KARARLAR

AYM'nin 2020/27724 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUSTAFA ERDOĞAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/27724)

 

Karar Tarihi: 2/5/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Kübra KAYA

Başvurucu

:

Mustafa ERDOĞAN

Vekili

:

Av. Sibel BİÇKİCİ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, öğretim üyesi olan başvurucunun kendi isteğiyle emekli olduktan sonra üniversitedeki görevine geri dönme talebinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Hukuk Bilimleri Ana Bilim Dalında öğretim üyesi olarak görev yapmakta iken 1/9/2010 tarihinde kendi isteğiyle emekliye ayrılmıştır.

6. Başvurucu 5/8/2019 tarihli dilekçesiyle Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğüne (Rektörlük) başvurarak 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 60. maddesinin (b) bendi uyarınca göreve geri dönme talebinde bulunmuştur.

7. Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Kurulu tarafından 10/9/2019 tarihinde başvurucunun talebinin reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; Yükseköğretim Yürütme Kurulunun (Yürütme Kurulu) öğretim üyeliğine geri dönme şartlarını düzenleyen 15/4/2009 tarihli kararının 6. maddesinin (a) bendi uyarınca ilgili ana bilim dalında ihtiyaç olması hâlinde dönüş işlemlerinin başlatılabileceğine işaret edilmiştir. Bu kapsamda Üniversite bünyesinde Hukuk Fakültesinin kurulmasıyla İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesindeki hukuk derslerinin Hukuk Fakültesi öğretim üyeleri tarafından verilmeye başlandığı, dolayısıyla ilgili ana bilim dalında başvurucuya ihtiyaç bulunmadığı ifade edilmiştir.

8. Başvurucu anılan karara karşı 28/10/2019 tarihinde Ankara 5. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası açmıştır. Dava dilekçesinde; 2547 sayılı Kanun'un 60. maddesinde öğretim üyelerinin göreve geri dönmeleri için ihtiyaç şartının aranmadığı, görevden kendi isteğiyle ayrılan öğretim üyesinin geri dönme talebini kabul edip etmemek hususunda idareye tanınmış bir takdir yetkisinin bulunmadığı belirtilmiştir. İdarenin takdir yetkisinin öğretim üyesinin kurum içinde görevlendirileceği yerin belirlenmesiyle sınırlı olduğu ifade edilmiştir.

9. Mahkeme 3/3/2020 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; idarenin görevden kendi isteğiyle ayrılan öğretim üyesini göreve kabul etmek konusunda bir yükümlülüğünün bulunmadığına işaret edilmiştir. Aksinin kabulü hâlinde, öğretim faaliyetlerinin ihtiyaçtan fazla kişiyle yürütülmeye çalışılacağı, bu durumun ise kamu yararına uygun olmayacağı ifade edilmiştir.

10. Başvurucu anılan karara karşı 22/5/2020 tarihinde Ankara 4. İdari Dava Dairesine (Daire) istinaf başvurusunda bulunmuştur. İstinaf dilekçesinde; idarenin göreve geri dönme talebi hakkında ihtiyaç değerlendirmesi yapma yetkisinin bulunmadığı, bu hususta bir yetkisinin bulunduğu kabul edilse dahi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümünde hukuk profesörüne ihtiyaç duyulmamasının gerçeklikle bağdaşmadığı ileri sürülmüştür.

11. Daire, anılan kararın usul ve esasa uygun olduğu gerekçesiyle 30/6/2020 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar vermiştir.

