KARARLAR

AYM'nin 2019/42580 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYŞE BANU HELVACIOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/42580)

 

Karar Tarihi: 30/3/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Ayşe Banu HELVACIOĞLU

Vekili

:

Av. Nur Hayat BURAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, işveren ile arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle iş sözleşmesi feshedilen başvurucunun açtığı işe iade davası neticesinde adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 6/12/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. 1979 doğumlu olan başvurucu 3/3/2006 tarihinden itibaren Türk Telekomünikasyon A.Ş. (Şirket) bünyesinde çalışmakta iken 9/11/2016 tarihinde başvurucunun iş akdi feshedilmiştir. Fesih bildiriminde, taraflar arasındaki güven ilişkisinin zedelendiği gerekçesiyle 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25/ll-e maddesi uyarınca iş akdinin haklı nedenle derhâl feshedildiği belirtilmiştir.

7. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle Şirket aleyhine 2/1/2017 tarihinde dava açmıştır. Kütahya 2. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu; feshin usul ve yasaya uygun olmadığını, fesih sebebinin açık ve kesin bir şekilde bildirilmediğini, savunmasının dahi alınmadığını belirtmiştir. Davalı Şirket ise cevap dilekçesinde, faaliyetlerinin kamusal nitelikte olduğu hususu gözetilerek darbe girişiminin hemen sonrasında Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ile irtibatı olan personelin tespiti ve gerekli fesih işlemlerinin gerçekleştirilmesi için bir komisyon oluşturulduğunu, bağlı bulunan Ulaştırma Bakanlığı ve emniyet birimleri ile koordineli şekilde personel bazında çalışmalar başlatıldığını ifade etmiştir. Bu kapsamda kendisine gönderilen listelere göre başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğuna dair kuvvetli şüphenin varlığı nedeniyle iş akdinin feshedildiğini belirten Şirket, gönderilen belgelerin gizli ibareli olması sebebiyle mahkemeye ibraz edilemediğini ancak Emniyet Genel Müdürlüğü ve Millî İstihbarat Teşkilatına (MİT) müzekkere yazılarak başvurucunun ByLock kullanıcısı olup olmadığının sorulmasını talep etmiştir.

8. Tarafların iddiaları çerçevesinde başvurucu hakkında inceleme başlatan Mahkeme, Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık), Emniyet Genel Müdürlüğü ve Kütahya Valiliğine müzekkere yazmış; bu kapsamda Başsavcılıktan gelen cevabi yazıda, başvurucunun ByLock kaydının bulunduğu hususunun tespit edildiği bildirilmiştir. Mahkeme; çeşitli tarihlerde açtığı duruşmalarda başvurucu ve Şirketin iddia ve itirazlarını incelemiş, başvurucunun tanıklarını dinlemiş, öte yandan yargılama devam ederken başvurucu hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Buna mukabil başvurucu tüm yargılama boyunca ByLock kullandığı iddiasını reddetmiş, ByLock tespit edilen hattın kendisi tarafından kullanılmadığını ileri sürmüş, soruşturmanın bekletici mesele yapılmasını talep etmiştir.

9. İşe iade davası devam ederken başvurucu hakkında yürütülen soruşturma tamamlanmış ve 28/2/2019 tarihli karar ile kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir. Kararın gerekçesinde ByLock tespit edilen hattın başvurucunun eşi Z.H. tarafından kullanıldığı hususunun tespit edildiği, nitekim Z.H.nin de beyanlarında bu durumu kabul ettiği ve kendisi yönünden tefrik kararı verilerek Kütahya 2. Ağır Ceza Mahkemesinde ceza yargılaması başlatıldığı ifade edilmiştir. Savcılık tarafından başvurucuya yönelik araştırmalarda başkaca bir delil elde edilemediği belirtilerek kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiş ve bu karar işe iade davası kapsamında dosyaya alınmıştır.

10. Mahkeme 26/3/2019 tarihli kararı ile davanın kabulüne ve başvurucunun işe iadesine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Gerek anılan takipsizlik kararı gerekse davalı işveren tarafından davacının iş akdinin feshine ilişkin açıkça nedeni gösterir herhangi bir belgenin sunulmayışı, mahkememizce yazılan müzekkereler doğrultusunda davacının üzerine kayıtlı hatta bylock bulunduğunun tespit edilişi ve mahkememizce bu hususun Başsavcılığımıza bildirilmesi doğrultusunda davacı hakkında soruşturma başlatıldığı ve daha sonrasında takipsizlik kararı verildiği, yine fesih bildiriminde genel ifadelerle güven ilişkisinin zedelenmesi gerekçesiyle feshin yapıldığının bildirilmesi karşısında feshin geçerli nedene dayanmadığının kabulü ve davacının işe iadesine karar verilmesi gerektiği mahkememizce değerlendirilmiştir."

