TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUSTAFA DABAZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/3737)

 

Karar Tarihi: 17/9/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Hüseyin Ozan ADIYAMAN

Başvurucu

:

Mustafa DABAZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, askerî ceza infaz kurumundayken fiziksel, sözlü ve psikolojik şiddet niteliğindeki eylemlere maruz kalınması ve bu iddialar hakkında açılan ceza davasının makul bir özen ve süratle yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 21/1/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvurucu, askerlik görevini yaptığı sırada firar ettiği gerekçesiyle 21/11/2005 tarihinde yakalanarak askerî ceza infaz kurumuna konulmuş; ceza infaz kurumunda bulunduğu sırada sevk edildiği Gülhane Tıp Akademisi Askerî Hastanesi Psikiyatri servisinde yatmaktayken 24/2/2006 tarihinde yeniden firar etmiştir. 11/7/2006 tarihinde yakalanan başvurucu tekrar askerî ceza infaz kurumuna konulmuştur.

5. Isparta Askerî Mahkemesince 28/12/2006 tarihinde iki kez firar etme ve bir kez de tutuklu iken kaçma suçlarından mahkûmiyetine karar verilen başvurucu 7/2/2007 tarihinde Isparta E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna sevk edilmiştir. 21/4/2007 tarihinde Kırşehir Açık Ceza İnfaz Kurumuna nakledilen başvurucu 28/5/2007 tarihinde gönderildiği özel izinden dönmemiştir.

6. Başvurucu; Askerî Savcılığa hitaben yazdığı 5/7/2011 tarihli dilekçeyle, ikinci kez firar etmesinden sonra alıkonulduğu askerî ceza infaz kurumunda askerî hastaneden firar etmesi gerekçe gösterilerek kötü muameleye uğradığını ve bundan dolayı psikolojik rahatsızlık yaşadığını ileri sürmüştür. Başvurucu; dilekçesinde, kendisine kötü muamelede bulunan kişilerin ve olaya tanık olan diğer mahpusların ad ve soyadlarına, kimliklerinin tespitine yarar bilgilere yer vermiştir. Başvurucu, 6/9/2011 tarihinde Çumra Cumhuriyet Başsavcılığında alınan beyanında 5/7/2011 tarihli dilekçesindekine benzer ifadeler kullanmıştır.

7. Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesinde düzenlenen 8/6/2011 tarihli özürlü sağlık kurulu raporunda başvurucunun kişilik ve anksiyete bozukluğu yaşadığı tespit edilmiş ve bu nedenle %48 engelli olduğu değerlendirilmiştir.

8. Başvurucunun iddialarıyla ilgili olarak Askerî Savcılık tarafından başlatılan soruşturmada; kötü muamelede bulunduğu iddia edilenlerin terhis olmaları nedeniyle asker kişi sıfatlarının kalmadığı ve soruşturma konusu suçun askerî suç olmadığı gerekçe gösterilerek 1/12/2011 tarihinde görevsizlik kararı verilmiştir. Anılan görevsizlik kararı ile dosyanın gönderildiği Isparta Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) soruşturma işlemlerine başlamıştır.

9. Başsavcılık, askerî ceza infaz kurumunda görevli asker kişiler Y.A. ve K.A.nın 11/7/2006 tarihi ve sonrasında başvuruya karşı fiziksel, sözlü ve psikolojik şiddet niteliğinde eylemleri olduğunu ileri sürerek cezalandırılmaları istemiyle 5/4/2012 tarihinde iddianame düzenlemiş; iddianamede soruşturma konusu suçun işlendiğinin tanıklar R.K., F.S. ve İ.Y. tarafından doğrulandığını ifade etmiştir. İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:

