KARARLAR

AYM'nin 2019/13403 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 19/3/2024 tarihli ve 2019/13403 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET SARIKAYA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/13403)

 

Karar Tarihi: 19/3/2024

R.G. Tarih ve Sayı: 8/7/2024-32596

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Osman KODAL

Başvurucu

:

Mehmet SARIKAYA

Vekili

:

Av. Dursun Ali YENİDÜNYA

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, sözleşmeden kaynaklanan alacak davasının zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu 11/7/2009 tarihinde Tokat çevre yolu yapım işinin taş duvarlarının inşa edilmesi ile ilgili olarak davalı yüklenici ile sözleşme imzalamıştır. Başvurucu, alt yüklenici olup yapılan işin 202.000 TL bedelini ödememesi nedeniyle davalı yüklenici aleyhine 18/6/2010 tarihinde Ankara 24. İcra Müdürlüğünün E.2010/7883 sayılı dosyasında icra takibi başlatmış; davalının icra takibine itiraz etmesi üzerine takip durmuştur.

3. Başvurucu 28/9/2010 tarihinde Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) itirazın iptali davası açmış; Mahkeme 13/2/2014 tarihli kararı ile davanın kısmen kabulü ile Ankara 24. İcra Müdürlüğünün E.2010/7883 sayılı takibinde, 19/9/2013 tarihli bilirkişi raporunu dikkate alarak 41.138,48 TL alacak için itirazın iptaline ve takibin devamına karar vermiştir. Anılan kararı başvurucu, temyiz etmiş; Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 11/2/2015 tarihinde kararı onamıştır. Başvurucu, karar düzeltme talebinde bulunmuş; Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 18/11/2015 tarihinde başvurucunun karar düzeltme talebini kabul etmiş ve kararı bozmuştur. Bozma kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...

2-Ankara 24. İcra Müdürlüğü'nün 2010/7883 sayılı dosyasındaki ilâmsız icra takibi davacı tarafından davalı aleyhine 2007-2009 yılları arası Tokat çevre ve civar yolları taş duvar yapım işi ile ilgili 202.000,00 TL alacak için yapılmıştır. Davalının cevap ve davacının cevaba cevap dilekçelerindeki açıklamalarından bu alacağın 35.736,00 TL'likkısmının borç tasfiye protokolünün imzalanmasından sonra gerçekleştirildiği ileri sürülen imalât, 166.264,00 TL'sinin tasfiye protokolünde belirlenip kabul edilen alacaklardan ibaret olduğu anlaşılmaktadır.

Hükme esas alınan 3. bilirkişi kurulu ek raporunda 35.736,00 TL alacağın varlığı tesbit edilmemiş, talep ve dava konusu olmayan 3 nolu hakediş bedeli 56.684,83 TL davacı taşeron alacağına dahil edilerek hesaplama yapılmış, mahkemece de bu ek rapor benimsenerek dava sonuçlandırılmıştır. Davacı tarafça 35.736,00 TL bedelin hakedilmemesi ile ilgili kabule karşı temyiz yoluna başvurulmamıştır. 56.684,83 TL'lik 3 nolu hakediş bedeli de dosya kapsamı ve tarafların beyanına göre icra takibinin konusu değildir.

...

Bu durumda mahkemece davacı taşeron tasfiye protokolünden sonra takip konusu 35.736,00 TL ilave iş bedeline hak kazandığını ispatlayamadığı ve 3 nolu 56.684,83 TL hakediş bedeli de takip konusu olmadığından davacı alacağı tasfiye protokolünde yazılı miktarda kabul edilip bundan İş Bankası'ndan 15.07.2009 tarihinde davacı hesabına yapılan havale ile 16.12.2009 tarihli makbuzla davacıya yapılan ödemeler ve yapılacak araştırma sonucunda davalı tarafından davacıya veya hesabına yapıldığı saptanır ise 18.09.2009 tarihinde İş Bankası Bankamatiği ile yapılan havale miktarının davacı alacağından düşülerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken bu hususlar üzerinde durulmaksızın eksik inceleme ve yanlış değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.

