TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

RÜSTEM BOZKURT BATUM BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/12145)

 

Karar Tarihi: 11/6/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Ekin ÇANKAL

Başvurucu

:

Rüstem Bozkurt BATUM

Vekili

:

Av. Sevgi KALAN GÜVERCİN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, Twitter hesabından yapılan paylaşım sebebiyle aleyhe manevi tazminata hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu; ülke genelinde tanınan gazeteci, yazar ve televizyoncudur. Yüz bini aşkın takipçisi bulunan başvurucu, kişisel Twitter hesabından hukuki ve siyasi görüşlerinipaylaşmaktadır. Estetik Yayın A.Ş.ye (davacı) ait Sözcü gazetesi ise 27/7/2007 tarihinde kurulmuş olup kendisini Atatürkçü, ulusal ve seküler çizgide tanımlamaktadır. Mezkûr gazete, olayların meydana geldiği tarihte ülke genelinde en çok tirajı olan gazetelerden biridir.

3. Sözcü gazetesi 25/6/2015 tarihinde "Her partiden, her görüşten milletvekillerine çağrı: Atatürk'ün Kurduğu Bu Cumhuriyet'in Değerini Bilin" şeklinde bir manşet atmış, haberin içeriğinde ise Kürt vekil, İslamcı vekil, Ermeni vekil, Roman vekil, Ezidi vekil başlıkları altında beş ayrı milletvekilinin ismi, soy ismi ve fotoğraflarını yayımlayarak, "Cumhuriyet sayesinde dil, din, ırk, görüş ayrımı olmadan herkes her mevkiye gelebiliyor, ülke yönetiminde yer alabiliyor. Teröristbaşı Apo'nun akrabası da olsan, dincilerin bayraktarlığını da yapsan, azınlık da olsan bu Cumhuriyet hiçbir ayrım yapmadan seni kucaklıyor. Meclis'e girip sesini duyurmanı, hatta Türkiye'yi yönetmeni de sağlıyor." şeklinde ifadelere yer vermiştir. Buna ilaveten, her bir milletvekilinin fotoğrafının altında kullanılan ifadeler şu şekildedir:

"[D.Ö.] (Kürt vekil), 30 bin kişinin katili Apo'nun yeğeni ve Kürt. Ayrıma uğramadı, vekil oldu."

"[R.K.] (İslamcı vekil), 1999'da Meclis'e türbanla girdiği için tepki çeken [M.K.'nın] kardeşi."

"[M.E.] (Ermeni vekil), Ermeni asıllı bir ailenin çocuğu. Cumhuriyet sayesinde Meclis'e girip yemin etti."

"[Ö.P.] (Roman vekil), Roman vatandaşlarımızdan. Hiçbir ayrıma uğramadan seçildi. Meslis'e girdi."

"[F.U.] (Ezidi vekil), Ezidi asıllı Türk vatandaşı. Türkçe konuşmakta zorlansa da yemin etti."

4. Gazetenin on birinci sayfasında yer alan haberin devamında ise şu ifadeler kullanılmıştır:

"Rejimin hoşgörüsü ve büyüklüğü Kürt, Ermeni, Ezidi, Süryani, Roman ya da siyasal islamcı gibi isimlerin TBMM gibi yüce bir çatı altında toplanıp politika yapabilmesine de olanak tanıdı... TBMM'ye giren kadın vekillerden biri de başörtülü [M.K.'nın] kardeşi İstanbul AKP milletvekili [R.K.] ablasının 16 yıl önce taktığı türbanla Genel Kurul'da yemin etti. AKP, CHP ve HDP'den seçilen Ermeni ve Süryani milletvekilleri de yemin ederek Meclis'e girdi."

5. Bunun üzerine ulusal düzeyde bazı yayın kuruluşları habere tepki göstermiş; "Sözcü yine nefret kustu", "Sözcü gazetesi nefret suçu işledi", "Sözcü vekilleri hedef aldı", "Sözcü gazetesi kin kustu" ifadeleriyle haberi eleştirmiştir. Yine ırkçılığa karşı çalışmalarıyla bilinen H.D. Vakfı tarafından hazırlanan Medyada Nefret Söylemi İzleme Raporu'nda söz konusu haberin Ermenileri, Ezidileri, Kürtleri, Müslümanları, Romanları hedef gösterdiği belirtilmiştir.

