TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

MİHDİ PERİNÇEK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/3703)

 

Karar Tarihi: 29/2/2024

R.G. Tarih ve Sayı: 24/7/2024-32611

 

GENEL KURUL

 

KARAR

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Başkanvekili

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Volkan ÇAKMAK

Başvurucu

:

Mihdi PERİNÇEK

Vekili

:

Av. Sevil ARACI BEK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kolluk kuvvetinin güç kullanımı sonucu meydana gelen ölüm olayına ilişkin olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararı temelinde gerçekleştirilen yargılamanın yenilenmesi talebinin reddi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 16/1/2020 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

8. İkinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.

III. OLAYLAR VE OLGULAR

9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

10. Başvurucunun oğlu Ş.P., PKK terör örgütü üyelerine yönelik istihbarat bilgisine dayanılarak Adana'da gerçekleştirilen takip sırasında kolluk kuvvetinin ateşli silah kullanımı sonucu yaralanmış ve kaldırıldığı hastanede 30/5/2004 tarihinde hayatını kaybetmiştir.

11. Ölüm olayına ilişkin olarak yürütülen ceza soruşturmasını takiben açılan kamu davasında Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) kastın aşılması suretiyle adam öldürme suçundan sanık kolluk görevlisi D.Ö. hakkında beraat kararı vermiştir.

12. 6/3/2007 tarihli beraat kararının gerekçesinde öncelikle (Teşhis Tutanakları ve ifadeler uyarınca) Ş.P.nin terör örgütü mensubu olduğu tespitinde bulunulmuş ve toplanan delillere (olay yerinde Ş.P.nin yanında bulunan ateşli silah ve boş kovanlar) göre takip sırasında Ş.P.nin kolluk kuvvetlerine karşı ateşli silah kullandığının kabulü gerektiği ifade edilmiştir. Kararın devamında ölüme neden olan kurşunun giriş deliği etrafında atışın yakından yapıldığını gösteren barut izi, yanık gibi bulguların tespit edilmediği, dolayısıyla atışın uzak mesafeden yapıldığının anlaşıldığı vurgulanmış; sanık D.Ö.nün açılan ateşe karşılık verdiği, sadece bir kez ateş ederek terör örgütü mensubunu yaraladıktan sonra ateş etmeyi bıraktığı, eylemin bu hâliyle meşru müdafaa kapsamında kaldığı belirtilerek beraat hükmü gerekçelendirilmiştir. Beraat kararı Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından 5/3/2009 tarihinde onanmıştır.

13. Başvurucu kesinleşen beraat hükmü sonrasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) nezdinde yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuruda bulunmuştur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 2. maddesinde düzenlenen yaşam hakkının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiğine karar veren AİHM, gerekçesinde öncelikle çatışmayı takiben kritik delillerin Olay Yeri İnceleme ekibi intikal etmeden kaldırıldığını, Ş.P.ye ait olduğu iddia edilen tabanca üzerinde parmak izi incelemesi yapılmadığını, Ş.P.nin atış mesafesinin tespitinde önemi olan kıyafetlerinin kaybedildiğini, kaybetme konusunda birbiriyle çelişen beyanlar olduğunu, dört farklı svap örneğinin aynı zarfa konulduğunu, örneklerin ne zaman, hangi şartlarda alındığı konusunda açıklık bulunmadığını, bu bağlamda silahı kesin olarak Ş.P.nin ateşlediğinin kabul edilemeyeceğini, kolluğun ateşlediği silahın adli incelemeye konu edilmediğini, kolluk görevlilerinin olaydan sonra altı hafta boyunca sorgulanmadığını, soruşturma sürecinde polis raporlarında belirlenenlerin ötesinin araştırılmadığını tespit etmiştir. Bu tespitlere dayanarak AİHM, ceza soruşturması sürecinde Ş.P.nin öldürülmesine ilişkin koşulların tespiti için açıkça yetersiz kalındığı, dolayısıyla somut vakada gerekenden daha fazla güç kullanılmadığının ve kullanılan gücün amaca ulaşmak için orantılı bir araç olduğunun kanıtlanamadığı sonucuna ulaşmıştır (Mihdi Perinçek/Türkiye, B. No: 54915/09, 29/5/2018).