11. İşveren Şirket, karara karşı dava dilekçesinde ileri sürdüğü hususları tekrarlamak suretiyle istinaf talebinde bulunmuş; Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 13/11/2019 tarihli kararı ile istinaf talebinin kabulüne, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Somut olayda, davacının kendi üzerine kayıtlı ancak eşi tarafından kullanıldığı iddia edilen telefona bylock yüklendiği, davacının eşinin bu durumu kabul ettiği ve davacının eşi hakkında kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır. Davacı hakkında terör örgütü üyesi olduğu yönünde yapılan soruşturma sonucu takipsizlik kararı verilmiş olsa da, eşi hakkında terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla kamu davası açılmış bir işçi ile çalışmaya devam etmesi işverenden beklenemez. Bu itibarla feshin haklı nedene dayanmasa dahi geçerli nedene dayandığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesi yerinde bulunmamıştır.

Sonuç olarak; açıklanan nedenlerle feshin haklı nedene dayanmasa dahi geçerli nedene dayandığının kabulü ile davanın reddine karar verilmesi gerektiğinden davalının yerinde bulunan istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 353/1-b.2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, ileri sürülmeyen ve kamu düzenine ilişkin olmayan hususlar nazara alınmaksızın davanın esasına ilişkin olarak aşağıdaki şekilde yeniden hüküm kurulmasına karar verilmesi gerekmiştir."

12. Nihai karar, başvurucu vekiline 28/11/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.

13. 6/12/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

14. İlgili mevzuat için bakınız Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.

B. Yargıtay Kararları

15. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."

16. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:

"... şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır. ..."

17. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Taraf iradesine öncelik verilmesi sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir...Yani, yargılamada esas olan, dava malzemelerinin taraflarca toplanması ve mahkemeye sunulması olarak tanımlayabileceğimiz 'taraflarca hazırlama (getirilme) ilkesi' dir. Bu ilkenin geçerli olduğu davalarda, dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiş olup; hakim, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. Diğer yandan, kamu düzenini ilgilendiren davalarda, irade serbestisinin ve taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir sonucu olan 'taraflarca hazırlama ilkesi' yerine, kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulanması esastır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilirler. Bu davalarda bir bakıma, dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olması söz konusudur.

Bu açıklamalar karşısında kamu ya da özel hukuk tüzel kişiliği de olsa işçinin terör örgütleri ile irtibatının bulunması halinde bu durumun hem kamu güvenliğini hem de özel güvenliği tehdit edeceği açıktır. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi ile davacının iş akdinin .../... bağlantısı bulunduğuna dair kuvvetli şüphe duyulması sebebi ile feshedildiğini belirttiği görülmekle; eldeki davada taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."

18. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 24/4/2018 tarihli ve E.2018/3002, K.2018/9593 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının iş akdi, hakkında .... C.Savcılığı tarafından bylock kullanıcısı olduğu iddiasıyla soruşturma başlatılmış olması, hakkında yurt dışı çıkış yasağı ve adli kontrol kararı verilmesi akabinde, davalı işyerinin faaliyet alanı bakımından stratejik önem taşıyan durumu gözetilerek çalıştırılmasında sakınca bulunduğu gerekçesiyle İş K. 25/II e-h-ı maddeleri gereğince haklı neden iddiasıyla feshedilmiştir. İlk Derece Mahkemesi ise feshin şüphe feshi olduğu ve davalının özel durumu gözetilerek geçerli nedene dayalı olduğu kabulüyle davanın reddine karar verilmiş olup, davacı tarafın istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesi taralından da aynı gerekçelerle esastan reddetmiştir.

...

Davacının hakkında derdest bulunan ecza yargılamasında, 'Morbeyin' uygulaması kapsamında davacı ...'ın kullandığı telefona ait gsm hattının iradesi dışında bylock IP'lerine yönlendirilmiş olduğunun bilirkişi raporuyla tespit edildiği gerekçesiyle beraat kararı verildiği, isnat edildiği üzere terör örgütü ile bağlantısı bulunduğunu gösterir aleyhine başkaca somut bir delil de olmadığı anlaşılmakla, 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Anayasa Mahkemesinin 30/3/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Gerekçeli Karar Hakkı Yönünden