"Müştekinin 2004 yılında Isparta Dağ Komando Okulunda asker olduğu, bir süre sonra firar ettiği, bilahare yakalandığı ve Isparta Askeri Cezaevine 23/12/2005 tarihinde getirildiği, tutuklu iken GATA'ya sevk edildiği ve oradan da 24/02/2006 tarihinde firar ettiği, 11/07/2006 tarihinde tekrar yakalanarak Isparta Askeri Cezaevine alındığı ve B koğuşunda kalmaya başladığı, cezavine geldiğinde, şüphelilerin 'oooo bizim kaçak gelmiş' diyerek bir hücreye götürdükleri, orada 3-4 gün sürekli tekme, tokat, jop ile döverek işkence yaptıkları, günlerce hücrede tuttukları, sözlü hakaret, onur kırıcı sözler söyledikleri, sürükleme, dayak, tuvalet temizletme, tuvalete çıkarmama, yemek su vermeme gibi eylemlerde bulundukları,

Bu hususların tanıklar [R.K., F.S. ve İ.Y.] tarafından da doğrulandığı, böylece şüphelilerin atılı suçu işledikleri ... [anlaşılmıştır.]"

10. İddianamenin kabulüyle yargılamaya başlayan Isparta Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) başvurucu ile aynı dönemde askerî ceza infaz kurumunda kaldığını tespit ettiği tanıklar R.K., F.S., İ.Y. ve Ü.D.nin beyanlarını almıştır. Bu kapsamda tanık İ.Y. altı yedi ay kaldığı ceza infaz kurumunda kendisine de kötü muamelede bulunulduğunu ancak başvurucuya karşı kötü muamelede bulunulup bulunulmadığını hatırlamadığını belirtmiştir. Tanık R.K. başvurucunun ceza infaz kurumundan arkadaşı olduğunu, Y.A. ve K.A.nın başvurucuya karşı fiziksel ve sözlü şiddet niteliğinde eylemleri olduğunu gördüğünü, bu kişilerin kurumdaki tüm tutuklu ve hükümlülere kötü davrandığını, başvurucunun hücrede tutulduğunu görmediğini ifade etmiştir. Tanık F.S. ise başvurucuyu ceza infaz kurumunda aynı koğuşta tutulmaları nedeniyle tanıdığını, iddianamede tarif edilen kötü muamelenin doğru olduğunu, başvurucuya yapılan bu eylemlere tanık olduğunu, başvurucuya kötü muamelede bulunan gardiyanlardan İ.B.yi tanıdığını, başvurucunun şizofren hastası olduğunu belirtmiştir. Tanık Ü.D. başvurucunun ceza infaz kurumuna girdiği ilk gün gardiyanların odasına alındığını ve burada darbedildiğini, olaya şahit olmadığını ancak duyduğu sesler ve başvurucunun yüzünün kızarmış olması nedeniyle bu kanaate ulaştığını, ayrıca herkesin ceza infaz kurumuna ilk girdiği sırada gardiyanların hoş geldin partisi olarak adlandırdıkları fiziksel şiddete maruz kaldığını açıklamıştır.

11. Başvurucu ve tanıkların beyanlarına dayanan Mahkeme 11/12/2012 tarihinde Y.A. ve K.A.nın işkence suçunu işlediğini kabul ederek mahkûmiyetlerine karar vermiştir. Mahkeme ayrıca başvurucunun beyanında geçen İ.B. ve olay tarihinde askerî ceza infaz kurumunun sorumluları olan ve kusurları bulunan yöneticiler ve diğerleri hakkında Başsavcılığa suç duyurusunda bulunmuştur.

12. Anılan mahkûmiyet kararına karşı yapılan temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesi (Yargıtay) tanıklar İ.Y., F.S. ve Ü.D.nin 11/7/2006 tarihi ve sonrasında ceza infaz kurumunda kalmadığının anlaşıldığını belirtip eksik araştırmayla mahkûmiyet kararı verildiği gerekçesiyle 11/6/2014 tarihinde hükmün bozulmasına karar vermiştir. Buna ek olarak Yargıtay, hükümle birlikte yapılan suç duyurusunun akıbetinin araştırılması ve kamu davası açılmış ise davalar birleştirilip deliller birlikte değerlendirildikten sonra bir karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Yargıtay kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

Mahkemece beyanları aldırılan tanıklardan [İ.Y., F.S. ve Ü.D.nin] suç tarihinde cezaevinde kalmadıkları dosya kapsamından anlaşılmakla; 11.07.2006 tarihi ve sonrasında cezaevinde kalan kişilerin tespiti ile tanık sıfatıyla beyanları alındıktan ve bahse konu suç duyurusu akıbeti araştırılarak, kamu davası açılmış ise davalar birleştirilip deliller birlikte değerlendirildikten sonra sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması... [kanuna aykırı görülmüştür.]"

