KARARLAR

AYM'nin 2019/32487 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 29/2/2024 tarihli ve 2019/32487 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

SABİRE GÜNGÖR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/32487)

 

Karar Tarihi: 29/2/2024

R.G. Tarih ve Sayı: 8/7/2024-32596

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Başkanvekili

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Kübra KAYA

Başvurucu

:

Sabire GÜNGÖR

Vekili

:

Av. Tahir SAYIN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, boşanma davasının uzun sürmesi nedeniyle evlenme hakkı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 17/9/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

5. İkinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, Yenişehir Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) 8/9/2014 tarihinde evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı boşanma, maddi ve manevi tazminat ile mal rejiminin tasfiyesi talebiyle dava açmıştır. Başvurucunun eşi (karşı taraf) 2/10/2014 tarihli dilekçeyle boşanma ve velayet talebini içeren karşı dava açmıştır.

8. Mahkeme 5/2/2015 tarihinde ön inceleme duruşması yapmış, taraflara delillerini bildirmek üzere süre vermiştir. 25/3/2015 tarihli duruşmada mal rejiminin tasfiyesine ilişkin dava tefrik edilmiştir. Başvurucu, bu duruşmada tanıklarının istinabe yoluyla dinlenmesini talep etmiş; adresi değişen tanığı Ö.C.nin yeni adresini bildirmek üzere süre istemiştir. Karşı taraf ise kendi tanıklarını bir sonraki duruşmada Mahkemenin huzurunda dinletmek istediğini belirtmiş, tanıklarına tebligat çıkarılmasını istemiştir.

9. 6/5/2015 tarihli duruşmada karşı taraf, tanıklarını hazır edemediğini beyan etmiş; bir sonraki duruşmada dinlenilmek üzere Mahkemece tekrar tebligat çıkarılmasını istemiştir. Bununla birlikte başvurucunun istinabe yoluyla dinlenilmesini istediği tanıkları için mahal mahkemesine müzekkere yazıldığı ancak tanıkların henüz dinlenmediği, duruşma gününün mahal mahkemesince ileri bir tarihe bırakıldığı hususları tutanakla tespit edilmiştir.

10. 8/7/2015 tarihli duruşmada, başvurucu vekilince duruşmaya katılamayacağına dair mazeret dilekçesi sunulmuştur. 21/10/2015 tarihli duruşmada Mahkeme, başvurucunun tanığı M.G. için yazılan istinabe müzekkeresinin adres yanlışlığı nedeniyle bilaikmal iade edildiğini tespit etmiş; başvurucu, M.G.nin güncel adresini bildirmek üzere süre istemiştir. Karşı taraf ise tanıklarını hazır edemediğini belirtmiş; mahal mahkemesine istinabe müzekkeresi yazılmasını ve gider avansını yatırmak üzere süre verilmesini talep etmiştir.

11. 23/12/2015 tarihli duruşmada, istinabe yoluyla dinlenilmek üzere mahal mahkemesine müzekkere yazılan tanıkların ifadelerinin henüz alınmadığı tespit edilmiş, müzekkere ikmalinin beklenmesine karar verilmiştir. 16/3/2016 tarihli duruşmada, tanık beyanlarına karşı yazılı olarak beyanda bulunmak isteyen karşı taraf vekiline süre verilmiştir. Bununla birlikte karşı taraf tanığı İ.S.ye bir sonraki duruşmada dinlenilmek üzere tebligat çıkarılmasına, taraflarca tahsisi istenen aile konutunda oturan kişinin tespiti için emniyet birimlerine müzekkere yazılmasına karar verilmiştir.

12. 4/5/2016 tarihli duruşmada Mahkeme, İ.S. ve müşterek çocukları dinlemiş; tanık beyanlarına karşı yazılı olarak beyanda bulunmak isteyen taraf vekillerine süre vermiştir. 5/10/2016 tarihli duruşmada başvurucu vekilince sunulan dilekçeyi inceleyip beyanda bulunmak üzere süre talep eden karşı taraf vekiline bir sonraki duruşmaya kadar süre verilmiştir. 23/12/2016 tarihli duruşmada dosyanın incelemeye alınmasına karar verilmiştir. 19/4/2017 tarihli duruşmada karşı taraf vekili duruşmaya katılamayacağına dair mazeret dilekçesi sunmuştur.

