TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET SELİM ACET BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/10101)

 

Karar Tarihi: 8/2/2024

R.G. Tarih ve Sayı: 10/7/2024-32598

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Ekin ÇANKAL

Başvurucu

:

Mehmet Selim ACET

Vekili

:

Av. Abdulselam ADAK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, yapılan haberler nedeniyle şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 6/3/2020 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

3. Komisyon 13/8/2021 tarihli 2021/43327 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyasının kişi ve konu bakımından hukuki irtibat nedeniyle eldeki 2020/10101 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmesine, her iki başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemelerinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. Bölüm Başkanı başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar vermiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. Batman'da ikamet etmekte olan başvurucu, henüz 17 yaşında olduğu 2016 yılı Ocak ayında geleneksel yılbaşı eğlencesine katılmıştır. Ras-el seni olarak da bilinen kutlamalar kapsamında miladi takvime göre her sene yılbaşından on üç gün sonra geleneksel bir yılbaşı eğlencesi yapılmakta ve âdet gereği bazı erkekler kadın kıyafeti giymektedir. Başvurucu da bu geleneğe uygun olarak kadın kıyafetleri giymiştir. Söz konusu etkinlikte polisler başvurucunun GBT (genel bilgi toplama) kontrolünü yapmış ve ardından fotoğrafını çekmiştir. Başvurucu hakkında herhangi bir adli işlem yapıldığına dair bir bilgi mevcut değildir.

7. Ertesi gün 14/1/2016 tarihinde ise başvurucunun polislerce çekilen fotoğrafı kullanılarak "Hainler yine eteklendi. Korkaklara bu yakışır.", "Etekli teröristler kıskıvrak yakalandı.", "Teröristler etek giyip kaçarken yakalandı.", "İşbirlikçi gözaltında", "YDG-H üyesi dört terörist yakalandı. Teröristlerin üzerinden çıkan etek, başörtüsü ve elmalar dikkat çekti." şeklinde başlıklar eşliğinde gazetelerde çeşitli haberler yapılmıştır.

8. "Hainler böyle yakalandı!" başlıklı haberin altındaki ifadeler şöyledir:

"Şırnak'ın Silopi ilçesinde yapılan operasyonda 4 etekli terörist yakalandı.

Asker, polis ve köy korucularının ortaklaşa yürüttüğü operasyonlar, sokağa çıkma yasağının uygulandığı Şırnak'ın Silopi ilçesinde devam ediyor.

4 etekli terörist yakalandı.

Dün akşam yapılan operasyonda YDG-H üyesi 4 terörist yakalandı. Teröristlerin üzerinden çıkan etek, başörtüsü ve elmalar dikkat çekti."

9. Söz konusu haberler sebebiyle başvurucu, Asliye Hukuk Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açmıştır. Başvurucu hiçbir adli ya da siyasi suça karışmadığı hâlde henüz 17 yaşındayken, terörist olduğu iddiasıyla fotoğrafı buzlanmaksızın paylaşılarak hakkında yalan haberler yapılmasının psikolojisine ve sosyal hayatına ağır zarar verdiğini, haberlerin içeriğinin yalan olup basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini ifade etmiştir.

10. Haberlerin yayımlandığı gazetelerin sahibi davalı şirket ise başvurucunun ismine haberde yer verilmediğini, başvurucunun etek ve başörtüsü giydiği için tanınmaz hâlde olduğunu, matufiyet unsurunun somut olayda mevcut olmadığını savunmuştur. Sonradan gerçek olmadığı anlaşılan haber içeriklerinden gazetecilerin sorumlu tutulamayacağını savunan davalı, haberin yayımlanmasında kamu yararı bulunduğunu iddia etmiştir.

