servis görevlileri hakkında soruşturma işlemi yapılmadığından da yakınmaktadır. Başvurucular 112 Acil Servis görevlilerinin gecikmesi nedeniyle yakınlarının Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevki için iki saati aşkın bir süre bekletildiğini iddia etmektedir. Bu durum, tıbbi ihmal kapsamında kaldığından sağlık görevlileri yönünden yapılacak değerlendirmede incelenecektir. Başvurucuların Ceza İnfaz Kurumu görevlileri hakkındaki şikâyetleri ise ayrı bir başlık altında değerlendirilecektir.

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında; ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucular, ölen A.Ç.nin kızı, oğlu ve eşidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

a. Sağlık Görevlileri Yönünden

44. Somut olayda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamakla birlikte başvurunun başvuru yollarının tüketilmesi kuralı yönünden ayrıca değerlendirilmesi gerekir.

45. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”

46. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”

47. Başvurucular, doktorlar hakkında yapılan ceza soruşturmasına yönelik ihlal iddialarını belirtmiş ancak yaşanan olayla ilgili olarak idare mahkemeleri önünde tam yargı davası açıp açmadığı hususunda Anayasa Mahkemesine herhangi bir bilgi vermemiştir.

48. Bu durumda somut olayda öncelikle incelenmesi gereken husus etkili yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğün başvurucuya idare mahkemeleri önünde bir tam yargı davası açma yolunun sağlanmasıyla yerine getirilmiş sayılıp sayılamayacağıdır.

49. İlke olarak tıbbi hatalara ilişkin şikâyetlerde temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, § 78).

50. Somut olayda A.Ç. tutulduğu Ceza İnfaz Kurumunda fenalaşması üzerine önce revire götürülmüş daha sonra hastaneye sevk edilmiştir. Hastanede Dr. A.Ö.G. tarafından yapılan muayenenin ardından ileri tetkik yapılmadan A.Ç.ye ağrı kesici iğne yapılarak taburcu edilmiştir. A.Ç. koğuşa geri getirildiğinde koğuş arkadaşları tarafından durumunun kötü olduğu fark edilerek acil butonuna basılmış, görevliler haberdar edilmiştir. Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince koğuştan alınarak hastaneye götürülen A.Ç.nin beyin kanaması geçirdiği tespit edilmiştir. Buradaki müdahalenin ardından A.Ç.nin beyin ve sinir cerrahi uzmanı bulunan Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevkine karar verilmiş, sevk için 112 Acil Servis görevlilerinin gelmesi beklenmiştir. A.Ç. sevk edildiği Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetmiştir (bkz. §§ 8, 13).

51. Başvurucular, yakınları A.Ç.ye doğru ve zamanında teşhis ve tedavi uygulanmamasından şikâyet etmiştir. Başvurucuların şikâyetlerinin tıbbi hata kapsamında olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında devletin sahip olduğu etkili yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük, somut olayda mağdurlara idari yargı mercileri önünde tam yargı davası açma yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş sayılabilir.

52. Başvurucular, yakınları A.Ç.nin ölümü üzerine Başsavcılık tarafından Dr. A.Ö.G. ve Dr. B.D. hakkında görevi kötüye kullanma, taksirle ölüme neden olma suçlarından yürütülen ceza soruşturması sürecinin kesinleşmesinden sonra bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucular, Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki yollardan olup hem idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesini sağlayabilecek tam yargı davası yolunu tükettiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine sunmamıştır. Bu durumda yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetler yönünden kanunda öngörülen yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz edilemeyecektir.

53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Ceza İnfaz Kurumu Görevlileri Yönünden

54. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

i. Esas Yönünden

 (1) Genel İlkeler

55. Ceza soruşturmasının etkili olması için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmesi gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir. Ceza soruşturmasının fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması, ayrıca her olayda ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının sağlanması gerekir (T.A. [GK], B. No: 2017/32972, 29/9/2021, § 110). Hukuk devletine bağlılığın sağlanması ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi amacıyla ceza soruşturmasının makul bir özen ve süratle yürütülmesi şarttır (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30).