12. Nihai karar, başvurucu vekilince 13/7/2020 tarihinde tebellüğ edildikten sonra 11/8/2020 tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

13. 2547 sayılı Kanun'un "Kurumlara dönüş" kenar başlıklı 60. maddesinin (b) bendi şöyledir:

"(b)Yükseköğretim kurumlarından, mahkeme veya disiplin kararları ile çıkarılanlar hariç olmak üzere herhangi bir nedenle kendi isteği ile ayrılan öğretim üyeleri başvuruları üzerine bu Kanun hükümleri çerçevesinde kadro koşulu aranmaksızın tekrar ayrıldıkları yükseköğretim kurumlarına dönebilirler. "

14. Yürütme Kurulunun 15/4/2009 tarihli ve 13 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 60. maddesinin (b) fıkrasına göre, üniversitedeki görevinden herhangi bir nedenle ve fakat kendi isteği ile ayrılan öğretim üyesi, başvurusu üzerine, kadro şartı aranmaksızın, tekrar ayrıldığı yükseköğretim kurumuna dönebilir. Bu hükmün uygulanmasında karşılaşılan tereddütleri gidermek ve farklı uygulamaların önüne geçmek amacıyla aşağıdaki hususların kabulüne karar verildi:

 (5) Öğretim üyesi, üniversiteye, ancak ayrılmadan önce görev yaptığı anabilim veya bilim dalında görev yapmak üzere dönebilir.

 (6) Kişinin öğretim üyesi olarak üniversitedeki görevine geri dönebilmesi için;

 (a)İlgili anabilim veya bilim dalında öğretim üyesine ihtiyaç bulunması,

 (c) Yükseköğretim Kurulu tarafından, 2547 sayılı Kanunun 60. maddesinin (b) fıkrası hükmüne istinaden atama talebinde bulunulan yükseköğretim kurumunun ilgili anabilim veya bilim dalında öğretim üyesine ihtiyaç bulunup bulunmadığı değerlendirilerek, kadro kullanım izninin verilmiş olması, şarttır. "

2. İlgili Yargı Kararı

15. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 4/7/2023 tarihli E.2022/71 ve K.2023/32 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"... 2547 sayılı Kanun'un 60. maddesinin (b) fıkrasında, yükseköğretim kurumlarından, mahkeme veya disiplin kararları ile çıkarılanlar hariç olmak üzere herhangi bir nedenle kendi isteği ile ayrılan öğretim üyelerinin başvuruları üzerine bu Kanun hükümleri çerçevesinde kadro koşulu aranmaksızın tekrar ayrıldıkları yükseköğretim kurumlarına dönebilecekleri kurala bağlanmıştır.

Yukarıda belirtilen Kanun hükmünün değerlendirilmesinden, maddede öğretim üyelerine eski görevlerine dönme olanağı tanınmışsa da, maddedeki "kadro koşulu aranmaksızın" ibaresinin, her şart ve koşulda ilgililerin mutlak suretle eski görevlerine dönme konusunda idarenin bağlı yetki içerisinde bulunduğu şeklinde yorumlanamayacağı açıktır. İdareye madde kapsamındaki her kişiyi göreve alma zorunluluğunun yüklenmesi, hizmetin gereğinden fazla kişiyle görülmesi sonucunu doğurur ki, bunun da kamu yararına ve hizmet gereklerine uygun olmayacağı kabul edilmelidir. Bununla birlikte; ilgililerin atanmak istedikleri alanda hizmetlerine ihtiyaç bulunması halinde kadro koşulu aranmayacağı şeklinde değerlendirilmesinin kamu hizmetinin etkin ve verimli yürütülmesine uygun olacağı yadsınamaz.

Nitekim, 2547 sayılı Kanun'un (a) ve (b) fıkralarında 3676 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğe ilişkin TBMM Milli Eğitim Komisyonu raporunda, "3599 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle 2547 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin (a) fıkrasına getirilen hüküm Bakanlar Kurulunda ve Yasama Organı üyeliğinde görevi sona erenlerin yükseköğretim kurumlarına dönmelerini sağlayan bir hükümdür. Bu hüküm idarenin takdirine yer bırakmamaktadır. Aynı madde ile 60 ıncı maddenin (b) fıkrasına getirilen hüküm ise idareye ihtiyacı ve dönecek elemanın daha önceki çalışmalarını değerlendirmek suretiyle bir takdir hakkı bırakan hükümdür." denilerek maddenin gerekçesi belirtilmiştir.

Öte yandan, idare hukukunun yerleşik içtihatları gereği Kanun ile idareye tanınan takdir yetkisinin hukuka, kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olarak kullanılıp kullanılmadığının denetiminin ise idari yargı mercilerince yapılacağı açıktır..."

