KARARLAR

AYM'nin 2020/20288 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HÜRİYET FİDAN VE MEDENİ FİDAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/20288)

 

Karar Tarihi: 15/5/2024

R.G. Tarih ve Sayı: 10/7/2024-32598

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Volkan ÇAKMAK

Başvurucular

:

1. Hüriyet FİDAN

 

 

2. Medeni FİDAN

Vekilleri

:

Av. Abdullah ZEYTUN

 

 

Av. Ercan YILMAZ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; terör örgütü mensuplarının defni sırasında yaşanan silahlı çatışma sonucu meydana gelen ölüm nedeniyle yaşam hakkının, bu olay temelinde açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucuların müşterek çocuğu olan E.F. terör örgütü mensuplarının Diyarbakır'da defnedilmesi sırasında gelişen, 28/3/2006 tarihinde başlayıp birkaç gün devam eden protesto gösterileri esnasında yaşanan silahlı çatışmada yaralanmış; kaldırıldığı sağlık kurumunda hayatını kaybetmiştir. Olay tarihinde 17 yaşında olan E.F.nin otopsi raporuna göre ölümü kafasına isabet eden ateşli silah ürünü yaralanmasına bağlı olarak gerçekleşmiştir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) ölümün gerçekleşmesini takiben yürüttüğü soruşturma kapsamında 2014 yılına değin olayın aydınlatılması adına aktif olarak girişimlerde bulunduğu (tanık, kamu görevlisi, müşteki ifadelerini alma, olay yeri incelemesi, emniyet birimleri ve diğer idari birimlerle yazışma yapma, haber ajanslarından görüntü ve bilgi talep etme, kamera, MOBESE kayıtlarını isteme vb.) görülmüştür. Başsavcılık, olayın nasıl gerçekleştiğinin, şüphelilerin kim olduğunun anlaşılamaması üzerine 1/12/2009 tarihinde vakadaki şüphelilerin tespit edilebilmesi için zamanaşımı tarihine kadar arama kararı vermiş ve ilgili emniyet birimlerine müzekkere göndermiştir. Başsavcılık soruşturma sürecindeki son edimini 2014 yılında, olay yeri çevresindeki iki işyerinin sahibinin ifadesine başvurarak gerçekleştirmiştir. Takip eden yıllarda (2015, 2016) daimî arama kararına dair emniyetle rutin yazışmalar yapılmıştır. En son 27/11/2023 tarihinde emniyet birimleri tarafından düzenlenen tutanaktan şüpheli şahıs aramasına yönelik çalışmaların devam ettiği ancak bir sonuca ulaşılamadığı anlaşılmaktadır.

3. Bu süreçte başvurucular beyanlarına göre 2012 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde bireysel başvuruda bulunmuş olup başvurucuların başvuruları derdesttir.

4. Başvurucular 2007 yılında, oğullarının kolluk kuvvetinin açtığı ateş sonucu ölmesi nedeniyle hizmet kusuru temelinde tam yargı davası açmıştır.Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi (Mahkeme) davanın reddine karar vermiş, karar gerekçesinde öncelikle hizmet kusuru ve tazmin sorumluluğuna ilişkin ilkeleri detaylı olarak aktarmış, Başsavcılık soruşturmasındaki bilgiler dâhil olaya ilişkin sürece yer vermiştir. 28/3/2006 tarihinde başlayan olaylarda genel güvenliğin ve asayişin sağlanmasından sorumlu olan idarenin bozulan asayişi beş gün boyunca yeniden tesis edememesi, genel güvenliği de sağlayamaması nedeniyle hizmet kusuru olduğunu tespit eden Mahkeme, bununla birlikte tazmin sorumluluğunun doğabilmesi için E.F.nin ölümünün kolluğun ya da göstericilerin müdahalesi ile gerçekleşmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu kapsam içinde vakayı irdeleyen Mahkeme, Başsavcılığın elde ettiği veriler çerçevesine E.F.nin kamu görevlilerinin ya da göstericilerin eylemi sonucu hayatını kaybettiğine dair bir bulguya rastlanmadığını belirtmiştir. Sonuç olarak zarar ile idari eylem/eylemsizlik arasında bir illiyet bağı bulunmadığını ifade eden Mahkeme, ölümün faili tespit edilemeyen münferit bir olaydan kaynaklandığı kanaatine ulaşarak zararın idarece tazminine olanak bulunmadığını belirtmek suretiyle ret hükmünü gerekçelendirmiştir. Kararın esasa ilişkin kısmı (Karar, vekâlet ücretine ilişkin kısım yönünden bozulmuştur.) temyiz ve karar düzeltme aşamalarından geçerek kesinleşmiştir.

5. Başvurucular tazminat talebine ilişkin kesin hükmü 3/3/2020 tarihinde öğrenmelerinin ardından 22/6/2020 tarihinde (COVID-19 pandemisi nedeniyle 25/3/2020 tarihli ve 7226 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesi uyarınca bireysel başvuru dâhil yargı makamlarına başvuru sürelerinin 13/3/2020 tarihinde durdurulup 15/6/2020 tarihinde başlatıldığı dönem) bireysel başvuruda bulunmuştur.

6. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

7. Başvurucular; kolluğun müdahalesi ve orantısız güç kullanımı nedeniyle oğullarının hayatını kaybettiğini, kamu makamlarının can güvenliğini sağlayamadığını belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, olaya dair süreç ve konuya ilişkin mevzuat ile içtihat ayrıntılarıyla aktarılmış; somut olayda Başsavcılığın ve idari yargı mercilerinin gerekli inceleme ve araştırmayı yaparak süreci yürüttüğü ifade edilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.

8. Anayasa Mahkemesi kolluk görevlilerinin güç kullanımı sonucunda gerçekleştiği ileri sürülen, Anayasa'nın 17. maddesine yönelik olan ihlal iddialarını incelediği birçok başvuruda tüketilmesi gereken etkili hukuk yolunun ceza soruşturması olduğunu, tazminat davasının sürece etkisinin bulunmadığını açıkça belirtmiştir (birçok karar arasından bkz. Onur Cingil, B. No: 2013/7836, 16/4/2015, § 52; Zeki Güngör, B. No: 2013/8491, 31/3/2016, § 39; Seyfullah Turan ve diğerleri, B. No: 2014/1982, 9/11/2017, § 140; N.T.U. ve N.T., B. No: 2014/4372, 19/12/2017, § 28). Başvuru yollarının tüketilmesi kuralı, bir soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünde inceleme yapılabilmesi için mutlak surette gerekli olmasa da yürütülen soruşturmanın -makul bir süreyi aşmaması şartıyla- ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır. Buna rağmen başvurucuların bir soruşturmanın açılmayacağının veya açılmış soruşturmada ilerleme olmadığının, etkili bir ceza soruşturması yapılmadığının, ileride de böyle bir soruşturmanın yürütüleceği konusunda gerçekçi bir şans olmadığının farkına vardığı veya varması gerektiği andan itibaren yaptıkları bireysel başvurular kabul edilebilmelidir. Böyle bir durumda başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve şikâyetlerini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunmalıdır. Zira böyle bir soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır. O hâlde anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir. Böyle bir durumda başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdır. Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ne zaman farkına varmaları gerektiği her başvurunun şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir (aktarılan ilkeler için bkz. Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014; Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017; Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, B. No: 2014/15732, 24/1/2018; Sultani Acar, B. No: 2014/16344, 22/3/2018).

9. Başvuruya konu sürece bakıldığında 28/3/2006tarihinde meydana gelen olayla ilgili olarak Başsavcılık hemen soruşturma işlemlerine başlamış, olayı aydınlatmak için girişimlerde bulunmasına karşın failin/şüphelinin tespit edilememesi nedeniyle 1/12/2009 tarihinde şüphelilerin tespit edilebilmesi için zamanaşımı tarihine kadar arama kararı vermiş ve ilgili emniyet birimlerine müzekkere göndermiştir. Başsavcılık soruşturma sürecindeki son edimini 2014 yılında, olay yeri çevresindeki iki işyeri sahibinin ifadesine başvurarak gerçekleştirmiştir. Takip eden yıllarda (2015-2016) daimî arama kararına dair emniyetle rutin yazışmalar yapılmıştır.

10. Somut sürece bakıldığında vakanın ortaya çıkarılmasına yönelik son edimin 2014 yılında yapılan tanık dinlemesi olduğu açıktır. Bu bağlamda soruşturma sürecinin 2014 yılından sonra artık yeni bir şey üretmediği yorumunu getirmek mümkündür.

11. Buna göre 2014 yılından sonra olayın ortaya çıkarılmasına yönelik hiçbir edimde bulunulmayan soruşturma sürecinde bir ilerleme kaydedilmediğinin bilinebilir bir durum olduğunun kabulü gerekir. Sonuç olarak 2014 yılında soruşturmaya ilişkin son aktif edimin yapılmasının ardından altı yıl sonra bireysel başvuruda bulunulması dikkate alındığında başvurunun süresinde yapılmadığı değerlendirilmiştir.

12. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

13. Başvurucular; benzer vakalarda davacılar lehine tazminata hükmedildiği hâlde kendi davalarının reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde, olaya dair süreci ve konuya ilişkin mevzuat ile içtihadı ayrıntılarıyla aktarılmış; somut olayda Başsavcılığın ve idari yargı mercilerinin gerekli inceleme ve araştırmayı yaparak süreci yürüttüğü ifade edilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.

14. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

15. Başvurucuların iddiaları, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup kararda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmıştır. Başvurucular her ne kadar aynı olay temelinde benzer durumda olanlar için lehe tazminata hükmedildiğini ileri sürmüş ise de söz konusu kararların farklı somut durumlara (gaz fişeği isabeti vs.) ilişkin olduğu görülmektedir. Diğer taraftan, tazminat isteminin incelenmesinde mahkemenin başvurucuların iddia ettiğinin aksine kusur sorumluluğu ilkelerini de gözeterek inceleme yapmak suretiyle sonuca ulaştığı anlaşılmaktadır.

16. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir..

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 15/5/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.