14. AİHM, giderim için başvurucuya 50.000 avro tazminat ödenmesine hükmetmiştir. Kararda ihlalin giderilmesine yönelik başkaca genel veya bireysel bir önlem ya da araca yer verilmemiştir. Hükmedilen tazminat 2018 yılı içinde başvurucuya ödenmiştir.

15. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (Bakanlar Komitesi) tarafından 16/9/2021 tarihinde yapılan toplantıda, başvuruya ilişkin infaz dosyası kapatılmıştır. İnfaz dosyasının kapatılmasına ilişkin kararda; tazminatın ödendiği, daha fazla bireysel tedbirin gerekli ve mümkün olmadığı, ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığının dosyayı inceleyerek 28/5/2019 tarihinde zamanaşımı nedeniyle soruşturmanın yeniden açılmasının mümkün olmadığına karar verdiği belirtilerek somut olay için dava zamanaşımının gerçekleştiği ifade edilmiştir.

16. Başvurucu, AİHM tarafından verilen ihlal kararını gerekçe göstererek sanıklar lehine olan delillerin gerçeğe aykırı olduğunun ihlal kararı ile ortaya çıktığını ileri sürmüş; 28/5/2019 tarihinde yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur. Mahkeme 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 311. ve 314. maddelerinde yargılamanın yenilenmesi sebeplerinin tahdidî olarak sayıldığı, talep dilekçesinde bu hususlardan herhangi birine dayanılmadığı, AİHM kararının tazminata ilişkin olduğu, yasal bir neden veya talebi karşılayacak bir delil gösterilmeden yapılan başvurunun kabule değer görülmediği gerekçesiyle 12/6/2019 tarihinde talebi reddetmiştir.

17. Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesi 17/7/2019 tarihinde mahkeme kararının usul ve kanuna uygun olduğunu belirterek söz konusu karara yönelik itirazı reddetmiştir.

18. Başvurucu, nihai kararı 20/12/2019 tarihinde öğrenmesinin ardından 16/1/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

19. Olay tarihi itibarıyla yürürlükte olan 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun başvurucunun çocuğun ölümüne neden olan kolluk görevlisine isnat edilen, kastın aşılması suretiyle adam öldürme suçuna ilişkin 452. maddesi şöyledir:

"Katil kastiyle olmıyan darp ve cerh veya bir müessir fiilden telefi nefis husule gelmiş olursa fail, 448 inci maddede beyan olunan ahvalde sekiz, 449 uncu maddede yazılı ahvalde on ve 450 nci maddede muharrer ahvalde on beş seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapse mahküm olur.

Eğer telefi nefis failin fiilinden evvel mevcut olup da failce bilinmiyen ahvalin birleşmesi veyahut failin iradesinden hariç ve gayrimelhuz esbabın inzimamı ile vukua gelirse, 448 inci maddede beyan olunan ahvalde beş seneden, 449 uncu maddede muharrer ahvalde yedi seneden ve 450 nci maddede yazılı ahvalde fail on seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezası ile cezalandırılır."

20. 765 sayılı mülga Kanun'un zamanaşımını düzenleyen 102. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:

...

3 - Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az ağır hapis veya beş seneden ziyade hapis yahud hidematı ammeden müebbeden mahrumiyet cezalarından birini müstelzim cürümlerde on sene,

...geçmesiyle ortadan kalkar."

B. Uluslararası Hukuk

21. Sözleşme'nin "Kararların bağlayıcılığı ve infazı" kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:

"1. Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler.

2. Mahkeme’nin kesinleşen kararı, infazını denetleyecek olan Bakanlar Komitesi’ne gönderilir.

3. Bakanlar Komitesi, kesinleşen bir kararın infazının denetlenmesinin, söz konusu kararın yorumundan kaynaklanan bir zorluk nedeniyle engellendiği kanaatinde ise, bu yorum konusunda karar vermesi için Mahkeme’ye başvurabilir. Mahkeme’ye başvurma kararı, Komite toplantılarına katılma hakkına sahip temsilcilerin üçte iki oy çokluğu ile alınır.

