KARARLAR

AYM'nin 2020/25089 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 11/7/2024 tarihli ve 2020/25089 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

DERYA KOPARAN VE SÜMEYYA ERDEM BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/25089)

 

Karar Tarihi: 11/7/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Mehmet Yavuz YAŞAR

Başvurucular

:

Derya KOPARAN

 

 

Sümeyya ERDEM

Başvurucular Vekili

:

Av. Halil BADEM

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, özelleştirme kapsamına alınan kurumda görev yapan personelin devrine ilişkin yönetim kurulu kararının iptaline dair yargı kararının icra edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

A. Bireysel Başvurudan Önceki Süreç

2. Başvurucular; Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri (TTA) A.Ş. Genel Müdürlüğü bünyesindeki Ambalaj Fabrikasında (Fabrika) görev yapmaktayken TTA A.Ş. özelleştirme kapsamına alınmıştır.

3. Özelleştirme Yüksek Kurulunun (ÖYK) 20/4/2011 tarihli kararı ile; TTA A.Ş. mülkiyetinde bulunan fabrikanın taraflarca mutabakat sağlanacak uygun sayıda işçi ile birlikte Hazine Müsteşarlığı Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğüne devredilmesine karar verilmiştir. Devrin usulüne ilişkin TTA A.Ş. ile Hazine Müsteşarlığı Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü arasında 4/1/2012 tarihinde protokol imzalanmıştır.

4. ÖYK'nın kararı gereğince yapılan protokoller çerçevesinde; TTA A.Ş. yönetim kurulu 149 işçiden 75'inin istihdam fazlası personel olarak belirlenerek fabrikayla birlikte devrine; aralarında başvurucuların da bulunduğu geriye kalan 74 işçinin ise TTA A.Ş. Genel Müdürlüğü Sosyal Tesisler Müdürlüğüne nakline karar vermiştir. TTA A.Ş. Genel Müdürlüğünün özelleştirme neticesinde tüzel kişiliği kaldırılmış ve münfesih hâle gelmiştir.

5. Başvurucular, istihdam fazlası personel olarak belirlenmeyip sosyal tesisler müdürlüğünde görevlendirilmelerine ilişkin yönetim kurulu kararının iptali istemiyle TTA A.Ş. Genel Müdürlüğüne karşı idare mahkemesinde dava açmıştır.

6. İstanbul İdare Mahkemeleri TTA A.Ş. yönetim kurulu kararının iptaline karar vermiştir. Karar gerekçesinde; fabrikada görev yapan personelden hangilerinin ilgili kuruluşa devredilip hangilerinin devredilmeyeceği hususunun, görev yapan işçilerin çalışma hayatının devamlılığı açısından hayati önem arz ettiğini belirterek devredilecek işçilerin somut ve gerçekçi kriterler çerçevesinde belirlenmesi gerektiğini vurgulamıştır. İdarelerin savunmasında birtakım kriterler çerçevesinde bu tespitin yapıldığı ileri sürülse de gerek dosyada bu tespitin nasıl yapıldığına dair hiçbir belge sunulmaması gerekse devredilecek personelin neye göre belirlendiğinin ortaya konulmaması nedeniyle idarelerin haiz olduğu takdir yetkisini hukuka uygun olarak kullandığından söz etme olanağı bulunmadığını belirten Mahkeme, bir kısım personelin istihdam fazlası olarak Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğüne devrine, aralarında başvurucuların da bulunduğu bir kısım personelin ise kuruluş merkezinde çalıştırılmaya devam edilmesine ilişkin kararda hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varmıştır.

7. Söz konusu iptal kararı üzerine idarece herhangi bir işlem tesis edildiğine dair dosyada bilgi ve belge bulunmamaktadır.

