TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MAHİYE SEVİN BAYRAKTAR VE EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ SENDİKASI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/2264)

 

Karar Tarihi: 19/3/2024

R.G. Tarih ve Sayı: 8/7/2024-32596

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Ali Erdem ŞAHİN

Başvurucular

:

1. Mahiye Sevin BAYRAKTAR

 

 

2. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası

Vekili

:

Asuman TOKGÖZ SUCU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, akademisyen olan başvurucunun üniversitede bildiri dağıtması ve afiş asması nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, başvuruya konu olayların yaşandığı tarihte Ankara Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulunda öğretim görevlisi olarak görev yapmaktadır. Başvurucu, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM SEN) üyesidir.

3. Başvurucu hakkında üniversitede bildiri dağıtması ve afiş asması nedeniyle disiplin soruşturması başlatılmıştır. Soruşturma neticesinde başvurucunun eylemleriyle işyerinde huzursuzluğa neden olduğuna kanaat getirilmiştir. Nihayetinde eylemlerin 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 53. maddesinin (b) bendinin (1) numaralı alt bendinde yer alan "657 sayılı Kanundaki fiillere ilave olarak..." hükmü uyarınca 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (B) bendinin (l) numaralı alt bendi olan "kurumların huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak" kapsamında kaldığı gerekçesiyle başvurucunun kınama cezası ile cezalandırılmasına ancak daha önce disiplin cezası almaması ve iyi hâli gözetilerek 2547 sayılı Kanun'un 53/D maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca bir alt derecedeki uyarma cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

4. Başvurucu, söz konusu disiplin cezasının iptali talebiyle idare mahkemesine başvurmuştur. Yargılama neticesinde ilk derece mahkemesince eylemlerin sübuta erdiği gerekçesiyle verilen davanın reddine ilişkin karar istinaf kanun yolunda kesinleşmiştir.

5. Başvurucu, nihai kararı 8/1/2020 tarihinde öğrendikten sonra 16/1/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

6. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Gerçek Kişi Başvurucu Yönünden

7. Başvurucu; sendikal faaliyet kapsamında kalan bahse konu eylemleri nedeniyle cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü, örgütlenme özgürlüğünü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ve sendika hakkını, soruşturma dosyasının tarafına verilmemesinin ise adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; mevcut başvuruda temel hak ve özgürlüklere bir müdahalenin bulunup bulunmadığı, bulunduğu düşünüldüğü takdirde müdahalenin meşru bir amacı olup olmadığı, şikâyete konu edilen işlemin belirtilen meşru amaç ile orantılı olup olmadığı, bu anlamda idare ve derece mahkemeleri kararlarının ilgili ve yeterli gerekçeler içerip içermediği hususları değerlendirilirken ilgili ulusal ve uluslararası mevzuat hükümleri ile yargı içtihatlarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.

8. Anayasa Mahkemesi, önceki kararlarında kamu görevlileri sendikalarının faaliyet alanlarına ilişkin oldukça geniş açıklamalarda bulunmuştur (Ahmet Parmaksız [GK], B. No: 2017/29263, 22/5/2019, §§ 50,62; Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, B. No: 2018/24874, 31/3/2022, §§ 26, 36). Bu bağlamda sendikanın somut olayda düzenlediği kampanyanın konusu itibarıyla çalışma hayatına ilişkin olmadığı ve çekirdek faaliyet alanında kalmadığı anlaşıldığından başvurunun sendika hakkı kapsamında incelenmesi mümkün değildir. Dolayısıyla başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir (sendika kararından kaynaklanan çeşitli eylemlerin ifade özgürlüğü kapsamında incelendiği kararlar için bkz. Elif Özkan, B. No: 2018/7757, 8/6/2021, §§ 18-21; Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 36).

9. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

10. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen şartlara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ... aykırı olamaz.”

11. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir. Buna göre somut olayda öncelikle müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı incelenecektir.