B. Uluslararası Hukuk

16. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde, görülmesini isteme hakkına sahiptir..."

17. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sodan/Türkiye kararında (B.No: 18650/05, 2/2/2016) "özel hayat" ifadesinin kesin bir tanımı yapılamayacak kadar geniş bir kavram olduğunun altını çizmiştir. AİHM mesleki hayata getirilen sınırlamaların ancak bireyin sosyal kimliğini şekillendirmesi üzerinde etkilerini gösterdiğinde 8. madde kapsamına girebildiğini belirtmiştir (Sodan/Türkiye, § 37). AİHM, Sözleşme'nin genel bir çalışma hakkı, meslek seçme ya da kamu hizmetine alınma hakkını garanti etmediğini kabul etmektedir (Emel Boyraz/Türkiye, B. No: 61960/08, § 41; Naidin/Romanya, B. No: 38162/07, 21/10/2014,§ 31).

18. AİHM, iş ilişkisine dair uyuşmazlıklarda özel hayata ilişkin hususların iki farklı bakımdan gündeme gelebileceğini kabul etmektedir (Denisov/Ukrayna kararında (B. No: 76639/11, 25/9/2018, § 115) . Bu hususların tedbirin alınmasının altında yatan gerekçeler veya tedbirin bireyin özel hayatında yarattığı sonuçlar şeklinde tezahür edebileceği ifade edilmiştir. AİHM bu noktada, gerekçe temelli ve sonuç temelli yaklaşım teorisini geliştirmiştir (Denisov/Ukrayna, § 115). Buna göre bireyin özel hayatına ilişkin bir sebeple meslek hayatına müdahale edildiği şikâyetlerinde gerekçe temelli yaklaşım, müdahalenin bireyin özel hayatında sonuç doğurduğuna ilişkin şikâyetlerde sonuç temelli yaklaşımdan yararlanılmaktadır (Denisov/Ukrayna, §§ 115, 116)

19. Bununla birlikte ikinci yaklaşımın kullanılması hâlinde, ciddiyet eşiği çok büyük bir önem kazanır ve başvuranın kendi durumunda eşiğe ulaşıldığını ikna edici bir şekilde göstermesi gerekir. AİHM, söz konusu tedbirin sonuçlarının çok ciddi olması ve başvuranın özel hayatını önemli derecede etkilemesi hâlinde ancak Sözleşme’nin 8. maddesinin konu bakımından bağdaşması durumunda uygulanabilir olduğunu kabul etmektedir (Denisov/Ukrayna, § 116).

20. AİHM, iddia edilen ihlallerin ciddiyetini ve şiddetini değerlendirirken başvurucunun tedbirin alınmasından önceki hayatı ile sonraki hayatı arasında bir karşılaştırma yapılması gerektiğini kabul etmektedir. Bununla birlikte başvurucunun söz konusu tedbir ile açık bir nedensellik bağı olması kaydıyla mağdur olduğu zararın niteliğini ve kapsamını belirtmekle ve ispat etmekle yükümlü olduğunu ifade etmiştir (Denisov/Ukrayna, § 117).

21. AİHM, Sözleşme kapsamında korunan hak ve özgürlükleri ihlal etmedikleri sürece, ulusal mahkemelerin yaptığı iddia edilen maddi veya hukuki hataları ele almanın kendisinin görevi olmadığını kabul etmektedir (GarcíaRuiz/İspanya [BD], B. No: 30544/96, 21/1/1999, § 28, Perez/Fransa [BD],B. No: 47287/99, 12/2/2004, § 82). AİHM Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca bulgular keyfi ya da makul davranan hiçbir mahkemenin hiçbir zaman yapamayacağı bir hata olmadığı sürece ulusal mahkemelerin bu husustaki takdirlerini sorgulamaması gerektiğini değerlendirmektedir (Dulaurans/Fransa, B.No: 34553/97, 21/3/2000 §§ 33, 34 ve 38; Khamidov/Rusya, B. No: 72118/01, 15/11/2007, § 170; Anđelković/Sırbistan, B. No:1401/08, 9/4/2013, § 24; Bochan/Ukrayna (No. 2) [BD], B.No: 22251/08, 5/2/2015, §§ 64, 65).

