TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HAVVA KAYGISUZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/19016)

 

Karar Tarihi: 10/7/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Kemal ÖZEREN

Başvurucu

:

Havva KAYGISUZ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; kazai rüşt kararının zamanında alınmadığı belirtilerek atama işleminin yapılmaması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. 1/12/1995 doğumlu olan başvurucu, Yozgat'ın Sorgun ilçesinde bulunan Anadolu Sağlık Meslek Lisesi, hemşirelik bölümünden 5/8/2013 tarihinde mezun olmuştur. Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) - 2013/2 sayılı yerleştirme sonuçlarına göre Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna (İdare) hemşire olarak yerleştirilen başvurucunun kazai rüşt kararının tercih işlemlerinin son günü itibarıyla alınmadığı gerekçesiyle İdarenin 14/14/2014 tarihli işlemiyle atamasının yapılmamasına karar verilmiştir.

3. Başvurucu, bu işlemin iptali talebiyle Ankara 18. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, atanma talebiyle idareye başvurduğu tarihte on sekiz yaşını doldurduğunu, kazai rüşt kararını tercih işlemlerinin son günü itibarıyla almadığı gerekçesiyle atanmamasının hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir.

4. İdare Mahkemesi 25/11/2014 tarihinde dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun "Memuriyete girişte yaş" kenar başlıklı 40. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Bir meslek veya sanat okulunu bitirenler en az 15 yaşını doldurmuş olmak ve Türk Medeni Kanununun 12 nci maddesine göre kazai rüşt kararı almak şartiyle Devlet memurluklarına atanabilirler." şeklindeki hüküm hatırlatılmıştır. Bahse konu yaş koşulunun, atanma talebiyle başvurunun yapıldığı tarih itibarıyla aranması gerektiği vurgulanmış, kanunla yapılan bir düzenlemenin KPSS-2013/2 sayılı tercih kılavuzunun (Kılavuz) "Başvuru Genel Şartları ve Diğer Hususlar" başlıklı bölümünde yer alan "Kazai rüşt kararının tercih işlemlerinin son günü itibariyle alınmış olması gerekmektedir" ibaresiyle daraltılamayacağı ve buna dayanarak tesis edilen dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Akabinde başvurucu hakkında 5/3/2015 tarihli işlemle atama işlemi tesis edilmiştir.

5. İdare bu karara karşı temyiz başvurusunda bulunmuştur. Temyiz dilekçesinde Kılavuzda yer alan düzenlemeye göre işlem tesis edildiği, bu kapsamda başvurucunun tercih işlemlerinin son günü itibarıyla kazai rüşt kararının bulunmadığı ifade edilerek İdare Mahkemesi kararının bozulması talep edilmiştir.

6. Danıştay Onikinci Dairesi (Daire) 16/10/2018 tarihinde İdare Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, Kılavuzda yer alan düzenleme den bahsedilerek başvurucunun atanma talebiyle idareye başvurduğu tarihte on sekiz yaşını ikmal ettiği ancak yerleştirme tarihinin son günü itibarıyla kazai rüşt kararını almamış olduğundan bahisle atanmamasına ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Bu karardan sonra başvurucunun görevine 27/12/2018 tarihli işlemde son verilmiştir.

7. İdare Mahkemesi Dairenin bozma kararına uyarak 17/1/2019 tarihinde bu kez Daire kararında belirtilen gerekçeyle davanın reddine karar vermiştir. Başvurucunun bu karara yönelik temyiz başvurusu Dairenin 10/10/2019 tarihli, karar düzeltme başvurusu ise 17/2/2020 tarihli kararlarıyla reddedilmiştir.

8. Başvurucu nihai kararı 16/6/2020 tarihinde öğrendikten sonra 7/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

9. Başvurucu; devam eden yaş düzeltme davasının Daire tarafından dikkate alınmadığını ve haksız şekilde işine son verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ve çalışma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı görüşünde; somut olayla ilgili olarak Anayasa, ilgili mevzuat hükümleri ve yargı kararları hatırlatılmış, Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede bunların ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir. Başvurucu, bu görüşe karşı beyanında yargı yerlerince taleplerinin dikkate alınmadığını ifade etmiş, atama işleminin yapıldığı tarihte on sekiz yaşını doldurmuş olduğunu vurgulamıştır.

10. Başvuru özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmiştir (bu husustaki ayrıntılı açıklamalar için bkz. Ahmet Muhammet Çay, B. No: 2020/9481, 18/4/2024, §§ 27-32).

11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmiştir.

12. Anayasa uyarınca temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmüş olması gerekir. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre de Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan kanunilik ölçütünün karşılanması için müdahale şekli anlamda bir kanuna dayanmalıdır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 31; Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, § 75; Fatih Saraman [GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019, § 65; Turgut Duman, B. No: 2014/15365, 29/5/2019, § 66; Tamer Mahmutoğlu, § 103; Ayşe Ortak [GK], B. No: 2018/25011, 6/1/2022, § 72; Ahmet Muhammet Çay, § 40). Bununla birlikte temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin kanunların şeklen var olması yeterli değildir. Kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirmekte olup bu noktada kanunun niteliği önem kazanmaktadır. Kanunla sınırlama ölçütü sınırlamanın erişilebilirliğini, öngörülebilirliğini ve kesinliğini ifade etmekte; böylece uygulayıcının keyfî davranışlarının önüne geçtiği gibi kişinin hukuku bilmesine de yardımcı olmakta; bu yönüyle hukuk güvenliği teminatı sağlamaktadır (Halime Sare Aysal [GK], B. No: 2013/1789, 11/11/2015, § 62; Fatih Saraman, § 66; Turgut Duman, § 67; Tamer Mahmutoğlu, § 104; Ayşe Ortak, § 73; Ahmet Muhammet Çay, § 41).

