KARARLAR

AYM'nin 2020/36152 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 5/6/2024 tarihli ve 2020/36152 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

P.Ç. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/36152)

 

Karar Tarihi: 5/6/2024

R.G. Tarih ve Sayı: 7/11/2024-32715

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

RESEN GİZLİLİK KARARI VERİLDİ

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Şahap KAYMAK

Başvurucu

:

P.Ç.

Vekili

:

Av. Faruk ÇAYIR

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; istinaf mahkemesince kararın sonucunu değiştirebilecek nitelikteki esaslı iddiaların karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu, saçının boyanması sırasında ayıplı hizmet verildiği için cildinin zarar gördüğünden bahisle kuaförlük hizmeti satın aldığı davalılar hakkında Ankara 11. Tüketici Mahkemesinde (Mahkeme) fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminatın 26/6/2016 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile tahsili talebiyle tazminat davası açmıştır.

3. Mahkeme; davanın kısmen kabulüne, 17.294 TL maddi tazminatın 10.000 TL'lik kısmına dava tarihi olan 23/9/2016, 7.294 TL'lik kısmına ıslah tarihi olan 23/10/2018 tarihinden itibaren, 4.000 TL manevi tazminatın 26/6/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; kuaförlük hizmetinin ayıplı sunulup sunulmadığının tespitine ilişkin olarak yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde düzenlenen bilirkişi raporları ve ek rapor hükme esas alınmak suretiyle söz konusu hizmetin ayıplı olarak sunulduğunun belirlendiğini, başvurucunun saçlarının uğradığı zarar nedeniyle eski hâline gelmesi için gerekli tedavi giderinin tazmininin gerektiğine değinilerek dış görünüşün oluşturduğu sarsıntının kişi üzerinde olumsuz etkiye sebebiyet vermesinin manevi olarak zarar teşkil ettiği belirtilmiştir.

4. Davalıların istinaf talebi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) davalıların istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, davanın kısmen kabulü ile 4.323,50 TL maddi tazminatın dava tarihi olan 23/9/2016, 4.000 TL manevi tazminatın 26/6/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine kesin olarak karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun saçının davalılarca yapılan yanlış uygulamalar sonucunda zarar görmesi ve dış görünüşünün bozulması sebebiyle manevi zarara uğradığının sabit olduğu belirtilmiştir. Ancak bilirkişi tarafından maddi zarardan tarafların %50 oranında sorumlu oldukları tespit edilmesine rağmen Mahkemece hiçbir gerekçe gösterilmeden tüm maddi zararın davalılardan tahsiline karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu ifade edilmiştir. Buna göre başvurucunun yaptırdığı fazla ve zararlı işlemler ve yaşadığı hamilelik süreci dikkate alındığında saçında meydana gelen zarardan hakkaniyet gereğince yarı oranında sorumluluğunun bulunduğu tespit edilmiştir.

5. Başvurucu nihai hükmü 30/10/2020 tarihinde öğrendikten sonra 25/11/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

6. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

8. Başvurucu; gerçeğe aykırı bilirkişi raporunun hükme esas alındığını, hamilelik sürecinin olay tarihinden çok sonraya tekabül ettiğini, bu sebeple kendisine atfedilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığı hâlde bu yöndeki itirazlarının karşılanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

9. Başvuru, gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmiştir.

10. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

11. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul ya da esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

12. Anayasa Mahkemesinin gerekçeli karar hakkı bağlamındaki görevi, uyuşmazlığın esası yönünden önem taşıyan meselelere ilişkin olarak yargı mercilerinin ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya koyup koymadıklarını incelemekten ibarettir. Anayasa Mahkemesinin mahkemelerin açıkça keyfî olmadığı veya bariz bir takdir hatası içermediği sürece gerekçelerini denetleme gibi bir görevi olmadığı gibi mahkeme kararlarındaki hukuka aykırılıkları gidermek de Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Halit Kabadağ, B. No: 2019/3589, 23/11/2021, § 30).