22. Ballıktaş Bingöllü/Türkiye kararına konu olayda başvurucunun bir devlet üniversitesinde araştırma görevlisi kadrosuna atanma talebi, hakkındaki terör suçundan mahkûmiyetin ilgili mevzuat uyarınca kamu hizmetinden yasaklanması sonucunu doğurduğu gerekçesiyle reddedilmiştir (Ballıktaş Bingöllü/Türkiye, B. No: 76730/12, 22/6/2021). Başvurucu yerel mahkeme kararının mesleki hayatını ve topluma yeniden kazandırılma imkânını önemli ölçüde etkilediğini ileri sürmüştür. AİHM, yerel mahkemelerin davaya konu olan kararının sonucunun konuyu otomatik olarak Sözleşme'nin 8. maddesi kapsamına sokmadığının altını çizmiştir. AİHM başvurucunun özel sektörde de iş bulamadığına, haklarının geri verilmemesi nedeniyle herhangi bir zorluk veya önyargıyla karşılaştığına dair bilgi ve belge sunmadığına dikkat çekmiştir. Bununla birlikte, başvurucunun belirli bir mesleği icra etmesinin engellenmediğini kaydetmiştir. Bu kapsamda yerel mahkemelerin kararının, başvuranın mesleki hayatını kurma ve sürdürme olanaklarını sonuç temelli yaklaşım kapsamında gerekli görüldüğü ölçüde etkilemediği, başvurucunun şikâyetinin Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamında çeşitli hususlara yol açacak gerekli ciddiyet eşiğine ulaşmadığı ifade edilmiştir (Ballıktaş Bingöllü/Türkiye,§ 60). AİHM Sözleşme'nin 6. maddesi kapsamında yaptığı inceleme sonucunda yargılamanın esas yönünden adil olup olmadığını belirleme yetkisinin çok kısıtlı olduğuna, bu konuda dördüncü derece bir mahkeme gibi hareket etmemesi gerektiğine dikkate çekerek başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir (Ballıktaş Bingöllü/Türkiye,§ 78).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Anayasa Mahkemesinin 2/5/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

24. Başvurucu; kendisinin bir akademisyen olduğunu, bilimsel araştırma ve öğretim faaliyeti yoluyla akademik hayata katılabilecekken 2547 sayılı Kanun'un 60. maddesinin (b) bendinde yer alan açık hükme rağmen öğretim üyeliğine geri dönme talebinin reddedilmiş olmasının mesleki itibarına zarar verdiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, idarenin red kararına dayanak olarak gösterilen "ihtiyaç bulunmaması" gerekçesinin akademik ününü ve saygınlığını zedelediğini ifade etmiştir. Başvurucu ayrıldığı ana bilim dalında ihtiyaç bulunmasa dahi farklı bilim dalında veyahut fakültede değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

25. Bakanlık görüşünde kabul edilebilirlik yönünden; mesleki hayata her müdahalenin otomatik olarak özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilemeyeceği ifade edilmiştir. Bu kapsamda, başvurucunun göreve geri dönme talebinin reddedilmesinin özel hayatına ilişkin bir sebebe dayanmadığı, başvurunun bu yönüyle konu bakımından yetki alanında kalıp kalmadığı hususunun değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bununla birlikte delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisinin esasen Mahkemelere ait olduğu, başvurunun bu kapsamda kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Esas yönünden; idarenin kararında basmakalıp ifadelerin kullanılmadığı, ihtiyaç analizinin yapıldığı ve ana bilim dalında yeni bir öğretim üyesine neden ihtiyaç bulunmadığına dair detaylı açıklamalara yer verildiği ifade edilmiştir. Bununla birlikte gösterilen sebeplerin başvurucunun kişiliğine ya da mesleki yeterliliğine ilişkin olmadığına işaret edilmiştir. Bu kapsamda başvurucu hakkında tesis edilen işlemin kamu yararı hizmet gerekleri açısından gerekli olmadığının söylenemeyeceği, kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesini sağlama, eğitim hizmetinin verimli, süratli ve yararlı bir biçimde çalışmasını sağlama amacını taşıdığı, bunun dameşru bir amaç olduğu, ayrıca gerekli ve ölçülü olduğu ifade edilmiştir.

26. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında; mesleki hayatına ilişkin sınırlamanın özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, 2010 yılında kendi isteğiyle emekli olarak Hacettepe Üniversitesinden ayrıldığını, bir vakıf üniversitesinde çalışmaya başladığını belirtmiştir. Söz konusu vakıf üniversitesinin 2016 yılında darbe teşebbüsü sonrası sözleşmesini sona erdirdiğini ve sonrasında farklı vakıf üniversitelerine yaptığı başvuruların da reddedildiğini ifade etmiştir. Başvurucu emekli aylığı alıyor olmasının akademik hayatının sona erdirilmesini meşru hâle getirmeyeceğine, herhangi bir ulusal ve uluslararası kurumla ilişkisi olmadan ulusal ve uluslararası fonlara başvuramayacağına işaret etmiştir.

B. Değerlendirme

27. Başvurucu, kendi isteğiyle emekliye ayrıldığı görevine geri dönme talebinin kabul edilmemesinin mesleki itibarına zarar verdiğinden yakınmaktadır. Mesleki hayata ilişkin şikâyetler özel hayata saygı hakkının otomatik olarak uygulanabilirliğini sağlamamaktadır. Öte yandan kişinin özel hayatıyla ilgili hususların mesleki hayatıyla ilgili tasarruflara esas alınması veyahut özel hayata ilişkin herhangi bir nedene dayanmayan ancak kişilerin özel hayatı üzerinde ciddi etki doğuran müdahalelerin söz konusu olması hâlinde özel hayata saygı hakkı kapsamında inceleme yapılabilir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz.(Tamer Mahmutoğlu, [GK], B. No: 2017/38953, 23/7/2020, §§85-89). Somut olayda, başvurucunun özel hayatıyla ilgili hususların mesleki hayatıyla ilgili bir tasarrufa esas alındığına dair iddiası bulunmamaktadır. Bu bağlamda başvurucunun mesleki hayatına yönelik tedbirin sonucu itibarıyla özel hayata saygı hakkı kapsamında uygulanabilirliğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi, mesleki hayatla ilgili tasarrufların sonucu itibarıyla özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenebilmesi için öncelikle iddia olunan etkinin asgari ağırlık düzeyini aşmış olması gerektiğini kabul etmektedir. Bu kapsamda muhatap kişilerde meydana gelen veya gelebilecek olan üzüntü, endişe, gelecek kaygısı ya da korku gibi duyguların özel hayatlarına olan somut etkileri ve yansımaları dikkate alınacağından bu konularda yeterli ve ikna edici açıklamalarda bulunulması ve iddiaların delillendirilmesi gerekmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Tamer Mahmutoğlu, §§ 88, 89). Somut olayda ise idarenin başvurucunun öğretim üyeliğine geri dönme talebinin reddine ilişkin işleminin başvurucunun özel hayatını ciddi şekilde etkilediğinden ve bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığından söz edilemez. Bu bağlamda başvurucunun idari işlemin haksız olduğu ve akademik ününe zarar verdiği, bununla birlikte yargılama sürecinin hakkaniyete uygun yürütülmediğine ilişkin şikâyetlerinin de olduğu gözetilmekle başvurunun bir bütün hâlinde adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı yönünden incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir

28. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesine göre "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı metne dahil" edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesine "herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu" ibaresinin eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54).

29. Adil yargılanma hakkı uyuşmazlıkların çözümlenmesinde hukuk devleti ilkesinin gözetilmesini gerektirmektedir. Anayasa'nın 2. maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, Anayasa'nın tüm maddelerinin yorumlanmasında ve uygulanmasında gözönünde bulundurulması zorunlu bir ilkedir (Hakan Altıncan [GK], B. No: 2016/13021, 17/5/2018, § 44).

30. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön şartlarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; AYM, E.2014/183, K.2015/122, 30/12/2015, § 5). Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; AYM, E.2010/80, K.2011/178, 29/12/2011).

31. Hukuk kurallarının ne şekilde yorumlanacağı veya birden fazla yorumunun mümkün olduğu durumlarda bu yorumlardan hangisinin benimseneceği mahkemelerin yetkisinde olan bir husustur. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda mahkemelerce benimsenen yorumlardan birine üstünlük tanıması veya mahkemelerin yerine geçerek hukuk kurallarını yorumlaması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Anayasa Mahkemesinin kanunilik ilkesi bağlamındaki görevi, hukuk kurallarının birden fazla yorumunun varlığının hukuki belirlilik ve öngörülebilirliği etkileyip etkilemediğini tespit etmektir (Mehmet Arif Madenci, B. No: 2014/13916, 12/1/2017, § 81). Bu bağlamda, bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

32. Somut olayda emekliye ayrılmadan önce İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Hukuk Bilimleri Ana Bilim Dalında görev yaptığı anlaşılan başvurucunun talebi idarece mevcut durumda üniversite bünyesinde hukuk fakültesi kurulmuş olması nedeniyle hukuk derslerini okutacak yeterli sayıda öğretim üyesinin bulunduğu ve hukuk alanında yeni bir öğretim üyesine ihtiyaç bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Mahkeme ve Daire 2547 sayılı Kanun'un 60. maddesinin (b) bendi uyarınca öğretim üyeliğinden kendi isteğiyle ayrılanlara göreve geri dönme imkânı tanındığını bununla birlikte idareye öğretim üyesinin geri dönme talebini kabul edip etmeme hususunda bir takdir marjı bırakıldığına dikkat çekmiştir. Nitekim anılan hükmün uygulama esaslarının düzenlendiği Yürütme Kurulunun 15/4/2009 tarihli kararında öğretim üyesinin "ancak ayrılmadan önceki ana bilim dalına" ve "ihtiyaç olması" hâlinde kabul edilebileceği öngörülmüştür. Dolayısıyla somut olayda idarenin bağlı yetkisinin değil, aksine geniş bir takdir yetkisinin varlığına dikkat çeken kararların temelsiz olduğu söylenemez.

33. Bunun yanında, mahkemelerin değerlendirmelerinin Danıştayın konuyla ilgili yerleşmiş içtihadıyla (bkz. § 15) uyumlu olduğu görülmektedir. Bu kapsamda yargılama süresince hukuki belirlilik ilkesinin gözetilmediğinden de söz edilemez. Sonuç olarak somut olayda Mahkeme ve Dairenin kararlarında bariz bir takdir hatası veya açık bir keyfîlik bulunmadığından bir ihlalin bulunmadığı kanaatine varılmıştır.

34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Engin YILDIRIM ve Kenan YAŞAR bu görüşe katılmamıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM ve Kenan YAŞAR'ın karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 2/5/2024 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Hukuk Bilimleri Ana Bilim Dalında öğretim üyesi olarak görev yaparken 1/9/2010 tarihinde kendi isteğiyle emekli olmuş, 5/8/2019 tarihli dilekçesiyle 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 60. maddesinin (b) bendi gereğince göreve geri dönmek istemiştir.

2. İlgili Bölüm Kurulu 10/9/2019 tarihli kararında Yükseköğretim Yürütme Kurulunun 15/4/2009 tarihli öğretim üyeliğine geri dönme şartlarını düzenleyen kararının 6. maddesinin (a) bendi uyarınca ilgili anabilim dalında ihtiyaç duyulması halinde geri dönüşün mümkün olabileceği belirtilmiştir. Buna göre Üniversite’de Hukuk Fakültesi kurulmasıyla Fakültedeki hukuk derslerinin Hukuk Fakültesi öğretim üyeleri tarafından verilmeye başlanmasıyla ilgili ana bilim dalında başvurucuya ihtiyaç olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucu vakıf üniversitelerine yaptığı iş başvurularının da reddedildiğini, bu durumun da mesleki hayatının olumsuz etkilediğinin altını çizmiştir.

