TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NİHAT KUYUBAŞI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/2509)

 

Karar Tarihi: 11/7/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Özge ULUKAYA

Başvurucu

:

Nihat KUYUBAŞI

Vekili

:

Av. Fatma Şehnaz CELEP

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; ceza davasında beraat kararı verilmesine rağmen meslekten çıkarma cezası nedeniyle masumiyet karinesi ve adil yargılanma hakkının, meslekten çıkarma kararından kaynaklı olarak erken emeklilik sebebiyle düşük emekli aylığı almak zorunda kalınması nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Üçüncü sınıf emniyet müdürü olarak görev yapan başvurucu hakkında Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulunun (Yüksek Disiplin Kurulu) 27/8/2009 tarihli ve 2009/331 sayılı kararıyla meslekten çıkarma cezası verilmiştir. Kararda, başvurucunun görev yaptığı mıntıkası dâhilinde fuhuştan menfaat sağlayan A.H.Ş. ile bilerek ilişkisini sürdürmesi nedeniyle yetkisini ve nüfuzunu kendisine veya başkalarına çıkar sağlamak amacıyla ya da dostluk nedeniyle kötüye kullanma suçunu işlediğinin sübuta erdiğinin anlaşıldığı, bu nedenle 24/4/1979 tarihli ve 16618 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün (Disiplin Tüzüğü) 8. maddesinin (7) numaralı fıkrası gereğince ceza verildiği açıklanmıştır. Kararda, iletişim tespit tutanaklarında başvurucu ve A.H.Ş. ile fuhuş yaptığı veya fuhuştan menfaat sağladığı iddia edilen kişiler arasındaki iletişimi tespit eden kayıtlara yer verilerek başvurucunun eylemlerinin niteliği, işleniş biçimi ve mesleğin özelliği ile başvurucu hakkında daha önceden verilen disiplin cezalarının bulunduğu dikkate alındığında Disiplin Tüzüğü'nün 15. maddesinin uygulanmasına yer olmadığı ifade edilmiştir.

A. Ceza Davasına İlişkin Süreç

3. Başvurucu hakkında Fatih Cumhuriyet Başsavcılığının 7/11/2008 tarihli iddianamesi ile suç işleme amacıyla kurulan örgüte üye olma ve görevi kötüye kullanma suçundan dava açılmıştır. İddianamede, A.H.Ş. yöneticiliğindeki suç örgütünün fuhuş yaptırma amacıyla kurulduğu, A.H.Ş.nin yasa dışı eylemlerini rahatça gerçekleştirebilmek için başvurucuyla irtibat kurduğu ve başvurucunun örgüt içindeki kişilerin talebi üzerine sahte kimlikle asker kaçağı olarak yakalanan kişi hakkında işlem yapılmamasını sağladığı ve resmî işlemlerde görevini kötüye kullandığı iddia edilmiştir. Yargılama neticesinde İstanbul 41. Asliye Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi) 25/1/2012 tarihinde başvurucunun örgüte üye olma suçundan beraatine, görevi kötüye kullanma suçundan ise 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.

4. Temyiz edilen Ceza Mahkemesi kararı Yargıtay 14. Ceza Dairesinin (Yargıtay Dairesi) 24/12/2014 tarihli kararı ile bozulmuştur. Yargıtay Dairesinin bozma kararında, başvurucunun mevcut iddianame içeriğine göre memuriyet nüfuzunu kullanarak ücret ödemeden temin edilen Formula-1 biletlerini satışa sunduğuna ilişkin eylemi hakkında kamu davası açılmamasına rağmen bu eyleme ilişkin hüküm kurulmasının doğru görülmediği açıklanmıştır. Öte yandan başvurucunun mahkûmiyet hükmüne gerekçe yapılan bir kısım eylemiyle ilgili işlem yapmakta görevli ve yetkili olmadığı dikkate alındığında ilgili eylemlere ilişkin disiplin soruşturması yapılabileceği, nitekim dosya kapsamından başvurucu hakkında disiplin soruşturması yapıldığının anlaşıldığı ifade edilmiştir. Son olarak sahte ehliyetle yakalandığı ve asker kaçağı olduğu iddia edilen K.A. hakkında işlem yapılmaması için başvurucunun telefonla arandığı ve menfaat karşılığında işlem yapılmamasının istendiği gerekçesiyle kamu davası açılmış ise de K.A.nın asker kaçağı olup olmadığının açıklığa kavuşturulmadığı ve K.A.nın asker kaçağı olduğunu ilgili yerlere bildirmediği iddia edilen görevli M.K. hakkında görevi kötüye kullanma suçundan soruşturma veya kovuşturma yapılıp yapılmadığının yöntemince araştırılmadığı, bu şahıs hakkında soruşturma yapılıp şahsın eyleminin sabit olup olmadığı belirlendikten sonra sabit olması hâlinde özgü suçlardan olan görevi kötüye kullanma suçuna azmettiren veya yardım eden sıfatıyla iştirak edebilme ihtimali bulunan başvurucunun iştirak şekli belirlenmeden asli fail olarak cezalandırılmasına karar verilmesinin bozmayı gerektirdiği açıklanmıştır.