13. Başvurucunun temel iddiası istinaf kanun yolunda ileri sürdüğü ve esasa etkili olduğunu belirttiği hususların istinaf mahkemesi kararında gözetilmediğine ilişkindir.

14. Somut olayda başvurucu 26/6/2016 tarihinde yaptırdığı saç boyama işleminin ardından 12/8/2016 tarihinde İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Cildiye Bölümünde muayene olmuştur. Söz konusu muayene sonrasında düzenlenen bila tarihli reçetede "Hasta değerlendirildi. Yapılan muayenesinde oksipital bölgedeki saçlar diğerlerinden daha kısa ve pull test pozitiftir." ibaresine yer verilmiştir.

15. Mahkemece 7/9/2017 tarihinde Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesinden (GATA) başvurucunun saçında kalıcı hasar olup olmadığına ilişkin olarak rapor düzenlenmesi talep edilmiştir. Bunun üzerine tanzim edilen 13/9/2017 tarihli sağlık kurulu raporunda başvurucunun kalıcı saç dökülme alanının saptanamadığı, saçlarının uç kısımlarının yaygın bir şekilde kuru, mat ve yıpranmış hâlde olduğunun belirlendiği, bu durumun kalıcı olup olmadığına zamanla yapılacak muayeneler sonucunda karar verilebileceği tespit edilmiştir. Mahkeme 23/2/2018 tarihinde başvurucunun yeniden muayenesi yapılarak saçlarında dökülme olup olmadığı ve varsa bu dökülmenin saç boyama işlemine bağlı olarak gerçekleşip gerçekleşmediği ile saçında kalıcı hasar olup olmadığını içeren yeni bir rapor düzenlenerek gönderilmesini istemiştir. Bu kapsamda düzenlenen 5/3/2018 tarihli sağlık kurulu raporunda; önceki muayene ile karşılaştırıldığında başvurucunun saçlarının uzamadığı, kalıcı saç kaybının olmadığı, saç çekme testinin pozitif sonuçlandığı, aktif dökülmenin yaşandığı, hâlen saçların kuru, mat ve yıpranmış olduğunun gözlemlendiği, mevcut bulguların saça uygulanan renk açıcı ve boyama işlemleri sonrasında oluştuğunun düşünüldüğü belirtilmiştir.

16. Başvurucunun ayıplı hizmet alıp almadığının tespiti için bu defa Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dâhili Tıp Bilimleri Bölümü Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından (Ankara Üniversitesi) rapor talep edilmiştir. Bu talebe istinaden düzenlenen 29/3/2018 tarihli raporda başvurucunun 25/4/2017 tarihinde muayene edildiği, yapılan fiziki muayene sonucunda değerlendirilebildiği kadarıyla saçlarının kuru ve mat olduğu, saçlarında kırılma gözlendiği ancak kopma olmadığı, sonuç olarak GATA'nın 5/3/2018 tarihli sağlık kurulu raporundaki bulgulardan bahsedilerek yeni bir tespitte bulunulmadığı görülmüştür.

17. Mahkeme Ankara Üniversitesinin düzenlediği 29/3/2018 tarihli raporu hükme esas alarak başvurucuya sunulan hizmetin ayıplı olduğu sonucuna varmıştır. Başvurucu, saçlarının tekrar eski hâline gelmesi için katlanması gereken tedavi masraflarını talep ettiğinden Mahkeme eczacı, saç ve cilt güzellik uzmanı olan bilirkişiden konuyla ilgili bir rapor düzenlemesini istemiştir. Mahkemeye sunulan 18/6/2018 tarihli bilirkişi raporunda ayıplı hizmet nedeniyle talep edilen maddi zarardan tarafların %50 oranında kusurlu olduğu kabul edilmiştir. Ayrıca anılan raporda davalılar hizmetin ifası sırasında yaptıkları uygulamalar, başvurucu ise zararın telafisi için yaptırdığı işlemler ve hamileliği nedeniyle kusurlu görülmüş; davalıların oluşan manevi zararın yarısından sorumlu olduğu belirtilmiştir. Mahkemenin 5/7/2018 tarihinde tedavi masraflarının tutar olarak hesaplanması için ek rapor talebi üzerine düzenlenen 1/10/2018 tarihli ek raporda başvurucunun saçlarının eski hâline gelmesi için toplam 17.294 TL masraf yapması gerektiği hesaplanmıştır. Mahkemece tüm bu hususlar değerlendirilerek nihai olarak 17.294 TL maddi tazminatın ve 4.000 TL manevi tazminatın yasal faiziyle başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir.