6. Başvurucu ise haberin yayımlandığı tarihte Twitter hesabından "Irkçı faşist kağıt parçası! G.tünüzü silmek için bile kullanmayın leke yapar!" şeklinde paylaşımda bulunmuştur.

7. Sözcü gazetesinin sahibi olan şirket (davacı), başvurucunun bu yorumuylakişilik haklarına zarar verdiği iddiasıyla 4/2/2017 tarihinde 15.000 TL meblağında manevi tazminat istemiyle dava açmıştır. Dava dilekçesinde özetle, gazetenin yapmış olduğu haberin gerçeğe aykırı beyan içermediği, milletvekilliği en çok tartışılan kişiler örnek verilmek suretiyle kamuoyunun dikkatini çekme amacıyla haberin kaleme alındığı belirtilmiş, başvurucunun paylaşımının ise eleştiri sınırlarını aştığı ve hakaret içerikli olduğu ileri sürülmüştür.

8. Yargılamayı yapan İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesi 20/3/2018 tarihinde manevi tazminat istemini içeren davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme; gazetede yayımlanan 25/6/2015 tarihli haberin çeşitli basın ve yayın organlarınca ağır şekilde eleştirildiğini dikkate almış, başvurucunun da tanınan bir gazeteci olarak haberi eleştiren bir paylaşım yaptığı ve gazetenin gerçek kişilerin aksine eleştirilerden daha az etkilenebilecek konumda olduğu, eleştirilere karşı toleranslı olması gerektiği kanaatine varmıştır.

9. İlk derece mahkemesinin 20/3/2018 tarihinde verdiği karar davacı tarafından istinaf edilmiştir. İstinaf talebini değerlendiren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) kararı kaldırarak davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, 5.000 TL manevi tazminatın paylaşımın yapıldığı tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte başvurucudan tahsiline kesin olarak karar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesi gerekçesinde özetle başvurucunun Twitter paylaşımında kullandığı ifadelerin tahkir ve tezyif edici nitelikte ağır eleştirinin ötesinde olduğunu, bu paylaşımın ifade özgürlüğünü ve eleştiri sınırlarını aştığını, kişilik haklarına saldırı boyutuna ulaştığını belirtmiştir.

10. Nihai karar 11/3/2020 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 3/4/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

11. Başvurucu; Sözcü gazetesinde yer alan başvuruya konu haberin açıkça nefret söylemi içerdiğini, Twitter paylaşımında geçen ifadelerin ise habere cevaben eleştiri mahiyetinde olduğunu, paylaşımın içeriğinin bağlamından koparılarak aleyhine manevi tazminata hükmedildiğini ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu, söz konusu haberde milletvekillerinin farklı etnik kökenleri olduğu ön plana çıkarılarak toplum nezdinde hedef gösterildiklerini, ötekileştirildiklerini, üstelik Twitter paylaşımını yaptığı tarihten yaklaşık bir buçuk yıl sonra aleyhine manevi tazminat davası açıldığını vurgulamıştır. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; ifade özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasında adil bir denge kurulup kurulmadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.

12. Başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi; Anayasa'nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve Anayasa'nın 28. maddesinde düzenlenen basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok kez ifade etmiştir. Bu bağlamda inceleme yaparken ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğünün herkes için geçerli ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğu dikkate alınacaktır (Mehmet Ali Aydın, B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Bekir Coşkun [GK], B. No:2014/12151, 4/6/2015, §§ 34-36). Zira basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi ile bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 63).

13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmiştir.

14. İfade özgürlüğüne gerçekleştirilen müdahalenin dayanağı olan 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 58. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir. Müdahalenin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu noktada müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ölçütü yönünden incelenmesi gereklidir.

15. Anayasa'nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 120; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 60. Bunun için başvuruya benzer davalarda mahkemelerin taraflardan birinin ifade özgürlüğü ile diğerinin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge sağlaması hayati önem taşımaktadır. Dengeleme yapılırken kullanılması gereken ölçütler genel olarak şunlardır:

i. İfadelerin kim tarafından dile getirildiği (Nihat Zeybekci, B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 29; Kemal Kılıçdaroğlu,§ 59),

ii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük düzeyi ve önceki davranışları yanında katlanması gereken eleştirinin sınırlarının sade bir vatandaşa göre daha geniş olup olmadığı (hedef alınan kişinin kamusal yetki kullanan bir görevli olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Ali Suat Ertosun (7), B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], §§ 128, 129; Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 45; İlhan Cihaner (2), § 82; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 60-66; hedef alınan kişinin siyasetçi olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Bekir Coşkun [GK], §§ 66, 67;Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 59- 61 ),

