TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MENDERES TİTİZ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2019/5574) |
|
Karar Tarihi: 8/12/2022 |
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Recai AKYEL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
|
|
Muhterem İNCE |
Raportör |
: |
Mahmut ALTIN |
Başvurucu |
: |
Menderes TİTİZ |
Vekili |
: |
Av. Ferda ARAS |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kamulaştırılan taşınmazın bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/2/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucunun maliki bulunduğu Mersin ili Tarsus ilçesi Frengülüs köyünde kâin 92, 1672, 1674 ve 1756 parsel numaralı başvuru konusu taşınmazlar tarla vasfındadır.
6. Çukurova Bölgesel Havaalanı Projesi kapsamında Bakanlar Kurulunun 22/3/2011 tarihli kararı ile anılan taşınmazların da bulunduğu alanda kamulaştırma yapılmasına karar verildikten sonra 15/8/2011 tarihli kararı ile de acele kamulaştırma yapılmasına karar verilmiştir. Ardından Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü (İdare) tarafından her bir taşınmaz için ayrı ayrı açılan acele kamulaştırma davaları kabul edilerek 817.186 TL, 222.955,86 TL, 663.179,16 TL ve 888.333,20 TL olmak üzere toplam 2.591.654,22 TL acele kamulaştırma bedeli bankaya bloke ettirilip taşınmazlara el konulmasına hükmedilmiştir.
7. İdare tarafından pazarlık görüşmesinde teklif edilen bedelin başvurucu tarafından kabul edilmemesi üzerine İdare 28/12/2011 tarihinde Tarsus 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açmıştır.
8. Mahkemece 4/5/2012 tarihinde taşınmaz mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. İki mülk bilirkişisi ve üç ziraat mühendisinden oluşan bilirkişi heyetince hazırlanan 25/5/2012 havale tarihli raporda;
i. Taşınmazların sulu tarım arazisi niteliğinde olduğu açıklanmış ve Tarsus İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünün (Tarsus İlçe Tarım Müdürlüğü) verilerine göre buğday, marul, mısır, karpuz, soya ve pamuk münavebeye esas ürünler olarak seçilip tarlaların yıllık ortalama net geliri tespit edilmiştir. Raporda altı yılda dokuz ürün münavebeye esas alınmıştır.
ii. Ardından taşınmazlarda uygulanan tarım teknikleri, bölge ekolojisi, taşınmazın merkeze uzaklık ve yakınlığı ile sulama ve ulaşım gibi hususların dikkate alındığı belirtilerek kapitalizasyon faizinin %5 kabul edildiği belirtilmiştir. Ayrıca taşınmazlarda objektif değer artışı uygulanmasını gerektirecek herhangi bir olguya rastlanmadığı vurgulanmıştır.
iii. Bu verilere göre yapılan hesaplamada taşınmazların m² değeri 22,40 TL, taşınmazların toplam bedeli ise 3.459.657,6 TL olarak hesaplanmıştır.
9. Mahkeme 15/6/2012 tarihli kararıyla anılan bilirkişi raporundaki kamulaştırma bedelini esas alarak başvuru konusu taşınmazların İdare adına tesciline karar vermiştir.
10. Mahkeme kararı, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 10/12/2012 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararında; taşınmazın sulu ya da kuru tarım arazisi niteliğinde olup olmadığıyla ilgili ayrıntılı araştırma yapılması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca Tarsus İlçe Tarım Müdürlüğü 2011 yılı verilerine göre iki yılda üç ürünün münavebeye esas alınması gerektiği ifade edilmiştir.
