TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALİ KOÇ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/1142)

 

Karar Tarihi: 28/2/2024

R.G. Tarih ve Sayı: 9/7/2024-32597

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Kemal ÖZEREN

Başvurucu

:

Ali KOÇ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, avukat ile yapılacak telefon görüşmelerinin kaydedilmesine ve avukat görüşlerinde bir görevlinin hazır bulundurulmasına yönelik karar nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışma suçundan hükümlü olarak Karabük T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.

3. Ceza İnfaz Kurumunun İdare ve Gözlem Kurulu (Kurul) tarafından 2/4/2019 tarihli kararla PKK terör örgütü üyesi olma suçundan barındırılan hükümlü ve tutukluların avukatlarıyla yaptığı görüşmelerin toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğini tehlikeye atması bu görüşmelerle terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirilmesi, bunlara emir ve talimat verilmesi veya yorumlarıyla gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletilmesi hususlarının kuvvetle ihtimal dâhilinde olduğu belirtilmiştir. Bu kapsamda başvurucunun avukatıyla yaptığı görüşmelerle ilgili olarak tedbir uygulanmasının uygun olacağı Karabük Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) iletilmiştir.

4. Başsavcılık 19/4/2019 tarihinde Kurulun belirttiği hususlarla ilgili olarak 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 59. maddesinde yer alan şartların oluştuğunu belirterek başvurucunun avukatıyla yapacağı görüşmelerin teknik cihazla sesli ve görüntülü olarak kaydedilmesine, ayrıca yapılan görüşmeleri izlemek amacıyla personel görevlendirilmesine karar verilmesini Karabük İnfaz Hâkimliğinden (İnfaz Hâkimliği) talep etmiştir.

5. İnfaz Hâkimliği, Kuruldan söz konusu taleple ilgili olarak bir olayın ya da eylemin olup olmadığı konusunda bilgi istemiştir. Kurulun cevap yazısında ülke genelinde ceza infaz kurumlarındaki PKK terör örgütü üyesi hükümlü ve tutukluların açlık grevi ve ölüm orucu eylemi yaptıkları, bazı ceza infaz kurumlarında intihar girişimleri olduğu, tüm bu eylemleri avukatları ile yaptıkları görüşmelerde haber ve talimat alarak gerçekleştirdikleri kanaatine yer verilmiştir.

6. İnfaz Hâkimliği 22/4/2019 tarihli kararıyla Başsavcılığın talebinin kabulüne, başvurucunun avukatı ile yapacağı telefon görüşmelerinin üç ay süre ile teknik cihazla sesli ve görüntülü olarak kaydedilmesine, ayrıca bireysel yapılan görüşmeleri izlemek amacıyla personel görevlendirilmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, Kurulun cevap yazısında belirtilen hususlarla birlikte PKK terör örgütüne üye olma suçundan hükümlü olanların disiplin cezalarıyla ilgili İnfaz Hâkimliğinde yapılan duruşmalarda ülke genelindeki ceza infaz kurumlarında genel olarak açlık grevi yaptıklarına ilişkin beyanlarda bulunduklarını da vurgulamıştır.

7. Başvurucunun bu karara itirazı, Karabük Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 31/5/2019 tarihinde reddedilmiştir. Kararda, İnfaz Hâkimliği kararının usule ve yasaya uygun olduğu ve anılan kararda isabetsizliğin bulunmadığı belirtilmiştir.

8. Başvurucu, nihai kararı 10/6/2019 tarihinde öğrendikten sonra 14/6/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

9. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

10. Başvurucu; 5275 sayılı Kanun'da belirtilen somut bilgi ve bulgu bulunmasına ilişkin şart ortaya konulmadan avukatıyla görüşmelerinin kısıtlandığını, anılan kararın dosya üzerinden ve yokluğunda verildiğini, bu şartlar nedeniyle avukatıyla görüşmediğini, devam eden bir dava ile ilgili olarak avukat yardımından yararlanamadığını, yasal ve yargısal yardım alamadığını belirterek anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

11. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; müdahalenin kanuni dayanağının ve meşru amacının bulunduğu, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olduğu ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında önceki iddialarını tekrar etmiştir.

12. Başvuru, özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmiştir.

13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmiştir.

14. Anayasa Mahkemesi hükümlünün avukatıyla mahremiyet içinde belirli aralıklarla görüşmesinin cezanın infazı aşamasında alacağı hukuki yardım bakımından önemli olduğu gibi ceza infaz kurumu dışındaki özel yaşamıyla ilgili doğru kararlar verebilmesi açısından da önemli olduğu tespitini yapmıştır. Ayrıca avukat ile mahpusun belli bir mahremiyet içinde görüşmesinin sağlanması mahpusun ceza infaz kurumu içinde ve dışında devam eden özel hayatının gizliliğinin korunması açısından da önemlidir (AYM, E.2018/73, K.2019/65, 24/7/2019, §§ 93, 94, Çetin Arkaş ve Nasrullah Kuran, B. No: 2016/371, 13/1/2021, §§ 48-51, Mehmet Emin İmret, B. No: 2019/16013, 2/5/2023, §§ 22, 23).

