KARARLAR

AYM'nin 2019/24942 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 11/7/2024 tarihli ve 2019/24942 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SÜLEYMAN GÜNGEN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/24942)

 

Karar Tarihi: 11/7/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Soner GÖÇER

Başvurucu

:

Süleyman GÜNGEN

Vekilleri

:

Av. Nevroz UYSAL ASLAN

 

 

Av. İlyas TARIM

 

 

Av. Aycan İRMEZ

 

 

Av. İsmail ERCAN

 

 

Av. Büşra DEMİR

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, Şırnak'ta terör örgütüne yönelik operasyonlar sırasında ölüm olayı meydana gelmesi ve bu konuya ilişkin etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. PKK terör örgütü 12/8/2015 tarihinden itibaren Şırnak il merkezinin de dâhil olduğu bazı merkezlerde öz yönetim ilan etmiştir. Öz yönetim ilan ettiği bölgelerde patlayıcıyla tuzaklanmış hendekler kazmak ve barikatlar kurmak suretiyle yalıtılmış bölgeler oluşturmaya çalışan PKK terör örgütü, kamuda hendek olayları olarak adlandırılan ve aylarca devam eden bu süreçte roketatarlar, keskin nişancı tüfekleri, patlayıcılar ve otomatik saldırı tüfekleri kullanarak terör saldırıları düzenlemiştir. Okullar, hastaneler, barajlar, adliye binaları, ambulanslar gibi temel kamu hizmetlerini sağlayan eşya ve binaların yanında sivilleri de hedef alan bu terör saldırılarında 335 sivil hayatını kaybederken 2.106 kişi yaralanmıştır. Terör saldırılarında 859 güvenlik görevlisi ve Derik kaymakamı şehit olmuş, 4.711 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Bu terör eylemlerinin engellenmesi, halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla sözde öz yönetim ilan edilen bazı bölgelerde mülki idare amirliklerince sokağa çıkma yasakları uygulanarak terörle mücadele operasyonları başlatılmıştır (hendek olayları, öz yönetim ilanları, PKK terör örgütünün şehir savaşı stratejisi ve sokağa çıkma yasakları hakkında arka plan bilgisi ile ayrıntılı açıklamalar için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 16-28, 67, 346-348).

3. Başvuru konusu olay, operasyonların gerçekleştirildiği ve sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı dönemde yaşanmış olup başvuru formu ve ekleri ile Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşü ve eklerinde ifade edildiği şekliyle özetle şöyledir:

4. 23/7/2016 tarihinde Şırnak'ın Bahçelievler Mahallesi, Kavaklı Caddesi'nde bulunan, güvenlik güçleri tarafından B 437 olarak kodlanmış 28 numaralı binada tespit edilen, örgüt mensuplarınca açılmış tünelde TEM-4 ve TEM-6 kod numaralı güvenlik ekibince yapılan arama tarama faaliyeti sırasında meydana gelen patlama neticesinde tünelde çökme olmuştur. Yapılan kontrolde tünel içinde üç erkek cesedi bulunmuştur. Ayrıca Kalaşnikof marka uzun namlulu bir silah, bu silaha ait bir şarjör ve şarjöre basılı hâlde 28 yirmi sekiz fişek ele geçirilmiş; bir kısım tıbbi malzeme, pil, batarya, 3M maske ve filtre ile havuz gözlüğü ve tornavida bulunmuştur. Olay yerinde çevre güvenliğinin sağlanamaması nedeniyle ceset ve bulgular TEM (Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı) ekiplerince muhafaza altına alınmış, cesetler hastane morguna gönderilmiş, bulgular ise Olay Yeri İnceleme ekibine teslim edilmiştir. Olay Yeri İnceleme Raporu Formu'nda tespit edilen tünelin imhası sırasında TEM ekiplerinin cesetlere ve yukarıda belirtilen bulgulara ulaştığı ifade edilmiştir.

