TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET KURTOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/26080)

 

Karar Tarihi: 5/6/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Eren Can BENAKAY

Başvurucu

:

Mehmet KURTOĞLU

Vekili

:

Av. Sakine Biset EKİNCİ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle iş sözleşmesinin feshedilmesi üzerine açılan işe iade davasında davanın sonucuna etkili iddianın kararda karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

A. İşe İade Davasına İlişkin Süreç

2. Başvurucu 1/2/2012 tarihinden itibaren TTNET Anonim Şirketinde (Şirket) veritabanı müdürü olarak çalışmaya başlamıştır. 2014 yılından itibaren geniş bant veri tabanı operasyon müdürü olarak işine devam etmekte iken 19/7/2016 tarihinde başvurucunun iş sözleşmesi feshedilmiştir.

3. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespiti ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle 3/8/2016 tarihinde dava açmıştır.

4. İstanbul Anadolu 12. İş Mahkemesi (Mahkeme) 7/12/2016 tarihinde davayı kabul ederek feshin geçersizliğine ve başvurucunun işe iadesine karar vermiş; kararda, olayda fesih bildiriminde açıkça belirtildiği gibi herhangi bir kanıt olmadığını, kuvvetli de olsa işveren üzerinde şüphenin bulunduğunun izah edildiğini, güven sarsıcı durumun davacının somut bir tavrından değil davalı tarafça oluşan şüpheden kaynaklandığının belirtildiğini, bu nedenle stratejik hizmet yürüten davalının iş akdini feshetme gereği duyduğunu ve bu fesih biçiminin fesih bildiriminde açıkça yazılan nedenin karşılığı olmadığını belirtmiştir.

5. Şirket, karara karşı 27/1/2017 tarihinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

6. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 21/12/2017 tarihinde istinaf başvurusunu kabul ederek mahkeme kararını kaldırmış ve davanın yeniden görülmesi için dava dosyasının Mahkemeye gönderilmesine karar vermiştir. Kararda, başvurucunun Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasıyla (FETÖ/PDY) irtibatlı veya iltisaklı olduğuna dair zaruri olan delil ya da delillerin toplanmasına karşın toplanan delillerde eksiklik olduğunu, bu delillerin ihtilafı çözmeye ve hüküm kurmaya elverişli olmadığını ifade etmiştir. Belirlenen eksikliklerin giderilmesi ve sonrasında yeniden karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.

7. Mahkeme 18/9/2019 tarihinde yeniden davayı kabul ederek feshin geçersizliğine ve başvurucunun işe iadesine karar vermiş; kararda, başvurucu hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) başlatılan soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği bilgisine yer vermiştir. Başvurucunun aranan kişilerden olmayıp hakkında açılmış bir dava olmadığını, Bank Asyada hesabının bulunduğunu ancak hesap hareketleri incelendiğinde bankayı desteklemek amacıyla bir hesap hareketinin olmadığının anlaşıldığını, ByLock kullanmadığını ve sosyal medya paylaşımlarında suç unsuruna rastlanmadığını belirtmiştir. Başvurucunun her ne kadar FETÖ/PDY ile iltisaklı olduğu gerekçesiyle işine son verilse de feshin haklı nedene dayandığı hususunun Şirket tarafından ispat edilemediği sonucuna varıldığını ifade etmiştir.

8. Şirket, karara karşı 2/1/2020 tarihinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

9. Başvurucu, istinaf başvurusuna karşı 29/1/2020 tarihinde cevap vermiştir. Cevap dilekçesinde, hakkında yürütülen soruşturma sonucunda Başsavcılık tarafından kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğini, Bank Asya hesabını maaş alabilmek amacıyla açtığını ve hesaptaki tüm hareketlerin maaşına ilişkin olduğunu, iş akdinin geçerli nedenle feshine sebep olabilecek şekilde FETÖ/PDY ile irtibatı ya da iltisakı olmadığını belirtmiştir.