8. Temyiz talebi üzerine Danıştay Beşinci Dairesi (Daire) Mahkeme kararlarını bozmuştur. Bozma kararlarının gerekçesinde; devredilecek işçilerin ne şekilde saptanacağına ilişkin herhangi bir kriter öngörülmediği, sadece taraflarca mutabakat sağlanacak uygun sayıda işçi personelinin anılan genel müdürlüğe devrinden söz edildiği ifade edilmiştir. Ayrıca dava konusu yönetim kurulunun kararında, devredilecek işçilerin Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü tarafından öğrenim durumu, yaş, hizmet yılı, kadro unvanı ve fiilen yaptığı görev gibi kriterler çerçevesinde değerlendirildiği, devredilecek personelin tespitinde takdir yetkisine sahip olunduğu ve belirli kişilerin tespiti hususunda yargı kararı ile idarenin zorlanamayacağı vurgulanmıştır.

9. Başvurucular, karar düzeltme talebinde bulunmuşlarsa da Daire tarafından talepleri reddedilmiştir.

10. Mahkemeler, bozma kararına uymayarak ilk verdiği kararda ısrar etmiştir.

11. Temyiz üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK) 14/4/2016 tarihli kararla Mahkemelerin ısrar kararlarını onamıştır.

12. Karar düzeltme talebi İDDK tarafından 4/12/2017 tarihinde reddedilmiştir.

B. Bireysel Başvuru Süreci

13. Bunun üzerine başvurucular iptale ilişkin kesinleşen yargı kararlarının İdarece uygulanmadığı iddiasıyla uğramış oldukları maddi ve manevi zararların tazmini amacıyla TTA Gayrimenkul A.Ş. ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığına karşı İstanbul İdare Mahkemelerinde tam yargı davası açmışlardır. Açılan davalar reddedilmiştir. Mahkemeler gerekçesinde TTA'nın 6/1/2012 tarihli işleminin yargı kararı ile iptal edilmesinin, başvurucuların Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğüne doğrudan nakli sonucunu doğurmadığını, yine TTA bünyesinde Ambalaj fabrikası veya Sosyal İşler Müdürlüğünde çalışan işçiler açısından maaş/ikramiye farkının da bulunmadığını belirtmişlerdir. Bu yorumdan hareketle Mahkemeler idarenin bir hizmet kusurundan ve başvurucuların iptal edilen işlem nedeniyle maddi veya manevi bir zarara uğradığından bahsedilemeyeceğinin altını çizmişlerdir.

14. Başvurucular tarafından yapılan istinaf talepleri İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 3. İdare Dava Dairesinin kararlarıyla kesin olarak reddedilmiştir.

15. Nihai kararın başvuruculara muhtelif tarihlerde tebliği üzerine süresi içerisinde bireysel başvurular yapılmıştır.

16. 2021/6465 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyasının konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2020/25089 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.

17. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

18. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

19. Öte yandan, Anayasa Mahkemesince incelenen 2015/2070 başvuru numaralı benzer başvuruda, başvurucuların uygulanmadığını ileri sürdükleri kararların gereklerinin yerine getirilip getirilmediği ve başvurucular hakkında konuya ilişkin olarak bir işlem yapılıp yapılmadığı hususlarında Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Devlet Personel Başkanlığından bilgi istenmiştir.

20. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından gönderilen 5/12/2018 tarihli yazı ve eklerinde yukarıda aktarılan olay silsilesine yer verilerek gelinen süreçte Sosyal Tesisler Müdürlüğüne nakledilen personelden 10 işçinin iş sözleşmesinin kendi istekleriyle (4/C kapsamında atanabilmek için) sona erdiği, diğerlerinden de çeşitli sebeplerle ayrılanların olduğu fakat bu işçiler arasından toplam 17'si tarafından dava açıldığı belirtilmiştir. Yargı kararlarının yerine getirilmesi amacıyla 17 işçiyle ilgili Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğüne kararların iletildiği, 29/8/2016 tarihli yazıyla davanın tarafı olmadıklarını, verilen iptal kararının TTA A.Ş. yönetim kurulu kararına ilişkin olduğunu ve bu kararın yapılan işçi devrine ilişkin protokollerden sonra alındığını, dolayısıyla kendilerini bağlayıcı bir karar olmadığını belirterek 17 işçi hakkında işlem yapmayacakları şeklinde cevap aldıklarını iletmişlerdir. Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğünün cevabı üzerine münfesih kurum yönetim kurulunca yeniden bir karar alındığını ve 17 işçinin Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğüne devredilmesine karar aldıklarını ancak benzer gerekçelerle aynı cevabı aldıklarını ifade etmişlerdir.