5. 24/7/2016 günü Cumhuriyet savcısı huzurunda, kamera kaydı ve fotoğraf çekimiyle kayıt altına almak suretiyle otopsi işlemi yapılmıştır. Her üç cesedin de üst tarafının çıplak olduğu görülmüş, alt taraftaki kıyafetlerin ise incelemeye uygun olmadığı anlaşılarak imhasına karar verilmiştir. İşlem sırasında hazır bulunan Olay Yeri İnceleme ekibi her üç cesetten de el svapları ve parmak izleri almıştır. Cesetler üzerinde yapılan otopsi işlemi neticesinde;

i. 2016/1673 soruşturma numarası ile kodlanan cesedin üzerinden Kalaşnikof marka silaha ait iki dolu fişek çıktığı ayrıca H.K. adına düzenlenen nüfus cüzdanı bulunduğu, otopsi işlemi sonucunda kesin ölüm sebebinin yapılacak toksokolojik ve histopatolojik inceleme sonucunda tespit edilebileceği,

ii. 2016/1674 soruşturma numarası ile kodlanan cesedin otopsi işlemi sonucunda ölümün bomba veya benzeri mühimmat patlaması ile husulü mümkün, blast etkisine bağlı akciğer yaralanmasıyla gelişen iç kanama ve doku harabiyetinden meydana geldiği,

iii. 2016/1675 soruşturma numarası ile kodlanan cesedin otopsi işlemi sonucunda ölümün bomba veya benzeri mühimmat patlaması sonucu şarapnel parçası isabet etmesi ile husulü mümkün, femur ve pelvik kemikleri kırıklarıyla birlikte blast etkisine bağlı akciğer yaralanmasıyla gelişen, iç kanama ve doku harabiyetinden meydana geldiği mütalaa edilmiştir.

6. Cesetlerden alınan parmak izlerinin APFİS (Otomatik Parmak İzi Teşhis Sistemi) veri tabanı üzerinden sorgulanması neticesinde herhangi bir kayda rastlanmamış, olay yeri parmak izleri ile yapılan faili meçhul sorgulamasında da eşleşme olmamıştır.

7. Başvurucu Süleyman Güngen ve eşi L.G.nin yaptığı teşhis işlemi neticesinde kimliği belirsiz cesetlerden 2016/1674 soruşturma numarası ile kodlanan cesedin başvurucunun oğlu R.G. olduğu anlaşılmıştır.

8. R.G.nin babası başvurucu Süleyman Güngen ile annesi L.G. Cumhuriyet savcısı huzurunda alınan beyanlarında özetle sokağa çıkma yasağının başlamasından önce R.G. de dâhil aile efradıyla Şırnak'taki ikametgâhlarında olduklarını, sokağa çıkma yasağına ilişkin anonslar yapıldığında oğullarının eve gelmesini beklediklerini ancak gelmediğini, oğullarını bulamayınca Şırnak'tan çıkarak Toptepe köyüne gittiklerini ifade etmiştir. Ayrıca oğulları R.G.nin terör örgütü bir bağlantısı olmadığını, esasen akli dengesinin çok da yerinde olmayıp birileri tarafından kandırılmış olabileceğini ileri sürmüştür.

9. Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün uzmanlık raporuna göre R.G.nin cesedinden alınan el svabı örneklerinde atış artıklarında bulunan antimion (Sb) elementi tespit edilmiştir.

10. Farklı soruşturma dosyalarında beyanlarına başvurulan tanıklar M.E.N., D.T., B.Y., A.Y., A.Y., A.A., Z..K. ve V..Y. ile gizli tanık Saltuk; R.G.yi fotoğraflarından teşhis edip R.G.nin kod adının Botan olduğunu, Bahçelievler Mahallesi YPS (Sivil Savunma Birlikleri) yapılanmasında yer aldığını, barikat ve hendek yapımına yardım ettiğini, mahallede nöbet tuttuğunu beyan etmiştir.

