TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

OSMAN ALPHAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/34170)

 

Karar Tarihi: 17/9/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Murat AZAKLI

Başvurucu

:

Osman ALPHAN

Vekili

:

Av. Rehşan BATARAY SAMAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, çeşitli alt işveren şirketler nezdinde Diyarbakır Kayapınar Belediyesi (Belediye) bünyesinde 2010 yılında işçi statüsünde çalışmaya başlamış; millî güvenliği tehdit eden yapılarla irtibatlı veya iltisaklı olabileceği gerekçesiyle 28/2/2017 tarihinde başvurucunun iş akdi feshedilmiştir.

3. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle Belediye ve Çevre Katı Atık Yönetimi Sosyal Hizmetler Turizm Limitet Şirketi aleyhine 23/3/2017 tarihinde dava açmıştır. Diyarbakır 4. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu; feshin usul ve yasaya aykırı olduğunu, feshe dayanak hiçbir somut bilgi/belge sunulmadığını, kendisine savunma yapma imkânı tanınmadığını belirtmiştir. Hiçbir örgütle irtibatının ve iltisakının olmadığını ileri süren başvurucu, hakkında idari yahut adli bir soruşturma/kovuşturma olmadığı hâlde keyfî şekilde iş akdinin feshedildiğini ileri sürmüştür.

4. Mahkeme 27/11/2017 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"Kayapınar Belediyesi tarafından dosyaya delil olarak sunulan İlçe Belediye Başkanlığı İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürlüğünce davacının iş akdinin 667 ve 678 sayılı KHK lar gereğifeshedildiğine dair yazı ve yazıya ekli listeden, davacının 667 sayılı KHK hükümlerine dayanılarak fesih işlemi ile işten çıkarıldığı sabit olup, 667 sayılı KHK'nın 4. Maddesinin 2. Fıkrasında, 'Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler' denilmekle, dolaylı görevlendirmenin alt işveren işçilerini kapsadığı değerlendirilerek davacının da alt işveren işçisi olduğu ve davacının işe iadesinin yasal olarak mümkün olmadığına, 667 sayılı KHK'nın içerik denetimi yapılabileceği kabul edildiğinde dahi Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından kamu asıl işverenince 667 sayılı KHK kapsamında alt işveren işçisinin işten çıkarılmasını istenmesi durumunda bu durumun alt işveren bakımından zorunluluk oluşturduğu ve alt işverence yapılan feshin geçerli olacağı belirtildiğinden (Yarg. 22. Hukuk Dairesi, 2017/5151-4850 E. K. Sayılı karar) açıklanan nedenlerle işverence yapılan feshin geçerli olduğuna ve davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."

5. Başvurucu, karara karşı istinaf talebinde bulunmuş; yargılama aşamasında ileri sürdüğü hususları tekrar etmek suretiyle kararın kaldırılmasını ve davanın kabulünü talep etmiştir.

6. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 9/5/2018 tarihli kararı ile istinaf talebinin kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın mahkemesine iadesine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Şu halde dava alt işveren yönünden her ne kadar şirket yönünden vekaletnemade iki şirketinde vekili olsa da dosyaya sunulan cevap dilekçesinde sadece Çevre Katı Atık yönünden cevap verildiği diğer şirketin ise davaya dahil edilmediği karar başlığında da tek alt işveren göründüğü bu sebeple husumetin eksik yöneltildiği anlaşılmıştır. Mahkemece yapılması gereken iş davanın mahiyetinin işe iade davası olması sebebiyle alt ve üst işverenler yönünden zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğu, bu sebeple asıl alt işveren olarak görünen ortak girişimden dava dışı kalan Sur Peyzaj Oto Tem.San.Ltd.Şti (Ortak Girişimi) davaya dahilinin sağlanması sunulan delilleri toplandıktan sonra esas hakkında bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetli olmadığından, ilk derece mahkemesi kararına karşı istinafın kabulü ile kararın kaldırılarak gönderilmesine karar vermek gerekmiştir."

7. Mahkeme tekrar yaptığı yargılamada Sur Peyzaj Plastik Ambalaj Ürünleri Tic. Ltd. Şti.ni davaya dâhil ederek 27/2/2019 tarihinde tekrar davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"Mahkememizce yeniden yapılan yargılama sonunda Sur Peyzaj Oto Tem.San.Ltd.Şti davaya dahil edilerek yeniden yargılama yapılmış olup, önceki gerekçelerle davacının iş akdinin geçerli nedenle feshedildiğine ve davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."

