TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
OĞUZ KURUMLU BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2019/12167) |
|
Karar Tarihi: 11/1/2023 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
Raportör |
: |
Mustafa İlhan ÖZTÜRK |
Başvurucu |
: |
Oğuz KURUMLU |
Vekili |
: |
Av. Zafer UĞUR |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, özel bir güvenlik şirketinde çalışan başvurucunun sosyal medyada bir paylaşımı beğendiği gerekçesiyle iş akdinin feshedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu 1976 doğumlu olup iş akdinin feshedildiği 27/7/2016 tarihine kadar özel bir güvenlik şirketine bağlı güvenlik görevlisi olarak Anadolu Üniversitesinde belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalışmıştır.
3. Başvurucu 15/7/2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsünden bir gün sonra Facebook isimli sosyal medya hesabı üzerinden üçüncü bir kişi tarafından yapılan bir paylaşımı "Beğen" butonuna basarak beğenmiştir.
4. Güvenlik şirketi, bahse konu paylaşımı beğenmiş olmasının suçu ve suçluyu övme anlamına geleceğini belirtip 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinin birinci fıkrasının (II) numaralı bendinde yer alan "haklı fesih" şartları oluştuğundan bahisle başvurucunun iş akdini sona erdirmiştir.
5. Başvurucu; fesih işleminin haksız olduğunu belirterek işe iade talepli tespit davası açmıştır.
6. Davanın görüldüğü Eskişehir 1. İş Mahkemesi (Mahkeme) 12/1/2017 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Gerekçeli kararında Mahkeme; ülkenin içerisinde bulunduğu olağanüstü dönemde işverenlerden şüphelendikleri kişilerle çalışmalarının beklenemeyeceği, haklılık derecesi tam anlamıyla oluşmadığı düşünülse bile şüpheli bir durumun varlığı nedeniyle işverenin şüphe feshinin geçerli olduğu sonucuna ulaşmıştır.
7. Kararla ilgili olarak istinaf yoluna başvurulması üzerine dosyayı inceleyen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 18/4/2017 tarihinde Mahkemenin kararını kaldırmıştır. Gerekçeli kararında Bölge Adliye Mahkemesi; Mahkemenin hangi paylaşımı esas alarak karar verdiğinin anlaşılamadığını, davacının beğeni yapıp yapmadığının, yaptı ise hangi paylaşımları beğendiği konusunda uzman teknik bilirkişiden rapor alınarak feshin geçerli veya haklı nedene dayanıp dayanmadığının tespit edilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
8. Anılan karar üzerine Mahkeme, dosyayı bilirkişiye tevdi etmiştir. Bilirkişi, başvurucunun sosyal medya hesabına girememesi üzerine başvurucunun rızası ile şifresini alarak başvurucunun hesap geçmişini incelemiştir. Bilirkişi raporunda başvurucunun A.G. isimli bir şahıs tarafından yapılan 16/7/2016 tarihli "camide okunan sela camiye gelin diye okunur, sokağa çıkın diye değil" şeklindeki paylaşımı beğendiği belirtilmiştir.
9. Mahkeme 13/9/2017 tarihli kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Gerekçeli kararında Mahkeme; önceki gerekçesini yineleyerek olayda şüpheli bir durum olduğu ve işverenin şüphe feshinin geçerli olduğu kanaatine varmıştır. İstinaf edilmesi üzerine kararı inceleyen Bölge Adliye Mahkemesi, iş ilişkisinin devamı için gerekli güven ilişkisinin sarsıldığını değerlendirerek 25/9/2018 tarihinde istinaf talebinin reddine karar vermiştir. Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 22. Hukuk Dairesi herhangi bir gerekçe belirtmeden kararın onanmasına karar vermiştir.
10. Başvurucu, nihai kararı 12/3/2019 tarihinde öğrendikten sonra 10/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
11. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
12. Başvurucu, Mahkemenin hangi paylaşım nedeniyle iş akdinin feshedildiğini belirleyip tartışmadan karar verdiğini, bilirkişi raporunda geçen ve herhangi bir sakınca içermeyen paylaşımın yalnızca beğenildiğini, paylaşımı yapan kişinin hâlen aynı işyerinde çalışmaya devam etmesine rağmen kendisinin iş akdinin feshedilmesinin ifade özgürlüğü ile adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir. Bakanlık görüşünde; başvurucunun iş sözleşmesinin feshedilmesinde başvurucunun davranışlarının iş sözleşmesindeki güven unsurunu zedeleyip zedelemediği, söz konusu paylaşımların işyerinde düzeni bozucu veçalışma barışına halel getirici nitelikte olup olmadığı, başvurucunun ifade hürriyeti ile işverenin yönetim yetkisi arasında adil bir denge sağlanıp sağlanmadığı hususlarının Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşulları da dikkate alınarak incelenmesigerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı önceki iddialarını yinelemiştir.
13. Başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.
14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
15. Somut olayda başvurucunun iş sözleşmesi yapılan paylaşımlar nedeniyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdini fesheden güvenlik şirketinde özel hukuk hükümlerine tabi bir personeldir. Dolayısıyla somut olayda kamu gücünü kullanan idarenin doğrudan müdahalesinin söz konusu olmadığı dikkate alındığında başvurunun devletin pozitif yükümlülükleri bağlamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmektedir (aynı ölçütle negatif yükümlülük bağlamında değerlendirmeler için bkz. Ç.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, § 104; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 113).
16. Pozitif yükümlülükler özel hukuk kişilerinin birbirleri ile olan uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların adil yargılama gereklerine uygun ve usul yönünden güvenceleri haiz bir yargılama kapsamında incelenmesini ve bu yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin gözetilip gözetilmediğinin denetlenmesini de gerektirir (Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, §§ 47, 48). Bu sebeple devletin negatif bir yükümlülük olarak salt insan hakları ihlallerinden kaçınmasının yanı sıra bireylerin birbirleriyle olan yatay ilişkileri de insan haklarının konusu olmakta, bunun sonucunda üçüncü kişilerin eylemlerine karşı korumanın sağlanmasında da devletin birtakım pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır. Zira devletin kaynağı ne olursa olsun yetki alanında gerçekleşen her türlü insan hakları ihlallerinden sorumluluğu, bu hakların garantörü olmasının doğal bir sonucudur. Temel hak ve hürriyetlerin bu etkisine yatay etki denmektedir (Tuna Ayçiçek, B. No: 2014/6526, 24/01/2018, § 59).
17. Bu doğrultuda özel hukuk iş ilişkisi kapsamında çalışan bireylerin Anayasa ile güvence altına alınan haklarına yönelik müdahale iddiası içeren uyuşmazlıklarının karara bağlandığı davalarda derece mahkemelerince söz konusu güvenceler gözardı edilmemeli, işveren ve çalışanlar arasındaki çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmeli, müdahalenin işverenin meşru amacıyla ölçülü olup olmadığı değerlendirilmeli, ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmalıdır (Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 50).
18. Derece mahkemeleri tarafından, tarafların çıkarları dengelenirken ve müdahalenin ölçülülüğü irdelenirken iş sözleşmelerinde kısıtlayıcı ve zorlayıcı düzenlemelerin ne şekilde belirlendiği, çalışanların temel haklarına yönelik müdahalede bulunulmasına neden olan meşru amacın müdahale ile ölçülü olup olmadığı, sözleşmenin feshinin çalışanların eylem ya da eylemsizlikleri karşısında makul ve orantılı bir işlem olup olmadığı somut olayın koşullarına göre ele alınmalıdır. Ayrıca yargılamalar sırasında gerçekleştirilen işlemlerin ve neticede verilen kararın gerekçesinin bizatihi ifade özgürlüğüne ilişkin bir müdahale oluşturmaması için derece mahkemelerince gereken özen gösterilmelidir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 51).
19. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olayda Anayasa Mahkemesince yapılması gereken, başvurucu ile işveren şirket arasındaki özel hukuk hükümlerine tabi iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedilmesi üzerine kamu makamlarınca etkili bir yargısal sistem kurulup işletilerek başvurucunun ifade özgürlüğü ile işverenin menfaatleri arasında adil bir denge kurmak suretiyle, devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmekte başarılı olup olmadığını belirlemektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Volkan Çakır, B. No: 2017/35488, 7/4/2021, § 28).
20. Somut olayda güvenlik şirketi, bir üniversitede güvenlik görevlisi olarak çalışan başvurucunun yapılan bir paylaşımı beğenmiş olması nedeniyle eyleminin "suçu ve suçluyu övme" anlamını taşıdığı gerekçesiyle iş akdini feshetmiştir. Mahkeme ve Bölge Adliye Mahkemesi, başvurucunun beğendiği paylaşımın işveren ile aralarındaki güven ilişkisini bozduğu kanaatiyle feshin haklı olduğu sonucuna ulaşmıştır.
21. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25. maddesinde süresi belirli olsun ya da olmasın iş sözleşmelerinin işveren tarafından haklı nedenle fesih sebepleri madde metninde bentler halinde sayılmıştır. İşveren tarafından iş sözleşmesinin sona erdirilebilmesi için somut olayın koşullarında ilgili maddenin (II) numaralı bendinde düzenlenen "ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerlerinin" neler olduğunun işveren tarafından gösterilmesi gerekmektedir. Hükme göre anılan bentteki şartların oluşabilmesi için işçinin işvereni yanıltması, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarfetmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnadlarda bulunması, işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması, işverene yahut onun aile üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması gerekmektedir. Somut olayda ise ne işveren tarafından ne de yargı mercileri tarafından başvurucunun, anılan paylaşımı beğenmek şeklindeki eyleminin hangi sebeplerle işveren ile "aralarındaki güven ilişkisini bozduğu" izah edilmemiştir.
22. Mahkeme ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarında, anılan paylaşımın soyut olarak işveren ile işçi arasındaki güven ilişkisini bozduğu belirtmekle yetinilmiş, paylaşımın hangi gerekçeyle bu duruma sebebiyet verdiği konusunda bir değerlendirme yapılmamış, bilirkişi raporunda belirtilmiş olmasına karşın kararlarda paylaşımın içeriğine yer verilmemiş, soyut olarak ülkenin içerisinde bulunduğu olağanüstü şartlar vurgulanmakla yetinilmiştir. Terör örgütleriyle herhangi bir bağı tespit edilemeyen başvurucunun, suçu ve suçluyu ne şekilde, hangi davranışı ile övdüğü açıklanmamış, paylaşımı yapan kişinin iş yeri ile ilişiği kesilmemesine rağmen başvurucunun iş akdinin feshedilmesi yeterli bir şekilde gerekçelendirilmemiştir.
23. Ayrıca somut olayda, bilirkişi tarafından tespit edilen başvuruya konu içeriği hazırlayan ve ilgili sosyal medya platformunda yayınlayan kişinin başvuran olmadığı ve başvuranın yalnızca ilgili içeriklerin alt kısmında bulunan “Beğen” butonuna bastığı gözardı edilmiştir. Paylaşılan bir içeriğe “Beğen” butonuna basma yoluyla tepki göstererek içeriği aktif bir şekilde yayma niyeti değil, yalnızca bu içeriğe karşı duyulan ilginin ifade edildiği dikkate alındığında bir içeriği “beğenme” eyleminin, bu içeriği sosyal medya platformlarında paylaşma eylemi ile aynı ağırlığa sahip olamayacağı açıktır. Ayrıca, söz konusu içeriğin ilgili sosyal medya platformlarında çok geniş bir kitleye ulaştığı yönünde de bir iddia bulunmamaktadır. Dahası, görevinin niteliği dikkate alındığında, başvuranın çalıştığı işyerindeki bilinirliği ve temsil edebilirliğinin kısıtlı olduğu ve sosyal medya platformu üzerindeki eylemlerinin diğer çalışanlar üzerinde önemli bir etkisinin olamayacağı görülmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Melike/Türkiye, B. No: 35786/19, 15/6/2021).
24. İşverenlerin çalıştırdıkları işçilerin verimli şekilde iş görmeleri ve önceden saptanmış nesnel kurallara karşı sadakat göstermeleri konusunda beklenti içinde olmalarının haklı bir gerekliliğe dayandığını söylemek gerekir. Bununla birlikte başvurucunun idare ile arasında belirli bir düzeyde güven ve sadakat ilişkisinin tesis edilmesi gereken bir devlet memuru olmadığı, 4857 sayılı Kanun’a tabi bir işçi olduğu da unutulmamalıdır. Başvuruya konu kararlarda özel hukuka tabi olarak çalışan işçilerin işverenlerine karşı yerine getirmeleri beklenen sadakat, sakınma ve gizlilik yükümlülüğünün kamu kurumunda çalışanlardan beklenen sadakat ve sakınma yükümlülüğüne nazaran ne olması gerektiği bağlamında da bir değerlendirme yapılmamıştır.
25. Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında Anayasa Mahkemesi, 4857 sayılı Kanun'un 25. maddesinin aşırı bir yoruma tabi tutularak düşünce açıklamalarının dolaylı sınırlandırılmasına dayanak yapıldığı ve derece mahkemelerinin Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ilkelere uygun hareket etmediği kanaatine varmıştır. (iş akdinin feshinin ifade özgürlüğü üzerindeki ağırlığına ilişkin değerlendirmeler için bkz. Volkan Çakır, § 39).
26. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
27. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yargılamanın yenilenmesi ile 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
28. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan, B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3), B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
29. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında talebiyle bağlı kalınarak net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Eskişehir 1. İş Mahkemesine (E.2017/826, K.2017/1043) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.