..."

4. Bozma kararına uyan Mahkeme 17/5/2016 tarihinde davanın kısmen kabulü ile Ankara 24. İcra Dairesinin E.2010/7883 sayılı takibinde 158.764 TL asıl alacak için itirazın iptaline ve takibin devamına karar vermiş, karar taraflarca temyiz edilmeden kesinleşmiştir.

5. Başvurucu bu defa 12/1/2017 tarihinde Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesinde davalı yükleniciye karşı Tokat çevre yolunun taş duvar yapım işiyle ilgili olarak 3 numaralı hak ediş belgesinde belirtilen 56.684,83 TL tutarındaki alacağının ödenmesi için dava açmıştır. Mahkeme 21/9/2017 tarihinde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...

Taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi nedeniyle Ankara 15.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/345 Esas sayılı dosyası ve dava açılmış, yargılama yapılmış davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Ankara 15.Asliye Hukuk Mahkemesi dosyasında 3 nolu hakediş miktarı 56.684,83 TL dava konusu edilmediğinden bu alacak kalemi yönünden mahkememizde dava açılmıştır.

Taraflar arasındaki sözleşme eser sözleşmesi olup BK'nun 147.maddesine göre 5 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Dava konusu yapılan hakediş 31/08/2009 tarihidir. Taraflar arasındaki protokolden sonra düzenlenmiştir. Hakediş tarihinden yada işin yapılmasından itibaren dava zamanaşımı süresi 31/08/2014 tarihinde dolmaktadır. Ancak dava tarihi 12/01/2017 tarihidir. Dava zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığından davalının zamanaşımı itirazının kabulüne karar verilerek davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

..."

6. Başvurucu, anılan karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuş; Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi 18/1/2018 tarihli kararı ile başvurucunun istinaf talebini esastan reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...

31/08/2009 tarihli hakediş belgesinin 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 135. maddesi kapsamında borç ikrarı olarak kabul edilmemesine, yine taraflar arasında düzenlenen 11/07/2009 tarihli sözleşmenin 7. maddesinde taşeron hakedişinin her ayın 30'u itibariyle yapılıp, hakedişin alınması ile ödemelerin yapılacağının kararlaştırılmasına, bu sözleşmeden sonra yapılan 31/08/2009 tarihli hakedişin, davalının şantiye şefi tarafından davalı şirket kaseşi ve imzası ile teslim alınmış olması ve bu durumda tarafların yapılan işin daha sonraki bir tarihte teslim edildiğine dair iddia ve savunmalarının da bulunmamasına göre, işin bu tarihte teslim edildiği ve alacağın bu tarihte muaccel olduğu anlaşılmakla, 5 yıllık zamanaşımı süresinin 31/08/2014 tarihinde dolmuş olmasına, ... göre davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine karar verilmesi gerekmiştir.

..."

7. Başvurucu, kararı temyiz etmiş; Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 4/3/2019 tarihinde kararı onamıştır.

8. Başvurucu, nihai kararın 31/3/2019 tarihinde kendisine tebliğ edilmesi üzerine 19/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilemez olduğu hususunda oybirliği sağlanamaması nedeniyle kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. İLGİLİ HUKUK

9. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun "On yıllık zaman aşımı" kenar başlıklı 146. maddesi şöyledir:

"Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir."

10. 6098 sayılı Kanun'un "Beş yıllık zaman aşımı" kenar başlıklı 147. maddesi şöyledir:

"Aşağıdaki alacaklar için beş yıllık zamanaşımı uygulanır:

1. Kira bedelleri, anapara faizleri ve ücret gibi diğer dönemsel edimler.

2. Otel, motel, pansiyon ve tatil köyü gibi yerlerdeki konaklama bedelleri ile lokanta ve benzeri yerlerdeki yeme içme bedelleri.

3. Küçük sanat işlerinden ve küçük çapta perakende satışlardan doğan alacaklar.

4. Bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacaklar.

5. Vekâlet, komisyon ve acentalık sözleşmelerinden, ticari simsarlık ücreti alacağı dışında, simsarlık sözleşmesinden doğan alacaklar.

