TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
AKIN ÜLKÜNER VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2020/33629) |
|
Karar Tarihi: 15/5/2024 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Kenan YAŞAR |
|
|
Ömer ÇINAR |
Raportör |
: |
Özge ULUKAYA |
Başvurucular |
: |
1. Akın ÜLKÜNER |
|
|
2. Alaattin ÜLKÜNER |
|
|
3. Ayfer ÜLKÜNER |
|
|
4. Eşref ÜLKÜNER |
|
|
5. İlhami ŞIRLANCI |
|
|
6. Kamil ERGEN |
|
|
7. Özden HARMANDALI |
|
|
8. Seher KILINÇ |
Vekili |
: |
Av. Coşkun DOĞRU |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, kamulaştırma bedeli ödenmeksizin idare adına tescil kararı verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvuruculardan Ekrem Ülküner'in başvuru tarihinden sonra 16/11/2022 tarihinde vefat ettiği, başvurucunun mirasçılarının 2/5/2024 tarihli dilekçeyle başvurunun devamı talebinde bulundukları anlaşılmıştır.
A. Kamulaştırma Süreci
3. Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü (Arsa Ofisi/İdare) tarafından 9/5/1979 tarihinde başvurucuların murisleri adına kayıtlı İzmir'in Gaziemir ilçesi Yeşil Mahallesi 233 ada 67 parsel sayılı 7.959 m² yüz ölçümüne sahip taşınmazın 5.326 m²lik bölümünün 29/4/1969 tarihli ve 1164 sayılı kamulaştırma işleminin gerçekleştiği tarihteki adıyla Arsa Ofisi Kanunu'nun 2. maddesinde belirtilen amaçları gerçekleştirmek üzere kamulaştırılmasına karar verilmiştir.
4. İdare 21/9/1979 tarihinde bankaya gönderdiği yazıda Gaziemir konut bölgesine giren taşınmazların kamulaştırma bedelleri ve İdare tarafından ödenmesi gereken vergiler dâhil olmak üzere toplam 130.000.000 TL'nin bankadaki hesaba bloke edildiğini ve harcama yetkilisi olarak İdarenin gösterildiğinin bildirildiğini açıklamış, kamulaştırma bedellerinin malik ve hissedarlar adına bloke edilmesini talep etmiştir.
B. Kamulaştırmasız El Atma Davası Süreci
5. 8/12/2004 tarihli ve 5273 sayılı Arsa Ofisi Kanunu ve Toplu Konut Kanununda Değişiklik Yapılması ile Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünün Kaldırılması Hakkında Kanun'un 1. maddesiyle Arsa Ofisi kaldırılmış, 2. maddesiyle Arsa Ofisinin belirtilen istisnalar dışındaki diğer tüm hak ve yükümlülükleri Toplu Konut İdaresi Başkanlığına (TOKİ) devredilmiştir.
6. Başvurucuların aralarında bulunduğu kişiler tarafından TOKİ'ye karşı İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) 2/6/2011 tarihinde kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açılmıştır. Dava dilekçesinde kamulaştırma işleminin tebliğ edilmemesi ve kamulaştırma bedeli ödenmemesine rağmen taşınmazın TOKİ tarafından kullanıldığı belirtilmiştir. Diğer yandan başvurucuların murislerinin mirasçıları olan üçüncü kişiler tarafından İzmir 12. Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasının Mahkemede görülen davayla birleştirilmesine karar verilmiştir. Mahkeme 4/12/2012 tarihinde asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın ise kabulüne karar vermiştir. Kararda, kamulaştırma kararının 1930 ve 1932 yıllarında vefat eden malikler hakkında alındığı ve kamulaştırma işleminin ilanen tebliğ edildiği açıklanmıştır. TOKİ'nin bloke edildiği belirtilen kamulaştırma bedelini davacı mirasçılara ödediğini gösterir ödeme belgesi sunmadığına işaret edilmiştir. Banka kayıtlarının 10 yıl süreyle saklanması sebebiyle dava tarihi itibarıyla bloke edilen kamulaştırma bedelinin mirasçılara ödenip ödenmediğinin belirsiz olduğu açıklanmıştır. Kararda son olarak kamulaştırma kararının davacılara tebliğ edilmemesi nedeniyle kamulaştırmasız el atma olgusunun gerçekleştiği vurgulanmıştır.