18. Davalılar tarafından mahkeme kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesi, 18/6/2018 tarihli bilirkişi raporuna atfen maddi zarardan tarafların %50 oranında kusurlu olduğu tespitine rağmen tüm zararın davalılardan tahsiline karar verildiği ve başvurucunun yaptırdığı fazla ve zararlı işlemler ve yaşadığı hamilelik süreci nedeniyle saçında meydana gelen zarardan yarı oranında sorumluluğu bulunduğunun hakkaniyete uygun düştüğü gerekçesiyle tazminata hükmetmiştir. Buna göre Mahkeme, kararının hüküm fıkrasını düzelterek 4.323,50 TL maddi tazminatın ve 4.000 TL manevi tazminatın yasal faiziyle başvurucuya ödenmesine kesin olarak karar vermiştir.

19. Başvurucu istinaf cevap dilekçesinde, saçlarındaki problemin çözümü için başka bir yerde saç bakımı yaptırması sebebiyle kendisine kusur yüklenemeyeceğini; olayın yaşandığı tarih (26/6/2016), ilk muayene olduğu tarih (12/8/2016) ve mahkemenin talebi üzerine ilk sağlık kurulu raporunun düzenlendiği tarih (13/9/2017) itibarıyla hamile olmadığı hâlde bu husus dikkate alınmadan hamileliğinin maddi tazminat miktarından indirim nedeni sayıldığını belirtmiş, 29/3/2018 tarihli raporda hamileliğin saç dökülmesini etkilediğine ilişkin olarak herhangi bir tespitte bulunulmadığı gibi davalıların ayıplı hizmet sunduğunun belirlendiğini ileri sürmüştür.

20. Bilirkişi raporları ve ilk derece ile istinaf mahkemesi kararlarına göre başvurucuya ayıplı hizmet sunulduğu sabit olup ihtilaf hükmedilen maddi tazminat miktarından kaynaklanmaktadır. Bölge Adliye Mahkemesi kararında eczacı, saç ve cilt güzellik uzmanı olan bilirkişinin düzenlediği 18/6/2018 tarihli raporu esas alarak maddi tazminat miktarında indirim yapmasının gerekçesini başvurucunun fazla ve zararlı işlemler yaptırmasına ve hamilelik sürecine dayandırmıştır.

21. Bu gerekçelerden ilkine yönelik olarak söz konusu raporda tarafların %50 oranında kusurlu olduğunun nasıl belirlendiğine ilişkin somut bir tespit yapılmamış, Bölge Adliye Mahkemesi de kusur oranının hesaplanmasına dair bir değerlendirmede bulunmamıştır. Diğer taraftan 1/10/2018 tarihli ek raporda başvurucunun saçının eski hâline kavuşabilmesi için yaptırdığı bakım dokuz başlık altında incelenmek suretiyle saç bakımı için uygulanan işlemlerden sadece biri dışında diğerlerinin doğru olduğuna işaret edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun ileri sürdüğü bu hususun davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olduğu ve Bölge Adliye Mahkemesinin anılan iddiayı makul bir gerekçe ile cevaplandırma yükümlülüğü altında bulunduğu kabul edilmelidir. Ancak bu duruma rağmen Bölge Adliye Mahkemesi tarafından herhangi bir açıklama yapılmadan 18/6/2018 tarihli rapor gözönünde bulundurularak karar verildiği anlaşılmıştır.