10. Bölge Adliye Mahkemesi 2/6/2020 tarihinde mahkeme kararını kaldırmış ve davayı kesin olarak reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının belirtilen bankada hesabının olması yanında hakkında terör örgütüne üye olmaktan dolayı başlatılan soruşturmanın suçu işlemediğinden değil delil yetersizliğinden takipsizlikle sonuçlandırılmış olması, bu emareler yanında davalı şirketin stratejik durumu ile davacının davalı şirkette ifa ettiği geniş bant veri tabanı operasyon müdürlüğü görevinin vasıf ve niteliği hep birlikte değerlendirildiğinde davacı hakkında objektif olarak yeterli şüphenin varlığının kabulü ile dosyada mevcut delil durumu itibari ile iş akdinin geçerli sebeplerle feshedildiğinin kabulünün gerekeceği, buna göre Yerel Mahkeme kabul kararının doğru olmadığı, davalı vekilinin esasa ilişkin istinaf itirazlarının yerinde olduğu anlaşılmıştır."

11. Nihai karar başvurucuya 28/6/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu karara karşı 16/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

12. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

B. Ceza Soruşturmasına İlişkin Süreç

13. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) 2016 yılında başvurucu hakkında FETÖ/PDY' ye üye olma suçundan soruşturma başlatmıştır.

14. Başvurucu 22/11/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır. Daha sonra başvurucu hakkında İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliği 29/11/2019 tarihinde, yurt dışına çıkış yasağı ve haftanın üç günü karakola imza atma şartıyla salıverilmesine yönelik adli kontrol kararı vermiştir. Kararda, başvurucu hakkında gizli tanık beyanı ve Bank Asyada hesabı olması gözönünde tutularak delillerin tam olarak toplanmadığını belirtmiş; başvurucunun kaçma ve delilleri karartma şüphesi olduğunu ifade etmiştir.

15. Başvurucu 1/2/2019 tarihinde adli kontrol kararına itiraz etmiştir.

16. İstanbul 11. Sulh Ceza Hâkimliği 12/2/2019 tarihli kararıyla itirazı kısmen kabul ederek belirlenen yerlere başvurmak şeklindeki adli kontrol kararını imza yönünden düzeltmiş, yurt dışına çıkış yasağı yönünden adli kontrole yönelik itirazı ise reddetmiştir.

17. Başsavcılık 20/2/2019 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararda, başvurucunun Bank Asya hesabı olduğunu ancak hesaba yönelik yapılan incelemede Bankayı desteklediği yönünde bir bulguya rastlanmadığını, ByLock ve benzeri programları kullanmadığını, sosyal medyada herhangi bir suç unsurunun tespit edilemediğini, gizli tanık beyanı dışında aleyhe herhangi bir delil bulunmadığını belirterek dava açmak için yeterli delili olmadığı sonucuna varıldığını ifade etmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

18. Başvurucu; terör örgütü ile herhangi bir bağı bulunmadığını ispatlayabilmek için gösterdiği çabaya rağmen verilen takipsizlik kararının yorumlanış şekli nedeniyle masumiyet karinesinin, Şirkette çalışan benzer durumdaki kişilerin davaları kabul edilmesine rağmen kendi davasının haksız şekilde reddedildiğinden içtihat birliğine aykırılık oluşturduğunu, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

19. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, başvurucu hakkında yürütülen işe iade davasına ilişkin sürece yer verildikten sonra kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Olayda başvurucunun terör örgütü ile irtibatına veya iltisakına ilişkin bir kısım tespitlerde bulunularak iş sözleşmesinin feshedildiği veMahkemelerce yapılan inceleme neticesinde şüphe feshinin hukuka uygun olduğuna karar verildiği ifade edilmiştir. Hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin ilk derece mahkemeleri ve kanun yolu mercilerine ait olduğu, iş hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklarda hangi nedenlerin haklı ve geçerli fesih nedeni oluşturduğuna ilişkin anılan yargı mercilerinin yorum ve değerlendirmesinin mevzuata uygun olup olmadığını denetlemenin Anayasa Mahkemesinin görevinde olmadığı ileri sürülmüştür. Öte yandan başvurucu hakkındaki tedbirleri olağanüstü hâl (OHAL) döneminde alındığından, yapılacak incelemede Anayasa'nın 15. maddesinin de dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

20. Başvurucu; Bakanlığın görüşüne karşı beyanında, iş sözleşmesinin terör örgütü ile bağlantısı olması nedeniyle feshedilmesine karşılık bu tespiti kanıtlayacak somut bir delilin ortaya konulmadığını, hakkında tek dayanak olarak gösterilen soruşturma sonucunda takipsizlik kararı verildiğini, dolayısıyla feshin haklı nedeninin bulunmadığını ifade etmiştir. Benzer durumdaki kişilerden örnekler vererek aynı konuya ilişkin olarak farklı karar verildiğini bir kez daha ileri sürmüş ve adil yargılanma hakkının ihlal edilmesinden şikâyet etmiştir.

