KARARLAR

AYM'nin 2019/13123 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İ. Y. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/13123)

 

Karar Tarihi: 10/5/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 17/8/2023-32282

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Tuğba YILDIZ

Başvurucu

:

İ. Y.

Vekili

:

Av. Kadir TEKİN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ıslah talebinin süresinde yapılmadığı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 16/4/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, iş akdinin feshedilmesi üzerine işçilik alacaklarına ilişkin olarak 16/8/2013 tarihinde Niğde 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinde kısmi dava açmıştır.

9. Niğde 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 13/2/2014 tarihinde yetkisizlik kararı vererek dosyanın Bor Asliye Hukuk (İş) Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

10. Bor Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinde (Mahkeme) görülen yargılamaya ilişkin 26/11/2014 tarihli üçüncü duruşmada davaya konu uyuşmazlık hakkında alınan bilirkişi raporu davanın taraflarına verilmiş, başvurucu vekili ıslah taleplerinin olduğunu ve bunun için süre istediklerini, davalı vekili de rapora itiraz için süre talep ettiklerini duruşmada ifade etmiştir. Mahkeme; başvurucu vekiline davayı ıslah edip ıslah dilekçesi ve harç makbuzunu dosyaya ibraz etmek için gelecek celseye kadar süre verilmesine, davalı vekiline de rapora karşı beyanda bulunmak için süre verilmesine karar vermiştir.

11. Mahkemenin 16/2/2015 tarihli son (dördüncü) duruşmasında; tarafların bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçelerini sunduğu, başvurucu vekilinin ıslah talebine ilişkin dilekçesini verdiği, davalı tarafın zamanaşımı definde bulunduğu, başvurucunun da ıslah dilekçesini süresinde vermediğini ileri sürdüğü, ıslah dilekçesini sunabilmesi için başvurucuya gelecek celseye kadar süre verildiğini ve süresinde dilekçeyi sunduklarını ifade ettiği anlaşılmıştır.

12. Bor Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi 16/2/2015 tarihinde davanın kabulüne karar vermiştir. Karar gerekçesinde; davanın esası hakkında karar verebilmek için bilirkişi raporu alındığı, alınan rapora ilişkin başvurucu vekilinin ıslah talebi dikkate alınarak bilirkişi raporu doğrultusunda alacak talepleri hakkında karar verildiği belirtilmiştir.

13. Temyiz istemi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 19/1/2017 tarihinde kararı bozmuştur. Karar gerekçesinde; başvurucu vekiline duruşmada gelecek celseye kadar ıslah talebinde bulunması için süre verilmişse de 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 181. maddesi gereğince kısmen ıslaha başvuran tarafa, ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verileceğinin belirtildiği, bu süre içinde ıslah edilen işlemin yapılmaması hâlinde ıslah yapılmamış gibi davaya devam edileceğinin hüküm altına alındığı ifade edilmiştir. Kanun'da belirtilen sürelerin kesin olduğu ve arttırılıp eksiltilemeyeceği dikkate alındığında başvurucunun bir haftalık süre içinde ıslah dilekçesini vermediği, geçerli bir ıslah olmadığı gözetilerek verilen kararın hatalı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

14. Bozma kararı üzerine Mahkeme 22/5/2018 tarihinde bozmaya uyarak ıslah talebini kabul etmemiş, başvurucunun dava dilekçesindeki talebiyle bağlı kalarak davanın kabulüne karar vermiştir. Karar gerekçesinde; her ne kadar davacı ıslah işlemini kendisine ara kararı ile verilen süre içinde yerine getirmişse de ıslah için kanuni bir süre öngörüldüğü, Kanun'da belirtilen sürelerin kesin olduğu ve hâkim tarafından artırılamayacağı gözardı edilerek işlemin yapıldığı ifade edilmiştir. 6100 sayılı Kanun'un 180. ve 181. maddesindeki hükümler gözetildiğinde başvurucunun davasını hiç ıslah etmemiş gibi 16/8/2013 havale tarihli dava dilekçesi gözönünde bulundurularak kararın verildiği belirtilmiştir.