4. Bakanlar Komitesi, bir Yüksek Sözleşmeci Taraf’ın, taraf olduğu bir davada verilen kesin karara uygun davranmayı reddettiği görüşünde ise, ilgili Taraf’a ihtarda bulunduktan sonra, Komite toplantılarına katılmaya yetkili temsilcilerin üçte iki oy çokluğu ile alınacak bir kararla, ilgili Taraf’ın 1. fıkrada öngörülen yükümlülüğünü yerine getirmediği meselesini Mahkeme’ye intikal ettirebilir.

5. Mahkeme 1. fıkranın ihlal edildiğini tespit ederse, alınacak önlemleri değerlendirmesi için davayı Bakanlar Komitesi’ne gönderir. Mahkeme, eğer 1. fıkranın ihlal edilmediğini saptarsa, davayı, incelemesine son verecek kararı alması için Bakanlar Komitesi’ne iletir. "

22. Sözleşme’nin veya ekli protokollerinin ihlal edildiğinin tespitine ilişkin bir karar, davalı devlete adil tazmin yoluyla ödenmesine hükmedilen miktarları ödeme ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin denetimine tabi olan genel ve/veya gerektiğinde bireysel önlemleri seçme yükümlülüğü yükler. Bu önlemler AİHM'in tespit ettiği ihlale iç hukuktaki düzen içinde son verme ve ihlalin doğurduğu sonuçları mümkün olduğunca ihlalden önceki duruma geri getirecek şekilde telafi etme amacı taşımaktadır (Assanidze/Gürcistan [BD], B. No: 71503/01, 8/4/2004, § 198; Benzer ve diğerleri/Türkiye, B. No: 23502/06, 12/11/2013, § 215; L.M. ve diğerleri/Rusya, B. No: 40081/14, 40088/14, 40127/14, 15/10/2015, § 165). AİHM'e göre ihlalin doğası eski hâle getirmeye (restitutio in integrum) müsaitse bunu yerine getirme görevi taraf devlete düşmektedir (Iatridis/Yunanistan (adil tazmin) [BD], B. No: 31107/96, 19/10/2000, §§ 32, 33).

23. Sözleşme’nin 46. maddesi kapsamındaki yükümlülüğü ifa etmek için iç hukukunda kullanacağı araçları seçmek, Bakanlar Komitesinin denetimine tabi olmak koşuluyla öncelikle ilgili devletin görevidir. Ancak bu yöntem AİHM kararında belirtilen hükümlere uygun olmak zorundadır (Scozzari ve Giunta/İtalya [BD], B. No: 39221/98, 41963/98, 13/7/2000, § 249). Bununla birlikte AİHM, aleyhine ihlal kararı verilen devlete Sözleşme’nin 46. maddesi kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmesi konusunda yardımcı olmak amacıyla, tespit ettiği durumun sonlandırılmasına yönelik ne tür özel ve/veya genel tedbirlerin alınabileceğini açıklama yoluna da gidebilir (L.M. ve diğerleri/Rusya, § 166; Scoppola/İtalya (No. 2) [BD], B. No: 10249/03, 17/9/2009, § 148).

24. AİHM karakolda yüksekten düşmeye bağlı olarak meydana gelen ölüm nedeniyle yapılan başvuruda, somut vakalara ilişkin ceza soruşturmalarını yeniden açmanın hukuken veya fiilen imkânsız olduğu durumlar olabileceğini kabul ettiğini ifade etmiş; bu tür durumlarda sona eren ceza yargılamalarının yeniden açılmasının yasal kesinliğe ilişkin konuları ortaya çıkarabileceğini, dolayısıyla davalının haklarını etkileyebileceğini, iki defa yargılanmama veya cezalandırılmama hakkı konularını gündeme getirebileceğini belirtmiştir. Hukuki imkânsızlık durumuna ek olarak olayın üzerinden uzun bir zaman geçmişse delillerin kaybolabileceği, tahrip edilebileceği veya izlenemez olabileceği olasılığını gözardı edemeyeceğini, dolayısıyla uygulamada soruşturmanın yeniden açılması hâlinde etkili şekilde yürütülmesinin mümkün olmayabileceğini vurgulayan AİHM sonuç olarak zamanaşımı sebebiyle yeniden yargılamanın hukuken/fiilen imkânsız olması ve tek taraflı tazminat ödenmesi (deklarasyon) temelinde kayıttan düşürme kararı vermiştir (Bayram Taşdemir/Türkiye, B. No: 52538/09, 4/4/2019).