11. Mahkemece bozma kararına uyularak ek bilirkişi raporu alınmıştır. 15/4/2013 havale tarihli raporda;
i. Marul, mısır ve sivri biber münavebeye esas ürünler olarak seçilip tarlanın yıllık ortalama net geliri tespit edilmiştir.
ii. Ardından taşınmazda uygulanan tarım teknikleri, bölge ekolojisi, taşınmazın merkeze uzaklık ve yakınlığı ile sulama ve ulaşım gibi hususların dikkate alındığı belirtilerek kapitalizasyon faizinin %5 kabul edildiği belirtilmiştir.
iii. Bu verilere göre yapılan hesaplamada taşınmazların m² değeri 21,83 TL, taşınmazın bedeli ise 3.371.425,20 TL olarak hesaplanmıştır.
12. Mahkeme 7/5/2013 tarihli kararıyla 15/4/2013 havale tarihli ek bilirkişi raporunu esas alarak kamulaştırma bedeline hükmetmiştir.
13. Mahkeme kararı, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 16/9/2015 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararında; ilk bozma kararı öncesi bilirkişi raporunda münavebeye alınan ürünlerin münavebeye esas alınması gerekirken bu ürünler yerine mısır, sivri biberin münavebeye esas alınmasının doğru olmadığı belirtilmiştir. Ayrıca kamulaştırma bedeline faiz işletilmesi gerektiği açıklanmıştır.
14. Mahkeme tarafından bozma kararına uyularak 2. ek bilirkişi raporu alınmıştır. 8/4/2016 havale tarihli raporda; buğday, marul ve karpuz münavebeye esas ürünler olarak seçilip ve kapitalizasyon faizi %5 kabul edilerek yapılan hesaplamada taşınmazın m² değeri 18,81 TL, taşınmazın bedeli ise 2.905.016,40 TL olarak hesaplanmıştır.
15. Mahkeme 13/5/2016 tarihli kararıyla 8/4/2016 havale tarihli bilirkişi raporunu esas alıp kamulaştırma bedelinden acele kamulaştırma bedelini mahsup ederek tespit edilen kamulaştırma bedeline 29/4/2012 tarihinden ilk karar tarihi olan 15/6/2012 tarihine kadar yasal faiz uygulanmasına hükmetmiştir. Bununla birlikte bozma kararlarından önce başvurucuya fazladan yatırılan kamulaştırma bedellerinin mevduat faiziyle birlikte İdareye iadesine karar verilmiştir. Kararın taraf vekillerince temyizi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 29/1/2018 tarihli kararıyla mahkeme kararını fark bedel yönünden düzelterek onamıştır. Karar düzeltme talebi de aynı Daire tarafından 24/12/2018 tarihinde reddedilmiştir.
16. Nihai karar 21/1/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 19/2/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. İlgili hukuk için bkz. Hasan Mutlu, B. No: 2018/22691, 30/6/2021, §§ 22, 23; Ahmet Arı ve diğerleri, B. No: 2017/14829, 28/1/2020, § 15-21.
19. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 17/10/2019 tarihli ve E.2018/3637, K.2019/16506 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... Kısmen arazi kısmen nar bahçesi niteliğindeki Mersin ili Tarsus ilçesi Frengülüs köyü 70 ve 1897 parsel sayılı taşınmazlara gelir metodu esas alınarak değer biçilmesinde yöntem itibari ile bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;
...
2)Taşınmazın sulu tarım arazisi niteliği, konumu ve yüzölçümü dikkate alındığında değeri belirlenirken kapitalizasyon faiz oranının % 4 uygulanması gerekirken, bu oranın % 5 kabulü ile az bedel tespiti
...
Doğru olmadığı gibi
...bir kısım davalılar vekillerinin temyiz istemlerinin kabulü ile BOZULMASINA [karar verilmiştir.]"
20. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 17/10/2019 tarihli ve E.2018/3639, K.2019/16507 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Arazi niteliğindeki Mersin ili Tarsus ilçesi Frengülüs köyü 1920 parsel sayılı taşınmaza gelir metodu esas alınarak değer biçilmesinde yöntem itibari ile bir isabetsizlik görülmemiştir.Ancak;
1)Taşınmazın sulu tarım arazisi niteliği, konumu ve yüzölçümü dikkate alındığında değeri belirlenirken kapitalizasyon faiz oranının % 4 uygulanması gerekirken, bu oranın % 5 kabulü ile az bedel tespiti
...