13. 10/5/2017 tarihinde Mahkeme; başvurucunun davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, maddi ve manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulüne, karşı davanın reddine, müşterek çocuğun velayetinin babaya bırakılmasına karar vermiştir.

14. Başvurucu ve karşı taraf, anılan karara karşı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesine (11. Hukuk Dairesi) istinaf başvurusunda bulunmuştur. Karşı taraf 4/9/2017 tarihli istinaf dilekçesinde; ileri sürdüğü vakıaların ve delillerinin yeterince değerlendirilmeden ve incelenmeden boşanma kararı verildiğini, hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarlarının fahiş olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu ise 7/9/2017 tarihli istinaf dilekçesinde karşı tarafın açtığı davanın reddedilmesine rağmen aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmemesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

15. 11. Hukuk Dairesi, Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Sekreterliğinin 26/10/2018 tarihli yazısına istinaden İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 38. Hukuk Dairesinin (Daire) 1/11/2018 tarihinde faaliyete geçirileceğini belirtmiş; dosyaların paylaşılmasına ilişkin 30/10/2018 tarihli protokol kapsamında dosyanın Daireye gönderilmesine 2/11/2018 tarihinde karar vermiştir.

16. Başvurucu, istinaf incelemesi devam ederken 17/9/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

17. Daire 21/10/2019 tarihinde karşı tarafın istinaf talebinin esastan reddine, başvurucunun vekâlet ücretine ilişkin istinaf talebinin kabulüne karar vermiştir. Boşanma kararı 19/11/2019 tarihinde kesinleşmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

18. 9/1/2003 tarihli ve 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun'un "Usul hükümleri" kenar başlıklı 7. maddesi şöyledir:

 “Aile mahkemeleri, önlerine gelen dava ve işlerin özelliklerine göre, esasa girmeden önce, aile içindeki karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörünün korunması bakımından eşlerin ve çocukların karşı karşıya oldukları sorunları tespit ederek bunların sulh yoluyla çözümünü, gerektiğinde uzmanlardan da yararlanarak teşvik eder. Sulh sağlanamadığı takdirde yargılamaya devam olunarak esas hakkında karar verilir.”

19. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "Evlilik birliğinin sarsılması" kenar başlıklı 166. maddesi şöyledir:

 “1. Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

2. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

3. Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. ...”

20. 4721 sayılı Kanun'un "Boşanmada yargılama usulü" kenar başlıklı 184. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “1. Hâkim, boşanma veya ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz. ...

3. Tarafların bu konudaki her türlü ikrarları hâkimi bağlamaz.

4. Hâkim, kanıtları serbestçe takdir eder. ...”

B. Uluslararası Hukuk

1. Uluslararası Mevzuat

21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Evlenme hakkı" kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:

 “Evlenme çağına gelen her erkek ve kadın, bu hakkın kullanımını düzenleyen ulusal yasalara uygun olarak evlenme ve aile kurma hakkına sahiptir.”

22. 10/12/1948 tarihinde kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “ a. Evlilik çağına varan her erkek ve kadın, ırk, vatandaşlık ya da din bakımlarından hiçbir sınırlamaya bağlı olmaksızın evlenmek ve aile kurmak hakkına sahiptir. ...

c. Aile, toplumun doğal ve temel ögesidir; toplum ve devlet tarafından korunma hakkına sahiptir.”

23. 16/12/1966 tarihinde kabul edilen Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “1. Aile toplumun doğal ve temel birimidir ve toplum ve devlet tarafından korunma hakkına sahiptir.

2. Evlenebilecek yaşta bulunan erkek ve kadınlara, evlenme ve bir aile kurma hakkı tanınacaktır.

...”