6. Yüklenicinin yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesi dışında, eser sözleşmesinden doğan alacaklar."

11. 6098 sayılı Kanun'un 154. maddesi şöyledir:

"Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı kesilir:

1. Borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil göstermişse.

2. Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa.

12. 6098 sayılı Kanun'un 156. maddesi şöyledir:

"Zaman aşımının kesilmesiyle, yeni bir süre işlemeye başlar.

Borç bir senetle ikrar edilmiş veya bir mahkeme ya da hakem kararına bağlanmış ise, yeni süre her zaman on yıldır."

III. DEĞERLENDİRME

13. Başvurucu; Tokat çevre yolunun taş duvarlarının inşa edilmesi işini üstlendiğini ancak işin bedelinin tarafına ödenmemesi üzerine davalı aleyhine icra takibi başlattığını, alacaklarının bir kısmını tahsil ettiğini, 31/8/2009 tarihli ve 3 numaralı hak ediş belgesinde belirtilen tahsil edemediği 56.684,83 TL için alacak davası açtığını ancak Mahkemenin zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verdiğini hâlbuki daha önce açtığı davalarla zamanaşımının kesildiğini, mevcut sözleşmenin karma sözleşme olduğunu, 3 numaralı hak ediş belgesi Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 23/5/2014 tarihli ve E.2013/6624, K.2014/3511 sayılı emsal kararına göre açık borç ikrarı niteliğinde olduğundan zamanaşımı süresinin on yıl olması gerektiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

14. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

15. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun şikâyetlerinin özünün açtığı alacak davasının zamanaşımı nedeniyle reddedilmesi suretiyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesine ilişkin olduğu görüldüğünden başvuru, mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.

16. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Dava açmak isteyen kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek seviyeye ulaşmadığı müddetçe dava açma şartlarına sınırlamalar getirilebilir (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855, 26/6/2014, § 36).

17. Dava açmak ya da kanun yollarına başvurmak için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27). Ancak mahkemelerin usul kurallarını uygularken davanın hakkaniyetine halel getirecek ölçüde katı şekilcilikten, öte yandan kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).

18. Somut olayda başvurucunun alacak davasını beş yıllık zamanaşımı süresi içinde açmadığı gerekçesiyle davasının reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalede bulunulduğu anlaşılmıştır.

19. 6098 sayılı Kanun'un 147. maddesinin (6) numaralı fıkrasında yüklenicinin yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesi dışında eser sözleşmesinden doğan alacakların beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu öngörülmüştür. Mahkeme, başvurucu ile davalı arasında yapılan sözleşmeyi eser sözleşmesi olarak nitelendirmiş ve bu sözleşmeden kaynaklanan alacak davalarının da anılan kanun hükmü gereği beş yıllık zamanaşımına tabi olduğunu ifade etmiştir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu görülmüştür.

20. Hukuki işlem ve kuralların sürekli dava tehdidi altında olması hukuk devletinin unsurları olan hukuki güvenlik ve istikrar ilkeleriyle bağdaşmaz. Bu nedenle mahkemeye erişim hakkı ile hukuki güvenlik ve istikrar gerekleri arasında makul bir denge gözetilmelidir (AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015). Dava açılmasının belli bir süre şartına bağlanmasının hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması ile mahkemeye erişim hakkı arasında makul bir denge kurulması amacına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu sebeple dava hakkının beş yıllık süre şartıyla sınırlandırılmasının meşru bir amaca yönelik olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

21. Başvurucu; itirazın iptali davasıyla birlikte zamanaşımının kesildiğini, davalı ile aralarındaki sözleşmenin karma sözleşme olduğunu, dava konusu ettiği 31/8/2009 tarihli ve 3 numaralı hak ediş belgesinin borç ikrarı niteliğinde olduğundan zamanaşımı süresinin on yıl olarak uygulanması gerektiğini ileri sürerek hem sözleşmenin hem de zamanaşımı süresinin hatalı değerlendirildiğinden yakınmıştır.