8. Başvurucunun istinaf talebi üzerine Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 27/6/2019 tarihinde istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"Davacının iş akdinin feshinin 667 ve 678 sayılı KHK dan kaynaklanan yetki ile yapıldığı, dosyada feshe ilişkin davalı belediyenin yazısının ve ek listenin yer aldığı anlaşılmaktadır.

Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 07/02/2019 tarihli 2019/542 esas ve2019/2751 karar nolu ilamı kapsamında, geçerli nedenin bulunup bulunmadığı davacının işvereni olan alt işveren açısından gerekmekte olup, davacının iş sözleşmesinin feshi, asıl işveren belediyenin yazısı ile667 ve 678 sayılı KHK'lar kapsamında davacının milli güvenliği tehdit eden yapılar ile irtibatı ve iltisakı olabileceğinin değerlendirildiği gerekçesiyle istenilmekle, fesih dayanağının Ohal döneminde çıkarılan KHK olması ve asıl iş verence alt işverenden fesih hususunda talepte bulunulması durumunda bunun alt işveren yönünden İleride açılması muhtemel alacak davasında haklılığı ayrıca değerlendirilmek üzere en azından geçerli sebep oluşturduğu, kararda bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan bütün istinaf itirazlarının reddi ile usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılan ilk derece mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir."

9. Nihai karar 8/10/2019 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucu 9/10/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

10. Komisyonca, başvurunun kabul edilebilirlik ile esas incelemelerinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

11. Başvurucu; feshin usul ve yasaya aykırı olarak savunması dahi alınmadan yapıldığını, hem idari hem de yargısal süreç boyunca terör örgütü ile iltisakını gösterir somut bir bilgi yahut belge ortaya konulamadığını, yalnızca kanun hükmünde kararname (KHK) hükümlerinin gerekçe olarak gösterildiğini belirtmiştir. Hiçbir örgütle irtibat ve iltisakının olmadığını ileri süren başvurucu, hakkında idari yahut adli bir soruşturma/kovuşturma olmadığı hâlde keyfî şekilde iş akdinin feshedildiğini iddia etmiş ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

12. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, başvurucunun iş sözleşmesinin feshine ilişkin kararın dayanağının olağanüstü hâl döneminde çıkarılmış olan 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (667 sayılı KHK) olduğunu, bu kapsamda Anayasa'nın 15. maddesinin dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Bakanlık ayrıca somut başvuruya ilişkin olarak Kayapınar Belediye Başkanlığından temin edilen görüşleri içeren üst yazı ve eklerinin başvurucunun şikâyetlerine ilişkin olarak yapılacak incelemede dikkate alınarak başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda somut olayın kendine özgü koşullarının gözönüne alınması gerektiğini ileri sürmüştür.

13. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı işten çıkarılma gerekçesinin, suç isnadı niteliğindeki terör örgütleriyle iltisak ve ilişki olduğunu, bu gerekçenin doğru olmadığını belirtmiştir.

14. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun yukarıda belirtilen şikâyetlerinin özü, işe iade davasında yargı merciince uyuşmazlığın esasına ilişkin bir değerlendirme yapılmak suretiyle nihai bir çözüme kavuşturulmamış ve karara bağlanmamış olmasıdır. Bu sebeple belirtilen iddialar mahiyeti itibarıyla karar hakkı kapsamında incelenmiştir.

15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

16. Anayasa’nın 36. maddesinin ikinci fıkrasında hiçbir mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı, kişilere davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığa ilişkin bir karar verilmesini isteme güvencesini de sağlar. Öte yandan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkeme hakkı şeklinde genel bir hakkı düzenlediğini kabul etmekte ve bu hakkın karar hakkını da içerdiğini ifade etmektedir (İbrahim Demiroğlu, B. No: 2017/15698, 26/7/2019, § 50).

17. Adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar hakkı ve kararın icrası haklarını içerir. Karar hakkı genel itibarıyla mahkeme önüne getirilen uyuşmazlığın karara bağlanmasını isteme hakkını ifade eder. Zira dava hakkını kullanan bireyin asıl amacı davanın sonunda, uyuşmazlık konusu ettiği talebinin esasıyla ilgili olarak bir karar elde edebilmektir. Bir başka ifadeyle dava sonucunda şayet bir karar elde edilemiyorsa dava açmanın da bir anlamı kalmayacaktır. Öte yandan karar hakkı bireylerin sadece yargılama sonucunda şeklî anlamda bir karar elde etmelerini güvence altına almaz. Bu hak aynı zamanda dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı taleplerin yargı merciince bir sonuca bağlanmasını da gerektirir (İbrahim Demiroğlu, § 51).