13. İ.B.nin başvurucuya karşı gerçekleştirdiği iddia edilen eylemleriyle ilgili olarak Mahkemenin farklı bir esasına kayden görülen dava, Yargıtayın bozma kararına bağlı olarak devam edilen yargılamada birleştirilmiştir.

14. Mahkeme 2/2/2016 tarihli kararında, askerî ceza infaz kurumunda görevli İ.B.nin başvurucuya 23/12/2005 tarihinde kötü muamelede bulunduğuna dair kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğini açıklayarak beraatine, Y.A. ve K.A.nın ise bir önceki kararda yer verilen benzer gerekçeyle mahkûmiyetine karar vermiştir.

15. Mahkeme; gerekçeli kararında Isparta Askerî Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünün 9/1/2015 tarihli yazısına göre F.S.nin 4/7/2005 ile 20/1/2006, 27/8/2006 ile 19/9/2006, Ü.D.nin 1/12/2005 ile 11/3/2006, İ.Y.nin 9/9/2005 ile 22/2/2006, R.K.nın 18/4/2006 ile 4/11/2006 tarihleri arasında başvurucu ile aynı koğuşta tutulduğunu belirtmiştir.

16. Anılan beraat ve mahkûmiyet karına karşı yapılan temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay, 11/6/2014 tarihli bozma ilamını hatırlatıp başvurucu ile aynı koğuştaki kişilerin tanık sıfatıyla dinlendikten sonra tüm sanıkların hukuki durumunun tayini ve takdiri gerektiğini açıklayarak 12/10/2017 tarihinde hükmün bozulmasına karar vermiştir.

17. İkinci bozma ilamı üzerine devam edilen yargılamada Mahkeme, kötü muamelenin yaşandığı iddia edilen tarihlerde başvurucu ile aynı askerî ceza infaz kurumunda bulunan yaklaşık altmış kişinin tanık sıfatıyla verdiği beyanları tespit etmiştir. Dinlenen tanıklardan on sekizi, başvurucuyu hatırlamadığını, on beşi ise kimseye kötü muamelede bulunulduğuna şahit olmadığını beyan etmiştir. Tanıklardan üçü bir kişiye kötü muamelede bulunulduğunu gördüğünü ancak bu kişinin başvurucu olup olmadığını bilmediğini on dokuz kişi askerî ceza infaz kurumunda kaldığı sırada kötü muameleye maruz kaldığını ancak başvurucunun iddialarıyla ilgili bilgi sahibi olmadığını iki kişi ise başvurucuyu tanıdığını ve kötü muameleye şahit olmadığını ifade etmiştir.

18. Bununla birlikte tanıklar R.K., F.S. ve Ü.D. başvurucunun kötü muamele iddialarını kısmen doğrulamıştır. Ayrıca tanık İ.U. gardiyan sıfatıyla hareket eden Y. ve K.nın başvurucuyu tek kişilik hücrede tuttuklarına ve darbettiklerine şahit olduğunu söylemiştir. Tanıklar A.Ç. ve C.Ş. iddianamede anlatılan kötü muamele eylemlerine şahit olduklarını, daha önce baskı altında farklı ifade verdiklerini açıklamış; C.Ş ayrıca başvurucuyu darbederek kemiklerini kıran kişiler arasında infaz kurumunun müdürü olan yüzbaşı rütbesindeki bir subayın da bulunduğunu ileri sürmüştür.