iii. İfadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı (Bekir Coşkun, § 69; Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 62; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 60-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Nihat Zeybekci,§ 32),

iv. Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı (Seray Şahiner Özkan, B. No: 2016/6439, 9/6/2021, § 44; İbrahim Okur (2), B. No: 2018/12363, 26/5/2021, § 28),

v. Müştekinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı (Temel Coşkun, B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 33; Şaban Sevinç (2), B. No: 2016/36777, 26/5/2021, § 42; Nihat Zeybekci, § 39),

vi. İfadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi (Ali Suat Ertosun (2), B. No: 2013/1592, 20/5/2015, § 33; Hüseyin Kocabıyık, B. No: 2020/15593, 22/11/2022, § 24),

vii. Cezalandırmaya konu edilen ifadelerin kullanıldıkları bağlamından kopartılıp kopartılmadığı (Nilgün Halloran, § 52; Bekir Coşkun, §§ 62, 63; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 45, Nihat Zeybekci, § 36),

viii. Başvurucunun yaptırıma maruz kalma endişesinin başvurucu üzerinde caydırıcı etki yaratıp yaratmayacağı (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2), § 79; Kemal Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi, B. No: 2014/12482, 8/5/2019, § 46),

ix. Dava konusu söylemlerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği (Durmuş Fikri Sağlar (2) [GK], B. No: 2017/29735, 17/3/2021, § 50; Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, §§ 48-49).

16. Anayasa Mahkemesi; somut olayın koşullarında başvurucunun Twitter paylaşımı sebebiyle aleyhine manevi tazminata hükmedilmesinin zorunlu bir ihtiyaca karşılık gelip gelmediğini, gerçekleşmesi istenen meşru amaçla orantılı olup olmadığını, bunu haklı göstermek için ortaya konan gerekçenin Anayasa Mahkemesince ortaya konulan ve yukarıda açıklanan kriterleri karşılayan ilgili ve yeterli bir gerekçe olarak görünüp görünmediğini davanın bütününe bakarak değerlendirecektir (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], § 120).

17. Somut olayda Sözcü gazetesinin mezkûr haberinde milletvekillerinin isim, soy ismi ve fotoğraflarıyla birlikte etnik kökenlerinin, dinî tercihlerinin ön plana çıkarıldığı; milletvekillerinden bazılarının toplumca tanınan aile fertlerine de haberde yer verildiği ve bu kişilerin Mecliste yemin etmelerinin devletçe verilmiş bir lütuf olarak okuyucuya sunulduğu görülmektedir. Bahsi geçen haber çeşitli yayın organlarınca ağır şekilde eleştirilmiştir.

18. Bir gazeteci olan başvurucu da haberle ilgili bir Twitter paylaşımında bulunarak tartışmaya katılmıştır. Bu bağlamda, somut olaydaki ifadelerin alaycı, sert, abartılı hatta muhatabı açısından rahatsız edici olduğu kabul edilse bile kamu menfaatine ilişkin olup politik bir tartışma sırasında kullanıldıkları nazara alınarak bu sözlere müdahale için toplum menfaatine baskın gelen bir gerekçe sunulması gerektiği unutulmamalıdır.

19. Bu kapsamda başvuruya konu paylaşım incelendiğinde başvurucunun kullandığı ifadelerin maddi olguların açıklanmasına ilişkin olmayan tamamen değer yargısı niteliğinde açıklamalardan oluştuğu açıktır. Başvurucu, davacı gazete için "ırkçı faşist kağıt parçası!" ifadesini kullanmıştır. Bu şekilde gazetenin ayrımcılık yaparak milletvekillerini etnik köken, dinî tercih vb. zeminler üzerinden ötekileştirmek suretiyle aslında bu kişilerin Türk olmadıklarını vurguladığını, ırkçı ve faşizan bir yaklaşım sergilediğini ileri sürmüş, kağıt parçası ifadesiyle onu değersizleştirmiştir. Yine değersizleştirme gayesiyle gazetenin tuvalet kağıdını dahi ikame edecek nitelikte ve kalitede olmadığını ima etmek amacıyla "G.tünüzü silmek için bile kullanmayın leke yapar!" ifadesini kullanmıştır. Bu noktada, toplumun bir kısmı tarafından kaba bulunacak bu ifadenin, Sözcü gazetesinin savunduğu fikrin değersizliğini ortaya koymak amacıyla tercih edildiği söylenebilir.