13. Öte yandan her ihtimale çözüm getiremeyecek olan yasal mevzuatın sağladığı koruma seviyesi, büyük ölçüde ilgili metnin düzenlediği alan ve içeriğiyle birlikte muhataplarının niteliği ve sayısıyla yakından bağlantılıdır. Bu nedenle kuralın karmaşık olması ya da belirli ölçülerde soyutluk içermesi ve buna bağlı olarak hukuki yardım ile tam olarak anlaşılabilir hâle gelmesi tek başına hukuken öngörülebilirlik ilkesine aykırı görülemez. Bu kapsamda hak ya da özgürlüğe müdahale eden kural belirli ölçülerdeki takdir alanını elbette uygulayıcıya bırakabilir. Fakat bu takdir alanının sınırlarının da yeterli açıklıkta belirlenmesi ve kuralın öngörülebilirliğini sağlayacak şekilde asgari bir kesinlik içermesi zaruridir (Halime Sare Aysal, § 65; Fatih Saraman, § 69; Turgut Duman, § 70; Tamer Mahmutoğlu, § 107; Ayşe Ortak § 76; Ahmet Muhammet Çay, § 44). Nihayetinde söz konusu koşulların yerine getirilip getirilmediğini denetleyecek merci olan yargı organları, müdahalelere dayanak olarak gösterilen kanuni düzenlemelerin erişilebilir, öngörülebilir ve kesin nitelikte olup olmadığını irdelemekle, en başta da ilgili kanuni düzenlemeleri önlerine gelen davalarda anılan çerçevede kalarak uygulamakla yükümlüdürler (Tamer Mahmutoğlu, § 108; Ayşe Ortak § 77; Ahmet Muhammet Çay, § 45).

14. Anayasa Mahkemesi daha önce Ahmet Muhammet Çay kararında KPSS sonucunda yerleştirmesi yapılan başvurucunun kazai rüşt kararını zamanında almadığı belirtilerek atamasının yapılmaması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiasını incelemiştir. Anılan kararda 657 sayılı Kanun'da kazai rüşt kararı almış olmanın atama işleminin bir şartı olarak düzenlendiği, buna rağmen anılan başvuruya konu uyuşmazlıkta Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılan bir düzenleme ile 657 sayılı Kanun'da yer alan atama şartına sınırlama getirildiği belirtilmiştir. Bununla birlikte kazai rüşt kararının tercih işlemlerinin son günü itibarıyla alınmış olması şeklindeki sınırlamanın kanuni düzenlemenin bir gerekliliği olarak değil idarenin düzenleyici işleminin bir sonucu olarak ortaya konulduğu belirtilmiştir (Ahmet Muhammet Çay, § 46).

15. Bahse konu kararda, özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının var olduğunun kabul edilebilmesi için kanun koyucunun bu doğrultuda bir iradesinin olması yahut bu bağlamda bir düzenleme yapılması için kapsamının ve idarenin takdir alanının sınırlarının belirlendiği, asgari bir kesinlik içeren, öngörülebilir bir kuralın var olması gerektiği vurgulanmıştır. Mezkûr karara konu olayda kanun koyucunun atama işleminin şartlarından biri olan kazai rüşt kararının ne zaman alınmış olması gerektiğine ilişkin bir düzenleme olmadığı gibi kazai rüşt kararının alınması gereken zaman aralığını idarenin takdir alanına bırakan bir kanuni düzenlemenin de bulunmadığı belirtilmiştir. Sonuç olarak herhangi bir kanuni düzenleme olmaksızın bir idari işlem ile başvurucunun mesleğini icra etmesinin engellendiği gerekçesiyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır (Ahmet Muhammet Çay, §§ 49-50).

16. Bakılmakta olan başvuruda da başvurucu atama işlemi için İdareye başvurduğu tarihte on sekiz yaşını ikmal etmiştir. Buna rağmen yerleştirme işleminin son günü itibarıyla kazai rüşt kararı almadığı gerekçesiyle başvurucunun atamasının yapılmamasına karar verilmiştir. Bu bağlamda somut olayda da herhangi bir kanuni düzenleme olmaksızın bir idari işlem ile başvurucunun mesleğini icra etmesi engellendiğinden Anayasa Mahkemesinin Ahmet Muhammet Çay kararında ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durumun olmadığı anlaşılmaktadır.

17. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

III. GİDERİM

18. Başvurucu; ihlalin tespit edilmesine, yeniden yargılama yapılmasına ve tazminat ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

19. Her ne kadar başvurucu son tahlilde Ankara 16. İdare Mahkemesinin 25/2/2021 tarihli kararıyla yeniden göreve başlamış ise de göreve devam edemediği dönemler nedeniyle başvurucunun özlük ve parasal hakları yönünden kayba uğradığı dikkate alınmalıdır. Bu bağlamda başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği mahkemece yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

20. Yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın yetkili yargı merciine gönderilmesine karar verilmesinin ihlal iddiası açısından yeterli bir giderim sağladığı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 18. İdare Mahkemesine (E.2019/67, K.2019/58) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 446,90 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Onikinci Dairesi (E.2015/1971, K.2018/4153) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.