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) evlenme hakkının taraf devletlerin ulusal hukuklarına tabi bir hak olarak kişisel, sosyal ve hukuki birtakım sonuçlarının olduğunu kabul etmekte; hakkın özüne zarar verecek şekil ve kapsamda olmadığı sürece ulusal mevzuatta evlenme hakkını sınırlandırabilecek düzenlemelere yer verilebileceğine işaret etmektedir (B. ve L./Birleşik Krallık, B. No: 36536/02, 13/9/2005, § 34).

25. AİHM, uzun sürdüğü iddia edilen boşanma davasında başvurucunun yeni bir evlilik gerçekleştirmesine imkân sağlanmaması yönündeki şikâyetini evlenme hakkı yönünden de incelemiş ve boşanma işlemlerinin makul bir süre içinde tamamlanmaması gibi hakkın özünü zedeleyecek nitelikteki şartların bazı durumlarda Sözleşme'nin 12. maddesi bağlamında sorun oluşturabileceğini belirtmiştir (Aresti Charalambous/Kıbrıs, B. No: 43151/04, 19/7/2007, § 56).

26. AİHM Johnston ve diğerleri/İrlanda (B. No: 9697/82, 18/12/1986) kararında, boşanma hakkının Sözleşme'de yer almadığını ve 12. maddenin yorum yoluyla genişletilemeyeceğini ifade etmiştir (Johnston ve diğerleri/İrlanda, § 51). Bu kapsamda AİHM boşanma işlemleri ve evlenme hakkı arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu kabul etmemektedir. Bununla birlikte boşanma usul ve sürecinin kabul edilebilir sınırlamalar içermediği noktada evlenme hakkıyla ilişkilendirilebileceğini de belirtmiştir (F./İsviçre, B. No: 11329/85, 18/12/1987, § 32).

27. AİHM, evlenme hakkının belirli süreyle kullanılamadığı şikâyetini içeren başvurularda süre unsurunu tek kriter olarak belirlememekte; hakkın özünün zarar görüp görmediği hususunu temel alan bir inceleme yapmaktadır (Jaremowicz/Polonya, B. No: 24023/03, 5/4/2010, § 60; Chernetskiy/Ukrayna, B. No: 44316/07, 8/12/2016, § 34).

28. AİHM V.K./Hırvatistan (B. No: 38380/08, 27/11/2012) kararında, hükûmetin başvurucunun evlenmek istediği kadına ilişkin herhangi bir kişisel bilgiyi derece mahkemelerine sunmadığı yönündeki iddialarına karşılık olarak böyle bir şartın iç hukukta dayanağı olmadığına dikkat çekmiştir. Her hâlükârda ulusal mahkemelerin boşanma davasını özenli ve makul sürede yürütmeye ilişkin yükümlülükleri olduğunu ifade etmiştir (V.K./Hırvatistan, § 104).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Anayasa Mahkemesinin 29/2/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

30. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

31. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesi içtihadına atıf yapılarak somut olayın kendine özgü şartlarına göre değerlendirme yapılması gerektiği bildirilmiştir.

2. Değerlendirme

32. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

33. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Evlenme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

34. Başvurucu 8/9/2014 tarihinde açtığı boşanma davası hakkında Mahkemenin kararı sonrasında, istinaf üzerine dosyanın önce Hukuk Dairesine gönderildiğini, aradan 1 yıl 1 ay geçtikten sonra 2/11/2018 tarihinde bu kez dosyanın Daireye gönderilmesine karar verildiğini ifade etmiştir. Başvurucu, bireysel başvuruda bulunduğu tarih itibarıyla istinaf incelemesinin iki yıldır, boşanma sürecinin ise yaklaşık beş yıldır devam ettiğini, kendisine yeni bir düzen kuramadığını, evlenme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