7. TOKİ'nin temyiz talebinde bulunması üzerine Mahkeme kararı, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin (18. Hukuk Dairesi) 30/4/2013 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararında Mahkemede görülen tapu iptal ve tescil davasına ilişkin Mahkeme kararında kamulaştırma işlemi ilgililere tebliğ edilmemiş ise de taşınmaz maliklerinin mirasçılarının davaya dâhil edildiği ve vekilleri aracılığıyla davayı kabul etmeleri üzerine tescil kararı verildiğinin açıklandığı belirtilmiştir. Kamulaştırmadan haberdar olan ve tescil davasında kabul beyanında bulunan taşınmaz maliki mirasçıların yasal süre içerisinde bedel artırım davası açma haklarını kullanmadıkları anlaşıldığından kamulaştırmasız el atma davası açma haklarının da bulunmadığı ifade edilmiştir. Bozma kararında açıklanan nedenlerle davanın reddi yerine kısmen kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı açıklanmıştır. Başvurucuların da aralarında bulunduğu davacıların karar düzeltme talebi 18. Hukuk Dairesinin 12/12/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
8. Mahkeme, bozma kararına uyarak asıl ve birleşen davanın reddine karar vermiştir. Kararda bozma kararında yer alan gerekçelere işaret edilmiştir. Davacılar tarafından temyiz edilen Mahkeme kararı, 18. Hukuk Dairesinin 3/11/2015 tarihli kararıyla onanmıştır. Başvurucuların karar düzeltme talebi aynı Dairenin 30/10/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
C. Başvuru Konusu Dava Süreci
9. İdare 1983 yılında başvurucuların murislerine karşı Mahkemede 31/8/1956 tarihli ve 6830 sayılı İstimlak Kanunu'nun 17. maddesine dayalı olarak tapu iptal ve tescil davası açmıştır. Dava dilekçesinde taşınmazın kamulaştırma bedeli olan 322.103,34 TL'nin davalılar adına bloke edildiği belirtilmiştir. İdare davalı olarak gösterilen taşınmaz maliklerinin vefat ettiğinin anlaşılması üzerine Mahkemeden bir kısım başvurucuların murisi olan Ayşe Ergen ve diğer başvurucuların dâhil olduğu mirasçıların davaya dâhil edilmesini talep etmiştir. Mahkeme 17/10/1984 tarihinde davanın kabulüne ve dava konusu taşınmazın 5.326 m²lik kısmının 322.103 TL karşılığında kamulaştırılmasına karar vermiştir. Kararda 1930 ve 1932 yıllarında vefat ettikleri anlaşılan taşınmaz maliklerine kamulaştırma işleminin tebliğ edilmediği ve maliklerin mirasçılarının dava dâhil edilerek yargılamaya devam edildiği açıklanmıştır. Duruşmaya katılan davalı vekillerinin davayı kabul ettiklerine dair beyanda bulunduğu vurgulanmıştır.