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

20. Başvurucu; iş akdinin usul ve yasaya aykırı olarak feshedildiğini, ByLock kullanmadığı hususunun ceza soruşturması neticesinde sabit olduğunu, örgüt ile bağlantılı olduğunu gösterir başkaca hiçbir bilgi yahut belge bulunmadığını belirtmiştir. İşe iade davasında Bölge Adliye Mahkemesinin ortaya koyduğu gerekçenin hakkaniyete aykırı olduğunu ifade eden başvurucu, eşi yönünden yürütülen bir yargılama nedeniyle kendisinin iş akdinin feshedilmesinin hukuki olmadığını, kaldı ki eşinin yargılamasının da hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı ile sonuçlandığını beyan etmiştir. Benzer durumda bulunan kişilerin yargılama süreçlerinin farklı neticelendiğini ifade eden başvurucu takipsizlik kararına rağmen işe iade davasının reddi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

21. Bakanlık görüş yazısında, adil yargılanma hakkının unsurlarına yönelik değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvurucunun iddia ve itirazları öğrenme ve buna karşı savunma geliştirme imkânına sahip olduğu, derece mahkemeleri tarafından yapılan değerlendirmelerin kanun yolu şikâyeti kapsamında kalıp kalmadığı değerlendirilirken bu hususların da gözönünde bulundurulması gerektiği ileri sürülmüştür.

22. Başvurucu; Bakanlığın görüşüne karşı beyanında, savunması alınmadan usul ve yasaya aykırı şekilde iş akdinin feshedildiğini belirterek başvuru formunda ifade ettiği hususları tekrar etmiştir.

b. Değerlendirme

23. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası; iş akdinin feshine gerekçe yapılan hususun gerçeği yansıtmadığı, hakkında takipsizlik kararı olduğu hâlde kendisi ile doğrudan ilgili olmayan bir neden ileri sürülerek iddia ve itirazları karşılanmadan davanın reddine karar verildiği hususuna ilişkindir. Bu kapsamda başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

i. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Esas Yönünden

 (1) Genel İlkeler

26. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

27. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

28. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açıkça bir keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).

29. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

30. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

(2) İlkelerin Olaya Uygulanması

31. Somut olayda, işveren nezdinde 2006 yılından itibaren çalışmakta olan başvurucunun iş sözleşmesi, FETÖ/PDY ile irtibatı bulunduğu şüphesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade istemiyle dava açmış; işveren Şirket başvurucu hakkında ByLock kullanıp kullanmadığına ilişkin araştırma yapılmasını talep etmiştir.

32. Mahkeme, yapmış olduğu araştırmalar neticesinde başvurucu adına kayıtlı hat üzerinde ByLock tespiti yapıldığı bilgisi üzerine suç duyurusunda bulunmuş ve başvurucunun talebi üzerine soruşturmayı bekletici mesele yapmıştır. Başsavcılık tarafından yapılan soruşturma neticesinde 28/2/2019 tarihli karar ile söz konusu hattın başvurucunun eşi tarafından kullanıldığının tespit edildiği, bunun dışında başkaca bir delil de elde edilemediği gerekçesiyle takipsizlik kararı verilmiştir (bkz. §§ 8-9).

33. Kütahya 2. İş Mahkemesi 26/3/2019 tarihli kararında, takipsizlik kararını da esas alarak davanın kabulüne hükmetmiş ancak istinaf incelemesi neticesinde Bölge Adliye Mahkemesi, eşi hakkında kamu davası açılmış bir işçiyi çalıştırmaya devam etmesinin işverenden beklenemeyeceği gerekçesiyle feshin geçerli nedene dayalı yapıldığını belirtmiş ve davanın reddine hükmetmiştir (bkz. §§ 10-11).

34. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında da belirtildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinde bulunan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir (bkz. §§ 15-16). Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.

35. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç olarak işlev görmektedir. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.

36. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda makul olması aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 26-30).

37. Tüm bu açıklamalar karşısında, şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, öncelikle işveren kurumun niteliği ile sözleşmesi feshedilen işçinin burada hangi pozisyonda çalıştığı, işinin mahiyeti ve öneminin ne olduğu hususlarının belirlenmesidir. Zira şüpheyi doğuran olay yahut durum, farklı pozisyonlarda çalışan kişiler yönünden farklı değerlendirme yapmayı gerektirebilmektedir. Bunun yanı sıra şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçebilmek adına önem arz etmektedir.

38. Somut olayda, işvereni şüphe feshine götüren olgunun başvurucu hakkında ByLock kullandığına dair yapılan tespit olduğu görülmektedir.