11. Kolluk tarafından düzenlenen İnternet Tespit Tutanağı'na göre güvenlik güçlerinin terör örgütüne müzahir yayın yaptığını değerlendirdiği DİHA adlı ajansın internet sitesinde "YPS'li G. son yolculuğuna uğurlandı" başlıklı bir haber yapılmıştır. Haberde R.G.nin "Şehit namırın" sloganları ile defnedildiği ifade edilmiştir. Yine kolluk tarafından düzenlenen Araştırma Tutanağı'nda, R.G.nin terör örgütünün silahlı aparatlarından ÖS/YDG-H bünyesinde Bahçelievler Mahallesi'nde faaliyet gösteren 2. Timde faaliyet yürüttüğü yönünde teyite muhtaç istihbari bilgiler olduğu, molotofkokteylli ve havai fişekli korsan gösteri suçundan arşiv kaydı, ayrıca silahlı terör örgütüne üye olma suçundan arama kaydı bulunduğu belirtilmiştir.

12. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığınca 25/11/2018 tarihinde kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararda, R.G. dâhil üç maktulün güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen operasyon esnasında öldürüldüğü değerlendirilmiş; R.G.nin YPS savaşçısı olduğu ifade edilmiştir. Bu kabul ve tespit sonrası Cumhuriyet Başsavcılığı, R.G.nin kolluk kuvvetlerinin yetkili bir merciden aldıkları hukuka uygun emri yerine getirirken meşru müdafaa kapsamında öldürüldüğü, bu durumun da hukuka uygunluk nedenleri arasında yer aldığı sonucuna ulaşmıştır.

13. Başvurucu, karara itiraz etmiş; itirazı inceleyen Şırnak Sulh Ceza Hâkimliği 17/5/2019 tarihli kararla itirazın reddine karar vermiş, "...ölüm olayının; terör örgütüne yönelik operasyonlar sırasında, terör örgütü üyeleri tarafından oluşturulan sığınağın içerisinde, maktullerin kendi sebep oldukları patlama sonucunda gerçekleştiğinin ve ölüm olayında güvenlik güçlerinin her hangi bir dahili olmadığı anlaşılması karşısında, orantılılık ilkesinin değerlendirilmesine gerek olmadığı..." kanaatine varmış, bu kanaate gerekçe olarak güvenlik güçlerinin içeri doğru ilerlemek istediği esnada sığınağın içinde üst üste üç patlama meydana geldiğine dair tutanakları, R.G.nin cesedinden alınan sol el avuç içi ve sol el üstü svaplarında atış artıklarında bulunan antimon (Sb) elementinin tespit edilmesini, R.G.nin YPS yapılanmasında yer aldığına dair teşhis ve beyanları göstermiştir. Ayrıca etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlal edilmediği tespitine de yer vermiştir.

14. Başvurucu, nihai kararı 26/5/2019 tarihinde öğrendikten sonra 25/6/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

II. DEĞERLENDİRME

15. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

16. Başvurucu; oğlu R.G.nin güvenlik güçlerince öldürüldüğünü, yapılan müdahalenin zorunlu ve ölçülü olmadığını, soruşturmanın etkili bir şekilde yürütülmediğini ve kararların gerekçesiz olduğunu belirterek, yaşam hakkının, etkili soruşturma yükümlülüğünün ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlık (Bakanlık) görüşünde; R.G.nin ölümünün kendi sebep olduğu patlama sonucunda gerçekleştiği ve ölüm olayında güvenlik güçlerinin herhangi bir dahlinin olmayıp yetkili bir merciden aldıkları hukuka uygun emri yerine getirdikleri, dahası meşru müdafaa hakkı kapsamında hareket ettikleri bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formlarında dile getirdiği iddialara benzer iddialar dile getirmiştir.

17. Başvurucunun şikâyetlerinin özü, yakınının güvenlik güçlerinin güç kullanması sonucu öldüğüne ve bununla ilgili ceza soruşturmasının etkisiz olduğuna ilişkindir. Bu nedenle başvurunun yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında incelenmesi gerekir.