19. Mahkeme, yargılama sonunda kötü muamelede bulundukları iddia edilen K.A., Y.A. ve İ.B.nin beraatine hükmetmiştir. Mahkeme, gerekçeli kararında başvurucunun kötü muameleye uğradığını ileri sürdüğü tarihten yaklaşık beş yıl sonra başvurmasına vurgu yapmış, aradan geçen süre nedeniyle muayenesinin mümkün olmadığını, yargılama sürecinde muayene edilmesi istenen başvurucunun muayenesinin yapılabilmesi için gerekli olan işlemlere direndiğini ifade etmiştir. Başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına dair somut deliller olmadığını kabul eden Mahkeme "Şüpheden sanık yararlanır." ilkesine atıf yaparak 26/11/2019 tarihinde beraat kararı vermiştir. Beraat kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Soruşturma aşamasında katılanın Adli Tıp Kurumuna sevki için yazılan yazı üzerine Mustafa DABAZ'ın 06/03/2012 tarihli dilekçesi ile Adli Tıp Kurumuna gitmeyi kabul etmediği muayene olmaya rızasının bulunmadığını yazılı olarak beyan etmiştir.

Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 20/02/2012 Tarih ve 24962 sayılı raporunda Mustafa DABAZ'da anti-sosyal kişilik bozukluğu dışında herhangi bir psikopatoljinin saptanmadığı bildirilmiştir.

...

...[K]atılanın iddialarının üzerinden beş yıl geçmesinden sonra yetkili makamlara başvurması nedeniyle katılanın fiziksel olarak kötü muameleye maruz kaldığına dair bir delil elde edilmesi mümkün olmadığı gibi olayın üzerinden yaklaşık beş yıl gibi süre geçtikten sonra dahi muayene kabul etmemesi nedeniyle muayenesi mümkün olmamıştır.

Bununla birlikte katılanın Askeri Ceza evinde kaldığı dönemde yapılan muayenelerine ilişkin revir defterinin incelenmesinde 6 kez psikolojik muayenesinin yapıldığı iki kez de diş muayenesinin yapıldığına ilişkin kayıtlar dikkate alındığında katılan ceza infaz kurumunda kaldığı dönemde uğradığını iddia ettiği fiziksel kötü muameleye ilişkin bir somut bir delil elde edilmesi mümkün olmamıştır.

Tanıkların büyük bir bölümünün kötü muameleye ilişkin bir anlatımının bulunmaması diğer tanıkların ise anlatımlarının somut bir anlatım olmayıp yer zaman belirtmeksizin soyut anlatımlar niteliğinde kaldığı görülmektedir.

Ceza hukukunun temel prensiplerinden birisi de şüpheden sanığın yararlanacağı ilkesidir. Her hukuk devletinde kabul edilen ve masumluk karinesi ile sıkı bir ilgisi olan bu ilkeye göre, yapılan ceza muhakemesi sonunda fiilin sanık tarafından işlendiği, yüzde yüz belliliğe ulaşmadığı taktirde beraat kararı verilecektir. Böyle bir ilkenin kabul edilmesinin sebebi, bir suçlunun cezasız kalmasının, bir masumun mahkûm olmasına tercih edilmesidir; başka bir ifade ile masumluk karinesidir.

...

Bu açıklamalar ışığında yukarıda ana hatları ile özetlenen deliller ve tüm dosya kapsamı bir bütün halinde değerlendirildiğinde, mevcut delillerin kuşku boyutunda kalıp atılı suçun sanıklar tarafından işlendiğine dair vicdani kanaati oluşturmaya yeterli olmaması nedeniyle sanıkların atılı suçtan beraatına ... [karar verilmiştir.]"