56. Bu usul yükümlülüğünün gerektiği şekilde yerine getirilmemesi hâlinde devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığının tam olarak tespit edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle soruşturma yükümlülüğü, devletin bu madde kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülüklerinin güvencesini oluşturmaktadır (Salih Akkuş, § 29).

57. Anayasa'nın 17. maddesi başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi de yüklemez. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (T.A., §113). Soruşturma yükümlülüğünün sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olması, her soruşturmada mağdurların olaylarla ilgili beyanlarıyla bağdaşan bir sonuca varılması gerektiği anlamına gelmemektedir ancak soruşturma kural olarak olayın gerçekleştiği koşulların belirlenmesini ve iddiaların doğru olduğunun kanıtlanması hâlinde sorumluların tespit edilerek cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır (Doğan Demirhan, B. No: 2013/3908, 6/1/2016, § 66).

58. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi tarafından ele alınması gereken önemli bir diğer husus da derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda bir sonuca varırken Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle inceleme yapıp yapmadıklarını ya da ne ölçüde yaptıklarını değerlendirmektir zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 32). Bu husus hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi yönünden bir gerekliliktir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 91).

 (2) İlkelerin Somut Olaya Uygulanması

59. Başvurucular yakınlarının şuuru yerinde olmadığı hâlde koğuşa geri getirildiğini, koğuş arkadaşlarının bu durumu fark ederek acil butona basmak suretiyle görevlileri çağırmalarına rağmen Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin yakınlarını hastaneye götürmekte geciktiğini iddia etmiştir. Başvurucular ayrıca Ceza İnfaz Kurumu görevlileri hakkında hiçbir soruşturma işlemi yapılmadığından, tanık beyanlarının ceza infaz kurumu görevlilerince alındığından yakınmaktadır.

60. Başsavcılık ölüm olayının ardından derhâl soruşturma başlatmış, ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek şekilde delilleri tespit etmeye çalışmıştır. Bu kapsamda A.Ç.nin taburculuğuna karar veren Dr. A.Ö.G. ve Dr. B.D. şüpheli sıfatıyla soruşturulmuş, yapılan soruşturma sonucunda doktorlar hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Başsavcılık, taburcu işlemi sonrası A.Ç.yi koğuşa getiren ve sonrasında koğuş arkadaşlarının bilgilendirmesi üzerine tekrar hastaneye götüren Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin ifadelerine başvurmamış, eylemlerinin ölüm olayına katkısının olup olmadığı yönünde Adli Tıp Kurumuna görüş sormamış, Ceza İnfaz Kurumu görevlileri hakkında herhangi bir soruşturma işlemi gerçekleştirmemiştir.

61. Yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda Başsavcılıkça yapılan soruşturmanın başvuruya konu edilen olayın seyrini ve Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin olası sorumluluğunu aydınlatmaya imkân verdiğini söylemek mümkün değildir.

62. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

63. Yaşam hakkının usul boyutu kapsamında varılan sonuç dikkate alınarak Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin eylemleri hakkında yaşam hakkının maddi boyutu yönünden bir inceleme yapılması mümkün görülmemiştir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

64. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

65. Başvurucular ihlalin tespit edilmesini ve yeniden soruşturma yapılmasını istemiş ve 200.000 TL maddi tazminat ile 300.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

66. İncelenen başvuruda Ceza İnfaz Kurumu görevlileri yönünden yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin soruşturma makamının kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.

67. Bu durumda yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

68. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle ve yeniden yargılama suretiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara net 60.000 TL manevi tazminatın müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

69. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Sağlık görevlileri yönünden yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Ceza İnfaz Kurumu görevlileri yönünden yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2019/1263) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvuruculara net 60.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.