21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvuru, adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmiştir.

22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

23. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56)davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerin makul bir gerekçe ile yanıt vermesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul ya da esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

24. Mahkeme başvurucu hakkında yürütülen soruşturmanın takipsizlik ile sonuçlanmasının kararında belirttiği diğer hususlar ile şüphe feshinin haklı olarak kabulü için yeterli olmadığı kanaatine varmıştır. Bölge Adliye Mahkemesi ise takipsizlik kararının delil yetersizliğine bağlı olduğunu, başvurucunun suç işlemediğinin tespit edilmediğini belirtmiş ve gizli tanık beyanının bulunduğuna da dikkat çekerek başvurucunun yaptığı görev ile Şirketin önemini dikkate alarak yapılan feshin geçerli bir nedeni olduğu sonucuna ulaşmıştır.

25. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında kabul edildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinde bulunan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekir (çok sayıda karar arasından bkz. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 3/10/2018 tarihli ve E.2018/10430, K.2018/20956 sayılı; 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararı). Aksi hâldehukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.

26. Bu itibarla şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önemlidir. Bu kapsamda şüpheye neden olan durum veya olayın/vakıa -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanmalı, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olmalıdır. Yine bu noktada mahkemelerce söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçilebilmek adına önem arz etmektedir. Söz konusu kriterlerin -özellikle millî güvenlik ile ilgili hususlarda- esnek değerlendirilebileceği düşünülse dahi bu durumda da makul ve hakkaniyetli bir şekilde mevzunun ele alınması, hem işçi yönünden hem işveren yönünden adil bir denge kurulması gerekir.

27. Bölge Adliye Mahkemesi tarafından fesih işlemi hukuka uygun kabul edilirken başvurucu hakkında verilen takipsizlik kararına ve başvurucu hakkında gizli tanık beyanının bulunduğuna dayanılmıştır. Bölge Adliye Mahkemesikararında bu olgu aktarılmakla birlikte herhangi bir şekilde değerlendirilmemiştir. Kararda yalnızca başvurucu hakkında delil yetersizliğinden takipsizlik kararı verildiği ve gizli tanık beyanı bulunduğu bilgisine yer verilmiştir. Ancak bu bilginin verilmesi yeterli değildir. Savcılık soruşturmasında yer alan bilgi ve belgelere ulaşılarak söz konusu verilerin başvurucunun sözleşmesinin feshine olan etkisinin değerlendirilmesinin önünde -masumiyet karinesine uygun olmak koşuluyla- herhangi bir engel bulunmamaktadır. Bölge Adliye Mahkemesi tarafından soruşturma dosyasında yer alan verilerin sözleşmenin feshine olan etkisi ortaya konulmalıdır. Olaya bakıldığında ise Bölge Adliye Mahkemesi tarafından takipsizlik kararı ve gizli tanık beyanı esas alınmakla birlikte söz konusu olguların sözleşmenin feshine olumsuz etkisi irdelenmemiştir. Mahkeme, soruşturma dosyasında yer alan bilgi ve belgeleri değerlendirmemiştir.

28. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

29. Diğer yandan bu ihlal kararının başvurucunun açtığı davanın sonucuyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Zira gerekçeli karar hakkı, taraflara uyuşmazlığın esasına etkili hususların kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmelerine imkân sağlayan bir hak olup yargılama sonucuna yönelik bir teminat sağlamaz. Bu itibarla Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini gözeterekyeniden bir değerlendirme yaparak gereken kararı vermek yargılama mercilerinin takdirindedir.

30. Başvurucunun haksız bir şekilde iş akdinin feshedilmesi nedeniyle eşitlik ilkesi ve etkili başvuru hakkının da ihlal edildiğini ileri sürdüğü görülmekte ise de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden, eşitlik ilkesi ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine yönelik iddialar hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmadığına karara verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

31. Başvurucu; ihlalin tespitine, yeniden yargılama yapılmasına ve 100.000 TL maddi tazminat ile 100.000 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

32. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiğiyargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

33. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK BULUNMADIĞINA,

C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla yeniden yargılama yapılması için İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesine (E.2020/664, K.2020/539) iletilmek üzere İstanbul Anadolu 12. İş Mahkemesine (E.2018/31, K.2019/411) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

F. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 5/6/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.