18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

19. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutuna ilişkin genel ilkelere Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yer verilmiştir (aynı kararda bkz. §§ 320-331). Devlet, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümlere ilişkin soruşturmaların etkili olabilmesi için soruşturma makamları olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olmalı; resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmelidir. Soruşturma süreci kamu denetimine açık olmalı ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılımları sağlanmalıdır. Makul bir özen ve süratle yürütülmesi gereken soruşturma sonucunda alınan karar, soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olmalı; bunun yanı sıra söz konusu kararın yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermelidir (detaylı aktarım için bkz. Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016; Cembeli Erdem, B. No: 2014/19077, 18/4/2018; Cem Sarısülük ve diğerleri [GK], B. No: 2015/16451, 15/12/2021).

20. Somut başvuruda kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda; R.G.nin güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğü kabul edilmiş ve güvenlik güçlerinin yetkili bir merciden aldıkları hukuka uygun bir emri yerine getirdikleri, bu emri yerine getirdikleri esnada meşru müdafaa hakkı kapsamında hareket ettikleri ifade edilmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itiraz üzerine yapılan inceleme neticesinde ise Sulh Ceza Hâkimliği, ölüm olayının maktullerin kendi sebep oldukları patlama sonucunda gerçekleştiğini ve ölüm olayında güvenlik güçlerinin herhangi bir dahli olmadığını kabul etmiştir. Sulh Ceza Hâkimliği aynı gerekçe ile orantılılık ilkesinin değerlendirilmesine gerek olmadığına karar vermiştir.

21. Aynı delillerden hareket eden Cumhuriyet Başsavcılığı ve Sulh Ceza Hâkimliği farklı sonuçlara ulaşmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığına göre R.G., güvenlik güçlerince öldürülmüş iken Sulh Ceza Hâkimliği, R.G.nin ölümünde güvenlik güçlerinin herhangi bir dahli olmadığını kabul etmiştir. Esasen hem Cumhuriyet Başsavcılığı hem de Sulh Ceza Hâkimliği olayın nasıl geliştiği hususunda ölüm olayı sırasında orada bulunan güvenlik görevlilerinin tanzim ettiği tutanaklardan hareketle sonuca ulaşmıştır. Ancak soruşturma sürecinde, patlamanın meydana geldiği sırada orada bulunan güvenlik görevlilerinin bilgisine başvurulmadığı görülmüştür. Olay yerinde çevre güvenliğinin sağlanamaması nedeniyle ceset ve bulgular ölüm olayı sırasında orada bulunan TEM ekiplerince muhafaza altına alınmış, cesetler hastane morguna gönderilmiş, bulgular ise Olay Yeri İnceleme ekibine teslim edilmiştir.

22. Somut başvuruda Olay Yeri İnceleme Raporu Formu'nda, tespit edilen tünelin imhası sırasında cesetlere ulaşıldığı ifade edilmiştir. Bununla birlikte tünelin nasıl imha edildiği, imha sırasında patlayıcı kullanılıp kullanılmadığı belli değildir. Soruşturmada patlamalara neden olan malzemenin güvenlik güçlerince mi yoksa terör örgütü unsurlarınca mı tünele konulduğu, güvenlik güçleri patlayıcı kullanmış ise meydana gelen üç patlamaya güvenlik güçlerince kullanılan patlayıcının neden olup olmadığı, patlayıcıların kullanılmasından önce tünelin kontrol edilip edilmediği araştırılmamıştır. Ölüm olayı sırasında orada bulunan güvenlik görevlilerinin kimler olduğu tutanaklar ile sabittir. Yapılan soruşturma neticesinde aynı delillerden, daha doğrusu aynı tutanaklardan hareket eden Cumhuriyet Başsavcılığının ve Sulh Ceza Hâkimliğinin farklı sonuçlara ulaştığı gözönüne alındığında ölüm olayı sırasında orada bulunan güvenlik güçlerinin bilgisine başvurulması, somut olayın koşullarında maddi gerçeğinin ortaya çıkarılması ve -eğer ölümün güvenlik güçlerinin güç kullanımı sonucu meydana geldiği anlaşılır ise- kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında mutlak zorunlu ve orantılı olup olmadığının belirlenmesi noktasında önemlidir. Bu nedenle somut olayda ölüm olayı sırasında orada bulunan güvenlik görevlilerin ifadelerinin alınması etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken bir delil toplama işlemidir.

23. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.

24. Başvuruya konu olayın gerçekleşme şartlarının belirlenememesi nedeniyle Anayasa Mahkemesinin önünde başvurucunun iddiaları ile adli makamların söz konusu kabulünün değerlendirilmesine olanak verecek yeterlilikte bilgi veya bulgu bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun yaşam hakkının devletin öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin şikâyeti bu aşamada değerlendirilememiştir (benzer yöndeki bir karar için bkz. Yılmaz Adlığ, B. No: 2017/16475, 8/7/2020, §§ 33-34).

III. GİDERİM

25. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden soruşturma yapılması ile birlikte 250.000 TL maddi ve manevi zararının tazmini talebinde bulunmuştur.

26. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği soruşturma mercilerince yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

27. Diğer taraftan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için yaşam hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 200.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

28. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmaması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE Muhterem İNCE'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

D. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2016/1673, K. No: 2018/4707) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net 200.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. 18.800 TL vekâlet ücretinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/7/2024 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu, Şırnak ilinde terör örgütüne yönelik operasyonlar sırasında ölüm olayının meydana gelmesi ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkememiz çoğunluğu, ölüm olayının meydana geldiği esnada orada bulunan güvenlik güçlerinin bilgisine başvurulmadan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Çoğunluğun bu yöndeki görüşüne katılmıyorum.

2. Türkiye, 2015 yılı temmuz ayından itibaren giderek yoğunlaşan terör saldırılarına maruz kalmıştır. Tırmanan terör saldırılarını PKK/KCK terör örgütünün öz yönetim ilanları izlemiştir. Öz yönetim ilan ettiği bölgelerde Öz Savunma Birlikleri (ÖSB) adı altında silahlı gruplar oluşturan PKK terör örgütü, bu gruplar ve YDG-H (Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi) eliyle yollara barikat kurma, hendek kazma ve tünel açma gibi eylemlerde bulunmuştur (Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 25-27).

3. Öz yönetim ilan ettiği tüm bölgelerde benzer bir strateji ile barikat ve hendeklere patlayıcı döşeyen, yolları patlayıcı düzenek kurmak suretiyle tuzaklayan ve karargah olarak kullandığı binaları tünel kazarak birbirine bağlayan terör örgütünün bu şekilde ulaşımı engellediği bölgelerde, güvenlik güçleri ve binaları, ambulanslar dahil kamuya ve özel kişilere ait araç ve eşyaların terör saldırılarına maruz kalması, bir kısmının tahrip edilmesi neticesi eğitim, sağlık ve ulaşım gibi temel kamu hizmetlerine erişim durma noktasına gelmiştir (Cizre ilçesindeki terör olayları, gerçekleştirilen terör saldırıları ile oluşturulan hendek ve barikatlarla ilgili bkz. Naile Bülbül, B. No: 2018/11016, 2/2/2022, § 24; Emine Gerez ve diğerleri, B. No: 2018/37620, 2/2/2022, § 33).

4. Bu gelişmelerin ardından terör örgütünün öz yönetim ilan ettiği bölgelerde terörle mücadele için güvenlik güçleri tarafından geniş çaplı operasyonlar başlatılmıştır. Söz konusu operasyonlar sırasında yüzlerce güvenlik görevlisi şehit olmuş, binlercesi yaralanmıştır. Terörle mücadele operasyonlarının düzenlendiği bazı yerlerde ise sokağa çıkma yasakları uygulanmıştır. Bu kapsamda Şırnak Valiliği Cizre ilçesinde ilk olarak 4/9/2015 tarihinden itibaren terör örgütü mensuplarının etkisiz hale getirilmesi, mayın ve patlayıcılarla tuzaklanmış barikat ve hendeklerin bertaraf edilmesi, vatandaşların can, mal güvenliğinin ve kamu düzeninin sağlanması amacıyla “sokağa çıkma yasağı” ilan edildiğini açıklamıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 28).