5. Ceza Mahkemesince bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde 10/2/2016 tarihinde başvurucu hakkında görevi kötüye kullanma suçunun unsurları oluşmadığından beraat kararı verilmiştir. Kararda Yargıtay Dairesinin bozma ilamında işaret ettiği gibi M.K. hakkında görevi kötüye kullanma suçundan soruşturma yapıldığı ve takipsizlik kararı verildiği açıklanarak başvurucunun üzerine atılı görevi kötüye kullanma suçunun unsurlarının oluşmadığı ifade edilmiştir. Ceza Mahkemesinin kararı temyiz edilmeksizin 21/3/2016 tarihinde kesinleşmiştir.

B. Başvuru Konusu Dava Süreci

6. Başvurucu 8/1/2010 tarihinde İstanbul 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) İçişleri Bakanlığına (İdare) karşı meslekten çıkarma cezasının iptali talebiyle dava açmıştır. Mahkeme 19/4/2011 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararda, başvurucu hakkında görevini kötüye kullanmak ve örgüt üyesi olma suçundan yapılan ceza yargılamalarının devam ettiği ancak henüz nihai kararın verilmediğinin anlaşıldığı vurgulanmıştır. Kararda ayrıca disiplin soruşturmasına konu eylemler nedeniyle 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre yargılanan memurun mahkûm olması veya olmamasının disiplin cezasının uygulanmasına her zaman engel olmayacağı, ceza mahkemesince verilmesi muhtemel beraat kararının disiplin hukuku anlamında ceza tayinine engel olmayıp delil olarak nitelendirilebileceği ifade edilmiştir. Mahkeme sonuç olarak "...disiplin soruşturma raporu ve eklerinin incelenmesinden davacının, iletişim tespit tutanakları ve tanık ifadelerine dayanılarak resmi görevinin gerektirdiği davranışların dışına çıkarak kendisi ve yakınlarına çıkar sağladığının sübuta erdiği anlaşıldığından tesis edilen dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata aykırılık görülmemiştir." gerekçesiyle yargılamayı sonlandırmıştır.

7. Başvurucunun 8/6/2011 tarihinde temyiz ettiği mahkeme kararı Danıştay Beşinci Dairesinin (Danıştay Dairesi) 6/11/2017 tarihli kararıyla onanmış, başvurucunun 14/2/2018 tarihli karar düzeltme talebi Danıştay Dairesince 14/11/2019 tarihinde reddedilmiştir.

8. Başvurucu, nihai kararı 17/12/2019 tarihinde öğrendikten sonra 13/1/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

9. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

10. Başvurucu; sahte kimlik ile yakalanan kişi hakkında yasal işlemleri yapmaması sebebiyle kendisine meslekten çıkarma cezası verildiğini, sahte kimlik ile yakalanan kişi hakkında resmî işlemleri yapma yetkisinin emniyet görevlisi M.K.da olduğunu, bu kişi hakkında yapılan ceza soruşturmasında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini ancak Mahkemenin ilgili belgelerin getirtilmesi talebinin gerekçesiz olarak reddedildiğini açıklamıştır. Başvurucu, sonuç olarak Mahkeme tarafından meslekten çıkarma cezasının iptali talebinin dayandırıldığı gerekçelerin cevapsız bırakıldığını, böylece hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

11. Başvurunun yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı şikâyetiyle ilgili bu kısmı, adil yargılanma hakkı çerçevesindeki hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.

12. İlke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

13. Mahkeme, gerekçeli kararında dava dosyasındaki delilleri ve başvurucunun itirazlarını birlikte değerlendirerek özellikle disiplin soruşturma raporu ve eklerinin incelenmesinden başvurucunun iletişim tespit tutanakları ve tanık ifadelerine dayanılarak resmî görevinin gerektirdiği davranışların dışına çıkarak kendisi ve yakınlarına çıkar sağladığının sübuta erdiği sonucuna ulaşmıştır (bkz. § 6). Öte yandan somut olaya konu Yüksek Disiplin Kurulu kararında ceza yargılamasına konu sahte kimlik ile yakalanan ve asker kaçağı olduğu iddia edilen kişi hakkında resmî işlem yapılmasının engellenmesi eylemine yer verilmediği, diğer bir anlatımla anılan eylemin başvurucu hakkında verilen disiplin cezasının gerekçesini oluşturmadığı anlaşılmıştır (bkz. § 2). Mahkemenin gerekçeli karar içeriği ve yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, somut olayda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan husus bulunmadığı görülmüştür.

14. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

15. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

16. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucu hakkındaki yargılama süresinin makul olup olmadığı yönünden yapılacak incelemede mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları çerçevesinde somut olayın özelliklerine göre bir değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.

17. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığıiddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

18. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

19. Başvurucu; ceza davasına konu eylemler sebebiyle verilen meslekten çıkarma cezasının iptaline ilişkin davada beraat kararının sorgulanamayacağını, mahkeme kararının gerekçesinde ceza dosyasına konu eylemleri işlediğinin ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığını, Mahkemenin ceza davasına konu eylemlerin işlendiğini kabul ederek sonuca ulaştığını belirterek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

21. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).

22. Masumiyet karinesi, ceza yargılaması kapsamında bir usul güvencesi olmasına rağmen buna ilişkin korumanın uygulanabilir olması ve etkili şekilde sağlanabilmesi için, beraat eden veya bir şekilde hakkındaki ceza yargılaması devam etmeyen kişilerin kamu görevlileri veya otoritelerince suçlu muamelesi görmelerini önlemelidir. Bu kapsamda ceza davasını takip eden ceza yargılaması niteliğinde olmayan herhangi bir yargılamada da (hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesine özen gösterilmelidir. Bununla birlikte ceza yargılamasında mahkûmiyetle sonuçlanmamış aynı olaylara dayanılarak bir kişinin disiplin suçundan suçlu bulunması veya hakkında tazminata karar verilmesi masumiyet karinesini otomatik olarak ihlal etmez. Bu kapsamda karar vericilerin kullandıkları dil kritik önem taşır (Mustafa Kıvrak, B. No: 2013/3175, 20/2/2014, § 36). Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınarak mahkemece kişinin suçlu olduğuna dair bir yargıda ya da imada bulunulup bulunulmadığının incelenmesi gerekir (M.I., B. No: 2012/1268, 30/12/2014, § 50).

23. Somut olayda Mahkeme, başvurucu hakkındaki ceza yargılaması sonucu verilecek mahkeme kararının delil niteliği taşıması ancak her zaman bağlayıcı olmaması sebebiyle ceza dosyasının sonucunun beklenmesinin gerekmediğini belirtip disiplin soruşturma raporu ve eklerinin incelenmesinden başvurucunun iletişim tespit tutanakları ve tanık ifadelerine dayanılarak resmî görevinin gerektirdiği davranışların dışına çıkarak kendisi ve yakınlarına çıkar sağladığının sübuta erdiği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Bireysel başvuruya konu mahkeme kararında, disiplin soruşturması neticesinde tesis edilen işlem yine disiplin soruşturma raporuna konu iletişim tespit tutanakları ve tanık ifadeleri kapsamında değerlendirilmiş olup masumiyet karinesinin sağladığı güvenceyi ortadan kaldıracak biçimde, idari davanın sınırlarının dışına çıkılarak ceza hukuku alanında kalan bir suç isnadında bulunulmadığı görülmüştür. Başvurucu hakkında tesis edilen disiplin işlemine ilişkin yargısal sürecin masumiyet karinesine yönelik bir ihlale vücut vermediği anlaşılmıştır.

24. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

D. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

25. Başvurucu; haksız ve hukuka aykırı olarak hakkında meslekten çıkarma cezası verilmesi sebebiyle emekli olduğunu, erken emeklilik nedeniyle daha düşük emekli aylığı almak zorunda bırakıldığını, böylece geleceğe etkili şekilde maddi zarara uğradığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuru formu ve eklerinde başvurucunun emekli olduğunu gösterir bilgi ve belge sunulmamıştır.

26. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma beklentisi -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 52-54).

27. Meşru beklenti, objektif temelden uzak olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut niteliktedir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).

28. Somut olayda başvurucu; hakkında verilen meslekten çıkarma cezası nedeniyle erken emekliye ayrıldığını, bu sebeple kendisine beklenen zamanda emekli olması hâlinde bağlanacak emekli aylığından daha düşük bir emekli aylığı bağlandığını ileri sürmüştür. Başvurucu, iddiasını başvuru konusu meslekten çıkarma cezası verilmemesi halinde gelecekte gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belirsiz nitelikteki öngörülen zamanda yapılan emeklilik işlemine dayandırmıştır. Bu durumda başvurucu, meslekten çıkarma cezası verilmemesi hâlinde tahmin edilen zamanda emekli olabileceği ve daha yüksek emekli aylığı alabileceği yönünde meşru bir beklentiye sahip olduğunu gösteren bir kanun hükmü, yerleşik bir yargısal içtihat veya idari uygulama ortaya koyamamıştır. Sonuç olarak Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamında başvurucunun mevcut bir mülkü bulunmadığı gibi somut olayda kendisine daha yüksek emekli aylığı bağlanabileceği hususunda yeterli bir hukuki temele dayalı meşru bir beklentisi de yoktur.

29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

4. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesi ile 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.