11. İlk derece mahkemesi somut olayla ilgili olarak olay günü yöredeki âdet gereği kadın kıyafeti giymiş başvurucunun polislerce durdurulduğunu ve GBT kontrolünün yapıldığını, polislerin başvurucunun fotoğrafını çektiğini ve bu fotoğrafın davalı gazetenin internet sitesinde yayımlanan ihtilaflı haberlerde kullanıldığını, başvurucunun terörist gibi gösterildiğini kabul etmiştir. Haberin yayımlandığı esnada 17 yaşında olan başvurucunun maddi zarara uğradığına dair delil sunmadığından 100 TL'lik maddi tazminat davasını reddeden Mahkeme, lise çağındaki başvurucunun kadın kıyafetleri içinde fotoğraflarının paylaşılarak gerçek olmayan, halkın kin ve nefretini teşvik edecek şekilde, terörist suçlamasıyla habere konu edilmesinin basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği kanaatine varmıştır. İhtilaflı haberin gerçeği yansıtmadığını, kamu yararı taşımadığını belirten Mahkeme, başvurucunun manevi varlığına ağır bir saldırı olduğunu değerlendirmiş ve 300.000 TL manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 5.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir.

12. Başvurucu; takdir edilen manevi tazminat miktarının uğradığı manevi zarar karşısında yeterli olmadığı iddiasıyla, davalı ise manevi tazminata hükmedilmesinin basın özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasıyla kararı istinaf etmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi manevi tazminat bedelinin yeterli olup olmadığı hususunda özel bir değerlendirme yapmaksızın ilk derece mahkemesi kararının hukuka uygun olduğunu, ihtilaflı haberin basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini kabul ederek her iki tarafın istinaf isteminin reddine karar vermiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

13. İlgili hukuk (ulusal mevzuat, yargı kararları, uluslararası düzenlemeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları) için bkz. Sadi Yıldırımoğlu, B. No: 2021/24447, 20/12/2023, §§ 16-38.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

14. Anayasa Mahkemesinin 8/2/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

15. Başvurucu;

i. Davalının ihtilafa konu haberlerde kendisinden terörist olarak bahsettiğini hâlbuki söz konusu haberlerin gerçek olmadığını ifade etmiştir. Yaşadığı yörede Rumi takvime göre yılbaşından on üç gün sonra geleneksel bir kutlama yapıldığını, bu kutlamada âdet gereği bazı erkeklerin kadın kıyafeti giydiklerini belirtmiş, olay tarihinde kutlamaya katıldığı için üzerinde kadın kıyafeti bulunduğunun altını çizmiştir. "Hainler böyle yakalandı!", Hainler yine eteklendi. Korkaklara bu yakışır.", "Etekli teröristler kıskıvrak yakalandı.", "Teröristler etek giyip kaçarken yakalandı.", "İşbirlikçi gözaltında", "YDG-H üyesi dört terörist yakalandı. Teröristlerin üzerinden çıkan etek, başörtüsü ve elmalar dikkat çekti." şeklindeki başlıkların ve ilgili haberlerin içeriklerinin maddi gerçekle bağdaşmadığı gibi herhangi bir olgusal dayanağı da olmadığını, şiddete çağrı ve nefret söylemi niteliğinde olduğunu vurgulamıştır. Söz konusu haberler yayımlandığında 17 yaşında olduğunu bu haberler sebebiyle özel hayatında ve sosyal yaşantısında mağduriyet yaşadığını, siyasi bir faaliyette bulunmamasına rağmen terörist muamelesi gördüğünü ileri sürmüştür.

ii. Polislerin kendisini durdurarak fotoğrafını çektiğini, ardından bu fotoğrafın gazetelerde yalan haberlerle birlikte yayımlandığını polislerin fotoğrafı basına vermesi ve bunun üzerine fotoğrafının kimliğini rahatlıkla belirli hâle getirecek şekilde buzlanmaksızın haberde kullanılmasının da kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini, fotoğrafın haberle birlikte paylaşılmasıyla kendisinin toplumda terörist olarak hedef gösterildiğini ifade etmiştir.

iii. Takdir edilen manevi tazminatın uğradığı manevi zararı karşılamaktan uzak olduğunu, manevi varlığının korunması, adil yargılanma, mülkiyet hakları ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

16. Bakanlık görüşünde; başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edilip edilmediğinin, başvuruya konu haberde yer alan ifade ve fotoğrafların kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup olmadığına ilişkin yargılama makamlarının takdirlerinin ilgili ve yeterli şekilde gerekçelendirilip gerekçelendirilmediğinin, bu bağlamda söz konusu hak ile ifade ve basın özgürlüğü arasında adil dengenin korunup korunmadığının değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

B. Değerlendirme

17. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak teşkil eden "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şu şekildedir:

"Herkes, [...] manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."