20. Başvurucu 16/12/2019 tarihinde beraat kararını temyiz etmiştir.

21. Başvurucu, temyiz incelemesi devam ederken 20/1/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

22. Başvurucunun bireysel başvuruda bulunduktan sonra temyiz incelemesini tamamlayan Yargıtay 14/10/2020 tarihinde beraat hükmünün onanmasına karar vermiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

23. İlgili hukuk için bkz. Fırat Can, B. No: 2016/762, 2/6/2020, §§ 26, 27.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

24. Anayasa Mahkemesinin ... tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi

25. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

26. Başvurucu; askerî ceza infaz kurumunda alıkonulduğu sırada kötü muameleye uğradığını ve bu iddialar hakkında açılan ceza davasının makul bir özen ve süratle yürütülmediğini, yargılamanın çok uzun sürdüğünü açıklayarak kötü muamele yasağının ve adil yargılanma hakkının, gerekçeli kararda kişisel bilgilerinin paylaşılması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

27. Bakanlık görüşünde; başvurucunun şikâyeti üzerine Başsavcılık tarafından derhâl soruşturma başlatıldığı ve iddialar hakkında kamu davası açıldığı, ceza infaz kurumunda düzenlenen sağlık raporlarının temin edildiği ve tanık ifadelerinin alındığı, yargılama neticesinde cezalandırmaya yeterli kesin delil yokluğu sebebiyle sanıkların beraatlerine karar verildiği ifade edilmiştir.

28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını tekrarlamakla birlikte, maruz kaldığı şiddetin tanık ifadeleriyle sabit olmasına rağmen beraat kararı verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

C. Değerlendirme

29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki nitelendirmesini kendisi takdir eder.

30. Başvurucunun iddiaları bir bütün olarak kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir. Bununla birlikte başvurucunun gerekçeli kararda kişisel bilgilerinin paylaşılması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine dair soyut iddiasıyla ilgili herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.

31. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

32. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri " kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

34. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.

35. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamasını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).

36. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu da bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).

37. Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- bir kimsenin devlet görevlilerinin 17. maddenin üçüncü fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir bir iddiada bulunması hâlinde etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet olmadığında bile kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık belirtiler varsa konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci, gerektiği ölçüde kamu denetimine ve mağdurun erişimine açık olmalı; mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli; soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Ayrıca yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 101-103; S.D., B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 111-114; Veli Saçılık (2), B. No: 2018/24614, 18/10/2022, § 16).

38. Olası cezai sorumluluğun tespiti adına soruşturma sonrasında kovuşturma aşamasına geçildiği durumlarda, ilk derece mahkemesi önündeki yargılama aşaması dâhil bütün sürecin de 17. maddenin gereklerine cevap verebilecek nitelikte olması gerekir (yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu yönünden yapılan aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 30).

39. Bireysel başvurulara ilişkin şikâyetlerin incelenmesinde Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu rol ikincil nitelikte olup icra edilen bir soruşturmadaki delilleri değerlendirmek kural olarak savcılık ve derece mahkemelerinin işi olduğundan Anayasa Mahkemesinin görevi, bu mercilerin maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir. Kötü muamele iddialarıyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin yetkisi, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye'nin buna ek taraf olduğu protokoller kapsamında bulunanlarla sınırlıdır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin cezai sorumluluk bağlamında suça ya da masumiyete ilişkin bir bulguya ulaşma görevi yoktur. Diğer taraftan savcılık ve mahkemelerin bulguları Anayasa Mahkemesini bağlamamasına rağmen normal şartlar altında bu mercilerin maddi olaylara ilişkin yaptığı tespitlerden ayrılmak için kuvvetli nedenlerin bulunması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 96).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

40. Somut olayda başvurucu 2006 yılının Temmuz ayında maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamele nedeniyle olay tarihinden yaklaşık beş, özel izinle ceza infaz kurumundan ayrıldığı (bkz. § 5) tarihten ise yaklaşık dört yıl sonra 5/7/2011 tarihinde Askerî Savcılığa suç duyurusunda bulunmuştur.