35. Bakanlık görüşünde; kabul edilebilirlik yönünden istinaf incelemesi devam ederken başvurucunun bireysel başvuruda bulunduğu ve başvurudan bir ay sonra istinaf incelemesi tamamlanarak boşanma kararının kesinleştiği, anılan hususların başvurucunun mağdur sıfatının bulunup bulunmadığı ortaya konulurken yapılacak kabul edilebilirlik incelemesinde dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Esas yönünden ise boşanma davasının makul sürede sonuçlandırılmamasının evlenme hakkının özünü zedelemesi hâlinde sorun oluşturabileceği, bu kapsamda başvurucunun şikâyetleri incelenirken devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında adil yargılama gereklerine uygun ve usul yönünden güvenceleri haiz bir yargılama kapsamında incelenip incelenmediği hususunun dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

36. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuruda bulunduktan sonra boşanma kararı verilmiş olsa dahi hakkın niteliği gereği mağdur sıfatının ortadan kalkmadığını, yargılamanın uzun sürmesinin evlenme hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

37. Anayasa'nın "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes ... aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir... aile hayatının gizliliğine dokunulamaz..."

38. Anayasa'nın "Ailenin korunması ve çocuk hakları" kenar başlıklı 41. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ... için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar..."

39. Başvurucunun şikâyetlerinin uzun süre devam eden boşanma davası nedeniyle yeniden evlenme/aile kurma hakkından mahrum bırakıldığı iddiasından kaynaklandığı anlaşıldığından başvurunun evlenme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Uygulanabilirlik Yönünden

40. Sözleşme'nin 12. maddesinde ayrıca ve özel olarak düzenlenen evlenme hakkı, Sözleşme'nin 8. maddesinde yer verilen özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile de yakından ilişkilidir. Anayasa'da ise evlenme hakkı ile ilgili açık bir normatif düzenleme bulunmamakla birlikte bu hakkın Anayasa'da yer verilen bazı hükümlerde mündemiç olduğu Anayasa Mahkemesince kabul edilmiştir (Hüseyin Kesici, B. No: 2013/3440, 20/4/2016, § 44; Ö.Ç., B. No: 2014/8203, 21/9/2016, § 51; D.K., B. No: 2015/11159, 25/9/2019, § 57; S.A., B. No: 2017/40199, 8/9/2020, § 48).

41. Anayasa Mahkemesi birçok kararında Anayasa'nın 41. maddesinde aile kurumunun özel olarak düzenlendiğini, anayasal güvenceye bağlandığını ifade ederek aile kurma hakkının ayrıca ve özel olarak korumaya alınmasını mümkün kılmıştır. Buna göre aileyi Türk toplumunun temeli olarak tanımlayan Anayasa'nın 41. maddesinde ailenin birey ve toplum hayatındaki önemine işaret edilmiş, devlete ailenin korunması için gerekli düzenlemeleri yapması ve teşkilatı kurması konusunda ödevler yüklenmiştir. Böylece aile kurumuna anayasal koruma sağlanmıştır (AYM, E.2005/26, K.2008/105, 15/5/2008; E.1999/35, K.2002/104, 12/11/2002; E.2013/158, K.2014/68, 27/3/2014; S.A., § 49).

42. Anayasa Mahkemesine göre Anayasa'nın 20. ve 41. maddeleri, evlenme ve aile kurma hakkı açısından önemli birer normatif dayanaktır (Hüseyin Kesici, § 44; Ö.Ç., § 51; D.K., § 57). Ancak aile kurma/evlenme hakkının aile hayatına saygı hakkından farklı bir hak olduğu belirtilmelidir. Aile hayatına saygı hakkının güvencelerinden bahsedilebilmesi için öncelikle aile olarak nitelendirilen bir birlikteliğin ya da yakın bağın varlığı gerekir (Murat Demir [GK], B. No: 2015/7216, 27/3/2019, § 72). Dolayısıyla Anayasa'nın 20. maddesinde düzenlenen aile hayatına saygı hakkı aile kurma hakkını değil daha önce gerçekleşen bir evlilikle ortaya çıkan aile hayatına saygıyı korumaktadır. Aile kurma/evlenme hakkı ise belirli şartları taşıyan bireylerin yasalara uygun şekilde evlenebilmeleri açısından hakkın amacına uygun şekilde gerekli koşulların ve kolaylığın sağlanmasını güvence altına almaktadır (S.A., § 50).