18. Anayasa'nın "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesinin üçüncü fıkrası ise şöyledir:

“Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.”

19. Anayasa’nın 5. maddesi şöyledir:

"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetlerinin özünde, manevi varlığına ve fotoğrafının tanınmasına imkân verir şekilde yayımlanması sebebiyle üçüncü kişilerin kişisel verisine yönelik saldırılarına karşı devletin pozitif yükümlülüklerine uygun şekilde etkili hareket etmediği iddiası bulunmaktadır. Şu hâlde başvurunun Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen manevi varlığın korunması kavramının önemli bir parçası olan şeref ve itibarın korunması hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

i. Bireyin Şeref ve İtibarının Korunmasında Devletin Pozitif Yükümlülüğü

22. Bireyin şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan manevi varlık kapsamında yer almaktadır. Bu çerçevede kişinin hakkında doğru bilgi verilmesine ve kamu nezdinde kendisinin doğru tanıtılmasına ilişkin menfaatleri zedelendiğinde bu durum, şeref ve itibara yönelik bir saldırı teşkil eder. Devletin bireyin manevi varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibarına üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde pozitif yükümlülüğü vardır (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 32). Şeref ve itibara yönelik olarak basın ve yayın yolu ile yapılan saldırılara karşı bireyin korunmaması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 42; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 36).

23. Pozitif yükümlülükler özel hukuk kişilerinin birbirleriyle olan uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların adil yargılama gereklerine uygun ve usul güvencelerini haiz bir yargılama kapsamında incelenmesini ve bu yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin gözetilip gözetilmediğinin denetlenmesini gerektirir. Bu doğrultuda derece mahkemelerince söz konusu güvenceler gözardı edilmemeli, taraflar arasındaki çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmeli, kişilerin temel haklarına yönelik müdahalenin meşru amaca dayalı ve ölçülü olup olmadığı değerlendirilmeli, ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmalıdır (Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, §§ 47-50; Alper Erarslan [GK], B. No: 2018/16857, 29/9/2022, § 28).

ii. Demokratik Toplum Düzeninin Bir Gereği Olarak İfade ve Basın Özgürlüğü

24. Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve Anayasa'nın 28. maddesinde düzenlenen basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için hayati unsurlardan birini oluşturduğunu pek çok kez ifade etmiştir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 34-36). Bu bağlamda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerlidir ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuya çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi, bunlara ilişkin bir kanaat oluşturulması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), § 63).

iii. Basının Ödev ve Sorumlulukları

25. Bununla birlikte Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri sınırsız bir ifade özgürlüğü garanti etmemektedir. Anayasa'nın 12. maddesinin "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." şeklinde düzenlenen ikinci fıkrası, kişilerin sahip oldukları temel hak ve özgürlükleri kullanırken ödev ve sorumluluklarına da gönderme yapmaktadır. 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına basın için de geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar getirmektedir (basının görev ve sorumluluklarına ilişkin olarak bkz. Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 89; Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 46; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 43). Bu görev ve sorumluluklar başkalarının şöhret ve haklarının zarar görme ihtimalinin bulunduğu ve özellikle ismi verilen bir şahsın itibarının söz konusu olduğu durumlarda özel önem arz eder (Orhan Pala, § 47).