21. Devlet Personel Başkanlığı tarafından gönderilen yazılarda başvurucuların Sosyal Tesisler Müdürlüğünde bir süre çalıştıktan sonra kendi istekleri doğrultusunda 4/C kapsamında farklı kamu kurumlarında geçici personel olarak görevlendirildiğine yer verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Başvurucuların İddiaları

22. Başvurucular; lehlerine verilen iptal kararlarının uygulanmadığını bu nedenle özlük haklarındaki iyileşmenin engellendiğini, maddi yönden zarara uğradıklarını belirterek adil yargılanma ve kararın icrası hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

B. Değerlendirme

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucuların yukarıda yer verilen şikâyetlerinin özünün kesinleşmiş yargı kararının uygulanmadığı hususuna ilişkin olduğu görüldüğünden belirtilen ihlal iddiası niteliği gereği kararın icrası hakkı bağlamında incelenmiştir.

24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kararın icrası hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

25. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).

26. Kararın icrası hakkı, mahkemeye erişim hakkı ve karar hakkı ile birlikte adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan mahkeme hakkının bir unsurunu oluşturmaktadır (Filiz Fırat, B. No: 2014/10305, 5/12/2017, § 29). Mahkeme kararlarının uygulanması yargılamanın dışında olmakla birlikte onu tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır. Bu nedenle yargı kararlarının uygulanması mahkeme hakkı kapsamında değerlendirilmektedir. Buna göre yargılama sonucunda mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir, ayrıca bu kararın etkili bir şekilde uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde, nihai mahkeme kararlarını taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hâle getiren düzenleme ve uygulamalar bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi hâllerinde mahkeme hakkı da anlamını yitirecektir (Mustafa Ekşi, B. No: 2014/7711, 24/1/2018, § 27).

27. Kesin hükme saygı, uluslararası hukuk düzenine özgü hukukun genel ilkelerinden biri olarak kabul görmektedir. Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasında düzenlenen yargı kararlarının geciktirilmeksizin uygulanması yükümlülüğü, hukukun genel ilkelerinden biri olarak da kabul edilen kesin hükme saygı ilkesinin de bir gereğidir. Çünkü bir hukuk sisteminde yargının verdiği ve bağlayıcı olan kesin hüküm zarar gören taraflardan biri açısından işlevsiz duruma getirilmişse adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin bir anlamı kalmayacaktır (Arman Mazman, B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 65).

28. Başvurucular, özelleştirme kapsamına alınan bir kurumda çalışmaktayken çalıştıkları fabrikanın farklı bir kuruma belirli personelle devredilmesi ve kendilerinin merkezî kuruluşta kalmalarına ilişkin yönetim kurulu kararını dava konusu etmiş ve bu yönetim kurulu kararı objektif kriterler içermediği gerekçesiyle iptal edilmiştir. Başvurucuların iptal kararının uygulanması istemi ise fiilî olarak mümkün olmadığı gerekçesiyle İdarece reddedilmiştir. Somut başvuruya temel olan süreçte esasa ilişkin olarak verilen, kesinleşmiş fakat uygulanmamış olan bir yargı kararının varlığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır.

29. Anayasa'nın 11. maddesine göre Anayasa hükümleri; yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kamu makamlarının yargı kararlarına uyma zorunluluğunun dayanağı ise Anayasa'nın emredici nitelikteki 138. maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu bağlamda Anayasa'nın anılan hükümleri uyarınca devletin yargı kararlarına uyulmasını sağlayacak tedbirleri sağlaması ve gerekli mekanizmaları oluşturması zorunludur (Erol Aksoy [GK], B. No: 2016/11026, 12/12/2019, § 81).