43. Öte yandan evlenmek veya evlenmemek kişinin daha ziyade özel hayatının bir parçasını oluşturmakta; bu yönüyle söz konusu hak, Anayasa'nın 20. maddesinde yer verilen özel hayata saygı hakkının bir görünümünü ifade etmektedir. Evlenme hakkıyla bağlantılı olan diğer düzenleme ise Anayasa'nın 41. maddesidir. Anılan maddenin metninde evlenme hakkından açıkça bahsedilmemekle birlikte madde gerekçesinde yer alan "Ailenin korunması fikrinin, her şeyden önce Medenî Kanun anlamında evliliklerin kurulmasını yaygınlaştırmak ve kolaylaştırmak olduğu şüphesizdir." ifadesinden yola çıkıldığında amaçsal bir yorum ile belirtilen hakkın Anayasa'da güvence altına alındığı sonucuna ulaşılmaktadır (Hüseyin Kesici, § 44; Ö.Ç., § 51; D.K., § 57; S.A., § 51).

44. Sözleşme'de tanınan, Anayasa'nın 20. ve 41. maddeleri kapsamında da özel hayata saygı hakkı içinde incelenen evlenme hakkı; salt belirli bir kişiyle evlenme talebiyle sınırlanmamış olup geniş anlamda aile kurma iradesini esas almaktadır. Bu kapsamda boşanma davası otomatik olarak evlenme hakkının ihlaline yol açmaz ise de ulusal hukuk sisteminde yeni bir evlilik yapmak mevcut evliliğin sona ermesiyle mümkündür. Bununla birlikte ulusal hukuk sisteminde sadakat yükümlülüğünün boşanma davası süresince de devam ettiği gözetildiğinde kişinin özel ve aile hayatını düzenleyebilmesi, aile kurma bağlamında özel hayatına dair kararlar alabilmesi için devletin boşanma davalarını makul bir sürede sonlandırma yükümlülüğü olduğunu kabul etmek gerekir. Ayrıca bu bağlamda somut olayda istinaf incelemesi devam ederken bireysel başvuruda bulunan başvurucunun evlenme hakkına dayanak teşkil eden evlenme iradesinin var olup olmadığının tespiti noktasında katı bir yorumdan kaçınılmalıdır.

45. Bu açıklamalar doğrultusunda başvurucunun temel iddiası, boşanma davasının uzun sürmesi nedeniyle yeniden evlenme/aile kurma hakkının ihlal edildiğine ilişkin olup şikâyetin özel hayata saygı hakkının kapsamı içinde bulunan evlenme hakkı bağlamında ele alınması gerektiği kanaatine varılmıştır.

b. Kabul Edilebilirlik Yönünden

46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön şart birlikte bulunmalıdır. Bu ön şartlar, başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı başvurucunun güncel bir hakkının ihlal edilmesi, bu ihlalden dolayı kişinin kişisel olarak ve doğrudan etkilenmesi, bunların sonucunda da mağdur olduğunu ileri sürmesidir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42).

47. Bireysel başvuruda mağdur kavramı, davada menfaat veya dava ehliyeti gibi kurallardan bağımsız bir şekilde yorumlanır. Ayrıca mağdur kavramının yorumu, günümüzde toplumun şartları ışığında değişime tabi olup bu kavram aşırı biçimcilikten uzak bir şekilde uygulanmalıdır (Tezcan Karakuş Candan ve diğerleri, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 20).

48. Somut olayda başvurucu, boşanma davasına ilişkin istinaf incelemesi devam ederken bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvuru tarihinden yaklaşık bir ay sonra istinaf incelemesi sonuçlanmış, iki ay sonra boşanma kararı kesinleşmiştir.

49. Her ne kadar başvurucunun boşanma davası davanın kabulü kararıyla sonuçlansa da evlenme hakkı mahiyeti gereği sonuç odaklı bir değerlendirme yanında sürece ilişkin bir incelemeyi de gerektirdiğinden başvurucunun mağdur statüsünün bulunduğu kabul edilmelidir.

50. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan evlenme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

51. Evlenme hakkının belirtilen anayasal dayanakları ile devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 5. maddesi dikkate alındığında söz konusu güvencelerin hayata geçirilmesi konusunda devletin üstlenmesi gereken pozitif yükümlülüklerin bulunduğu değerlendirilmektedir. Bu kapsamdaki yükümlülüklerin temelinde ailenin kurulması ile evliliğin gerçekleştirilmesine yönelik hukuki şartların düzenlenmesi ve uygulanması olduğu söylenebilir (D.K., § 60; S.A., § 55; Ö.Ç.§ 53).

52. Resmî bir evliliğin sona erebilmesinin nedenlerinden biri de ilgili mevzuatta sayılan nedenlerin gerçekleşmesi durumunda yetkili ve görevli mahkemelerce verilen boşanma kararıdır. Bu yönde verilen kararın kesinleşmesi üzerine boşanan eşler, evlilik için gerekli şartları taşıdıkları müddetçe yeniden evlenme hakkına sahip olacaklardır. Dolayısıyla boşanma davasına ilişkin sürecin ve akabinde gerçekleştirilecek işlemlerin hakkın özünü zedelemeyecek şekilde uygun bir zaman aralığında ve etkili hukuki çarelere başvurularak tamamlanması evlenme hakkının gerekliliklerinden biri olarak ortaya çıkmaktadır (D.K., § 61; S.A., § 56). Bu kapsamda boşanma davasının evlenme hakkının özünü zedeler bir duruma gelmemesi noktasında devlete yüklenen yükümlülük kararın sonucundan ziyade usulüne ilişkindir (S. A., § 58).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

53. Evlilik birliğinin sona erdirilmesine ilişkin ulusal mevzuatın irade özerkliği ve kusur ilkesi temelinde düzenlendiği söylenebilir. Buna göre boşanma ve ferilerine ilişkin tüm hususlarda uzlaşı içinde olan eşlere anlaşmalı boşanma yoluyla evliliklerini kısa sürede sona erdirme imkânı getirilmiştir. Kanun koyucu anlaşmalı boşanma kurumu bakımından irade özerkliğini esas almıştır. Ancak bu hâlde dahi hâkime, boşanma kararı vermeden önce eşleri sulh yoluyla çözüme davet etme ödevi yüklenmiştir. Dolayısıyla kanun koyucunun boşanma söz konusu olduğunda evlilik birliğinin bir an evvel sona erdirilmesinden ziyade alınabilecek daha hafif önlemlerle aile kurumunun devamının sağlanıp sağlanamayacağı hususunun değerlendirilmesine ilişkin bir irade ortaya koyduğu görülmektedir.

54. Öte yandan boşanma ve ferileri hususunda uzlaşamamış ancak evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede temelinden sarsıldığı iddiasında olan eşlere ise karşı tarafa ilişkin iddialarını ispat etmek suretiyle boşanabilmeleri mümkün kılınmıştır. Anılan dava türü uygulamada çekişmeli boşanma davası olarak ifade edilmektedir. Eşlerin boşanma talebi kusur araştırmasını gerektirdiğinden bu tür davalarda kusur ilkesi geçerlidir. Öte yandan boşanma ile birlikte nafaka, tazminat, eşya alacağı, velayet gibi ferî hususlarda da talepte bulunulduğu takdirde mahkemelerin araştırma ve inceleme faaliyetinin kapsamı genişlemektedir. Bu kapsamda ulusal hukuk sisteminde dilekçeler teatisi, ön inceleme, tahkikat ve sözlü yargılama aşamalarından oluşan bir süreç oluşturulmuştur.

55. Boşanma davası süresince devletin mevcut ailenin korunmasına ilişkin olarak pozitif yükümlülükleri devam etmektedir. Bu kapsamda yargılamanın boşanma davasına konu aile ile evlenme hakkı kapsamındaki menfaatler arasındaki gözetilmesi gereken adil dengeyi bozmayacak özenli ve somut olaya uygun makul bir sürede sonuçlandırılması gerekir.