18. Kuşkusuz söz konusu dava, yargılama usulü kuralları gereğince uyuşmazlığın esasının incelenemediği birtakım kararlarla da neticelenmiş olabilir (düşme/açılmamış sayılma/karar verilmesine yer olmadığı/süre aşımı vb.). Bu durum kural olarak karar hakkı yönünden bir sorun teşkil etmez. Zira söz konusu hakkın sağladığı güvence bakımından önemli olan husus; açıldığı sırada davanın -usule ilişkin sorunlar hariç- uyuşmazlığın esasını çözüme kavuşturma potansiyeline sahip, bir başka ifadeyle dava açılmasındaki asıl amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasıdır. Ancak bu nitelikleri taşıyan bir davada yargılamanın henüz devam ettiği bir süreçte taraflardan birinin aleyhine olacak ve yargı merciinin uyuşmazlık konusu talep hakkında karar vermesini engelleyecek şekilde davayı ortadan kaldıran ya da davanın incelenmesini durdurarak karara bağlanmasına mâni olan yasalar çıkarılması karar hakkının ihlaline yol açabilir (İbrahim Demiroğlu, § 52).

19. Somut olayda Belediyede işçi olarak çalışmakta olan başvurucunun iş akdi, darbe teşebbüsünün akabinde millî güvenlik kapsamında, terör örgütleriyle irtibatlı olan personelin ilişiğinin kesilmesine karar verildiği gerekçesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade talebiyle dava açmıştır.

20. Diyarbakır 4. İş Mahkemesi 667 sayılı KHK ve Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin kararlarına dayalı olarak davanın reddine hükmetmiştir (bkz. § 4). Kararın usuli yönden Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi tarafından kaldırılması üzerine Mahkeme kaldırma kararında belirtilen usuli eksikliği gidererek ilgili şirketi davaya dâhil etmiş, ilk karardaki gerekçelere atıf yaparak tekrar davanın reddine karar vermiştir (bkz. §§ 6, 7). İstinaf istemi Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesince reddedilerek karar kesinleşmiştir (bkz. § 8).

21. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında da belirtildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinde bulunan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir. Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.

22. Hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013).

23. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir.

24. Yargıtay, şüphe feshi kapsamında açılacak davalarda taraflarca hazırlama ilkesine üstünlük tanınamayacağını belirtmiştir. Bu itibarla şüphe feshi kapsamında açılan işe iade davalarında, taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesi uygulanmaktadır. Yani derece mahkemelerinin tarafların ileri sürdüğü yahut ortaya koyduğu tespitlerden bağımsız olarak araştırma yapması, yine tarafların iddia ve itirazlarını bu kapsamda değerlendirerek bir sonuca varması gerekir.

25. Başvuru konusu olayda başvurucunun iş akdinin sonlandırılmasına sebep olan, terör örgütüyle irtibatlı olduğu iddiasıdır. İşveren tarafından sunulan belgelerden hangi sebebe istinaden bu kanaate varıldığı anlaşılamadığı gibi yargılama aşamasında da bu husus ortaya konulmamıştır.

26. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, başvurucu ile terör örgütleri arasındaki bağlantıyı gösteren somut, kişisel ve güncel sebepleri gerekçeli kararda ayrıntılı bir şekilde ortaya koymak, kendisini davanın reddi sonucuna götüren sebepleri net bir şekilde karara yansıtmaktır.

27. Somut olayda Mahkemece, işveren yönünden başvurucu ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair hiçbir inceleme ve araştırma yapılmadığı, yalnızca 667 sayılı KHK hükümleri ile Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin kararına atıf yapıldığı, şekilci bir yaklaşımla hareket edilerek davanın esasının incelenmediği, başka bir deyişle davaya konu tasarrufun esası hakkında karar verilmediği görülmüştür. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

28. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

29. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama ve tazminat talebinde bulunmuştur.

30. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

31. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır 4. İş Mahkemesine (E.2018/301, K.2019/92) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 364,60 TL başvuru harcı ile 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/9/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.