Doğru olmadığı gibi
...bir kısım davalılar vekillerinin temyiz istemlerinin kabulü ile BOZULMASINA [karar verilmiştir.]"
21. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 12/12/2019 tarihli ve E.2019/4783, K.2019/20455 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Arazi niteliğindeki Mersin ili Tarsus ilçesi Frengülüs köyü 5 parsel sayılı taşınmaza gelir metodu esas alınarak değer biçilmesinde yöntem itibari ile bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;
1)Taşınmazın sulu tarım arazisi niteliği, konumu ve yüzölçümü dikkate alındığında değeri belirlenirken kapitalizasyon faiz oranının % 4 uygulanması gerekirken, bu oranın % 5 kabulü ile az bedel tespiti
...
Doğru olmadığı gibi
...bir kısım davalılar vekillerinin temyiz istemlerinin kabulü ile BOZULMASINA [karar verilmiştir.]"
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Anayasa Mahkemesinin 8/12/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu;
i. Evvela Tarsus İlçe Tarım Müdürlüğünün 2012, 2013, 2014 ve 2015 yıllarına ait verilerin gerçeği yansıtmadığına dair yerleşik Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin kararları olmasına rağmen kamulaştırma bedelinin tespitinde aynı şekilde gerçeği yansıtmayan Tarsus İlçe Tarım Müdürlüğünün 2011 yılı verilerinin esas alınmasından yakınmaktadır. Bu bağlamda Yargıtay daireleri arasındaki içtihat farklılığının kanunilik ilkesine aykırı olduğunu vurgulamaktadır.
ii. Bununla birlikte genel olarak aynı kamulaştırma bölgesinde aynı nitelikteki taşınmazlar için farklı münavebe ürünlerinin ve kapitalizasyon faiz oranlarının esas alınması nedeniyle gerçek kamulaştırma bedeline hükmedilmediğini savunmaktadır.
iii. Bu noktada hususen 2012 yılından sonra açılan davalara ilişkin Yargıtay 5. Hukuk Dairesi kararlarının künyesini de belirterek sulu tarım arazilerinde kapitalizasyon faiz oranın %4 olması yönündeki içtihadı aksine kapitalizasyon faiz oranın %5 kabul edildiğini ileri sürmüştür.
iv. Ayrıca ambalaj malzemesi üretim masraflarının işletme giderlerine eklenmemesi gerekirken bu masraf dâhil edilmek suretiyle bedelin eksik tespit edilmesini eleştirmiştir.
v. Öte yandan yörede mutad olan diğer dosyalarda da kabul edilen münavebe şeklinin 1. yıl buğday, saman veya mısır, kışlık marul; 2. yıl ise patlıcan olduğunu vurgulamıştır. İlaveten karpuzun yörede örtü altı yetiştirildiğini açıkta karpuz ürünü verilerine göre hesaplama yapılmasının hatalı olduğunu beyan etmiştir.
vi. Bunun yanında daha öncesinde kendisine ödenen kamulaştırma bedelinin büyük bir bölümünü bozma ilamı neticesinde İdareye iade etmek zorunda kaldığını izah etmiştir. Buna göre ödenen kamulaştırma bedelinin yargılamanın ileri aşamalarında geri alınabileceği ihtimali nedeniyle söz konusu kamulaştırma bedelini kullanamadığını, bunun peşin ödeme ilkesine aykırı olduğunu belirtmiştir.
vii. Bundan başka itirazlarının ve temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması talebinin dikkate alınmadığını izah etmiştir.