22. Öncelikle belirtmek gerekir ki taraflar arasında yapılan sözleşmenin hukuki niteliğini tespit etme ve bu sözleşmeye uygulanacak mevzuatı yorumlama görevi derece mahkemelerine aittir. Dolayısıyla bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, sözleşmenin hukuki niteliğini belirleme ve bu bağlamda uygulanacak zamanaşımı süresini tespit etme noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, zamanaşımı süresinin belirlenmesiyle ilgili olarak derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın şartları ışığında incelemektir.

23. Mahkeme, başvurucu ile davalı arasındaki taş duvar yapımına ilişkin sözleşmeyi Yargıtayın yerleşik içtihatlarını de gözeterek eser sözleşmesi olarak nitelemiş ve eser sözleşmelerinden kaynaklanan davalarda beş yıllık zamanaşımı süresinin bulunduğunu gözeterek 31/8/2009 tarihli ve 3 numaralı hak ediş belgesine konusu alacağın en geç 31/8/2014 tarihine kadar beş yıllık süre içinde dava edilmesi gerektiğinden davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermiştir.

24. Başvurucunun daha önce açtığı itirazın iptali davasının zamanaşımını kestiği iddiası kabul edilse bile -Yargıtayın sözleşmenin niteliği ve beş yıllık zamanaşımı süresine ilişkin değerlendirmesine göre- başvurucu zamanaşımını kestiğini iddia ettiği itirazın iptali davasını 28/9/2010 tarihinde açtığından bu tarihten itibaren kesilen zamanaşımı süresi tekrar işleyeceğinden beş yıllık süre içinde en son 28/9/2015 tarihinde eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak davasının açılması gerekir. Başvurucu, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak davasını 12/1/2017 tarihinde açmış olup zamanaşımı süresi içinde dava açılmasını güçleştiren herhangi bir somut olgunun varlığını ortaya koyamamıştır.

25. Diğer taraftan başvurucu 31/8/2009 tarihli ve 3 numaralı hak ediş belgesinin borç ikrarı niteliğinde olduğuna ilişkin Yargıtay kararının bulunduğunu, bu durumda zamanaşımı süresinin on yıl olarak uygulanması gerektiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun başvuru formunda belirtmiş olduğu Yargıtay kararı incelendiğinde söz konusu olayda Yargıtayın 21/11/2005 tarihli ve 2 numaralı hak ediş tutanağının sol alt kısmında not ibaresi yanında "Davacı şirketin yetkilisi B. Y.'nin 7 numaralı tutanakta belitmiş olduğumuz gibi 431 adet dokuzu sahada teslim alınmış olup kendisine 5.430,60 TL ödenecektir."biçimindeki yazılı beyanını dikkate aldığı, bu beyanı senetle ikrar edilmiş borç mahiyetinde kabul ettiği ve anılan davada on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği sonucuna ulaştığı görülmektedir. Somut olayda ise başvurucunun dava konusu ettiği 31/8/2009 tarihli ve 3 numaralı hak ediş belgesinde borç ikrarı olabilecek nitelikte bir yazının bulunduğuna dair bir tespitin ya da başvurucunun bu yönde bir iddiasının olmadığı görülmüştür. Dolayısıyla somut olaydaki olgular ve hukuki koşullar ile başvurucunun emsal olarak gösterdiği Yargıtay kararındaki koşulların örtüşmediği anlaşılmıştır.

26. Bu itibarla somut olayda derece mahkemelerinin gerek uyuşmazlık konusu alacağın dayanağı olan sözleşmenin niteliğinin belirlenmesi gerekse dava açma süresinin, diğer bir ifadeyle zamanaşımı süresinin tespiti ile ilgili yorumunun öngörülemez nitelikte olmadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla derece mahkemelerinin 6098 sayılı Kanun'da öngörülen zamanaşımı süresi ve bu sürenin uygulanmasına ilişkin yorumunun başvurucunun dava açmasını aşırı derecede zorlaştıracak ya da imkânsız kılacak nitelikte katı bir yaklaşım içermediği sonucuna varılmıştır. Neticede başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 19/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.