15. Temyiz istemi üzerine aynı Daire 21/2/2019 tarihinde onama kararı vermiştir.

16. Başvurucu, kararı 18/3/2019 tarihinde öğrenmiş; 16/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Kanun Hükümleri

17. 6100 sayılı Kanun’un 180. maddesi şu şekildedir:

"Davasını tamamen ıslah ettiğini bildiren taraf, bu bildirimden itibaren bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi vermek zorundadır. Aksi hâlde, ıslah hakkı kullanılmış sayılır ve ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir."

18. 6100 sayılı Kanun’un 181. maddesi şu şekildedir:

"Kısmen ıslaha başvuran tarafa, ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verilir. Bu süre içinde ıslah edilen işlem yapılmazsa, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir."

B. Yargıtay Kararı

19. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21/2/2018 tarihli ve E.2015/(7)9-3666, K.2018/244 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacı vekilinin mahkemece verilen süre içinde ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 181'inci maddesinde öngörülen 1 haftalık süre geçtikten sonra yaptığı ıslahın usulüne uygun bir ıslah olup olmadığı, mahkemece verilen süre içinde ıslah yapılmamasının sonuçlarının hatırlatılmaması ve davalı tarafın ıslaha itiraz etmeyip, temyiz konusu da yapmamış olması karşısında bu hususun resen bozma nedeni yapılıp yapılamayacağı noktasında toplanmaktadır.

...

Davanın tamamen ıslah edilmesi hâlinde, dava dilekçesi dâhil yapılmış olan bütün usul işlemleri yapılmamış sayılır. Bunun doğal sonucu olarak, dava dilekçesinde yer alan ilk talep içeriği değil, ıslah yoluyla açıklanan talep içeriği nazara alınarak araştırma ve inceleme yapılması ve mahkemece verilecek hükümde de ıslahla ileri sürülen istemin karşılanması gerekir (HGK, 29.06.2011 gün ve 2011/1-364 E., 453 K.).

Davanın kısmen ıslahında ise; davada yapılmış olan belli bir usul işlemi ıslah edilir (düzeltilir) ve bundan sonraki usul işlemlerinin (ıslah edilen usul işlemi ile ilgili oldukları ölçüde) yapılmamış sayılması sağlanır (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, C: IV, İstanbul 2006 s. 4014). Davacının talep sonucunu (müddeabihi) arttırması, talep sonucunu terditli dava haline dönüştürmesi ve talep sonucunun daraltılması gibi işlemler kısmen ıslaha örnek olarak sayılabilecek usule ilişkin işlemlerdir.

Kısmen ıslah, 6100 sayılı HMK'nın 181'inci maddesinde;

'(1) Kısmen ıslaha başvuran tarafa, ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verilir. Bu süre içinde ıslah edilen işlem yapılmazsa, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir.' şeklinde düzenlenmiştir.

Görüldüğü üzere ıslah, davacı veya davalının, iddianın ve savunmanın değiştirilmesi yasağı kapsamındaki usul işlemlerini, karşı tarafın iznine ve hâkimin onayına bağlı olmaksızın belli kurallar çerçevesinde bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmesini sağlayan bir usul hukuku kurumudur.

2709 sayılı T.C. Anayasası'nın 36'ncı maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

'Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak sureti ile yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.'

Yine Anayasa'nın 'Temel hak ve hürriyetlerin korunması' başlıklı 40'ıncı maddesi uyarınca;

'Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.'

Maddeye 03.10.2001 tarihli 4709 sayılı Kanunun 16'ncı maddesi ile eklenen ikinci fıkra uyarınca, 'Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilerine başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır' düzenlemesi getirilmiştir.

Bu bağlamda anılan madde hükmüyle hak arama özgürlüğü Anayasal bir kurum olarak, diğer temel haklar gibi düzenlenmiş ve Anayasa güvencesine bağlanmış, Anayasa’da kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.

Vatandaşlara hak arama özgürlüğü konusunda anayasal bir hak tanınırken, devlete de, onların bu haktan yararlanmayı sağlayacak şartları hazırlama görevi yüklenmiştir. Devlet için öngörülen bu zorunluluk ilgilinin anayasal haklar içinde yer alan hak arama özgürlüğünün yaşama geçirilmesini sağlayacaktır.