56. Somut olayda başvurucunun davasının evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı boşanma davası vasfında olduğu görülmüştür. Başvurucu; dava dilekçesinde boşanma, maddi ve manevi tazminat ile mal rejiminin tasfiyesi taleplerinde bulunmuştur. Öte yandan başvurucuya karşı açılan davada ise boşanma ile birlikte müşterek çocuğun velayeti talep edilmiştir. Dolayısıyla somut olayda kusur ilkesinin geçerli olduğu bir boşanma ve karşı boşanma davası söz konusudur.

57. Yargılama sürecinin ilk aşamasında Mahkemece on iki duruşma yapıldığı tespit edilmiştir. Anılan duruşmaların önemli bir kısmında tarafların tanıklarının değişen adreslerini bildirmek ve dinlenen tanıkların beyanlarına karşı yazılı olarak beyanda bulunmak üzere süre talep ettiği görülmüştür. Bununla birlikte taraflar bazı tanıklarını Mahkeme huzurunda dinleteceklerini beyan etmelerine rağmen duruşma günü tanıklarını hazır edemediklerini belirterek mahal mahkemelerine istinabe müzekkeresi yazılmasını talep ettikleri anlaşılmıştır. Anılan husus ve mahal mahkemesinin tanık beyanlarını tespitinin beklenmesi de yargılama sürecini uzatan önemli etkenlerden biri olmuştur.

58. Yargılama sürecine istinaf aşaması özelinde bakıldığında ise başvurucunun istinaf başvurusu vekâlet ücretine ilişkin olsa da karşı tarafın istinaf dilekçesinde yeniden kusur incelemesi ile Mahkemenin kararının tamamen kaldırılmasını talep ettiği tespit edilmiştir. İstinaf aşamasında yeni daire kurulması sebebiyle esası incelenmeksizin dosyanın ilgili daireye gönderilmesine karar verilmiş ise de toplamda iki yıllık bir sürenin sonunda istinaf incelemesinin tamamlandığı anlaşılmıştır. Boşanma ve karşı boşanma davası olmak üzere her iki davanın da istinaf talebine konu edildiği ve istinaf incelemesinin yeniden kusur araştırmasını içerecek şekilde yapıldığı dikkate alınmalıdır.

59. Somut olayda boşanma ve karşı boşanma davası iki dereceli yargılamada yaklaşık beş yıl sürmüştür. İlk derece aşamasındaki yargılama sürecini uzatan önemli bir etkenin başvurucu da dâhil olmak üzere taraf iradelerinden kaynaklandığı tespit edilmiştir. İstinaf aşamasında, dosyanın yeni kurulan daireye devri sonrasında bir yıl içinde kanun yolu incelemesi sonuçlandırılmıştır. Bu kapsamda somut olayın koşullarında evlenme hakkını zedelemeyecek şekilde gerekli özen yükümlülüğünün gösterildiği ve yargılamanın sonuç itibarıyla başvurucunun neden olduğu gecikme de gözetildiğinde davanın makul bir sürede tamamlandığı, dolayısıyla başvurucunun evlenme/aile kurma hakkına ilişkin devlet tarafından üstlenilmesi gereken pozitif yükümlülüklerin yerine getirildiği değerlendirilmiştir. Anılan davaların kapsamı itibarıyla etkili bir yargılama süreci yürütülmesine dair makul gereklilik de gözetildiğinde evlenme hakkının özüne zarar verdiğinin kabul edilemeyeceğine kanaat getirilmiştir.

60. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 20. ve 41. maddelerinde güvence altına alınan evlenme hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

Engin YILDIRIM, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI ve Kenan YAŞAR bu görüşe katılmamıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Evlenme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 20. ve 41. maddeleri kapsamında güvence altına alınan evlenme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Engin YILDIRIM, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI ve Kenan YAŞAR'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/2/2024 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

1. Başvurucu tarafından 8/9/2014 tarihinde açılan boşanma davası boşanmaya hükmedilmek suretiyle 19/11/2019 tarihinde sonuçlanmıştır.