viii. Bu sayılanların dışında ayrıca kamulaştırma bedeline kamu alacakları için öngörülen kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faize hükmedilmesi gerektiğini dile getirmiştir. Bu minvalde Tarsus İlçe Tarım Müdürlüğünün 2011 yılı verileri ortalaması esas alınarak m² değerinin 27,19 TL kabul edilmesiyle 2011 yılı için toplam 4.199.468,31 TL kamulaştırma bedeline hükmedilmesi ve bu tutara da 13/5/2016 karar tarihine kadar kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz uygulanarak 8.611.009,77 TL kamulaştırma bedeline hükmedilmesi gerektiğini zikretmiştir. Buna göre daha önce ödenen 2.905.016,40 TL'nin mahsup edilerek 5.705.993,37 TL farka da kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz uygulanması gerektiğine değinmiştir.
ix. Başvurucu sonuç olarak bu gerekçelerle hukuki dinlenilme, savunma, adil yargılanma ve mülkiyet hakları ile hukuki güvenlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
24. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
25. Anayasa'nın ''Kamulaştırma'' kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:
"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır."
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özünün gerçek kamulaştırma bedelinin ödenmemesine ilişkin olduğu anlaşıldığından belirtilen şikâyetlerin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
27. Kamulaştırılan taşınmazlar, başvurucunun mülkiyetinde bulunduğundan mülkün varlığı noktasında tartışma bulunmamaktadır. Ayrıca başvurucunun taşınmazlarının kamulaştırılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur. Öte yandan başvurucunun taşınmazları kamulaştırılmak suretiyle İdarenin mülkiyetine geçtiğinden somut olaydaki müdahalenin mülkten yoksun bırakma mahiyetinde olduğu anlaşılmaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32; AYM, E.1988/34, K.1989/26, 21/6/1989; E.2011/58, K.2012/70, 17/5/2012).
28. Başvuru konusu olayda uyuşmazlık konusu taşınmazlar, 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu çerçevesinde kamulaştırılmıştır. Dolayısıyla kamulaştırma yoluyla yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunduğu kuşkusuzdur. Öte yandan müdahalenin meşru amacının bulunduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
29. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
30. Mülkiyet hakkından yoksun bırakma biçimindeki müdahalelerde, hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında gözetilmesi gereken adil denge ancak malike tazminat ödenmek suretiyle sağlanabilir. Diğer bir ifadeyle mülkten yoksun bırakmalarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır. Anayasa'nın 46. maddesi uyarınca kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği hâllerde malike ödenmesi gereken tazminat taşınmazın gerçek bedelidir. Bu itibarla taşınmazın gerçek bedelinin ödenmediği durumlarda somut olayın koşulları da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna ulaşılabilir (Cevat Aydın, B. No: 2014/13886, 4/10/2017, § 48).
31. Olayda kamulaştırma bedelinin tespitinde münavebeye esas alınacak ürünler ve hesaplama yöntemine ilişkin bozma kararlarına uyularak alınan bilirkişi raporları doğrultusunda kamulaştırma bedeline hükmedilmiştir.
32. Vurgulanmalıdır ki taşınmaz bedelinin tespiti teknik ve uzmanlık gerektiren bir konudur. Bu nedenle kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespiti uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir mahkeme olmadığı gibi Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkı kapsamında yapılan bireysel başvurularda bedel veya değer düşüklüğü karşılığını hesaplamak gibi bir görevi de bulunmamaktadır (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No: 2013/2511, 22/1/2015, § 49; Abdülkerim Çakmak ve diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 52). Anayasa Mahkemesinin görevi kamulaştırma bedelinin tespiti yönteminin gerçek bedelin ödenmesini temin edip etmediğini incelemekten ibarettir.