20. Bununla birlikte olaya özgü koşullar ve savunması gözetildiğinde başvurucunun ihtilaflı sözleri tahkir kastından ziyade davacı gazetenin yayın politikasının kendisi için kabul edilemez bulunduğunu ifade etmek amacıyla söylediğini, başvurucunun fikirlerini toplumda son derece yaygın bir kullanım alanına sahip argo ifadelerle ortaya koyduğunu değerlendirmek mümkündür. Anayasa Mahkemesinin yakın tarihli bir kararında altı çizildiği üzere insanlar arası ilişkilerin tabii bir parçası olan argo ifadeler -sebepsiz ve keyfî bir saldırı olmadığı sürece- otomatik olarak müdahale konusu yapılmamalıdır (bkz. Tunca İlker Öğreten (2), B. No: 2018/3843, 13/4/2023, § 27). Bu bağlamda düşünce açıklamasında bulunan kişilerin kullanacağı dili belirlemenin yargı mercilerinin görevi olmadığını hatırlatmakta fayda vardır (bilhassa basın özgürlüğü bağlamında bkz. Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, § 48; Kadir Sağdıç [GK], § 52).

21. Üstelik kullanılan dil ve üslup davacı veya mahkemeler açısından rahatsız edici bulunsa bile Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında benimsediği gibi demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğünün sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğu unutulmamalıdır (Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 35; Bekir Coşkun, § 52).

22. Başvuruya konu tartışmanın bizzat davacının sahibi olduğu Sözcü gazetesi tarafından başlatılmış olduğu da üzerinde durulması gereken önemli bir noktadır. Başvuruya konu açıklamaları başvurucu, Sözcü gazetesinin farklı toplum kesimlerinden ciddi tepkiler alan son derece tartışmalı bir haberine karşı sert bir eleştiri olarak yapmıştır. Şu hâlde, başvurucunun açıklamalarının sebepsiz ve tümüyle keyfî kişisel bir saldırı oluşturduğunu kabul etmek mümkün görülmemektedir. Tüm bunlara ilaveten başvurucunun Twitter paylaşımına cevap verme imkânı da bulunan davacının isterse cevap niteliğinde yapacağı haberle başvurucunun ulaştığından çok daha geniş bir kitleye seslenme olanağına sahip olduğu da gözetildiğinde kendi başlattığı bir tartışmada kendi haber ve yorumlarına yöneltilen eleştirilere karşı tahammül düzeyinin daha yüksek olması gerektiği şüphesizdir.

23. Yukarıda yapılan açıklamalara karşın Bölge Adliye Mahkemesi, Anayasa Mahkemesince ortaya konulan ölçütleri gözetmemiş (bkz. § 15); somut olayda kullanılan ifadelerin bağlamını, ifadelerin dile getirilme şekli ve nedenini, söylenen sözlerin arka planı olup olmadığını, davacının önceki davranışlarını, açıklamaların kamusal bir tartışma ekseninde gerçekleşip gerçekleşmediğini gözetmeksizin soyut bir değerlendirmede bulunmuş, cımbızlayarak bağlamından koparttığı başvuru konusu ifadeyi tekil olarak ele almış ve Twitter paylaşımının kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığı kanaatine ulaşmıştır.

24. Yapılan değerlendirmeler ışığında Bölge Adliye Mahkemesi tarafından ifade özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkı arasında adil bir denge kurulmadığı, şiddetli tepkilere neden olan politik bir tartışma başlatan davacı gazetenin şeref ve itibarının onu hedef alan başvurucunun ifade özgürlüğüne baskın geldiğinin, dolayısıyla müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının ikna edici bir biçimde ortaya konulmadığı sonucuna ulaşılmıştır. O hâlde, Bölge Adliye Mahkemesinin başvurucu aleyhine manevi tazminata hükmedilmesine ilişkin ileri sürdüğü gerekçeler, başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahale için ilgili ve yeterli olarak kabul edilemez.

25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

26. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama ile 5.000 TL maddi tazminat ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

27. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği mahkemece yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (bkz. Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019,§§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

28. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Yeniden yargılama yapılmasına karar verildiğinden başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesine (E.2018/1627, K. 2020/131) iletilmek üzere İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2017/96, K.2018/93) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/6/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.