30. İdari yargı kolunda açılan davalar (idari sözleşmelerden kaynaklanan bazı davalar hariç), idari fonksiyonun eylem ya da işlem şeklinde tezahür etmesi üzerine idari fonksiyonu icra eden kamu makamına karşı açılan iptal ve tam yargı davalarıdır. Dolayısıyla iptal ya da kabul hükmünün muhatabı, organik olanı da kapsayacak şekilde fonksiyonel anlamda idare makamları olmaktadır. Bununla birlikte idarenin yargı kararını icra etmemesi/edememesi hâli salt kendi iradesinden kaynaklanmayabilir. Lehine karar verilen kişinin ölmesi, mirasçısının bulunmaması, statüsünün değişmesi, uyuşmazlık konusu hukuki durumun ortadan kalkması gibi örneklerin çoğaltılabileceği hâllerde kamu gücünün herhangi bir dahli bulunmadan idarenin iptal ya da kabul hükmünü uygulaması fiilen mümkün olmaktan çıkabilecektir. Bu gibi hâllerde kararın icrası hakkına yönelik olarak kamu gücü tarafından gerçekleştirilen bir ihlalin varlığından söz edilemeyebilir. Bunun yanında idarenin yargı kararını icra etmemesi/edememesi hâli kamu gücünü kullanan farklı mercilerin edimlerinden, müdahalelerinden de kaynaklanabilir. Bu durumlarda doğrudan iptal ya da kabul kararının muhatabı olmasa dahi kamu gücünü kullanan bir kamu makamının müdahalesinden/etkisinden söz etmek ve bu etkiyi hakkın ihlal edilip edilmediği bağlamında değerlendirmek mümkündür (Bediha Altun, B. No: 2015/6354, 23/10/2019, § 41).

31. Kararın icrası hakkı; uyuşmazlığın mahiyeti, icra edilecek kararın niteliği, yargılama sırasında veya sonrasında meydana gelen maddi ve hukuki koşulların olası etkileri nedeniyle yargı kararının mutlak anlamda aynen uygulanmasının sağlanması yönünde bir güvenceyi içermemektedir. Bunun yanında bir iptal kararını icra etmenin fiilen veya hukuken imkânsız olduğu olağanüstü koşullarda dahi idarenin uygulama yükümlülüğü ortadan kalkmamaktadır. Aynen icranın hukuken veya fiilen imkânsız olduğu hâllerde ifanın şeklinde değişikliğe gidilmesi mümkün görülmelidir. Aynen icranın önünde engellerin mevcut olduğu durumlarda icra biçiminde değişikliğe gidilmesi mümkün olsa da bunun ilgilinin yeniden yargıya başvurmasına gerek kalmayacak şekilde yapılmasına ve alternatif tedbirin kişiye sağlayacağı tatminin aynen icraya nazaran bariz bir nispetsizlik içinde olmamasına özen gösterilmelidir. İdare, hukuki veya fiilî imkânsızlıklar olsa dahi her durumda kararı uygulamak için elinden gelen her gayreti gösterdiğini ve kararı uygulama önündeki engellerin aşılamaz olduğunu ispatlamak zorundadır. Bu gibi hâllerde idare, ilgiliye eski hâle getirme ilkesine göre en uygun alternatif çözümü önererek söz konusu karara uyma iradesinde olduğunu açıkça ortaya koymalıdır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Erol Aksoy, § 53).