3. Başvurucunun bu karara karşı açtığı iptal davasında mahkeme kendi isteğiyle görevden ayrılan öğretim üyesinin göreve kabul edilmesinde idarenin bir yükümlülüğü olmadığını vurgulayarak, öğretim faaliyetlerinin ihtiyaçtan fazla kişiyle yürütülmesinin kamu yararı ile bağdaşmayacağı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.

4. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğu değerlendirilmektedir.

5. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (DİDDK) konuyla ilgili değerlendirmesinde 2547 sayılı Kanun’un 60/b maddesinde geçen “kadro koşulu aranmaksızın” ibaresinin yükseköğretim kurumuna başvuran herkesin göreve geri alma zorunluluğunun yüklenmesi anlamına gelmediği görüşü savunulmuştur. DİDDK’ya göre aksi takdirde hizmetin gereğinden fazla kişiyle yürütülmesi gerekecektir ki, bu da kamu yararıyla bağdaşmamaktadır (DİDDK, E 2023/71, K 2023/32, 04.07.2023).

6. Mahkememize göre mesleki hayata yönelik gerçekleştirilen müdahalelerin ya da alınan tedbirlerin kişilerin sosyal yaşamlarına ve çevreleriyle kuracakları iletişime, dolayısıyla özel hayatlarına dolaylı da olsa bir etkisinin olacağı öngörülebilir olsa da bu kapsamda gerçekleşmiş ya da gerçekleşmesi muhtemel etkinin meselenin özel hayata saygı hakkı kapsamında ele alınmasını gerekli kılacak ölçüde ciddi ve asgari bir ağırlık düzeyinde olduğunun ortaya konulması gerekir.

7. Bu çerçevede özel hayata ilişkin herhangi bir nedene dayanılmaksızın mesleki hayata yönelen müdahalelerin ya da tedbirlerin özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilebilmesi için muhataplarının özel hayatları üzerine ciddi etkide bulunması veya bu düzeyde bir etkinin doğmasının muhtemel olması gerekir. Bu türden bir meselenin özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesini gerekli kılan asgari ağırlık düzeyinde olup olmadığının değerlendirilmesinde şu hususlar dikkate alınmalıdır:

i. Kişinin iç dünyasında meydana gelen etkinin derecesi

ii. Kişinin sosyal çevresinde ve itibarında meydana gelen etkinin derecesi

iii. Kişinin mesleğine ilişkin nesnel nitelikleri dikkate alındığında muhatap olduğu müdahalenin ya da tedbirin neden olacağı etkinin veya zararın derecesi

iv. Etkinin ya da zararın ne derecede ikna edici açıklamalarla ortaya konulduğu ve delillendirildiği

v. Mesleki hayata yönelik müdahalelerin ya da tedbirlerin nedenleri

Söz konusu ağırlık düzeyi belirlenirken muhatap kişilerde meydana gelen veya gelebilecek olan üzüntü, endişe, gelecek kaygısı ya da korku gibi duyguların özel hayatlarına olan somut etkileri ve yansımaları dikkate alınacağından bu konularda yeterli ve ikna edici açıklamalarda bulunulması ve iddiaların delillendirilmesi gerektiği hususu önemi dolayısıyla yeniden vurgulanmalıdır (Tamer Mahmutoğlu [GK], B. No: 2017/38953, 23/7/2020, §§ 88-89).

8. Somut olayımızda idarenin kararının temelini ilgili üniversite bünyesinde Hukuk Fakültesi bulunmasından dolayı başvurucunun dönmek istediği Fakültedeki hukuk derslerinin Hukuk Fakültesi öğretim üyeleri tarafından verilmeye başlanması oluşturmaktadır.