26. Demokratik bir toplumda basının işlevlerini tam anlamıyla yerine getirebilmesi için özgür olması kadar sorumluluk bilinci ile hareket etmesi şarttır. Basın özgürlüğünde belli ölçüde abartıya hatta tahrik yoluna başvurmak mümkün olsa da bu özgürlük aynı zamanda ilgililerin meslek ahlakına saygı göstererek doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etmelerini de zorunlu kılmaktadır (İlhan Cihaner (2), § 60; Orhan Pala, § 48; Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015, § 42; Kadir Sağdıç, § 53).

27. Gerçekten de kötü niyetli olarak gerçeğin çarpıtılması bazen kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir. Gerçeğe uygun bir beyana kamunun gözünde yanlış bir imaj uyandırabilecek vurgular, değer yargıları, varsayımlar hatta imalar eşlik edebilmektedir. Dolayısıyla haber verme görevi zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ve basın kuruluşlarının kendiliğinden uymaları gereken sınırlar içermektedir. Bu durum, özellikle basında yer alan söylemlerde isimleri zikredilen kişilerin ciddi şekilde itham edilmeleri hâlinde geçerlidir (İlhan Cihaner (2), § 61; Orhan Pala, § 48; Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş., § 43; Kadir Sağdıç, § 54).

28. Olgusal isnatlar içeren ifadeler kapsamında basının gazetecilik etik ilkelerine uygun olarak ve iyi niyetle topluma doğru ve güvenilir bilgi sağlama ödev ve sorumluluğunu yerine getirip getirmediği belirlenirken ileri sürdüğü olgusal iddiaların doğruluğu konusunda yeterli araştırmayı yapıp yapmadığı denetlenmelidir (benzer değerlendirmeler için bkz. Mehmet Doğan Uğurlu ve diğerleri, B. No: 2015/954, 12/9/2018, § 54; Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 63; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti. (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019, § 51). Bu denetleme gazetecinin olgusal isnatlar konusunda yeterli kaynak gösterip göstermediğine, gösterdiği kaynağa yayının yapıldığı zamanda ne dereceye kadar güvenebileceğine ve bu güvenle orantılı olarak kaynağın doğruluğunu teyit etmek açısından imkânları dâhilinde harekete geçip geçmediğine ilişkin bir değerlendirme içermelidir. Bu değerlendirmede gösterdiği olgusal isnadın konusu ve ifade ediliş biçimi de kuşkusuz gözönüne alınmalıdır (Çetin Doğan (2), § 58).

iv. Çatışan Haklar Arasında Dengeleme

29. Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruya benzer olaylarda başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkı ile ihtilaflı haberi yapan gazetecinin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında adil bir denge gözetilip gözetilmediğini değerlendirmektedir (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 27; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 49; İlhan Cihaner (2), § 49; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, §§ 56-58). Şüphesiz ki bu değerlendirme soyut değildir.

30. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için mevcut olaya uygulanabilecek kriterlerden bazıları şöyledir:

i. Yayında kamu yararı bulunup bulunmadığı, yayının genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı

ii. Toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı

iii. Haberin yayımlanma şartları

iv. Haberin konusu, kullanılan ifadelerin türü, içeriği, şekli ve sonuçları

v. Basın özgürlüğünün korumasından faydalanan kişilerin meslek ahlakına saygı gösterip göstermedikleri, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket edip etmedikleri

vi. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük düzeyi ile önceki davranışları

vii. Kamu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı

viii. Fotoğrafın kimliği ifşa edecek şekilde yayımlanmasının habere değer sağlayıp sağlamadığı

31. Anayasa Mahkemesi başvurunun koşullarına göre yukarıda sayılan kriterlerin derece mahkemelerince gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediğini denetler (Nilgün Halloran, § 44; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73). Şüphesiz ki bu denetim, başvurucu hakkındaki haberlerin -yayımlandığı bağlamdan koparılmaksızın- olayın bütünselliği içinde incelenmesini gerektirir (Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45). Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılayan değerlendirmelerin yapılmaması başvurucunun iddia ettiği üzere anayasal haklarını ihlal edecektir.