32. Başvuruya konu iptal kararlarında özetle münfesih kurum olan TTA A.Ş.nin yönetim kurulu tarafından hangi somut ve gerçekçi kriterlere göre personel devri konusunda karar alındığının belli olmadığı ifade edilmiştir. Bu gerekçeye göre iptal kararının uygulanması başvurucular hakkında yeniden bir yönetim kurulu kararı alınarak değerlendirme yapmakla mümkündür. Ancak çalıştıkları kamu kurumunun tüzel kişiliği kaldırılmış ve özelleştirilmiştir. Dolayısıyla artık yönetim kurulunun toplanması mümkün değildir. Kaldı ki başvurucular da bu süreçte farklı kamu kurumlarına geçici personel olarak atanmış, nihai olarak bazıları emeklilik sebebiyle bazısı kendi rızasıyla görevlerinden ayrılmıştır. İdare tarafından mahkeme kararını yerine getirmek amacıyla birçok girişimde bulunulduğu ileri sürülmüş hatta münfesih kurum yönetim kurulunca yeniden bir karar alındığı belirtilmiş ise de TTA A.Ş.nin doğrudan idari işlem tesis etme imkânının olmadığı belirtilmiştir. Dolayısıyla gelinen süreçte iptal kararının uygulanmasının fiilen mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte başvurucuların ihlal iddiasına konu ettiği temel husus, iptal edilen hukuka aykırı yönetim kurulu nedeniyle istihdam fazlası personel olarak belirlenmeyerek merkezî kuruluşta kalarak özlük hakları yönünden geri kalmış olmaları nedeniyle uğradıkları zarardır. Bir başka ifadeyle başvurucular, iptal kararının uygulanması ile elde edilecek olası özlük haklarındaki iyileşmeyi elde edememiş olmaktan şikâyet etmektedir. Başvurucuların iptal kararlarının uygulanmamasına bağladığı sonuç budur. Başvurucuların iptal kararının uygulanmaması nedeniyle ulaşamadığını/elde edemediğini ileri sürdükleri hususlar, yönetim kurulunun tekrar karar almasının doğrudan bir sonucu değildir. Bu anlamda iptal kararının uygulanmasının doğrudan bir sonucunun elde edilmesinden değil iptal hükmünün olası/ikincil sonuçlarının elde edilememesinden kaynaklı bir zarardan şikâyet edilmektedir.

33. Bu bağlamda idari makamların yargı kararını yerine getirmek amacıyla birçok girişimde bulunduğu ancak başvurucular lehine verilen kesinleşmiş iptal kararlarının fiilî imkânsızlıklar nedeniyle yerine getirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Ancak fiilen imkânsızlık olsa bile yargı kararının icra edilememesinin yol açtığı maddi ve manevi zararların giderilmesi gerektiği hâlde bunun yapılmadığı, idarenin bu sonuçları en aza indirebilmek için bir çaba içinde olmadığı görülmüştür. Bu durumun oluşmasında başvuruculara atfedilecek bir kusurun bulunmadığı da dikkate alındığında -fiilî imkânsızlıktan kaynaklanmış olsa da- lehlerine sonuçlanan kesinleşmiş iptal kararları uygulanmayan başvurucuların kararın icrası hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

34. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında kararın icrası hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

35. Başvurucular, ihlalin tespitiyle 50.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

36. Anayasa Mahkemesi kesinleşmiş yargı kararının idari makamlarca uygulanamaması nedeniyle başvurucuların adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin fiilî imkânsızlıktan kaynaklandığı tespit edilmiş ancak gönderilecek kurumun tüzel kişiliğinin ortadan kaldırılmış olması nedeniyle kararın uygulanmasının fiilen mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.

37. Somut olayda adil yargılanma hakkı kapsamında kararın icrası hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

38. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 50.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucular uğradığını iddia ettiği maddi zarara olarak bilgi/belge sunmadığından maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kararın icrası hakkının ihlal edildiğine yönelik iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında kararın icrası hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

B. Başvuruculara net 50.000 TL manevi tazminatın AYRI AYRI ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

C. 446,90 TL harcın başvurucu Derya Koparan'a, 487,60 TL harcın başvurucu Sümeyya Erdem'e AYRI AYRI ÖDENMESİNE, 18.800 TL vekâlet ücretinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

D. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

E. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 12. İdare Mahkemesi (E.2019/982, K.2019/1466) ile İstanbul 3. İdare Mahkemesine (E.2018/1215, K.2020/414) GÖNDERİLMESİNE,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.