9. 2547 sayılı yasanın 60. maddesinin (b) fıkrasındaki “…dönebilirler” ibaresi ilk bakışta idareye bir takdir hakkının bırakıldığı şeklinde yorumlanmaya müsait görünse de görevden kendi isteğiyle ayrılan öğretim üyelerinin göreve geri dönmeleri için anılan fıkrada ihtiyaç şartı aranmadığını dikkate alırsak göreve tekrar kabul etme hususunda idareye bir takdir yetkisi tanınmadığının kabulü gerekir. “Dönebilirler” ibaresi ilgili kişinin kendi isteğiyle dönme imkanına sahip olduğu şeklinde yorumlanabilir. Fıkradaki “kadro koşulu aranmaksızın” düzenlemesi de ilgilinin göreve dönme talebini kolaylaştırma amacı taşımaktadır, zira öğretim üyelerinin tabi olduğu göreve alınma ve başlatma süreciyle ilgili düzenlemeler kuralda öngörülmemektedir. Aksi takdirde, kanun koyucunun muradının aksine göreve dönme hakkının kanunda öngörülmeyen bir işlemle sınırlanması sonucu ortaya çıkacaktır.

10. Kaldı ki idarenin takdir hakkı olduğunu kabul etsek bile bunun keyfi kullanılmaması, makul ve nesnel gerekçelere dayanması gerekmektedir. İdare takdir yetkisini kamu yararı ve kamu hizmetinin gerekleri doğrultusunda kullanmalıdır. Takdir yetkisinin, kamu yararı amacı dışında kullanılması durumunda gerçekleştirilen idari işlem amaç unsuru yönünde hukuka uygunluk taşımayacaktır. Kamu yararı amacı tespit edilirken ilgilinin göreve geri dönmesinde çalışacağı birimdeki alana ilişkin öğretim üyesi sayısı, lisansüstü program sayısı gibi bazı somut nicel veriler kullanılabilir. Buna ek olarak göreve dönmek isteyen öğretim üyesinin bilimsel bilgi birikimi, tecrübesi, alanına yaptığı katkılar ve akademik itibarı gibi nitel ölçütler de kamu yararının somutlaştırılmasında dikkate alınabilir.

11. Başvurucu anayasa hukuku, siyaset bilimi ve insan hakları alanında ülkemizin önde gelen akademisyenlerinden biri olup, yayınlanmış çok sayıda kitap, makale, yazı ve bildirisiyle akademik yetkinliğe sahip olduğunu göstermiş bir öğretim üyesidir. Nitekim başvurucu 2012 yılında Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Asli Üyeliğine de seçilmiştir.1 Bilindiği üzere TÜBA asli üyeliğine alanında belli bir düzeyin ötesinde üstün başarı gösteren bilim insanları kabul edilmektedir.

12. Derece mahkemelerinin idari kararı denetlerken hizmetin gereği konusunda yeterli araştırmayı yapmadığı, idarenin gerekçesiyle yetindikleri görülmektedir. Yukarıda göstermeye çalıştığımız gibi alanında yetkinliğinden şüphe duyulmayan, TÜBA üyesi bir akademisyenin eski görevine dönerek öğrencilere, kurumuna ve Türk akademik hayatına bilgi, birikim ve deneyimini aktarma imkânının tanınıp tanınmaması kamu yararı ve hizmetin gerekleri açısından yetkili mercilerce değerlendirilmeliydi.

13. Başvurucunun göreve dönme talebinin reddedilmesinin, sahip olduğu mesleki ve akademik özellikler gözetildiğinde sosyal çevresi ve itibarı üzerinde olumsuz etkilere yol açmadığı söylenemez. Zira akademik hayatına devam etmek istemesine rağmen başvurucu vakıf üniversitelerinde çalışma imkânı bulamadığı gibi devlet üniversitesindeki eski görevine de dönememiştir. Bu durumun başvurucunun mesleki hayatı üzerine ciddi olumsuz etkileri olduğu açıktır.

14. Belirtilen gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvenceye alınan özel hayata saygı hakkıyla 36.maddesinde korunan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmadık.

Üye

Engin YILDIRIM

Üye

Kenan YAŞAR