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

32. Somut olayda derece mahkemelerinin başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı ile davalıların basın özgürlükleri arasında adil bir denge kurup kurmadıkları incelenmelidir. Bu bağlamda eldeki başvuru bir bütün olarak değerlendirilirken ele alınması gereken iki temel mesele söz konusudur: Bunlardan ilki yapılan haberlerin başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı bağlamında gazetecilik etik ilkeleri, gazetecilik mesleğinin ödev ve sorumlulukları ile uyumlu olup olmadığı, ikincisi ise derece mahkemelerinin verdiği kararın devletin pozitif yükümlülüğünü yerine getirmeye ve netice itibarıyla başvurucunun uğradığını iddia ettiği zararı gidermeye elverişli olup olmadığıdır.

33. Başvurucu, yaşadığı yörede geleneksel yılbaşı kutlamalarına katılmış ve âdet gereği kadın kıyafeti giymiştir. Kutlamalar esnasında polislerce başvurucunun GBT kontrolü yapılmış, ardından fotoğrafı çekilmiştir. GBT genel olarak kolluk kuvvetlerinin haklarında yakalama, tutuklama, yurt dışına çıkış yasağı düzenlenen kişilerin bilgilerinin depolandığı bir sistemdir. Kolluk kuvvetine 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'nun 4/A maddesi uyarınca durdurma ve kimlik sorma yetkisi tanınmış olup kolluk kuvveti asayişi sağlamak amacıyla gerekli olduğu takdirde kanuni sınırları gözeterek kimlik kontrolü ve GBT sorgusu yapabilir.

34. Somut olayda polislerin GBT sorgusunu takiben fotoğraf çektikten sonra başvurucu hakkında herhangi bir adli işlem yaptıkları iddia edilmiş değildir. Buna karşın kadın kıyafetleri içinde fotoğrafı paylaşılan başvurucu, gazeteciler tarafından kadın kılığına girerek kimliğini gizlemeye çalışan bir terörist olarak haberlere konu edilmiştir. Başvurucunun herhangi bir terör örgütü ile bağlantısı olduğuna dair somut bir delil ya da emare mevcut olmadığı gibi başvurucu hakkında bu yönde bir soruşturma ya da kovuşturma da bulunmadığı görülmüştür. Buna rağmen başvurucu hakkında yapılan haberlerde "Hainler yine eteklendi. Korkaklara bu yakışır." "Etekli teröristler kıskıvrak yakalandı.", "Teröristler etek giyip kaçarken yakalandı.", "İşbirlikçi gözaltında", "YDG-H üyesi dört terörist yakalandı. Teröristlerin üzerinden çıkan etek, başörtüsü ve elmalar dikkat çekti." şeklinde başlıklar kullanılmıştır.

35. Olgusal isnat içeren söz konusu haberlerin konu bakımından bütün hâlinde uydurma olduğu anlaşılmıştır. Oysa bir gazeteci mesleğinin etik ilkeleri ışığında, iyi niyetle topluma doğru ve güvenilir bilgi sağlama ödev ve sorumluluğunu yerine getirmelidir. Davalı ise haberin güncel olay ve iddiaların sorgulanmasından ibaret olduğunu ifade etmiş, haberde ileri sürdüğü olgusal iddiaların doğruluğu konusunda yeterli araştırmayı yaptığına dair herhangi bir savunmada bulunmamıştır. Bu olgusal isnatlar konusunda yeterli bir kaynak dahi göstermemiştir. Şu hâlde haberdeki bilgilerin gerçekle bağdaşmadığı uydurma bir metnin basın özgürlüğünden faydalanamayacağının altı çizilmelidir. Hiç şüphesiz kişiler hakkında, isimleri ya da fotoğrafları gibi tanınmalarına imkân verecek veriler kullanılarak yalan haber yapılması yukarıda detaylıca açıklanan basının ödev ve sorumlulukları (bkz. §§ 25-28) ile çatışmaktadır.