5. Başvuruya konu olayda 23/7/2016 tarihinde Bahçelievler Mahallesi, Kavaklı Caddesi’nde bulunan 28 nolu binada örgüt mensuplarınca açılan bir tünelin tespit edildiği, güvenlik mensuplarınca yapılan arama sırasında tünel içerisinden güvenlik güçlerine karşı atılan el bombasının tünelin içinde infilak etmesi sonucu patlama meydana geldiği, patlama sonrası tünelde çökme olduğu, yapılan kontrolde tünel içinde üç erkek cesedine rastlandığı, mevcut olayda iki güvenlik görevlisinin de yaralandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca olay mahallinde kalaşnikof marka uzun namlulu bir silah, bu silaha ait bir şarjör ve şarjöre basılı hâlde 28 yirmi sekiz fişek ele geçirilmiş; bir kısım tıbbi malzeme, pil, batarya, 3M maske ve filtre ile havuz gözlüğü ve tornavida bulunmuştur. Bir gün sonra Cumhuriyet savcısının huzurunda cesetler üzerinde yapılan otopsi işlemi neticesinde 2016/1674 soruşturma numarası ile kodlanan cesedin ölümünün bomba veya benzeri mühimmat patlaması ile husulü mümkün, blast etkisine bağlı akciğer yaralanmasıyla gelişen iç kanama ve doku harabiyetinden meydana geldiği tespit edilmiş, başvurucuların yakınları söz konusu cesedin R.G’ye ait olduğunu belirtmiştir.

6. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı, birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez haklarından olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin, negatif bir yükümlülük olarak, yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra, pozitif bir yükümlülük olarak, yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50-51).

7. Anayasa’nın 17. maddesinin son fıkrasında “(1) meşru müdafaa hali, (2) yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, (3) bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, (4) bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, (5) olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda” yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı belirtilmiştir (Yılmaz Adlığ, B. No: 2017/16475, 8/7/2020, §. 31).

8. Somut olayda Başsavcılık, başvurucunun yakını dâhil üç maktulün güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen operasyon esnasında öldürüldüğü, R.G.nin YPS (YDG-H’nin lağvedilerek yerine kurulan Sivil Savunma Birlikleri) savaşçısı olduğu, güvenlik güçlerinin terör örgütüne yakın yayın yapan DİHA adlı ajansın internet sitesinde “YPS'li G. son yolculuğuna uğurlandı” başlıklı bir haber yapıldığı, haberde R.G.nin “Şehit namırın" sloganları ile defnedildiği tespitlerinde bulunmuştur. R.G.nin kolluk kuvvetlerinin yetkili bir merciden aldıkları hukuka uygun emri yerine getirirken meşru müdafaa kapsamında öldürüldüğü, bu durumun hukuka uygunluk nedenleri arasında yer aldığı gerekçesiyle Başsavcılık tarafından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.

9. Başvurucunun anılan karara itirazını inceleyen sulh ceza hâkimliği, Başsavcılığın etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünü yerine getirdiği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair kararını usul ve yasaya uygun bularak itirazın reddine karar vermiştir. Dolayısıyla, somut başvuruda başvurucunun yaşam hakkının ihlal edildiği iddiası bakımından etkili bir soruşturmanın yürütülmediğinden bahsedilemeyecektir. Nitekim daha önce benzer başvurularda Anayasa Mahkemesi (bkz. Arjin Edin ve diğerleri, B. No: 2018/14655, 19/12/2023; Mehmet Akyol ve diğerleri, B. No: 2021/63957, 21/5/2024; Abdulhadi Barın ve Asya Barın, B. No: 2018/12820, 20/12/2023) bir ihlal olmadığına karar vermiştir.

10. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmediği kanaatini taşıdığımdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

Üye

Muhterem İNCE