10. Başvurucular 22/12/2015 tarihinde Mahkeme kararını temyiz etmiştir. Temyiz dilekçesinde tapu iptal ve tescil davasında taşınmaz maliklerinin tamamının davaya dâhil edilmeden karar verildiği, davayı kabule yönelik beyanda imza bulunmadığı kaldı ki davanın açıkça kabul edilmediği ve kamulaştırma bedelinin ödenmediği ifade edilmiştir. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi (Daire) 25/9/2019 tarihinde Mahkeme kararının onanmasına karar vermiştir. Daire kararında, dosyada bulunan kanıt ve belgelerle kararın dayandığı gerekçelere göre davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediği açıklanmıştır. Başvurucuların aynı gerekçelere ilişkin karar düzeltme talebi, Dairenin 22/9/2020 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
11. Başvurucular, nihai hükmü 6/10/2020 tarihinde öğrendikten sonra 22/10/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
12. Başvurucular, kamulaştırma işlemi tebliğ edilmeden ve kamulaştırma bedeli ödenmeden taşınmazın İdare adına tesciline karar verilmesinden yakınmaktadır. Tapu iptal ve tescil davasında taşınmaz maliki olan murislerin mirasçısı olan kişilerin davaya dâhil edilmediğini ve beyanlarının alınmadığını belirtmişlerdir. Anılan davada mirasçıların vekilinin beyanlarında davanın kabulü yönünde bir ifade bulunmadığı gibi bu beyanların imzayla tasdiklenmediğini de açıklamışlardır. Sonuç olarak başvurucular açıklanan gerekçelerle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
13. Bakanlık görüşünde; başvurucuların İdare tarafından bloke edilen kamulaştırma bedelinin ödenmesine ilişkin bankaya yazılan müzekkere, mal sahipleri adına konulan bloke ve yapılan ödemeler dikkate alındığında mağdur sıfatının sona erdiği açıklanmıştır. İnceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında başvuru formunda yer alan iddialarını tekrarlamışlardır.
14. Başvuru, mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.
15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. Öte yandan somut olayda başvurucuların da aralarında bulunduğu kişilerin murisleri adına tapuda kayıtlı olan taşınmazın kamulaştırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Başvurucuların malikleri arasında olduğu taşınmazın kamulaştırılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği tartışmasızdır. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında da belirtildiği üzere taşınmazın kamulaştırılması mülkten yoksun bırakma niteliği taşımaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32; AYM, E.1988/34, K.1989/26, 21/6/1989; E.2011/58, K.2012/70, 17/5/2012).
16. Başvuru konusu olayda taşınmazların kamulaştırılması, 6830 sayılı Kanun'un 17. maddesine dayanmaktadır. Öngörülebilir, açık ve ulaşılabilir mahiyette olduğunda tereddüt bulunmayan hüküm dolayısıyla yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının olduğu kuşkusuzdur. Kamu yararı, doğası gereği geniş bir kavramdır. Yasama ve yürütme organları toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak neyin kamu yararına olduğunu belirlemede geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Somut olayda taşınmazın 1164 sayılı Kanun'un 2. maddesinde belirtildiği üzere konut, sanayi ve turizm bölgeleri ile çeşitli kamu hizmet ve tesisleri için arazi ve arsa sağlama amacıyla kamulaştırılmasında kamu yararı amacı bulunduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi bakımından asıl önem taşıyan ölçüt ise orantılılıktır. Bu itibarla kamulaştırma işlemiyle başvuruculara aşırı ve orantısız bir külfet yüklenip yüklenmediğinin tespiti gerekmektedir.
17. Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında kamulaştırmanın taşınmazın gerçek karşılığının ödenmesi şartıyla kullanılabilecek bir yetki olduğu hükme bağlanmıştır. Gerçek karşılığın ödenmesi, Anayasa'nın 46. maddesiyle maliklerin lehine olarak getirilen özel bir güvence mahiyetindedir. Dolayısıyla taşınmazın gerçek karşılığı ödenmeden yapılan kamulaştırma işlemleri Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasındaki gerçek karşılığın ödenmesi güvencesine aykırı olacaktır (Kübra Yıldız ve diğerleri [GK], B. No: 2018/32734, 28/7/2022, § 61). Bu madde ışığında Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine göre müdahalenin ölçülü olabilmesi ve gerçek değerin ödenmesinin sağlanabilmesi için gerekli usule ilişkin güvencelerin etkili bir biçimde uygulanması ve mahkemelerin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunması gerekir.
18. Somut olayda başvurucular, İdarenin kamulaştırma nedeniyle açtığı tapu iptal ve tescil davasında Mahkemece kamulaştırma işlemi ve kamulaştırma bedelinin bloke edilmesine ilişkin işlemden haberdar edilmemelerine rağmen taşınmazın İdare adına tesciline karar verilmesinden yakınmaktadır.