33. 2942 sayılı Kanun'un 11. maddesinin (f) bendinde araziler için kamulaştırma bedeli tespitinin taşınmazın kamulaştırma tarihindeki mevki ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde getireceği net getiri esas alınarak belirlenmesi öngörülmektedir. Düzenli ve sürekli tarımsal getiri istatistikleri ise ülkemizde il ve ilçe tarım müdürlükleri tarafından il merkezi ve ilçeler düzeyinde tutulmaktadır. Bu nedenle mahkemeler ve mahkemelerin atadığı bilirkişiler, Yargıtayın yerleşik içtihatları doğrultusunda özel bir durum olmadıkça kamulaştırma bedelinin tespitinde resmî birer kurum olan il ve ilçe tarım müdürlüklerinin verilerini kullanmaktadır (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 63).
34. Net gelir yönteminde, taşınmazda mutat olarak ekilen tarım ürünlerinin ortalama verim miktarı ile değerlendirme yılındaki ortalama toptan kilogram satış fiyatları esas alınarak değerlendirme yılında arazinin bir dekarından elde edilecek gayrisafi geliri bulunur. Gayrisafi gelirden ortalama masraflar çıkarılarak net gelir hesaplanır. Hesaba alınan ürünlerin yıllık ortalama fiyatları değil, hasat dönemindeki fiyatları esas alınır (Cevat Aydın, § 56).
35. Başvurucu kamulaştırma bedeli hesabında ambalaj malzemesinin işletme giderine eklenmesinin Yargıtay kararına aykırı olduğunu dile getirmiştir. Bu noktada hükme esas alınan bilirkişi raporları incelendiğinde ambalaj malzemesine ilişkin bir değerlendirmeye yer verilmediği anlaşılmıştır. Bununla birlikte bilirkişi raporlarında Tarsus İlçe Tarım Müdürlüğü 2011 yılı verilerinin esas alındığı ve bu verilerde göbek marulun işletme masrafları içerisinde ambalaj malzemesi kalemine yer verildiği gözlemlenmiştir. Ancak başvurucunun buna göre verilen kararlara karşı ilk iki temyiz talebinde bu hususu temyiz konusu yapmadığı anlaşıldığından ambalaj malzemesine ilişkin şikâyet hakkında ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
36. Benzer şekilde başvurucunun daha öncesinde kendisine ödenen kamulaştırma bedelini İdareye iade etme ihtimalinin peşin ödeme ilkesine aykırı olduğunu iddiasının temellendirilmemesi nedeniyle bu şikâyet hakkında da ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
37. Somut olayda ilk bozma kararında, bilirkişi raporunda İlçe Tarım Müdürlüğü 2011 yılı verileri esas alınarak buğday, marul, mısır, karpuz, soya ve pamuğun münavebeye esas alınmasına ilişkin değerlendirmede sorun tespit edilmemiştir. Mahkemece bozma kararına uyulmasına rağmen ikinci hükme esas alınan bilirkişi raporunda marul, mısır ve sivri biberin münavebeye esas alınması, buna mukabil daha önce dikkate alınan diğer ürünlerin münavebeye esas alınmaması nedenleriyle yeniden bozma kararı verilmiştir. Nihayet en son verilen hükme esas bilirkişi raporunda buğday, marul ve karpuz münavebeye esas alınarak kamulaştırma bedeli tespit edilmiş ve mahkemece tespit edilen bu bedele hükmedilmiştir (§§ 11-15). Başvuru konusu taşınmazların bulunduğu Tarsus ilçesinde sulu tarım arazileriyle ilgili Yargıtay 5. Hukuk Dairesi kararlarında 2012 ile 2015 yılları arasını kapsayan Tarsus İlçe Tarım Müdürlüğü verilerinin gerçeği yansıtmadığı ifade edilmiştir. Başvurucu da bu tespitten hareketle Tarsus İlçe Tarım Müdürlüğü 2011 yılı verilerinin de gerçeği yansıtmadığını ve münavebeye esas alınan ürünlerdeki farklılıklar nedeniyle gerçek kamulaştırma bedeline hükmedilmediğini iddia etmiştir.