39. İşverenin ByLock iddiası karşısında derece mahkemelerince yapılan araştırma neticesinde suç duyurusu ile soruşturma başlatılmıştır. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile ilgisi bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini kaydetmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 106, 267; M.T. [GK], 2018/10424, 4/6/2020, §§ 112-116). ByLock uygulamasının FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlediğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi ve anılan programın özellikleri de dikkate alındığında buna yönelik bir tespitin şüphe feshi açısından yeterli olduğu yönünde bir değerlendirmenin keyfî olduğunu söylemek mümkün değildir. Bununla birlikte söz konusu tespitin -özellikle teknik olarak tespite imkân veren bir durum olduğu düşünüldüğünde- iddia olmaktan öte gerçeği yansıtıp yansıtmadığının da mahkemelerce araştırılması gerekmektedir. Bu kapsamda somut olayda Başsavcılık tarafından yapılan nihai değerlendirmede, söz konusu hattın başvurucu tarafından kullanılmadığı tespit edilmiş ve başvurucuya dair örgüt ile bağlantısını ortaya koyabilecek başka bir bilgi yahut belgeye de rastlanmadığı belirtilmiştir.

40. Bu kapsamda ilk derece mahkemesi tarafından davanın kabulü yönünde hüküm kurulduğu hâlde istinaf incelemesi neticesinde başvurucunun eşine yönelik yürütülen yargılamanın şüphe feshi açısından yeterli olduğu değerlendirmesi yapılmış ve dava reddedilmiştir. Dolayısıyla şüphe feshine gerekçe oluşturan olgunun başvurucunun şahsına değil eşine/kocasına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Hukuk devletinde bir kimsenin başkalarının fiillerinden sorumlu tutulması -kanunda öngörülen- çok istisnai hâller dışında kabul edilemez. Çağdaş hukuk sistemleri bireyin özerkliğini esas alarak ona haklar bahşetmekte ve sorumluluklar yüklemektedir. Bir kimsenin hukuken ve fiilen davranışlarını kontrol etme gücü ve yükümlülüğünü haiz olmadığı başka bir bireyin fiillerden dolayı kamu otoritelerinin yaptırımına maruz kalması bireysel özerklik düşüncesiyle bağdaşmamaktadır (Sebiha Kaya, B. No:2018/34124, 20/5/2021, § 54).

41. Başvuruya konu yargılamada, başvurucunun işveren kurum nezdinde hangi pozisyonda çalıştığı, işinin önem ve mahiyeti ile ilgili hiçbir bilgi verilmediği gibi başvurucunun eşi/kocası ile ilgili yapılan tespitin mesleki anlamda ne gibi bir tehdit oluşturduğu hususları da ortaya konulamamıştır. Başvurucu, eşi/kocası hakkında devam eden yargısal sürecin HAGB ile neticelendiğini ileri sürmekte, kaldı ki kendisinin bu süreç ile hiçbir bağlantısının bulunmadığını iddia etmekteyse de iddiaları derece mahkemeleri tarafından karşılanmadığı gibi bahsi geçen yargısal sürecin başvurucuyla olan somut bağlantısı da ortaya konulamamıştır.

42. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması hâlinde, mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

43. Başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında, başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olduğu, gerekçeli kararda işvereni şüphe feshine götüren sebeplere yer verilmiş ise de bu sebepler karşısında başvurucunun iddia ve itirazlarının değerlendirildiği hususunda bir açıklamaya yer verilmediği görülmüştür. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği değerlendirilmiştir.

44. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

45. Başvurucu, yargılamanın makul sürede neticelendirilmediğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

46. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin olan iş mahkemelerinde açılan işe iade davalarında yargılama süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın açıldığı tarih, sürenin sona erdiği tarih olarak yargılamanın sona erdiği tarih (Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 69), yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Mehmet Salih Ayyıldız, B. No: 2012/397, 17/11/2014, § 25).

47. İşe iade davalarında yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Nesrin Kılıç, §§ 57, 58).

48. Başvuruya konu olayda, iki dereceli yargılamanın 2 yıl 10 ay 11 gün sürdüğü tespit edilmiş olup -özellikle başvurucu tarafından ceza soruşturmasının bekletici mesele yapılması talebi de dikkate alındığında- yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.

49. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İddialar Yönünden

50. Başvurucu ayrıca haksız fesih işlemi ve buna dayanak gösterilen nedenlerden dolayı suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin, masumiyet karinesi ile eşitlik ilkesinin ve çalışma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

51. Başvuruda, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varıldığından diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

52. Başvurucu; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.

53. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

54. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

55. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesine (E.2019/2098, K.2019/2447) iletilmek üzere Kütahya 2. İş Mahkemesine (E.2017/4, K.2019/122) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.