19. Mahkemece başvuru konusu tapu iptal ve tescil davasının değerlendirilmesinde esas alındığı anlaşılan 6830 sayılı Kanun'un 13. maddesinde, kamulaştırma konusu taşınmazın tespit edilen malikine ve diğer hak sahiplerine kamulaştırma kararının, plan ve krokisinin ve diğer ilgili bilgi ve belgelerin noter marifetiyle tebliğ edileceği düzenlenmiştir. Diğer yandan Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrası gereği usulüne uygun bir kamulaştırma işleminden bahsedilebilmesi için taşınmazın gerçek karşılığının ödenmesi zorunludur.
20. Başvurucular, kamulaştırma işleminin ve kamulaştırma bedelinin bloke edildiğinin kendilerine bildirilmediği gibi kamulaştırma bedelinin de ödenmediğini ileri sürmüşlerdir. Bu hâlde öncelikle çözümlenmesi gereken mesele kamulaştırma işleminin hak sahiplerine tebliğ edilmemesinin ve tarafların kamulaştırma bedelinin bloke edildiğinden haberdar edilmemesinin kamulaştırma işleminin usulüne uygun şekilde tamamlandığının kabulüne engel olup olmadığıdır. Mahkeme, başvuru konusu dava öncesinde taşınmaz maliklerine kamulaştırma işleminin tebliğ edilmediğini tespit etmiş ancak maliklerin açılan davadan haberdar edilmesi ve davanın kabulü yönündeki beyanlarını dikkate alarak dava öncesinde tebligat yapılmamasını bir eksiklik olarak değerlendirmemiştir. Öte yandan Mahkeme kararında, kamulaştırma bedelinin bloke edildiği ve taşınmaz maliklerinin bloke işleminden haberdar olduğuna dair bir tespite yer verilmediği anlaşılmaktadır.
21. Başvurucuların kamulaştırma bedelinin bloke edildiğinden haberdar edilmeyerek yapılan kamulaştırma işleminin Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen gerçek karşılığın ödenmesi güvencesine aykırılık teşkil edeceğinden şüphe bulunmamaktadır. Diğer bir anlatımla kamulaştırma bedelinin tek başına bloke edilmesi taşınmazın gerçek karşılığının ödendiğinin kabulü için yetersiz olup maliklerin kamulaştırma bedeline kavuşabilmeleri bloke işleminden haberdar edilmelerine bağlıdır. Ancak bu hâlde kamulaştırma bedelinin fiilen malike ödenecek şekilde bloke edildiği kabul edilebilir.
22. Bu bağlamda somut olayda taşınmazın her iki kayıt malikinin de kamulaştırma işleminden çok önce vefat ettiği Mahkeme tarafından tespit edilmişken kamulaştırma bedelinin bloke edildiğinden başvurucuların ne şekilde haberdar edildiğinin açıklığa kavuşturulması son derece önem arz etmektedir. Ancak Mahkeme kararında kamulaştırma işleminin tebliği ve kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin değerlendirmelere yer verilmiş, kamulaştırma bedelinin bloke edilmesi ve maliklerin bloke işleminden haberdar olduğuna yönelik değerlendirmede bulunulmamıştır. Daire kararında da başvurucuların bu yöndeki temel iddialarının ilgili ve yeterli bir gerekçe ile tartışılmadığı anlaşılmaktadır. Böylece yargılama makamları tarafından başvurucuların kamulaştırma işleminin usulüne uygun olarak yapılmadığına ilişkin iddialarının yanıtsız bırakıldığı görülmüştür.
23. Sonuç olarak yargısal sürecin bütününe bakıldığında mülkiyet hakkının korunmasında usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirilmediği, başvurucuların bu güvencelerden yararlandırılmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu sebeple başvurucuların mülkiyet hakkı ile müdahalenin dayandığı kamu yararı arasında olması gereken adil denge, başvurucular aleyhine bozulmuş olup mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçüsüzdür.
24. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
25. Başvurucular, ihlalin tespiti ile 700.000 TL maddi tazminat ve 700.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
26. Başvuruda mülkiyet hakkı yönünden ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). İhlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucuların tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekmektedir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.1983/182, K.1984/655) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/5/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.