38. Yargıtayın belirlemiş olduğu kriterler doğrultusunda her bölgenin ve her taşınmazın somut özelliklerine göre tarımsal veriler değişebilmektedir. Kamulaştırma bedeli de her taşınmazın özellikleri dikkate alınarak belirlenmektedir. Bu sebeple her taşınmazın değerinin farklı olması kaçınılmazdır. Başvurucunun sadece aynı bölgedeki taşınmazlar için münavebeye esas alınan ürünlerde farklılıklar gözetildiğini öne sürmesi derece mahkemelerinin ulaştığı kanaatin keyfî olduğunun kabulü için yeterli görülemez. Öte yandan teknik ve uzmanlık gerektiren kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespitine yönelik hangi verilerin ve hangi ürünlerin münavebeye esas alınacağı uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Anayasa Mahkemesinin bir temyiz mercii olmadığı ve inceleme yetkisinin sınırlı olduğu hatırdan uzak tutulmamalıdır. Bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesinin bir temyiz mercii gibi hareket ederek derece mahkemesi kararlarını her yönüyle hukuka uygunluk denetimine tabi tutması düşünülemez. Bu kapsamda başvurucunun söz konusu tarımsal veriler ve münavebeye esas alınacak ürünlere ilişkin şikâyetleri hakkında derece mahkemelerince 2942 sayılı Kanun'da öngörülen bedel tespiti prensiplerine uygun olarak kamulaştırma bedelinin hesaplandığı anlaşılmaktadır.
39. Öte yandan başvurucu kamulaştırma bedeline kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faize hükmedilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun bu şikâyetinin kamulaştırma bedelinin değer kaybına ilişkin olduğu kabul edilmelidir. Somut olayda acele kamulaştırma davalarında toplam 2.591.654,22 TL bedele hükmedilmiş ardından kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasında da nihayetinde 2.905.016,40 TL kamulaştırma bedeline hükmedilmiştir. Mahkeme 13/5/2016 tarihli son kararında ayrıca kamulaştırma bedelinden acele kamulaştırma bedeli mahsup edilerek 313.362,18 TL fark bedele 29/4/2012 tarihinden ilk karar tarihi olan 15/6/2012 tarihine kadar yasal faiz uygulanmasına hükmetmiştir.
40. Merkez Bankası verilerine göre alacağa hak kazanıldığı 2011 yılı 12. ayındaki 100 TL'nin ödemenin yapıldığı 2012 yılı 6. ayı itibarıyla enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 101,95 TL'dir. Mahkemece 313.362,18 TL fark kamulaştırma bedeline 29/4/2012 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiş olduğundan başvurucuya 3.631,57 TL tutarında faiz ödemesi yapıldığı görülmektedir. Bu durumda başvurucunun alacağında meydana gelen değer kaybı % 0,79'dur.
41. Bu veriler ışığında somut olaya bakıldığında başvurucuya ödenen faizin aradan geçen sürede kamulaştırma bedelinin uğradığı değer kaybını çok büyük ölçüde karşıladığı anlaşılmaktadır. Yukarıda tespit edilen düzeyde küçük bir farklılığın ise (%5'ten daha az) hesaplama yöntemi sebebiyle oluşabilecek yanılma farklılığı (hata marjı) kapsamında kaldığı değerlendirilmelidir. Bu durumda kamulaştırma bedelinin ödenmesi sürecindeki gecikmenin -bu sürede uğranılan zararın karşılanması amacıyla ödenen faiz miktarı da gözetildiğinde- müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği anlaşılmaktadır.