15. Somut olayda başvurucunun avukatı ile yapacağı telefon görüşmelerinin üç ay süre ile teknik araçlarla sesli ve görüntülü olarak kaydedilmesi, ayrıca bireysel yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla personel görevlendirilmesi şeklinde uygulanan sınırlandırma özel hayata saygı hakkına müdahale oluşturmaktadır. Başvurucu hakkında İnfaz Hâkimliği kararıyla kamu düzeninin ve güvenliğinin sağlanması ile suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla 5275 sayılı Kanun’un 59. maddesinin (5) numaralı fıkrasına dayanılarak gerçekleştirilen müdahale kanunilik ve meşru amaç şartını karşılamaktadır. Öte yandan söz konusu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü olup olmadığı ayrıca incelenmelidir.

16. Anayasa’nın 19. maddesi gereği, hükümlü ve tutukluların özel ve aile hayatına birtakım sınırlamaların getirilmiş olması hukuka uygun olarak ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz ve doğal bir sonucudur. Bu bağlamda idarenin tutuklu ve hükümlülerin özel ve aile hayatına müdahale konusunda takdir yetkisinin daha geniş olduğu gözetilmelidir. Burada mühim olan ceza infaz kurumunun güvenliğinin ve disiplinin sağlanması amacı ile hükümlünün özel ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkı arasında adil bir dengenin kurulmasıdır. Ayrıca avukatla müvekkil arasındaki iletişimin gizli olması ana kural ise de bu kuralın kamu düzeninin ve kurumun güvenliğinin sağlanması ile suç işlenmesinin önlenmesi gibi meşru sayılacak amaçlar bağlamında kısıtlanmasının mümkün olduğu vurgulanmalıdır. Ancak bu durumda uygulanacak kısıtlamaların süreli olması, hakkın kullanımını ortadan kaldıracak şekilde genel bir uygulamaya dönüştürülmemesi ve gerekli olduğunun ilgili kararlarda yeterli bir gerekçe ile ortaya konulması gerekir. Bu kapsamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan idari makamlar ve derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin özel hayata saygı hakkını kısıtlaması bakımından demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Çetin Arkaş ve Nasrullah Kuran, §§ 75-81, Mehmet Emin İmret, §§ 31-33).

17. Öte yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de terörizm ve organize suç söz konusu olduğunda avukat müvekkil ilişkisine getirilen bazı kısıtlamaların müsamaha gösterilebilir olduğunu belirtmektedir. Bu bağlamda AİHM, avukat - müvekkil gizliliğine saygı gösterilmesine ilişkin temel kuralın istisnai durumlarda ve kötüye kullanıma karşı yeterli ve uygun güvencelerin mevcut olması koşuluyla askıya alınabileceğine karar vermiştir (Canavcı ve diğerleri/Türkiye, B. No: 24074/19, 14/11/2023, § 96).

18. Somut olayda başvurucu, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Dördüncü Kısım Dördüncü Bölümü'nde yer alan devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmak suçundan hükümlü olarak ceza infaz kurumunda bulunmaktadır. Başvurucu hakkında uygulanan tedbir öncelikle tedbire neden olan şartlar da gözetilerek değerlendirilmelidir. Zira mevzuata göre belirli şartların oluştuğuna ilişkin bilgi, bulgu veya belge elde edilmesi hâlinde avukatla görüşmenin kısıtlanabileceği açıktır.

19. Başsavcılığın talep gerekçesi ile İnfaz Hâkimliğinin değerlendirme ve tespitleri gözönünde bulundurulduğunda, PKK terör örgütüne üye olma suçundan hükümlü olan mahpusların örgütsel dayanışma kapsamında ceza infaz kurumlarında açlık grevleri başlattıkları, bu eylemin haberleşme araçları aracılığıyla ve mahpusların görüşmelerinde verilen talimatlarla ülke geneline yayıldığı anlaşılmıştır. Anılan eylemlerin ceza infaz kurumlarının güvenliğini ve disiplinini bozarak kamu güvenliğini tehlikeye sokacak boyutlara ulaşmaması için bahse konu mahpusların haberleşmesinin kısıtlanarak örgütsel iletişimin engellenmesinin geçici bir tedbir olarak öngörüldüğü görülmüştür. Avukat görüşleriyle ilgili uygulamanın da bu kapsamda kalan ve söz konusu amacı gerçekleştirmeye uygun bir tedbir olduğu açıktır.

20. Söz konusu istisnai durum ve gerekçeler çerçevesinde İnfaz Hâkimliği Başsavcılığın talebinin üç ay süre ile kabulüne karar vermiştir. Bu bağlamda uygulamanın gerekçelerinin somut karşılığının bulunduğu ve bir süre ile sınırlanarak şartların devam edip etmediğine dair denetleme imkânının da mevcut olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca başvurucunun bu şartlar altında avukatıyla görüşemediğine ilişkin iddiasına karşılık uygulanan tedbirin avukatıyla görüşmesini ortadan kaldıran nitelikte bir tedbir olmadığı vurgulanmalıdır.

21. Sonuç olarak başvurucunun özel hayata saygı hakkına yönelik müdahale hakkında derece mahkemesince ilgili ve yeterli gerekçelerin ortaya konulduğu ve bahse konu müdahalenin belli bir süre ile sınırlandırıldığı, başvurucunun bu süreye ve uygulamanın uzatıldığına ilişkin bir iddiasının olmadığı da gözönünde bulundurulduğunda demokratik toplum gereklerine uygun ve ölçülü olduğu kanaatine varılmıştır.

22. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,

E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 28/2/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.