Bu anayasal görevin yerine getirilmesi için getirilen yasal düzenlemeler ve kurulan kurumların görevleri de bu bilinçle değerlendirilmelidir.

Bu kapsamda anayasal teminat altına alınmış hak arama özgürlüğünden bahsedebilmek için, devletin işlemlerinde işleme karşı başvuru yollarını ve süresini açıkça, ilgililerde kuşku ve tereddüt uyandırmayacak şekilde göstermesi gerekir.

Nitekim Anayasa Mahkemesi 20.01.2016 gün ve 2013/7114 Başvuru numaralı kararında '...Yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri çerçevesinde izah edildiği gibi davaya iş mahkemesi sıfatı ile bakan Asliye Hukuk Mahkemesinin, kararında bu sıfatı kullanmadığı gibi kanun yolu ve süresini de doğru bir şekilde belirtmediği; mahkemenin kısa kararını, usul hükümlerine uygun olarak tefhim etmediği; ayrıca gerekçesiz verilen kısa kararda, temyiz süresinin gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren başlaması gerektiğine ilişkin Kanun hükmü ve mahkemenin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü göz önüne alındığında, temyiz süresini tefhimden başlatarak dilekçenin reddine karar veren HGK'nın değerlendirmesinin, mevzuat hükümleri çerçevesinde ve öngörülebilirlik sınırları içerisinde olduğunun kabul edilemeyeceği; yapılan yorumun, başvurucuların temyiz hakkını kullanmalarını imkânsız kılacak ölçüde ve kanun hükümlerine olağanın dışında bir anlam vermek suretiyle elde edildiği; bu açıdan kararın, başvurucuların mahkemeye erişim hakkının özünü zedelediği sonucuna varılmıştır.' şeklindeki tespiti ile başvurucuların Anayasa'nın 36'ncı maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Yukarıdaki açıklamaların ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince; davacı vekili, müvekkilinin iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile diğer işçilik alacaklarının asıl işveren-alt işveren ilişkisi içinde bulunan davalılardan tahsilini talep etmiştir.

Mahkemece, dava konusu edilen işçilik alacaklarının miktarının tespiti ile ilgili bilirkişi hesap raporu alınmıştır.

Davacı vekili bilirkişi raporunun dosyaya sunulmasından sonra 20.09.2012 tarihli duruşmada rapora bir itirazının olmadığını, ıslah için süre talep ettiğini belirtmiştir.

Bunun üzerine mahkemece aynı tarihli duruşmada;

'1-Davacı vekiline dava dilekçesini ıslah etmesi harçlandırması ve karşı yana tebliğ ettirmesi hususunda duruşma gününden 5 gün öncesine kadar kesin süre verilmesine,

2- Davalı vekilinin rapora karşı itirazlarının davacı vekilinin ıslah dilekçesini sunduktan sonra karar verilmesine,

Duruşmanın bu nedenle 26/12/2012 günü saat 10.00'a bırakılmasına karar verildi.' şeklinde oluşturulan ara kararı ile davacı vekiline ıslah yapmak üzere bir sonraki duruşma günü olan 26.12.2012 tarihinden beş gün öncesine kadar süre vermiştir.

Bu ara kararı gereği davacı vekili, 02.10.2012 harç ve havale tarihli ıslah dilekçesi ile dava konusu ettiği alacakların miktarını bilirkişi raporu doğrultusunda arttırmıştır. Islah dilekçesi davalı ... vekiline 12.10.2012 tarihinde tebliğ edilmiş; davalı vekili 23.10.2012 havale tarihli dilekçesi ile ıslaha karşı itirazlarını sunmuştur.

Mahkeme, verilen süre içinde yapılan ıslaha değer vererek alacakları ıslah edilmiş şekli ile hüküm altına almıştır.

Bu hâlde, davacı vekili mahkemece kendisine verilen süre içinde kısmen ıslaha başvurup harcını yatırdıktan sonra ıslah dilekçesinin karşı tarafa tebliğini de sağladığına göre, artık bu şekilde mahkeme ara kararına uygun biçimde gerçekleştirilen ıslaha değer verilmesi gerekir.