42. Başvurucu bu sayılanların dışında ayrıca sulu tarım arazilerinde kapitalizasyon faiz oranın %4 olması yönündeki emsal içtihadın aksine kapitalizasyon faiz oranın %5 kabul edilmesinden yakınmıştır. Hükme esas alınan tüm bilirkişi raporlarında taşınmazlarda uygulanan tarım teknikleri, bölge ekolojisi, taşınmazın merkeze uzaklık ve yakınlığı ile sulama ve ulaşım gibi hususların dikkate alındığı belirtilerek kapitalizasyon faizinin %5 kabul edildiği belirtilmiştir. Başvurucu hem bilirkişi raporlarına hem kararlara karşı yaptığı itirazlarında bu şikâyetini dile getirmiş ancak temyiz incelemelerinde bu husus bozma sebebi olarak değerlendirilmemiştir. Başvurucu bu çerçevede önce başvuru formu ekinde Tarsus ilçesine bağlı Mithatpaşa ve Sucular köylerine ilişkin emsal Yargıtay kararları, bireysel başvuruda bulunduktan sonra da başvuru konusu Frengülüs köyüne ilişkin emsal Yargıtay kararını sunmuştur. Buna göre yukarıda belirtilen Yargıtay kararları ve başvurucu tarafından sunulan Yargıtay kararları birlikte değerlendirdiğinde sulu tarım arazilerinde kapitalizasyon faiz oranının %4 olarak uygulandığı anlaşılmaktadır (bkz. §§ 19-21).
43. Derece mahkemeleri, somut taşınmazla ilgili bir değerlendirme yapmadan Dairenin yerleşik içtihadının aksine kapitalizasyon faiz oranını %5 kabul ederek yapılan bilirkişi hesaplamasını hükme esas almıştır. Ancak derece mahkemelerinin kararlarında ve bu kararların dayandığı bilirkişi raporunda, aynı köyde ve civar köylerdeki diğer taşınmazlar yönünden uygulanan %4 oranındaki kapitalizasyon faizinin uyuşmazlık konusu taşınmaz yönünden neden uygulanmadığını açıklayan herhangi bir gerekçeye yer verilmemiştir. Öte yandan taşınmazların gerçek değerinin ödenmesi bağlamında değerlendirildiğinde olayda belirtilen bedel ile yerleşik içtihada göre belirlenen faiz oranı esas alınarak belirlenecek bedel arasındaki farkın ciddi bir miktar olduğuna dikkat çekmek gerekir. Kamulaştırılan taşınmazların gerçek değerinin ödenmesinin Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddelerinin gereği olduğu dikkate alınarak niçin önceki içtihattan ayrılmak gerektiğinin somut bir biçimde açıklanması gerekir. Nitekim aynı köyle ilgili olarak kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin çeşitli davalarda verilen kararlarda tespit edilen faiz oranından farklı bir oranın niçin belirlenmiş olduğu da ilgili ve yeterli bir gerekçeyle gösterilmemiştir.
44. Sonuç olarak bu hususta derece mahkemelerince anılan taşınmazın bulunduğu köye/bölgeye ilişkin Dairenin yerleşik içtihadının aksine tespitler içeren bilirkişi raporunun hükme esas alınmasına rağmen yerleşik içtihattan ayrılmayı gerektiren somut bir gerekçe gösterilmemiştir. Bu nedenle kamulaştırma işlemi sonucu mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle malike yüklenen külfet ile kamu yararı arasında makul bir dengenin kurulamadığı ve başvurucuya yüklenen külfetin aşırı ve ölçüsüz olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
46. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
48. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50-52).
49. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
50. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında 6 yıl 11 ay 26 günlük yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
51. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Giderim Yönünden
52. Başvurucu; ihlalin tespiti, tazminat ve yeniden yargılama taleplerinde bulunmuştur.
53. Başvuruda tespit edilen mülkiyet hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
54. Öte yandan mülkiyet hakkına ilişkin ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
55. Bununla birlikte somut olayda makul sürede yargılanma hakkının da ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında net 22.500 TL manevi tazminatın başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Tarsus 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2016/48, K.2016/278) GÖNDERİLMESİNE,
D. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle başvurucuya net 22.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/12/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.