25. Bakanlar Komitesi AİHM’in Sözleşme’nin 3. maddesinin hem usul hem de maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin Dvalishvili/Gürcistan (B. No: 19634/07, 18/12/2012) kararı ile Sözleşme’nin 2. maddesinin hem usul hem de maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin Vazagashvili ve Shanava/Gürcistan (B. No: 50375/07, 18/7/2019) kararının icrasıyla ilgili 3/12/2020 tarihli kararında, ulusal mahkemeler tarafından verilen düşük cezaların neden olduğu eksikliklerden üzüntü duysa da mahkûmiyetlerin kesin hüküm gücü ışığında başka hiçbir bireysel tedbirin öngörülemeyeceğini belirtmiş ve kişilere tazminat ödenmesini dikkate alarak bu dosyaların kapatılmasına karar vermiştir.

26. Bakanlar Komitesi yine AİHM’in Sözleşme’nin 2. maddesinin usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin Patsaki/Yunanistan (B. No: 20444/14, 7/2/2019) kararının icrasıyla ilgili 3/12/2020 tarihli kararında, ölümün gerçekleştiği ceza infaz kurumunun müdürü ile doktorunun daha önce beraat ettiğini ve bu hükmün kesinleştiğini, iç hukukun çok özel durumlar dışında sanığın beraat etmesinin ardından davanın yeniden açılmasına izin vermediğini, davanın yeniden açılmasına imkân tanıyan koşulların olayda bulunmadığını, AİHM’in hükmettiği tazminatın ödenmiş olmasını dikkate alarak dosyanın kapatılmasına karar vermiştir. Bakanlar Komitesi aynı yaklaşımı AİHM’in yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin Gjikondi ve diğerleri/Yunanistan (B. No: 17249/10, 21/12/2017) kararının icrası hakkında verdiği 5/12/2019 tarihli kararda da sergilemiştir.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Anayasa Mahkemesinin 29/2/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

28. Başvurucu; AİHM tarafından verilen ihlal kararına rağmen yeniden yargılama yapılmamasının hukuki temeli olmadığını, 5271 sayılı Kanun'un 311. ve 314. maddelerinin birlikte yorumlanması gerektiğini, AİHM kararı ile yargılamaya esas delillerin gerçeği yansıtmadığının ortaya çıktığını, somut vakada ise oğlunun sağ yakalanmasının mümkün olduğunu ancak kamu gücünün orantısız kullanılması ile hayatını kaybettiğini, oğlunun ölümüne ilişkin soruşturmada hatalar ve eksiklikler bulunduğunu belirterek yaşam hakkı başta olmak üzere anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

29. Bakanlık görüşünde öncelikle konuya ilişkin süreç, mevzuat ve insan hakları yargısı içtihadı detaylı şekilde aktarılmış; AİHM kararında başvurucu lehine yalnızca tazminata hükmedildiği ve 50.000 avro tutarındaki tazminatın başvurucuya ödendiği vurgulanarak kesinleşmiş bir kararla sonuçlanmış ceza yargılamasının tekrarının yasaklandığı, başvurucunun talebinin 5271 sayılı Kanun'da yazılan sebeplere uymadığı belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

B. Değerlendirme

30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun ihlal iddiaları bir bütün olarak ele alındığında incelemenin AİHM tarafından verilen ihlal kararına dayanılarak gerçekleştirilen yargılamanın yenilenmesi talebinin reddi nedeniyle yaşam hakkı ile sınırlı olarak yapılması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

31. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, yaşama... hakkına sahiptir."

32. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Devletin temel amaç ve görevleri ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

33. Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Sözleşme kapsamındaki herhangi birinin ihlal edildiği iddiasını incelemek, bireysel başvuru yoluyla incelemeye yetkili olan Anayasa Mahkemesinin görev alanına girer. Aksinin kabulü, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı içinde yer alan temel hak ve özgürlüklerin bireysel başvuru yolu ile etkili şekilde korunmasını öngören Anayasa'nın amacı ile bağdaşmaz. Sözleşme ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin etkili şekilde korunması, AİHM tarafından verilen ihlal kararlarının iç hukukta gereği gibi yerine getirilmesi ile mümkündür. AİHM tarafından verilen ihlal kararlarının iç hukukta gereği gibi yerine getirilmemesi, Sözleşme ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin uygulamada etkili bir şekilde korunamadığı anlamına gelir. Bu sebeple AİHM tarafından verilen bir ihlal kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediği Anayasa Mahkemesince incelenmelidir. Bununla birlikte Sözleşme kapsamındaki yükümlülüğü ifa etmek için iç hukukunda kullanacağı araçları seçmek öncelikle ilgili devletin görevidir. Ancak bu yöntem AİHM kararında belirtilen hükümlere uygun olmak zorundadır (aktarılan ilkeler için bkz. Sıddıka Dülek ve diğerleri, B. No: 2013/2750, 17/2/2016, §§ 69, 70; Makbule Kaymaz, B. No: 2015/9441, 17/4/2019, §§ 43, 44).

34. Anayasa'nın 38. maddesine göre bir suç için kanunda öngörülen dava (suç) zamanaşımı süresinin sonradan yürürlüğe giren bir kanunla değiştirilmesi hâlinde işlendiği iddia edilen suç için uygulanacak zamanaşımı süresi sanığın lehine (kısa) olan zamanaşımı süresidir. Bu düzenlemeye göre suçlar için kanunlarda dava zamanaşımı sürelerinin kabul edilmesi Anayasa'ya aykırı değildir. Dolayısıyla bireysel başvuruya konu edilen yargısal süreçlerdeki birtakım eksiklikler nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmiş olsa bile dava zamanaşımı süresinin dolduğu yönünde yargı mercilerinin bir tespiti varsa yeniden soruşturma/kovuşturma yapılmak üzere ihlal kararının ilgili yargı merciine gönderilmesi mümkün değildir (Dağaz Yılmaz ve diğerleri, B. No: 2014/17225, 18/4/2018, § 88).

35. Somut başvuru, kolluk kuvveti tarafından güç kullanılması suretiyle meydana gelen ölüm olayına ilişkin yürütülen ceza yargılamasında koşulların yeterince aydınlatılmadığı, gerekenden daha fazla güç kullanılmadığının ve gücün amaca ulaşmak için orantılı bir araç olduğunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle AİHM tarafından yaşam hakkının ihlal edildiği yönünde verilen karar temel alınarak yapılan yargılamanın yenilenmesi isteminin reddinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda incelemenin konusu, AİHM tarafından verilen ihlal kararına rağmen yargılamanın yenilenmesi talebinin reddinin yaşam hakkı bakımından bir ihlal oluşturup oluşturmadığıdır.

36. Sözleşme hükümleri ile ihlal kararlarının infazına ilişkin olarak gerek AİHM'in gerekse ihlal kararlarının infazını denetleyen Bakanlar Komitesinin konuya yaklaşımına bakıldığında ihlal kararlarını uygulamak noktasında taraf devletlerin -AİHM kararında belirtilen hükümlere uygun olmak kaydıyla- iç hukukta kullanılacak araçları seçmek için takdir marjına sahip oldukları görülmektedir.