41. Başvurucunun iddiaları hakkında başlatılan soruşturmada tanık beyanlarına dayanılarak 5/4/2012 tarihli iddianameyle kamu davası açılmıştır. Yargılama sonunda Mahkeme 11/12/2012 tarihinde başvurucu ve tanıkların beyanlarını esas alarak iki sanığın işkence suçunu işlediğini kabul etmiş ve mahkûmiyetine karar vermiştir. Temyiz incelemesi sonunda özetle; beyanlarına itibar edilen tanıkların suç tarihinde ceza infaz kurumunda bulunmadığını ve suça konu eylem nedeniyle bir kişi hakkında ayrı soruşturma olduğunu tespit eden Yargıtay 11/6/2014 tarihinde hükmün bozulmasına karar vermiştir (bkz. § 12).

42. Bozma kararı sonrası devam edilen yargılamada Mahkeme 2/2/2016 tarihli kararında, askerî ceza infaz kurumunda görevli İ.B.nin başvurucuya kötü muamelede bulunduğuna dair kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğini açıklayarak beraatine, Y.A. ve K.A.nın ise bozulmasına hükmedilen karardakine benzer gerekçeyle mahkûmiyetine karar vermiştir. Mahkûmiyet hükmünü temyizen inceleyen Yargıtay, başvurucu ile aynı koğuştaki kişilerin tanık sıfatıyla dinlenmesi gerektiğini açıklayarak 12/10/2017 tarihinde hükmün ikinci kez bozulmasına karar vermiştir (bkz. § 16).

43. İkinci bozma ilamı üzerine yaklaşık altmış kişinin tanık sıfatıyla beyanını tespit eden Mahkeme, yargılama sonunda 26/11/2019 tarihinde sanıkların beraatine karar vermiştir. Karar gerekçesinde başvurucunun olay tarihinden yaklaşık beş yıl sonra suç duyurusunda bulunduğuna vurgu yapan Mahkeme, başvurucunun maruz kaldığını iddia ettiği eylemlerle ilgili adli rapor elde etme imkânının ve suçun işlendiğini gösteren somut delillerin bulunmadığını belirtmiştir (bkz. § 19). Anılan beraat kararı Yargıtayın 14/10/2020 tarihli kararıyla onanmıştır.

44. Anayasa Mahkemesinin cezai sorumluluk bağlamında suça ya da masumiyete ilişkin bir bulguya ulaşma görevi bulunmamaktadır. Buna göre başvurucunun soruşturma başlatılması için olay tarihinden yaklaşık beş yıl sonra başvuruda bulunduğu, suç duyurusuna konu eylemle ilgili yargılama yapıldığı ve elde edilebilecek delillere başvurulduğu, bu kapsamda yaklaşık altmış kişinin tanık sıfatıyla dinlendiği, beyanların da değerlendirildiği dikkate alındığında ilk derece mahkemesi ve Yargıtayın maddi olaylara ilişkin tespitlerinden ayrılmak için kuvvetli nedenler olduğu söylenemez.

45. Öte yandan 2006 yılının Temmuz ayında gerçekleştiği iddia edilen olayla ilgili şikâyetin 5/7/2011 tarihinde soruşturma makamlarına ulaştırıldığı, temyiz makamının iki kez hükmün bozulmasına karar verdiği ve toplam 9 yıl 3 ay 9 günlük yargılamanın; soruşturma evresi yaklaşık dokuz ay, kovuşturma evresinin ilk derece mahkemesi önündeki kısmı ise 4 yıl 4 ay sürmüştür.

46. Somut ceza yargılamasındaki maddi olayların niteliği, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kıstaslar dikkate alındığında başvuru konusu olay karmaşık bir görünüm arz etmemektedir. Buna ek olarak başvurucunun soruşturmanın uzamasına sebep olacak tutumunu ve usule ilişkin haklarını kullanırken özensizliğini gösteren bir unsur da gözlenmemiştir. Buna göre başvuruya konu yargılamanın makul süratte tamamlandığı söylenemez.

47. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

48. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve miktar belirtmeksizin maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

49. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

50. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya 100.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucunun uğradığını iddia ettiği zararla ilgili bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddi gerekir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Başvurucuya 100.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Isparta 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/396, K.2019/465) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/9/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.