2. Davanın devamı esnasında davanın uzamasına neden olan çeşitli vakıalar bulunmakta olup bunların bir kısmı başvurucudan ancak büyük çoğunluğu ise yargılama mercileri ile karşı tarafın işlemlerinden kaynaklanmaktadır.

3. Başvurucudan kaynaklanan sebeplere dair süreler düştüğünde dahi boşanma davasına ilişkin toplam zaman dilimi 4 yılın üzerinde kalmaktadır.

4. Diğer taraftan Adalet Bakanlığı’nın belirlediği hedef süre uygulamasında bu davalar için öngörülen gün sayısı 600 olup somut davada bu süre de fazlasıyla aşılmış durumdadır.

5. Makul süreye ilişkin hak ihlali başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle inceleme konumuz dışında bulunmakta olup somut olayda değerlendirilmesi gereken konu bu boşanma davasının başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında düzenlenen özel hayata saygı hakkı kapsamında evlenme ve 41. madde kapsamındaki aile hakkına olan etkilerinin değerlendirilmesidir.

6. Çoğunluk söz konusu boşanma davasının bu haklar açısından ihlale yol açmadığı kanaatindedir.

7. Derdest bir boşanma davasının kesin hükümle sonuçlanana kadar tarafların yeniden evlenmeleri önünde hukuki bir engel oluşturduğunda bir tereddüt bulunmamaktadır.

8. Davaların makul olmayan bir süre devam etmesi, adil yargılanma hakkının ihlaline neden olmasının yanında boşanma davalarının niteliği gereği kişilerin evlenme ve aile kurma haklarına dair olumsuz bir tesir ifa edecekleri de aşikardır.

9. Boşanma davalarının özellikleri gereği davalar görülürken tarafların yeniden evleneceklerini ve bu nedenle derdest davanın bir an önce sonuçlandırılması gerektiği yönünde bir beyanda bulunmalarını beklemek gerçekçi bir beklenti olmayacaktır. Zira bu söylemin kişilerin sadakat yükümlülüğünün ihlali manasına gelme riski bulunmaktadır.

10. Buna rağmen kadın başvurucu istinaf aşamasında uzayan davanın müstakbel hayatına etkilerine ilişkin iddiaları dile getirmiştir. Dahası başvuru dilekçesinde bu konuya ilişkin açıklama ve iddialara da yer vermiştir.

11. Diğer taraftan somut olayın niteliklerinin de bu bireysel başvuruda gözetilmesi gerekmektedir.

12. Başvurucu 1969 doğumlu olup davanın açıldığı tarih itibariyle 45 yaşındadır ve yeni bir evlilik yapması mümkün olmakla birlikte biyolojik olarak çocuk edinme kabiliyetinin son dönemlerinde bulunmaktadır. Davanın sonuçlandığı tarih itibariyle yaşı 50 ye ulaşmıştır.

13. Dahası boşanma davaları kesinleştikten sonra kadınlar evlenme hakkına hemen sahip olamamakta Türk Medeni Kanunu’nun 132. maddesi gereğince 300 günlük iddet müddetini beklemek durumunda kalmaktadırlar. Gerçi gebe olunmadığının tespiti halinde bu bekleme durumu ortadan kalkmakla birlikte bu sürecinde zamansal bir karşılığı bulunmaktadır.

14. Davanın istinaf sürecinde daire değişikliği nedeniyle incelenmesi bir yılı aşkın bir süre gecikmiş, bu sürenin de dahil edilmesi sonucu istinaftaki bekleme süresi 2 yıllık bir zaman dilimine ulaşmıştır. Bu uzama nedeniyle taraflara bir kusur izafe etmek de mümkün değildir.

15. Tüm bu olguların birlikte değerlendirilmesinde boşanma davasının uzun sürmesinin başvurucunun evlenme hakkını, daha da önemlisi aile hakkını ihlal ettiğini değerlendirdiğimizden çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne iştirak edilmemiştir.

Üye

Engin YILDIRIM

Üye

Selahaddin MENTEŞ

Üye

Basri BAĞCI

Üye

Kenan YAŞAR