37. Diğer taraftan AİHM, aleyhine ihlal kararı verilen devlete Sözleşme’nin 46. maddesi kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmesi konusunda yardımcı olmak amacıyla gerektiğinde tespit ettiği durumun sonlandırılmasına yönelik ne tür özel ve/veya genel tedbirlerin alınabileceği hususunda açıklama yoluna gitmiştir. Ayrıca infazı denetleyen Bakanlar Komitesi de mağduriyetin tazmin kararı ile ortadan kaldırılamadığı davanın yeniden görülmesi dışında mağduriyetin giderilebilmesinin mümkün olmadığı istisnai durumlarda eski hâle getirme kuralı çerçevesinde teşvik ve öneride bulunmakta, ihlali sona erdirmeyi sağlamak için gereken önlemlerin yerine getirilip getirilmediğini, tedbirlerin alınıp alınmadığını incelemektedir. Bununla beraber AİHM taraf devletlerin iç hukukunda mevcut fiilî ve hukuki engelleri (hatta olayın üzerinden uzun zaman geçmiş olması nedeniyle yeniden yapılacak soruşturmanın etkili olamayabileceği ihtimalini de) ihlal kararlarının infazı bağlamında dikkate almaktadır (bkz. § 24). Benzer yaklaşım Anayasa Mahkemesi kararlarına da yansımıştır (bkz. § 34).

38. Somut başvuruya temel olan ihlal kararında AİHM mağdur lehine yaşam hakkının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM, kararında ihlali tespit edip 50.000 avro adli tazmine hükmetmiş ancak ihlalin giderilmesine yönelik başkaca genel veya bireysel herhangi bir önlem veya araç belirlememiştir (Mihdi Perinçek/Türkiye). Türkiye Cumhuriyeti devleti başvurucuya 50.000 avro tazminatı 2018 yılında ödemiştir.

39. İhlal kararı sonrası infazı denetleyen, ihlali sona erdirmek için gereken önlemlerin yerine getirilip getirilmediğini, tedbirlerin alınıp alınmadığını inceleyen Bakanlar Komitesi de 16/9/2021 tarihinde yapılan toplantıda, söz konusu ihlal kararına ilişkin infaz dosyasını kapatmış; bir öneride de bulunmamıştır. Söz konusu kararında Bakanlar Komitesi ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığının 28/5/2019 tarihinde verdiği zamanaşımı nedeniyle soruşturmanın yeniden açılmasının mümkün olmadığı yönündeki kararına atıfla başvuruya konu eylem (suç) için dava zamanaşımının dolduğunu ifade etmiştir.

40. Bu noktada Sözleşme ve insan hakları yargısı pratiği uyarınca ihlalin giderimi için ulusal hukukta kullanacağı araçları seçme yetkisinin taraf devletlere ait olduğunu hatırlatmak ve bunun yanında kararın infazı bağlamında iç hukukumuzda mevcut fiilî/hukuki (zamanaşımı) engeli dikkate alan AİHM'in de bugüne kadar söz konusu engel nedeniyle yeniden yargılama yapılmamasının tespit edilen ihlallerin gideriminin önünde engel teşkil ettiğine veya Sözleşme ile bağdaşmadığına dair herhangi bir karar vermediğini vurgulamak gerekir.

41. Bu tespit ve belirlemeler ışığında yaşam hakkının ihlal edildiği AİHM tarafından tespit edilen suç/eylem için zamanaşımı süresinin dolduğu bizzat infaz dosyasını kapatan Bakanlar Komitesi tarafından da ifade edildiğinden başvurucunun yargılamanın yenilenmesi talebinin reddedilmesinin yaşam hakkına yönelik bir ihlale yol açmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

42. Zamanaşımının yarattığı hukuki/fiilî engel nedeniyle yeniden yargılamanın mümkün bulunmaması temelinde değerlendirme yapılarak sonuca ulaşıldığından somut süreç için AİHM'in ihlal kararının gereklerinin yerine getirilmesi bağlamında restitutio in integrum (eski hâle getirme) kuralı, ne bis in idem (aynı fiil için iki kez yargılama yasağı) ilkesi ve Anayasa'nın 90. maddesi bağlamında ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

43. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun açıkça yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 29/2/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.