22. Diğer bir gerekçe olan başvurucunun hamileliğinin saç dökülmesinde etkili olduğu hususu Bölge Adliye Mahkemesi kararında tartışılmamış ve başvurucunun iddiasını karşılar mahiyette herhangi bir gerekçeye yer verilmemiştir. Somut olayın yaşandığı tarih olan 26/6/2016 ve başvurucunun ilk muayene olduğu 12/8/2016 tarihlerinde hamile olup olmadığının araştırılmadığı, daha sonraki tarihlerde gerek GATA tarafından düzenlenen sağlık kurulu raporlarında gerekse Ankara Üniversitesinin düzenlediği raporda başvurucunun hamile olup olmadığının ve varsa hamileliğinin somut olayda herhangi bir tesiri bulunup bulunmadığının değerlendirilmediği görülmüştür.

23. Öte yandan 18/6/2018 tarihli raporda "...davacının başka kuaförlere bakım adı ile yaptırdığı işlemler ile saçını kimyasala maruz bıraktığı gibi uygulamalar sonucu yıkamalarla saç derisi yağını kaybettiği..." ve "diğer yarısından da davacının zararı telafi maksadıyla yaptırdığı diğer işlemler... sebebiyle sorumlu olduğu..." belirtilmişken aynı bilirkişinin düzenlediği 1/10/2018 tarihli ek raporda "...davacının İstanbul'da gittiği saç tasarım merkezi tarafından iyileştirme amaçlı düzenlenen listenin davacının saçı gibi yıpranmış saçlara uygulanmasının, yıpranmış saçın doğal olarak artık eski hâle gelmesi mümkün olmasa da oldukça iyileştirilmesi hususunda gerekli ve doğru bir uygulama olduğu ortadadır." şeklinde görüş bildirildiği, fakat her iki rapor arasında bulunan çelişkinin giderilmesine yönelik Bölge Adliye Mahkemesince araştırma yapılmadığının ve ek rapora kararda değinilmediğinin de altını çizmek gerekir.

24. Tüm bu değerlendirmeler çerçevesinde başvurucunun yargılamanın sonucuna etkili nitelikteki iddia ve itirazlarının Bölge Adliye Mahkemesince konu ile ilgili yeterli bir gerekçe ile karşılanmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

25. Diğer yandan bu ihlal kararının davanın esasıyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Zira gerekçeli karar hakkı, taraflara yargılama sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmelerine imkân sağlayan bir hak olup yargılama sonucuna yönelik bir teminat sağlamaz. Bu itibarla Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini gözeterek ve söz konusu iddiayla ilgili olarak yeniden bir değerlendirme yaparak gereken kararı vermek yine yargılama mercilerinin takdirindedir.

26. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

27. Başvurucunun hamileliği sebebiyle maddi tazminat miktarında indirim yapıldığını belirterek hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ile maddi tazminat talebinin reddedilen kısmı yönünden aleyhine nispi vekâlet ücretine hükmedildiğini belirterek mahkemeye erişim hakkının da ihlal edildiğini ileri sürdüğü görülmekle birlikte gerekçeli karar hakkı yönünden ulaşılan sonuç gözetildiğinde bu aşamada anılan ihlal iddiaları yönünden inceleme yapılmasına gerek bulunmadığına karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

28. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesinden şikâyet etmiştir.

29. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa'nın 141. maddesinin de Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 39).

30. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50-52).

31. Başvuruya konu olayda, Ankara 11. Tüketici Mahkemesinde 23/9/2016 tarihinde açılan davanın 29/9/2020 tarihli Bölge Adliye Mahkemesi kararı ile kesinleştiği, bu hâliyle iki dereceli yargılamanın 4 yıl 6 gün sürdüğü tespit edilmiş olup anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında bu sürenin makul olduğu sonucuna varılmıştır.

32. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

33. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması ile 50.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

34. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

35. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun niteliği gereği kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin RESEN GİZLİ TUTULMASINA,

B. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK BULUNMADIĞINA,

E. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesine (E.2019/179, K.2020/747) iletilmek üzere Ankara 11. Tüketici Mahkemesine (E.2017/7, K.2018/1161) GÖNDERİLMESİNE,

F. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

G. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

H. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 5/6/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.