36. Gerçekten de haber metnine göre "Silopi'de dört terörist etekli hâlde yakalanmış."tır. Oysa başvurucu hayatında Silopi'ye gitmediğini ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi, içerik ve sunuluş biçimiyle bir bütün olarak ele alındığında haberlerin açıkça yalan olduğu, haberleri hazırlayan gazetecilerin de mesleklerinin ödev ve sorumluluklarını yerine getirmedikleri sonucuna ulaşmıştır. Zira henüz başvurucuya güvenlik güçleri veya adli makamlarca herhangi bir suçlama yöneltilmediği, terörist olduğuna ilişkin herhangi bir iddiada bulunulmadığı hâlde başvurucu basın yoluyla terörist olarak suçlanmıştır. Toplumun terör meselesine karşı son derece hassas olduğu da dikkate alındığında bu tarz yalan haberlerin başvurucunun şeref ve itibarına vereceği zararın boyutunun ciddiyeti gözardı edilmemelidir. Öte yandan olgusal temeli bulunmayan ve suç ithamı içeren bu tarz haberler kişilerin ve ailelerinin lekelenmeme haklarını zedelemektedir.

37. Son olarak önemle altı çizilmelidir ki somut olayda ilk derece mahkemesinin ve Bölge Adliye Mahkemesinin kararlarında başvurucu ile ilgisi bulunmayan bir eylemi onu gerçekleştirdiği şeklinde kesin bir dille haber yapılmasının ve haberde fotoğrafının da tanınmasına elverişli şekilde paylaşılmasının basın özgürlüğünün sınırlarını aştığı tespit edilmiştir. Bu kapsamda ilk derece mahkemesinin takdir ettiği üzere başvurucuya 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir. Başvurucu ise bu miktarın uğradığı manevi zararı gidermekten uzak olduğunu savunmaktadır.

38. Anayasa Mahkemesi, derece mahkemesinin 5.000 TL olarak belirlediği manevi tazminat miktarı ile -Türk lirasının 2017 yılındaki satın alma gücü dikkate alındığında- başvurucunun uğradığı zararlar arasında açık bir orantısızlık olduğunu, hükmedilen tazminatın haklar arasında denge kurmaktan uzak olduğunu değerlendirmektedir. Başvurucu, yaşadığı yörede geleneksel yılbaşı kutlamasına katılmasına karşın etekli bir terörist ve hain olarak haberlere konu edilmiş, söz konusu haberler yüzünden henüz 17 yaşındayken terörist olarak tanınır hâle gelmiştir. 17 yaşında bir kimsenin terör örgütü üyesi olduğuna dair hakkında yalan haber yapılmasının sosyal ve psikolojik açıdan ağır sonuçları olacağı açıktır. Şu hâlde takdir edilen manevi tazminat miktarının somut olayın şartları dikkate alındığında tazminatın hakkın özünü zayıflatacak kadar düşük olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda başvuruya konu davada hükmedilen manevi tazminatın ihlalin sonuçlarının giderilmesi bakımından yetersiz olduğu, çatışan menfaatler arasında adil bir denge kuramadığı kanaatine varılmış olup başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı bakımından devletin pozitif yükümlülüğünün yerine getirildiğinin kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.

39. Anayasa Mahkemesi, kişilik haklarına yönelik haksız bir eylem söz konusu olduğunda derece mahkemelerinin tatmin duygusu yanında caydırıcılık oluşturacak oranlarda manevi tazminat takdir etmelerinin zaruri olduğunu değerlendirmektedir. Sonuç olarak başvuruya konu davada verilen kararın ihlalin sebebiyet verdiği zararı gidermeye elverişli olmadığı, anayasal hakların korunması bakımından yetersiz olduğu değerlendirildiğinden başvurucunun manevi varlığının korunması bakımından devletin pozitif yükümlülüğünün yerine getirildiği söylenemeyecektir.

40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan kişinin şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

41. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi ve 250.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

42. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama yaparak Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar ve benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

43. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya net 150.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan şeref ve itibarın koruması hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin şeref ve itibarın korunması hakkına yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2016/163, K.2017/583) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 150.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 934,50 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.734,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/2/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.