12. Hak ya da özgürlüklere bir müdahale söz konusu olduğunda Anayasa'nın 13. maddesinin emredici hükmü gereğince öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığıdır (kanunilik şartına çeşitli bağlamlarda dikkat çeken kararlar için bkz. Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 82; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. [GK], B. No: 2014/19270, 11/7/2019, § 35; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36; Hayriye Özdemir, B. No: 2013/3434, 25/6/2015, §§ 56-61)

13. Başvuru konusu olay 2547 sayılı Kanun'un 53. maddesi etrafında şekillenmiştir. Anayasa Mahkemesi 14/1/2015 tarihli ve E.2014/100, K.2015/6 sayılı kararıyla 2547 sayılı Kanun’un 53. maddesinin 1/3/2014 tarihli ve 6528 sayılı Kanun’la değiştirilen (b) fıkrasının öğretim elemanları, memur ve diğer personele uygulanabilecek disiplin cezalarına ilişkin “Hangi fiillere hangi disiplin cezasının uygulanacağı, bu bentte sayılan kişilerin disiplin işlemleri ve disiplin amirlerinin yetkileri, Devlet memurlarına uygulanan usul ve esaslar da göz önüne alınmak suretiyle Yükseköğretim Kurulunca düzenlenir.” şeklindeki ikinci cümlesini iptal etmiştir.

14. Söz konusu iptal kararı sonrası 53. madde yeniden düzenlenmiş ve maddenin (b) fıkrasında devlet ve vakıf yükseköğretim kurumlarının öğretim elemanlarına, memur ve diğer personeline uygulanabilecek disiplin cezalarına yer verilmiştir. Anılan fıkrada disiplin cezaları ismen (uyarma, kınama, aylıktan veya ücretten kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması veya birden fazla ücretten kesme ve kamu görevinden çıkarma) sayıldıktan sonra her bir disiplin cezasını gerektiren eylemler sırasıyla (1), (2), (3), (4) ve (6) numaralı bentlerde ayrı ayrı düzenlenerek bahse konu bentlerin başına “657 sayılı Kanundaki fiillere ilave olarak…” şeklindeki ibareler eklenmiştir.

15. Somut olayda öğretim görevlisi başvurucu, 2547 sayılı Kanun'un 53. maddesinin (b) bendinin (1) numaralı alt bendinde yer alan "657 sayılı Kanundaki fiillere ilave olarak..." hükmü uyarınca 657 sayılı Kanun kapsamında disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Açıktır ki anılan hükümle birlikte yükseköğretim kurumlarında görev yapan tüm kamu görevlileri ve dolayısıyla bunlar arasında yer alan öğretim elemanları hakkında 657 sayılı Kanun'da yer alanfiiller nedeniyle disiplin sorumluluğuna gidilebilmesi mümkün hâle gelmektedir. Ancak kanun koyucunun 657 sayılı Kanun'da bulunmasına rağmen kamu görevinden çıkarmayı gerektirecek eylemlerden olan "yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak" fiilini 2547 sayılı Kanun'da ayrıca düzenlediği görülmektedir.

16. Dolayısıyla kanun koyucunun kamu görevinden çıkarma cezasını düzenlediği bentte öğretim elemanı sıfatına açıkça yer veren ayrı bir fiil ihdas ederken diğer disiplin cezaları bakımından bu yöntemi izlemediği gözönüne alındığında başvuru konusu cezayı gerektiren fiilin "657 sayılı Kanundaki fiillere ilave olarak..." ibaresi yoluyla öğretim elemanları hakkında uygulanmasının mümkün olup olmadığının şu hâlde belirli ve öngörülebilir olduğu söylenemez. Nitekim Anayasa Mahkemesi de müdahalenin dayanağı "657 sayılı Kanundaki fiillere ilave olarak..." ibaresini Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla incelediği iptal davasında aynı gerekçelerle ibarenin iptaline karar vermiştir (AYM, E.2017/33, K.2019/20, 10/04/2019, §§ 18-40).

17. Bu itibarla başvuruya konu müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı anlaşıldığından Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Tüzel Kişi Başvurucu Yönünden

18. Başvuru, münhasıran gerçek kişi başvurucunun aldığı disiplin cezasına ilişkindir. Başvurucu tüzel kişi, başvuru formunda temel hak ve özgürlüklere ilişkin olarak herhangi bir iddia ileri sürmemiştir. Bu anlamda tüzel kişi başvurucunun ihlale konu edilen işlem nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkının doğrudan etkilendiği söylenemez. Bu nedenle başvurunun tüzel kişi başvurucu yönünden kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § § 39-47).

III. GİDERİM

19. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında talebiyle bağlı olarak net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerçek kişi başvurucu yönünden ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Tüzel kişi başvurucu yönünden başvurunun kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 16. İdare Mahkemesine (E.2018/1553, K.2019/1404) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya talebiyle bağlı olarak net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.