Hâl böyle olunca, yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı onanmalıdır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Anayasa Mahkemesinin 10/5/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu; Mahkeme tarafından verilen süre içinde ıslah dilekçesini sunup harcını yatırdığını, bu dilekçenin de davalı tarafa tebliğ edildiğini, Mahkemenin ara kararına güvenerek hareket ettiğini, bu nedenle ıslahın geçerli sayılması gerekirken ıslah talebinin süresinde yapılmadığı gerekçesiyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

22. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

24. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

25. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).

26. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

27. Başvurucunun işçilik alacaklarına ilişkin açtığı dava da ıslah talebinin süresinde yapılmadığı gerekçesiyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

28. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

29. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

30. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

31. Başvuru konusu olayda, başvurucunun ıslah talebinin 6100 sayılı Kanun'un 181. maddesinde öngörülen sürede yapılmadığı gerekçesiyle reddedildiği anlaşılmaktadır. Buna göre Mahkeme tarafından verilen süreden ret kararı ile yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

ii. Meşru Amaç

32. Usul kurallarının belirli bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde usul kuralları için süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir (daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ertuğrul Dalbaş, B. No: 2014/7805, 25/10/2017, § 59; S.K., B. No: 2015/2438, 19/4/2018, § 34).

iii. Ölçülülük

33. Islah talebinin süre yönünden reddi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı ve başvurucuya ağır bir yük yüklenip yüklenmediği hususlarının değerlendirilmesi gerekir.

 (1) Genel İlkeler

34. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

35. Somut olayda elverişlilik ve gereklilik ilkeleri yönünden tartışılmayı gerektirecek bir yön bulunmamaktadır. Asıl üzerinde durulması gereken, müdahalenin orantılı olup olmadığıdır.

36. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızlaştırmadıkça -hukuki belirlilik ilkesinin gereği olarak- mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ancak mevzuatta öngörülen süre kurallarının hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).

37. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında devletin işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yollarına ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Kanun koyucu, devlet organlarının tesis ettiği işlemlere karşı kanun yolları ve hangi mercilere başvuracağı, başvuru süresi bakımından tarafların doğru bilgi sahibi olmalarını sağlayarak dağınık mevzuat karşısında hangi yola müracaat edeceğini bilmeyen yahut tereddüt eden bireylerin hak arama özgürlüğünü etkin ve sağlıklı bir şekilde kullanmalarını amaçlamıştır (Kommersan Kombassan Mermer Maden İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve diğerleri, B. No: 2013/7114, 20/1/2016, § 50).

38. Anayasa Mahkemesi birçok başvuruda, derece mahkemelerince gösterilen sürelere güvenerek hareket eden başvurucuların derece mahkemelerince oluşturulan hukuki belirsizliğe katlanmak zorunda bırakılmasının ölçülü olmadığı, dolayısıyla başvurucuların mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Örneğin S.K. (B. No: 2015/2438, 19/4/2018) başvurusunda, iş mahkemesi kısa ve gerekçeli kararında temyiz süresini kararın tebliğinden itibaren on beş gün olarak göstermiştir. Başvurucu, bu süreye güvenerek kararın tebliğinden itibaren on beş günlük süre içinde hükmü temyiz etmiş; mahkemenin temyiz isteminin süreden reddine dair ek kararı, Yargıtayca iş mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresinin tefhim veya tebliğden itibaren sekiz gün olduğu, temyiz talebinin ise bu süreden sonra yapıldığı belirtilerek onanmıştır. Anayasa Mahkemesi bu başvuruda başvurucunun kendisine tanınan on beş günlük süreye güvenerek hareket ettiği, kararda belirtilen sürenin başvurucuyu yanılttığı ve hukuki belirsizlik yarattığı, mahkemenin yanıltması sonucu ortaya çıkan belirsizliğe başvurucunun katlanmak zorunda bırakılmasının ölçülü olmadığı, dolayısıyla mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

39. Başvurucu; yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunun üçüncü celsede taraflara incelemeleri için verildiğini, ıslah dilekçesini sunabilmek için Mahkemeden süre istemesi üzerine Mahkemenin davayı ıslah edip ıslah dilekçesi ve harç makbuzunu dosyaya ibraz etmek için gelecek celseye kadar süre tanıdığını ifade etmiştir. Belirtilen süre içinde de ıslah dilekçesini sunduğunu ve davalı tarafa da bu dilekçenin gönderildiğini ancak Mahkemenin kendi ara kararında tanıdığı süre yerine sonradan 6100 sayılı Kanun'da belirtilen süreyi dikkate alarak bir hafta içinde ıslah dilekçesinin verilmediği gerekçesiyle ıslah talebini süre aşımından reddettiğini ileri sürmüştür.

40. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, mevzuatın yorumlanması ve uygulanması derece mahkemelerinin görevi olmakla birlikte bu yorum ve uygulamaların etkilerinin Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa Mahkemesince incelenebileceği tabiidir. Mahkemeye erişim hakkı yönünden yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın koşulları çerçevesinde yapılacaktır (Kemal İnan, B. No: 2013/1524, 6/10/2015, § 49). Somut başvuruda da Anayasa Mahkemesinin görevi, usul kurallarının uygulanması konusunda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerini denetlemek olmayıp usule ilişkin uygulamanın başvurucunun mahkemeye erişim hakkını Anayasa'ya aykırı olarak kısıtlayıp kısıtlamadığını denetlemektir.

41. Somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele, başvurucunun ıslah talebinin süre koşulu gerekçe gösterilerek incelenmemesinin mahkemeye erişim hakkına orantısız bir müdahale oluşturup oluşturmadığıdır.

42. Başvuru konusu olayla ilgili hususlar 6100 sayılı Kanun'un 180. ve 181. maddelerinde düzenlenmiştir. İlgili maddelerde davasını tamamen veya kısmen ıslah eden tarafa gerekli işlemlerin yapılabilmesi için bir haftalık süre tanınacağı belirtilmiştir (bkz. §§ 17, 18).

43. Başvuru konusu olayla ilgili olarak Mahkeme 26/11/2014 tarihli duruşmada, başvurucuya davasını ıslah edip, ıslah dilekçesi ve harç makbuzunu dosyaya sunması için gelecek duruşma gününe kadar süre vermiştir. Başvurucu da belirtilen süreye güvenerek hareket etmiş, belirtilen sürede de ıslah dilekçesini vermiş, gerekli harcı yatırmıştır. Son duruşmada Mahkeme başvurucunun ıslah talebini süresinde yaptığını belirterek ıslah edilen meblağ üzerinden tazminata hükmetmiştir. Temyiz incelemesinde Yargıtay 22. Hukuk Dairesi ıslah talebinin bir haftalık yasal sürede yapılmadığını, kanunda belirtilen sürelerin kesin olduğunu ve arttırılıp eksiltilemeyeceğini vurgulayarak süresinde yapılmayan ıslahın dikkate alınmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek kararı bozmuştur. Mahkeme bozma kararına uymuş, her ne kadar başvurucu vekiline gelecek celseye kadar ıslah talebinde bulunması için duruşmada süre verilmişse de 6100 sayılı Kanun'un 181. maddesi gereği bir haftalık sürede ıslah işlemleri yapılmadığından davanın ıslah edilmemiş gibi değerlendirildiği ifade edilmiştir.

44. Yukarıda belirtilen tespitler ışığında somut olaya bakıldığında şüphesiz Kanun hükmünün açık olduğu ortadadır. Öte yandan başvurucunun da Mahkemenin ara kararında belirtilen süreye güvenerek hareket ettiği, nitekim bu sürede de ilgili işlemleri yaptığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Mahkemelerin yapılacak usul işlemlerine ilişkin taraflara doğruyu gösterme başka bir ifadeyle tarafları yanıltmama yönünde yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu husus Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında da vurgulanmıştır (bkz. § 19). Bu durum gözönüne alındığında Mahkeme tarafından ıslaha ilişkin verilen sürenin hatalı gösterilmesinin sonuçlarına katlanmak zorunda bırakılan başvurucu üzerinde Mahkemenin ıslah hakkının kullanımına ilişkin kısıtlayıcı yorumunun ağır bir yüke sebep olduğu, başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçla orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

45. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Giderim

46. Başvurucu, ihlal tespiti ve yeniden yargılamaya hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.

47. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bor Asliye Hukuk (İş) Mahkemesine (E.2017/248, K.2018/203) GÖNDERİLMESİNE,

D. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.